TÜRKİYE'DE MANTIK ÇALIŞMALARI
|
NECATİ ÖNER
Toplumumuzun Avrupa medeniyeti ile teması 18. asırda başlamış, bu medeniyetin etkileri 1839 tanzimat hareketi ile artmıştır. Tanzimat hareketi, Rönesanstan sonra Avrupa'da gelişen fikir hareketlerinin ülkemizde yayılmasına uygun bir ortam hazırlamış oldu.
Çeşitli alanlarda görülen Avrupa etkisi, kendisini mantık çalışmalarında da göstermiştir.
19. Asrın ikinci yarısına kadar bizdeki mantık çalışmalarında, Avrupa'da 16. yüzyılda başlayan yeni akımlardan haberdar olunmadığı görülür. Osmanlı medreselerinde mantık anlayışı Farabî-îbni Sina geleneğine uygun olan Aristo'nun mantık anlayışıdır.
İslâm kültür dünyasında mantık çalışmaları Aristo'nun mantık eserlerinin 9. asırda Arapçaya tercüme edilmesi ile başlar. Çevirilerle başlayan Aristo mantığına olan ilgi gittikçe artmış, Aristo'nun mantık kitapları defalarca tefsir ve şerhedilmiştir.
Büyük İslâm mantıkçıları arasında Farabî (870-950), Ibni Sina (980-1037), Fahreddin Razi (ö. 1209), Seyyid Şerif (1340-1413)'in adlarını sayabiliriz.
İslâm Dünyasında asıl mantık çalışmaları Farabî ile başlar. Aristo'nun eserlerine yaptığı şerhlerle mantık biliminin İslâm âleminde iyice anlaşılmasını sağlamış bu sebeple Aristo'dan sonra gelmek anlamında muallimi sani unvanını almıştır.
îbni Sina da Aristo mantığını işlemiş ayrıca Aristo'nun Yunan tefsircilerinin eserlerini de görmüş, Stoacıların fikirlerine yer vermiştir.
Bütün islâm dünyasında Aristo mantığı Farabî-lbni Sina düzenlemesi ile hakim olmuş, daha sonraki mantıkçılar bu geleneği takip etmişlerdir. Bu gelenek içerisinde çok sayıda mantık kitabı yazılmıştır. Bunlar arasında medreselerde en çok okutulan, Ebherî (ö. m. 1264)'nin tsagojisi ile, Kazvinî (ö. m. 1276)'nin Risale el-Şemsiyye fi el-Kavaid el-Mantıkiyye adlı eserleridir. Hele Isagoji'nin defalarca şerhi yapılmıştır.
Bu eserlerde, Aristo'nun eserlerindeki metafizik konular ayıklanmış, pür mantık konularına yer verilmiştir.
19. Asrın ikinci yansına kadar Osmanlı medreselerinde mantık Arapça okutulurdu. Yazılan mantık kitaplan da Arapça idi. Tanzimattan sonra medreselerin yanında mektepler açılınca, buralarda mantık dersleri Türkçe okutulmaya başladı ve Türkçe mantık kitaplan yazıldı veya bazı kitaplar Türkçeye çevrildi.
Yalnız Aristo mantığına, başka ifade ile, yalnız klasik mantık konularına yer veren eserler şunlardır:
Çeviri ve Şerhler:
Ebherî'nin tsagoji adlı eserinin çeviri ve şerhleri: Ahmet Fuat, Miyar-ı Ulum, 1875; Hasan Manisevî, Muallim Mugni Tullab, 1890; Şeyhzade Ali Haydar, Hediyecik, 1891; ismail Hakkı, Miyar-ı Ulum, 1895. Abdunnafî'nin, Gelenbevî ismail'in Burhan adlı eserinin çevirisi, 1877.
Ahdarî'nin Süllem'inin çeviri ve şerhleri: Mahmut Nedim, Es-Sened ül- Muhkem fi Tercemeni Süllem, 1900; Rifat, Vesilet-ül ikan, 1899. Seyit Şerif Gürcanî'nin Farsça yazdığı mantık kitabının Mehmet Halis tarafından Mizan-ul Ezhan adı ile çevirisi, 1906.
Telif Eserler:
Mehmet Hilmi, Türkçe Hulasat-ul Mantık, 1873; Ahmet Hamdi, Mantık, 1876; Kilisli Hocazade Mehmet Tahir, Zübdet-ül Muhtelifat min et-Tasdikat, 1881; Ahmet Cevdet (Paşa), Miyar'ı Sedad, 1877; Sırrı, Miyar-ul Makal, 1885; Mehmet Tevfik, Gayet-ül Beyan fi îlm-il Mizan, 1888;
Mehmet Nuri, İkmal'ı Burhan fi Tercüman-i Mizan, 1891; Ömer Fevzi, Miyar-ul Ulûm, 1891; Süleyman Sırrı, Mantık 1892; Raşit, Mizan-ul Makal, 1897; Said Paşa, Hulasa-i Mantık, 1892; îsmetullah, Hülasa-i tlraî Mantık, 1909.
