AYDINLANMA FELSEFESİ VE SİYASAL MUHAFAZAKARLIK (... devam )

Bu toplumsal koşulların ve yüzyılın sonlarındaki siyasal gelişmelerin su yüzüne çıkaracağı eleştirilerin felsefî ve fikrî kökleri de Aydınlanma Çağının daha sonlarına gelmeden belirginleşmeye başlamıştı. Çağın Descartes'ta somutlaşan ve felsefî dönüşümüne karşıt, alternatif ve böyle bir geleneğin kendisinden besleneceği fikirleri sağlayan ilk düşünürlerden birisi, yeni bir beşeri bilimler kuramını ifade eden Yeni Bilim 'iyle (Scienza Nuova) Vico' (1668- 1744)dur. Descartes'in bilgi kuramına karşı çıkan ve onun hakikatin tek ölçütü olarak gördüğü açık-seçik tasarımın, aslında öznel ve psikolojik bir ölçüt olduğunu (Collingwood, 1990:79), "akıl adına muhayyilenin yok edilemeyeceğini" savunan Vico, kartezyen akla karşı "tarihe, şiire ve hatta insanın ve toplumun ampirik bilgisine yeniden itibar kazandırmaya gayret etmiştir." (Freund, 1991:9). Akliliğe veya ilerlemeye zıt olduğu için çağdaşlarının yok etmeyi denedikleri şeyin sebebini ve hayati anlamını yakalamaya çalışan ve böylece düşünce dünyasında "şiiri, fablları ve diğer muhayyile kalıpları"nı, hatta mitosları yaratan "şuur"a yer açan Vico, dönemin egemen felsefesinin göklere çıkardığı matematik bilimleri reddetmemiş, "matematiksel bilginin geçerliliğini yalanlamamış, ama başka hiçbir bilgi türünün olanaklı olmadığını öngören Descartesçi bilgi kuramını eleştirmiştir." (Collingwood, 1990:79). İlerlemeci (progressive) tarih anlayışı yerine devrî (cyclic) bir tarih anlayışını savunarak, sonraları muhafazakârların da karşı çıkacakları çağının diğer bir egemen fikrine, yani ilerlemeci doktrine ilk meydan okuyanlardan birisi de yine Vico olmuştur.

Muhafazakârlığın son iki yüzyıl boyunca biriktirdiği ve Aydınlanma eleştirisini ifade eden bu miras, pratikte Aydınlanma ile ilişkilendirilen her akımın ve sonu yıkım olan her siyasal projenin uğradığı başarısızlıktan beslenmiştir. Bacon ve Descartes gibi erken dönem modern düşünürlerin akıl ve bilime inançları septisizme dönüşmüş, Hume ve Kant tarafından sorgulanmış ve aklın belirli felsefî sorunları çözebüirliğine ilişkin Kant'ın kuşkuculuğunu izleyen Nietzsche, ahlâkî ve siyasî değerler için bir temel oluşturma çabasında aklın kesin sınırlarını ifade etmiştir. Bu düşünüre göre, dinin yerine bilimsel aklı koyma çabası "aklın tiranlığı"na yol açmış, bu tiranlık insanın özgürlüğünü inkar ederek insanlığı nihilizme, tüm hakikatlerin, aklın kendi meşruluğunun bile inkarına götüren kendi kendini yıkıcı bir yola koymuştur (Tannenbaum&Schultz, 1998:270).

Çağdaş düşünürlerden Edmund Husserl (1859-1938) ve Martin Heidegger (1889-1976) ise, bilimin, aklın ve teknolojinin sınırlarına ulaştığını ilan etmişler, Thomas Kuhn ve Paul Feyerabend (1924-1994), bilimin değerlerden arınmış bir bilgi türü olmadığını, rasyonel bir yapısının bulunmadığını ve birçok başka bilgi türünden birisi olduğunu açıklamışlardır. Onların ardından gelen Richard Rorty (d. 1931), Lyotard ve Michel Foucault (1926-1984) gibi postmodernist düşünürler de modernlerin aklı etik, siyaset ve felsefe için bir temel olarak kullanmalarını eleştirerek modernizmin kendisini meşrulaştırmak için başvurduğu neredeyse tüm değerlerin geçerliliğini sorgulamalardır (Tannenbaum&Schulltz, 1998:274).

Muhafazakârlık, Aydınlanmanın iyimserliğini ifade eden mükemmelleşebilirlik (perfectibility) anlayışının tam aksine, insan doğası ve aklı konusunda karamsar ve kötümser bir felsefi zeminden hareket eder. Aydınlanma, akıl sayesinde insanın kendisini ve yaşadığı toplumsal çevreyi kusursuz kılabileceğinden yana kuşku duymamış ve onun bireysel, toplumsal ve siyasal amaçlarını sınırlayacak başka herhangi bir değer tanımamıştı.

Muhafazakârlığın kötümserliği, insanın doğası gereği sınırlı bir varlık olduğuna, aklın zayıflığına ve aklın dünyayı daha iyi küamayacağına ilişkin mükemmeliğin imkansızlığı (imperfectibility) anlayışından kaynaklanmaktadır. Bu kötümserliğin pratik ve teorik iki kaynağı vardır. Pratik olanı, akla dayalı siyasal projelerin uygulanmaya çalışılmasının doğurduğu yıkıma yol açan tecrübelerden; teorik olanı ise hem insan bilgisinin sınırlarına ilişkin epistemolojik kuşkular taşıyan felsefi kaynaklardan, hem de Aydınlanma öncesinin "ilk günah" doktrininde somutlaşan dinî ve kültürel kökenden gelmektedir. Bu nedenle muhafazakârlık, "ilk günah doktrininin siyasal sekülarizasyonu" olarak da tanımlanmaktadır.

O'Sullivan'a göre Fransız Devriminden önceki iki yüzyıl, Hıristiyan "Düşüş" mitine ilişkin ilk günah inancında ifadesini bulan kötümserliğin gittikçe terk edildiği ve Rönesans'tan itibaren belirginleşen iyimserliğin onun yerini almaya başladığı bir süreci ifade etmektedir (O'Sullivan, 76:10). Bunun anlamı, dünyadaki düzenin vahye gerek olmaksızın insan aklınca anlaşılabileceğinin ve dünyanın daha önce düşünüldüğünün aksine biçimlendirilebilir olduğunun kabul edilmesidir.

İnsanın kapasitesinin sınırlılığına ilişkin muhafazakâr vurgunun kaynaklan arasında Hıristiyanlığın "ilk günah"doktrini, insanın her zaman sağlıklı kararlar alabileceğinden kuşku duymak yatmaktadır. Liggio (1990:24)'ya göre bunun nedeni, seçim yapabilme kapasitemizi sınırlayan ilk günahın gölgelediği insan iradesidir:

"iyiye ulaşmayı, anlamayı ve çok sayıda iyi görünen arasında uygun olanı seçmemizi bu denli güçleştiren, bizim gölgelenmiş irademizdir. Çünkü herhangi bir bağlamda iyi veya uygun olan, bir diğerinde kötü veya kötüye yöneltici olabilir."

Dolayısıyla, insanın aklına ve iradesine kuşkulu bakmak, iyi ile kötüyü anlayıp bunlar arasından iyiyi seçebileceğine her zaman güvenmemek gerekmektedir. Hawthrone'a göre, insanın mükemmel olmayacağı veya öyle kılınamayacağı tezi "ilk günah" doktrinini ifade ediyorsa, Aydınlanmanın mükemmelleşebilhiik fikri de "son günah" ifade etmekteydi. Mükemmelleşmek ve beşeri sınırlılıkları aşmak anlamındaki son günah;

"tüm ihtilafların çözüleceği bir duruma ulaşmak için çabalayan bireylerin takintısiydi. İnsanın mükemmel olabileceğini düşünenler, realiteyi ve insanın zayıflığını tanımayı reddederek kendilerini ayrı bir yere koyuyorlardı." (Mendilow, 1995:135).

Muhafazakârlara göre, gerçek veya sembolik ifadesini ilk günah doktrininde bulan bu anlayış, aşın iddialı insan ve akıl düşüncesini mahkum ederek ve yıkıma yol açacak bir kaynağı daha baştan kurutarak, aslında olumlu gelişmenin önünü açıyordu. Sonuçta günümüz dünyasında modernitenin dayandığı rasyonalizmin, geçmiş değerlerin yok edildiği büyüsünü yitirmiş dünya, bu dünyada yalnızlaşan bireyin kaosu, büyük umutlar bağlanan meta anlatı ların çöküşü, muhafazakâr siyaset felsefesini yeniden gündeme getirmektedir. Modern zamanlarda yargılanıp kovulan Ortaçağ bile sanattan edebiyata, sosyolojiden siyaset felsefesine kadar geniş bir alanda yeniden keşfedilmektedir. Muhafazakârlığın öngördüğü bireyi sarıp sarmalayan manevi değerler ile ekonomik bakımdan dayanışmacı yapı değer kazanmaktadır. Kısacası muhafazakârlık
1789'dan bu yana yeniden keşfedilmektedir. Bununla birlikte muhafazakâr siyaset felsefesinin yükselen egemenliği aynı zamanda Aydınlanma ile sürdürülen felsefi mücadelenin de zaferi anlamına gelmemektedir. Yirmibirinci Yüzyıla girerken egemen olan düşünce yine Aydınlanma düşüncesidir.