Yukarıda adı geçen eserler Farabî-îbni Sina geleneğine uyularak kaleme alınmış, ders kitaplandır. Ebheifnin Isagojisinin planı esas alınmış, konular bazan daha geniş bazan daha dar bir şekilde işlenmiştir. Geleneksel tarzda yazılmış Türkçe Mantık kitaplarının en mükemmeli Ahmet Cevdet Paşa'nın Miyar-ı Sedad adlı eseridir.
Geleneksel mantık kitaplarının konusunu Ahmet Cevdet Paşa'nın şu ifadesi ile belirtelim: "Biz bir şeyi ya tasavvur ederiz veya tasdik ederiz. Zihin bilinen tasavvurlardan bilinmeyen tasavvurları; bilinen tasdiklerden bilinmeyen tasdikleri elde eder. Zihin bu çalışma süresince hataya düşebilir. îşte zihni böyle bir hataya düşmekten koruyan mantık ilmidir, ki malumat-ı tasavvuriye ve malumat-ı tasdikiyeden ibarettir".
Bu anlayış islam mantıkçılarında müşterektir. Bu sebeple mantık kitapları iki bölümde işlenir: Birincisi "Tasavvurat"dır. Burada kavram incelemesi yapılır ve tanım bahsi ele alınır, ikincisi "Tasdikat" bölümüdür. Burada da, önerme ve kıyas konuları işlenir.
Yukarıdaki kitaplardan farklı olarak sırf klasik mantık konularını ele alan üç eser görüyoruz, ismail Hakkı izmirli, Felsefe Dersleri, 1924; Necati Öner, Klasik Mantık, 1970; Şafak Ural, Temel Mantık, 1985. Bu eserlerin özellikleri, klasik mantık konularında Avrupalı mantıkçıların da fikirlerine yer vermiş olmalarıdır.
Klasik mantığın bazı kaynaklarının çevirileri yapılmıştır. Başta, bu mantığın temel kaynağı olan Aristo'nun Organon adı altındaki eserleri gelir.
Hamdi Ragıp Atadernir 1947-1952 yıllan arasında Organon'un ilk beş kitabını çevirdi. Porphyrios'un tsagojisi yine Atademir tarafından 1948'de, ikinci defa Betül Çotuksöken tarafından 1986'da çevrildi.
Mubahat Türker Küyel 1958-1968 arasında, DTCF Dergisi ve Araştırma'da Farabî'nin mantıkla ilgili bazı eserlerinin çevirisini yayınladı. Daha sonra bu çeviriler Atatürk Kültür Merkezi Yayınlan arasında ve Farabî Külliyatı Serisinden dört kitap halinde yayınlandı (1990).
Klasik mantığın tarihi ile ilgili bilimsel çalışmalar da yapıldı. Nihat Keklik, İslam Mantık Tarihi ve Farabi Mantığı, istanbul 1969; Abdulkuddüs Bingöl, Gelenbevînin Mantık Anlayışı, Ankara 1978, (Basılmamış doktora tezi); Klasik Mantık'ın Tanım Teorisi, Erzurum 1982, (Basılmamış doçentlik tezi); Naci Bolay, Farabi ve Ibni Sina'da Kavram Anlayışı, Erzurum 1976, (Doktora tezi, 1990 yılında Milli Eğitim Bakanlığınca yayınlandı): îbni Sina Mantığında Önermeler Erzurum 1986, (Basılmamış doçentlik tezi); Tahir Yaren, islam Kültüründe Mantık Çalışmalarına Karşı Fikirler, Ankara 1982, (Basılmamış doktora tezi).
Avrupa'da Aristo anlayışından farklı bir şekilde yapılan mantık çalışmalarının memleketimizdeki etkileri ile yapılan mantık çalışmalarını belirtmeden önce, mantık çalışmalarının Avrupadaki gelişmesini kısaca hatırlatayım.
Rönesanstan sonra tabiat bilimlerindeki gelişmeler karşısında metot olarak Aristo mantığının yetersizliği ortaya çıktı. Bacon (1561-1626), Descartes (1596-1650) Aristo mantığına karşı çıkarak yeni metot araştırmasına koyuldular.
Mantığın bir metodoloji olduğu anlayışı bilimlerin metot sorunlarının mantığın konuları içinde mütalaa edilmesine yol açtı ve ilk defa Petrus Ramus (1515-1572) mantığı bölümlere ayırırken kavram, önerme ve kıyastan sonra, dördüncü bir bölüm olarak Bilimlerin Metotları bahsini ekledi. Böylece metot sorunları mantığın önemli bir bölümü telakki edildi. Hatta bu önem gittikçe artarak özellikle yazılan ders kitaplarında, asıl mantık konularına çok az yer verilmiş, kitapların büyük kısmı bilimlerin metotlarına ayrılmıştır.
Tabii metot bahsinin ilavesi mantıkta bir değişiklik değildir. Aslında metot meseleleri mantığın değil, bilim felsefesinin içine girer. Yirminci asırda başlayan yeni mantık çalışmalarında bu bahisler dışta bırakılmıştır. Çünkü mantık bir metodolojiden çok bir Varlık bilimidir.
Mantık biliminin asıl gelişmesi 19. asrın ikinci yarısında başlayan sembolik mantık çalışmaları ile olmuştur.
Mantığın sembolleştirilmesinin menşei Raymond Lulle (1235-1315)'e kadar çıkar. Lulle mantığı mekanik bir sanat olarak görüyordu. Temel terimler arasındaki mekanizmi gösteren bir makine yapma düşüncesindeydi.
Leibniz (1646-1716) mantığın sembolleşmesi konusunda daha ciddi adım attı. Leibniz'in Lulle'den mülhem olduğu söylenir. Leibniz mantığın, önermelerin içeriğinden tamamen bağımsız bir şekilde işlemesini istiyor. Öyleki akıl yürütme kuralları hesap kuralları gibi olsun. Bu yeni bir semboller sistemi icat etmekle olur. Leibniz bu sisteme "characteristica universalis" diyor. Leibniz denemeleri ile modern mantığın öncüsü sayılır.
Sembolik mantık üzerinde asıl çalışmalar 19. asrın ikinci yarısında başladı. Bu çalışmalar iki istikamette gelişdi.
1 - De Morgan (1806-1876), Boole (1815-1864), Jevons (1835-1882) gibi ingiliz mantıkçıları matematiği örnek alarak mantığı sembolleştirmeğe çalıştılar. Cebirin işlem ve işaretlerini mantığa uyguluyorlardı. Yani matematiği bir nevi mantığa temel yapıyorlardı. Boole bu anlayış içinde mantık kitabını 1853'de yayınlandı. Bu mantığa cebirsel mantık (Logique Algebrique) denir. Bu yol başarı sağlamadığı için daha sonra terk edilmiştir.
2- ikinci yol bazı matematikçilerin yoludur. Klasik mantık matematiği temellendirmede yeterli olmayınca yeni mantık yollan aranmağa başlandı. Bu yönde Frege (1848-1925) ve Peano (1858-1932)'nun çalışmalarını zikredebiliriz. Bertrand Russell (1872-1970) matematikteki paradoksların matematik paradokslar değil mantık paradoksları olduğunu anlamış, bunların çözümü için yukarıda adı geçen matematikçilere dayanarak yeni bir fornıel sistem kurmuştur. 1910-1913'de arkadaşı Whitehead ile birlikte yayınladıkları Prıencipia Mathematica adlı eserle yeni mantık kurulmuş oldu. Bu mantık, Logistik, yeni mantık, modern mantık adlarını almıştır. Mantıktaki gelişmeler Russell'in açtığı bu yolda olmuştur.
Ana hatları ile kısaca belirttiğim Avrupadaki mantık hareketlerinin yani, metodoloji, cebirsel mantık ve logistik'in Ülkemizdeki durumunu görelim:
1 Yorum
Sn.Hakkı KOCABAŞ Hocam Şu Tavsiyelerde Bulunuyor,
Gunumuzde ozellikle Hiristiyan cevrelere dayali Musluman yazarlar evrim teorisine karsi cikacagiz diye olmadik safsata uretmektedirler…
ayni yuzlerce yildir Hiristiyanlarin dustugu tuzaga duserek Allah’in ayetlerini, kelamini teorik temellere oturtmaya calismaktadirlar. Bence bunlar dogru durust modern mantik ve felsefe bilmez takimidirlar.
Bu bakimdan size yapacagim ilk tavsiye hemen modern mantik ogrenmeye baslamak olacaktir..Modern felsefeyi anlayabilmek icin modern mantik calismaniz kacinilmaz oldugu gibi matematik ve matematigin temel sorunlarini da iyi biliyor olmaniz gerekir…onun icin ise en iyisi Matematik tarihi, Matematikciler tarihi ile baslamanizi tavsiye ederim, ayni sekilde Mantik tarihini de bu arada okuyabilirsiniz…
“Niye?” diyeceksiniz…
cunku son 800 yildir manticisiz, felsefecisiz kalmis olan Muslumanlarin bunlari bilenlere acilen ihtiyaci var, yoksa kan kaybindan (lisan kaybindan) gidecekler….
Cunku bundan 800 yil kadar once Ibn Rushd Endulus Kadisi olarak “felsefe ogrenmenin farz-i kifaye oldugu”‘na karar vermisti de ondan. Bu demektir ki Muslumanlar ne kadar hekime, saglik personeline muhtacsa iste en az o kadar da felsefeciye muhtactirlar.