Bununla birlikte muhafazakâr siyaset felsefesi, içinde bulunduğumuz tek boyutlu toplumdan çıkış yolu olabilir. Aydınlanma felsefesinin, küçümsediği tüm değerlere, mite, aşkın olana bir yaşama alanı açabilir. Bütün bu yönleriyle muhafazakâr siyaset felsefesi, Batı tarihi içerisinde zengin bir siyasî mirasın taşıyıcısı olan ciddi bir düşünce geleneği, modern siyaset felsefeleri içerisinde de en kapsamlı bir doktrin olma özelliğini korumaktadır.

KAYNAKÇA

Baykan, Fehmi, Aydınlanma Üzerine Bir Derkenar, TDV Yay., Ankara 1996.
Beneton, Philippe, Muhafazakârlık, Çev. Cüneyt Akalın, İletişim Yay., İstanbul 1991.
Berhn, Isiah, The Age Of Enlightenment, New York 1961.
Burke, Edmund, Reflections On The Revolution In France, (Ed. Thomas H.D. & Bobbs-Merrill), Indianapolis, (7. Baskı), New York 1955.
Colhngwood, Robin G., Tarih Tasarımı, Çev. Kurtuluş Dinçer, Ara Yay., İstanbul 1990.
Condorcet, Antoine Nicolas, İnsan Zekasının Üerlemeleri Üzerine Tarihi Bir Tablo Taslağı, Çev. Oğuz Peltek, MEB Yay., İstanbul 1990.
Cottıngham, John, Akılcılık, Çev. Bülent Gözkan, Sarmal Yay., İstanbul 1995.
Çiğdem, Ahmet, Aydınlanma Düşüncesi, İletişim Yay., İstanbul 1997.
Freund, Julien, Beşeri Bilim Teorileri, Çev. Bahaeddin Yediyıldız, TTK Yay., Ankara1991.
Gay, Peter, Age Of Enlightenment, Time Inc., New York 1966.
Haag, Ernest Van Den, "The Desolation Of Reality," The Claremont Institute, Lanham 1995.
Hampson, Norman, Aydınlanma Çağı, Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul 1991.
Hirschman, Albert Q., Gericiliğin Retoriği, Çev. Yavuz Alogon, iletişim Yay., istanbul 1994.
Horkheımer, M. & Adorno, T., Aydınlanmanın Diyalektiği - Felsefi Fragmanlar-, I. Kitap, (Çev. Oğuz Özügül), Kabalcı Yay., İstanbul 1995.
Horkheımer, Max, Akıl Tutulması, Çev. O. Koçak, Metis Yay., Ankara 1994.
Im Hof, Ulrich, Avrupa'da Aydınlanma, Çev. Şebnem Sunar, Afa Yay., İstanbul 1995.
Kant Immanuel, Seçilmiş Yazılar, Çev. Nejat Bozkurt, Remzi Yay., İstanbul 1984.
Kirk, Russell, The Conservative Mind -From Burke To Eliot-, Regnery Publishing, Washington 1995.
Lıggıo, Leonard P., "Freedom And Morality," Chronicles, Vol. 14, No. 10, October 1990.
Mendilow, Jonathan, Nathaniel Hawthorne And Conservatism's 'Night Of Ambiguity,' Political Theory, Vol.23, No.l, February 1995.
Müller, Virginia L., The Idea Of Perfectibility, University Press Of America, Lanham 1985.
Niemeyer, Gerhard, "Enlighttenment To Ideology: The Apotheosis Of The Human Mind," The Claremont Institute, Lanham 1995. Felsefe Dünyası
O'Sullivan, Noel, Conservatism, J.M.Dent & Sons Ltd, London 1976.
Outram, Dorinda, The Enlightenment, Press Syndicate Of The University Of Cambridge, Cambridge 1995.
Tannenbaum, Donald G. & Schultz, David, Inventors Of Ideas: An Introduction To Western Political Philosophy, St. Martin's Press, New York 1998.
Vincent, Andrew, Modern Political Ideologies, Blackwell, Oxford And Cambridge 1992.
Wiser, James L., Political Theory, Nelson-Hall, Chicago 1987.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP