EVRİM DÜŞÜNCESİNDE TELEOLOJİ ( ... devam )
|
Öyle ki, 19. yy.'ın ortalarına kadar canlıların evrimine ilişkin kuramlar, teleolojinin etkisiyle, genellikle bir ilerleme olgusunu vurguluyordu. Bu görüşler, canlıları en basitten en yetkinine doğru hiyerarşik bir zincirin halkaları olarak gören, kökü İlk Çağa dayanan statik görüşe dinamik bir nitelik kazandırmıştı. Türlerin gelişerek daha karmaşıklığa doğru ilerlemesi biçiminde görülen bu dinamiğin, çoğu düşünürlere göre bir yönü, bir ereği vardı, kısacası teleolojikti. Teleolojik bakış açısının biyolojik evrimdeki ilk önemli etkisi Erasmus Darwin de (1731-1802) görülür. Onun gelişim kuramına göre; türler bir "ilkel iplik"ten türemiştir ve zamanla gelişip daha üst türleri oluşturmuştur (Bkz. Canbeyli. 1986:XVI-XVII).
E. Darwin Zoonomia (1749) adlı eserinde ele aldığı kuramında tanrı kavramının yerine "Büyük Sebep" kavramına koyar. Ona göre; insanoğlunun başlangıcından milyonlarca yıl önce, sıcakkanlı tüm hayvanlar "Büyük Sebep"in belirlediği ve öngördüğü tek bir kökten çıkmışlar , aynı başlangıçtan yeni organlar, yeni eğilimler, yeni yönelimler, yeni duyarlılıklar, duyular, beceriler geliştirme gücünü kazanmışlardır. Böylece, kendi yaşamlarını daha iyiye götürmelerinin yamsıra başarılarım kendilerinden sonraki kuşaklara bırakma' becerisini de elde etmişlerdir (Bkz. Farrington, 1985:20-21 ; Greene, 1959:167). Evrim tarihinde teleolojik bakış açısının en fazla etkisi G.L. Cuvier'de(1769-1832) görülür.
-Onun ileri sürdüğü katastrofizm teorisine göre; geçmişte yer yüzündeki yaşam kutsal kitaptaki Tufan'da olduğu gibi, bir kaç kez yok edilmiş ve daha sonra yeniden yaratılmıştır. Cuvier, jeolojiyle ilgili çalışmalarında da yeryüzünde görülen tüm yapıların oluşumunu zaman zaman ortaya çıkan doğal afetlerle açıklamıştır. Ona göre.türler sabitti ve farklı türler Tanrı tarafından farklı zamanlarda yaratılmıştı. Bu modelde Cuvier, yaratılış doğmalan,türlerin sabitliği, jeolojik düzen, değişme ve zaman, sınıflama şeması ile bunları yaratan Tann'yi birbirine uygun hale getiriyordu. Açıkçası, Cuvier fosillerde değişme boyutunu yakalayamamış ya da bunları görmezden gelmiştir. O, hiç bir ara ya da geçiş formunun olmadığını düşünmüştür (Bkz. Beer, 1986:11; Sırks, 1964:311). Katastrofizm görüşü ilerlemeciydi. Bu kurama göre; tek tek türler ortaya çıktıkları biçimden bağımsız olarak zaman içinde gelişerek daha yetkin bir biçim almışlardı. Bu yetkinleşme sürecinin temelinde Tanrı'mn doğrudan etkisi vardı. Kısaca Cuvièr'in Katastrofizmi hiç tartışmasız teleolojikti.
Cuvier'in benimsediği katastrofizm görüşüne en şiddetli karşı çıkan bilim adamı Lamarck( 1744 -1829) olmuştur. Onun transformasyon kuramına göre; hayvanların soyu tükenmiyor, aynı soydan gelen kuşaklara biçim değiştirerek dönüşüyordu. Transformasyonun nedeni ise çevre ve organizmanın uyum içindeki değişmesidir. Çevre değişmediği sürece bir tür değişmeden kalır. Lamarck'ın evrim düşüncesi temelde kullanma-kullanmama (use-disuse) ve kazanılmış karakterlerin kalıtımı kavramlarına dayanıyordu.
Lamarck, zaman boyutunda vertikal (dikine) bir evrimi savunuyordu. Ona göre: organizmaların her grubu bağımsız bir evrim çizgisini temsil ediyordu. Kendiliğinden oluşumla başlangıçta ortaya çıkan her evrim çizgisi sürekli olarak mükemmelleşmek için çaba gösteriyordu (Mayr. 1978:4). Ona göre organizmamn yeni gereksinimleri sonunda ortaya çıkan "iç duygusu" Vücudu harekete geçirerek, yeni gereksinimlere karşılık veren yeni organlar yaratır (Beer. 1986:9,10). Bu yolla her organizma mükemmel bir yapıya sahip olur. her organizmada bir bir mükemmelleşme eğilimi vardır. Evrim süreci giderek karmaşık ve mükemmel bir görünüm alan doğrusal bir çizgidir. Bu nedenle, Lamarck'm evrim görüşü de teleolojiktir.
Lamarck'ın evrim kuramı geçersiz olduğu kanıtlanmış olsa da , evrim kuramının kurucusu C.Darwin'i (1809-1882) etkilemiştir. Ancak, Lamarck'dan etkilenmesine karşın Darwin Lamarck'mkinden farklı bir kuram oluşturdu. Lamarck vertikal evrimi savunuyordu. Oysa Darwin çeşitliliğin kökeni ve türlerin kökeni problemini coğrafi boyutta ele aldı. Darwin kuramı hem vertikal, hem de horizantal (yatay) evrimin içiçeliğini savunur. Doğal seçilim evrimin daha çok horizantal boyutunu , ata-torun soy ilişkisi ise vertikal boyutunu vurgulamaktadır. Darwin, benzer organizmaların ortak bir ataya sahip olduklarım varsayar.
Ona göre tüm memeliler bir atasal türden bugüne ulaşmış, tüm böcekler ortak bir ataya sahiptir. Bu diğer organizma grupları için de geçerlidir. Bu nedenle, Danvinde teleoiojik bir yaklaşım bulunmaz. Onun evrim kuramı bu yüzden yaygın kabul görmüştür.
Gerçekte, evrim teleoloji konusunda en güçlü kanıtı sağlamaktadır. Çünkü evrimde yaşam giderek daha üst biçimler oluşturmuştur. Bu da sanki evrimin planlı bir süreçmiş gibi görünmesine neden olmaktadır. Ancak, doğal seçilimin mantığında ilerleme anlamında evrimin hiç yeri yoktur. Danvin'in büyük katkısı da burada kendini gösterir. Darwin, evrim sürecinin nedensellik dışında hiç bir ilişkiye başvurmaksızın açıklanabileceğini ortaya koydu. Onun için teleoîojik türden açıklamalara gereksinim yoktu: Üremedeki rastgele farklılıklar bireylerde yaşamda kalmaya uygunluk bakımından farklılıklar oluşturuyordu. Varolma savaşma göre, çevreye en uyumlu ve güçlü olanlar varolup, zayıflar ise elendiği için, sonraki kuşaklar güçlülerden oluşuyordu. Böylece daha yetkin biçimlerin oluşması kaçınılmaz olmaktaydı. Tıpkı deniz kıyısındaki çakıl taşlan gibi, biyolojik türler de bir eleyici neden aracılığıyla sıralamaya uğrar; eleme ile birleşen şans sıralamayı oluşturan etkendir. Ayrıca, Darwin'e göre, formun karmaşıklık derecesi ilişkisiz türlere göre değil, atalara göre ölçülür. Türler göreli yeterlilik (yetenek) bakımından birbirinden "daha iyi" veya "daha uygun" değildir. "En uygunluk" bir türün üyelerinin belirli bir çevreyle ilişkilerine göre belirlenir. Çevre şartîanna daha az veya daha çok uyum yapmaya göre belirlenir (Bkz. Reichenbach, 1981:136; Bottomore, 1976:24).
İlk bakışta bir çok kişi deterministik olmaması ve kehanetlerde bulunmaması nedeniyle, doğal seçilimi reddetmiş, kimileri de materyalist olmamakla eleştirmiştir. Dini ve felsefi bakımdan doğal seçilimi reddedenler veya uzun bir zaman süresince devam eden evrim sürecini açıklamak için çok tesadüfi göründüğünden dolayı doğal seçilime alternatif görüşler ileri sürenler olmuştur.
F. Osborn'un (1857-1935) orthogenesis ya da düz oluşum görüşü de bunlardan biridir. F. Osborn ve arkadaşları, evrim konusunda amaç yada eğilim türünden sözcüklere duyulan gereksinmeyi orthogenesis denen bir hipotezle karşılama yoluna gitmişlerdir. Bu hipotez yeterince benimsenmemiş olmasına karşın, evrimcileri oldukça rahatlatıcı bir niteliktedir. Orthogenesis, her canlının protoplazmasında evrim sürecini belli bir yöne doğrultan kalıtsal ve bağımsız bir eğilimi varsaymaktadır. Varsayılan bu eğilime organizmanın bir tür alınyazısı diye bakılabilir. F. Osborn ve kendisi gibi düşünenler atların atalarından kalma fosil dizinin, orthogenesis hipotezi olmaksızın açıklanamayacağını savunuyorlardı (Bkz. Yıldırım, 1989:45) Ancak, G.L. Simpson Horses (Atlar) (1951) adlı kitabıyla atın evriminin bu kurama uygun olmadığını kesin olarak göstermiştir.
Orthogenesis, önceden belli olan nihai bir son öngören finalistik bir teoriydi. Savunucuları da teleolojinin bazı formlarını doğru kabul ediyorlardı, teleolojik bir amaç veya programa inanıyorlardı. Bugün yaygın kabul gören Çağdaş Sentez'in temsilcileri, bu tür özel bir eğilimi gizemsel bularak, orthogenesisi bilim dışı bir açıklama olarak görmektedirler (Bkz. Huxley 1986:270). Onlara göre orthogenesis hipotezi, Henri Bergson'un "elan vital" dediği gizemli gücü başka bir terimle dile getirmekten başka bir şey değildi. Zaten bu hipotezi savunanlar, bütün çabalarına karşın, kabul ettikleri nihai sonu açıklayabilecek olağanüstüyle ilgili olanların dışında, herhangi bir mekanizma bulamamışlardır. Bu tür fınalistik teoriler paleontolojik verilerle çürütülmüştür. Doğal seçilim teleolojik olarak işleyen bir mekanizma değildir. Orthogenesis gibi hipotezler en azından evrimin ve en temel mekanizması olan doğal seçilimin teleolojik olmadığının kanıtlanmasını sağlamıştır.
Darwin'in kuramının temel öğelerinin korunması ve bunlara genetik boyutunun eklenmesi sonucunda ortaya çıkan Çağdaş Sentez'in yaygın olarak kabul görmesinin en önemli nedenlerinden biri evrimi sadece nedensellik ilkesine dayanarak açıklamaya çalışmasıdır. Bilimsel bulgu ve gözlemleri bilimsel nedensellik ilkesine göre açıklanması sonucunda Çağdaş Sentez oluşmuştur. Aslında Çağdaş Sentez'in bilimsel bir görünüme sahip olmasında yada teleolojik yönelimlerden uzak olmasında Darwin'in doğal seçilim ilkesinin temel çizgileriyle korunmasının katkısı büyüktür. Biyolojik evrim düşüncesinin bugün teleolojik yönelimlerden uzaklaşmasının, Darwin'in yön belirtmeyen doğal seçilim mekanizması sayesinde gerçekleştiği söylenebilir.
Biyolojik evrim düşüncesinin gelişme sürecinde kuram niteliğindeki son görüşlerden biri de Sosyobiyolojidir. Aslında hala tartışılmasına karşın, gelişmeler bu kuranım yaygın olarak kabul görmediğini göstermektedir. Bunun nedeni ise genetik indirgemeci ve teleolojik bir bakış açısına sahip olmasıdır. Sosyobiyoloji davranışı ve kültürü genlere dayanarak açıklamaya çalışmaktadır. Sosyobiyolojinin kurucusu olan E.O. Wilson'agöre insanın çeşitli davranışlarının nedeni biyolojik, özellikle de genetik koşullanmadır. Bu kuram insanı ve diğer canlıları sadece birer araç olarak nitelendirir. Canimin görevi genleri taşımak ve gelecek kuşağa olabildiğince çok gen aktarmaktır. Yüksek oranda genleri taşıyan ve gelecek kuşağa aktaran canlı, türü karakterize eder.
Sosyobiyolojiye göre genlerin bir amacı vardır ve canlılar bu amaca uygun olarak hareket etmekte olan araçlardır. Davranışlar genetik tarafından belirlenmiştir. O zaman, Sosyobiyolojiyi temsil eden birçok bilim adamının davranışı açıklamak için birçok saha araştırması ve gözlemler yapmasına ne gerek vardır. Bunu Sosyobiyolojinin açıklaması gereklidir. Görüldüğü gibi Sosyobiyoloji gen düzeyinde "amaç"', "dürtü" gibi kavramlara yer vererek teleolojik bir çıkmaza düşmüştür. Olay ve olguları nedensellikle açıklamayan, ereksellikle açıklayan bîr bilgi dalı, asla bilimsel olamaz. Düşünce, beyin hatta sinir sitemi bulunmayan kimi canlılara bile bir düşünce kategorisi olan amaç yüklemek bilim dışına çıkan teleolojik bir bakış açısının belirtisidir (Bkz. Şenel, 1985:24).
Biyolojik evrim kuramlarının gelişme sürecine bakıldığında, evrimin yönu bakımından Cuvier'tn katastrofik görüşünde horizantal bir süreklilik ve tek tek türlerin mükemmelleşmesi yönünde bir değişme vardır. Lamarck'ın transformasyon görüşünde horizantal süreklilik yerini vertikal bir sürekliliğe yerini bırakmıştır ve tek tek türlerin dönüşüm yoluyla mükemmelleşmesi yönünde bir değişme söz konusudur. Darwin ve Çağdaş Sentez'de tek tek türlere ait varoluş zinciri yerini bütün türleri kapsayan bir soy ağacına (branching tree) bırakmıştır. Dolayısıyla hem vertikal hem de horizantal bir süreklilik söz konusudur. Çoğu yeni tür eladogenesis yoluyla ortaya çıktığından dolayı, değişmenin yönü önceden belli değildir. Bunun nedeni de teleolojik bakış açısının etkisinden uzaklaşılmasıdır (Bkz. Şekil 1).
5. Sonsöz
Teleolojik bakış açısının evrim düşüncesini nasıl etkilediğinin tartışıldığı bu çalışmada sonsöz olarak şunlar söylenebilir:
1- Evrim düşüncesinin gelişme sürecine bakıldığında; evrim kuramının gerekli yeterliliğe ulaşmasında karşılaşılan en önemli engellerden birinin teleolojik bakış açısı olduğu kolayca görülebilir. Bu nedenle, evrim düşünceleri tarihinde zaman zaman ortaya çıkan teleolojik bakış açılarından uzaklaşmak ve nedenselliği ön plana çıkarmanın, bilimsel bir evrim kuramının oluşma koşullarından biri olduğu söylenebilir. Evrimin bilimsel değerlendirmesinde, indirgeyici, determinist, spekülatif, bilimsel yöntemle uyuşmayan ve teleolojik görüşlerin ayıklanması: bilimsel ve yeterli bir evrim kuramının oluşmasında birincil öneme sahiptir.
2- Evrim düşüncesinde teleolojinin bu denli güçlü bir etkiye sahip olması, aslında, doğal seçilim ve rastlantıya bağlı varyasyonlarla sanki düzenli ve planlıymış gibi görünen bir süreci açıklamanın zorluğundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, bugün bile kimi evrimcilerin teleolojik eğilimin etkisinden kendilerini kurtaramadıkları gözlenmektedir. Ancak, bilimsel nedensellik ilkesine dayalı olarak evrimin incelenmesi teleoloji gibi eğilimlerden uzaklaşmayı gerektirir. Teleoloji, sürmekte olan bir sürecin sonunun önceden bilinmesi anlamına gelir. Zaten bilinen bir sonuç ise bilimsel araştırmayı gereksiz kılar.
3- Evrimsel değişmeyi ilerleme, gelişme, mükemmelleşme gibi kavramlara dayanarak açıklama eğilimi geçersizdir. Bu kavramlar sürecin yönünün önceden bilindiğine işaret ederler. Oysa evrim çok uzun zaman boyutundaki değişmelerin toplamıdır. Önceki durumdan farklılaşmadır. İlerleme veya gerileme değildir. Evrimde başarının ortak ölçütü uyumdur. Biyolojik bir türün başarısı, varolan koşullara ve çevreye uyumu yoluyla yaşamım sürdürmesi ve varolmasıdır. En uygunluk bir türün bulunduğu şartlara daha az veya daha çok uyum yaparak hayatta kalmasına göre belirlenir. Bundan dolayı, iyi- kötü, mükemmelleşme, ilerleme, gerileme gibi değer yargılarına dayanarak evrimi açıklamak olası değildir. Çünkü, değer yargıları insanlara, gruplara ve toplumlara göre değişmektedir.
E. Darwin Zoonomia (1749) adlı eserinde ele aldığı kuramında tanrı kavramının yerine "Büyük Sebep" kavramına koyar. Ona göre; insanoğlunun başlangıcından milyonlarca yıl önce, sıcakkanlı tüm hayvanlar "Büyük Sebep"in belirlediği ve öngördüğü tek bir kökten çıkmışlar , aynı başlangıçtan yeni organlar, yeni eğilimler, yeni yönelimler, yeni duyarlılıklar, duyular, beceriler geliştirme gücünü kazanmışlardır. Böylece, kendi yaşamlarını daha iyiye götürmelerinin yamsıra başarılarım kendilerinden sonraki kuşaklara bırakma' becerisini de elde etmişlerdir (Bkz. Farrington, 1985:20-21 ; Greene, 1959:167). Evrim tarihinde teleolojik bakış açısının en fazla etkisi G.L. Cuvier'de(1769-1832) görülür.
-Onun ileri sürdüğü katastrofizm teorisine göre; geçmişte yer yüzündeki yaşam kutsal kitaptaki Tufan'da olduğu gibi, bir kaç kez yok edilmiş ve daha sonra yeniden yaratılmıştır. Cuvier, jeolojiyle ilgili çalışmalarında da yeryüzünde görülen tüm yapıların oluşumunu zaman zaman ortaya çıkan doğal afetlerle açıklamıştır. Ona göre.türler sabitti ve farklı türler Tanrı tarafından farklı zamanlarda yaratılmıştı. Bu modelde Cuvier, yaratılış doğmalan,türlerin sabitliği, jeolojik düzen, değişme ve zaman, sınıflama şeması ile bunları yaratan Tann'yi birbirine uygun hale getiriyordu. Açıkçası, Cuvier fosillerde değişme boyutunu yakalayamamış ya da bunları görmezden gelmiştir. O, hiç bir ara ya da geçiş formunun olmadığını düşünmüştür (Bkz. Beer, 1986:11; Sırks, 1964:311). Katastrofizm görüşü ilerlemeciydi. Bu kurama göre; tek tek türler ortaya çıktıkları biçimden bağımsız olarak zaman içinde gelişerek daha yetkin bir biçim almışlardı. Bu yetkinleşme sürecinin temelinde Tanrı'mn doğrudan etkisi vardı. Kısaca Cuvièr'in Katastrofizmi hiç tartışmasız teleolojikti.
Cuvier'in benimsediği katastrofizm görüşüne en şiddetli karşı çıkan bilim adamı Lamarck( 1744 -1829) olmuştur. Onun transformasyon kuramına göre; hayvanların soyu tükenmiyor, aynı soydan gelen kuşaklara biçim değiştirerek dönüşüyordu. Transformasyonun nedeni ise çevre ve organizmanın uyum içindeki değişmesidir. Çevre değişmediği sürece bir tür değişmeden kalır. Lamarck'ın evrim düşüncesi temelde kullanma-kullanmama (use-disuse) ve kazanılmış karakterlerin kalıtımı kavramlarına dayanıyordu.
Lamarck, zaman boyutunda vertikal (dikine) bir evrimi savunuyordu. Ona göre: organizmaların her grubu bağımsız bir evrim çizgisini temsil ediyordu. Kendiliğinden oluşumla başlangıçta ortaya çıkan her evrim çizgisi sürekli olarak mükemmelleşmek için çaba gösteriyordu (Mayr. 1978:4). Ona göre organizmamn yeni gereksinimleri sonunda ortaya çıkan "iç duygusu" Vücudu harekete geçirerek, yeni gereksinimlere karşılık veren yeni organlar yaratır (Beer. 1986:9,10). Bu yolla her organizma mükemmel bir yapıya sahip olur. her organizmada bir bir mükemmelleşme eğilimi vardır. Evrim süreci giderek karmaşık ve mükemmel bir görünüm alan doğrusal bir çizgidir. Bu nedenle, Lamarck'm evrim görüşü de teleolojiktir.
Lamarck'ın evrim kuramı geçersiz olduğu kanıtlanmış olsa da , evrim kuramının kurucusu C.Darwin'i (1809-1882) etkilemiştir. Ancak, Lamarck'dan etkilenmesine karşın Darwin Lamarck'mkinden farklı bir kuram oluşturdu. Lamarck vertikal evrimi savunuyordu. Oysa Darwin çeşitliliğin kökeni ve türlerin kökeni problemini coğrafi boyutta ele aldı. Darwin kuramı hem vertikal, hem de horizantal (yatay) evrimin içiçeliğini savunur. Doğal seçilim evrimin daha çok horizantal boyutunu , ata-torun soy ilişkisi ise vertikal boyutunu vurgulamaktadır. Darwin, benzer organizmaların ortak bir ataya sahip olduklarım varsayar.
Ona göre tüm memeliler bir atasal türden bugüne ulaşmış, tüm böcekler ortak bir ataya sahiptir. Bu diğer organizma grupları için de geçerlidir. Bu nedenle, Danvinde teleoiojik bir yaklaşım bulunmaz. Onun evrim kuramı bu yüzden yaygın kabul görmüştür.
Gerçekte, evrim teleoloji konusunda en güçlü kanıtı sağlamaktadır. Çünkü evrimde yaşam giderek daha üst biçimler oluşturmuştur. Bu da sanki evrimin planlı bir süreçmiş gibi görünmesine neden olmaktadır. Ancak, doğal seçilimin mantığında ilerleme anlamında evrimin hiç yeri yoktur. Danvin'in büyük katkısı da burada kendini gösterir. Darwin, evrim sürecinin nedensellik dışında hiç bir ilişkiye başvurmaksızın açıklanabileceğini ortaya koydu. Onun için teleoîojik türden açıklamalara gereksinim yoktu: Üremedeki rastgele farklılıklar bireylerde yaşamda kalmaya uygunluk bakımından farklılıklar oluşturuyordu. Varolma savaşma göre, çevreye en uyumlu ve güçlü olanlar varolup, zayıflar ise elendiği için, sonraki kuşaklar güçlülerden oluşuyordu. Böylece daha yetkin biçimlerin oluşması kaçınılmaz olmaktaydı. Tıpkı deniz kıyısındaki çakıl taşlan gibi, biyolojik türler de bir eleyici neden aracılığıyla sıralamaya uğrar; eleme ile birleşen şans sıralamayı oluşturan etkendir. Ayrıca, Darwin'e göre, formun karmaşıklık derecesi ilişkisiz türlere göre değil, atalara göre ölçülür. Türler göreli yeterlilik (yetenek) bakımından birbirinden "daha iyi" veya "daha uygun" değildir. "En uygunluk" bir türün üyelerinin belirli bir çevreyle ilişkilerine göre belirlenir. Çevre şartîanna daha az veya daha çok uyum yapmaya göre belirlenir (Bkz. Reichenbach, 1981:136; Bottomore, 1976:24).
İlk bakışta bir çok kişi deterministik olmaması ve kehanetlerde bulunmaması nedeniyle, doğal seçilimi reddetmiş, kimileri de materyalist olmamakla eleştirmiştir. Dini ve felsefi bakımdan doğal seçilimi reddedenler veya uzun bir zaman süresince devam eden evrim sürecini açıklamak için çok tesadüfi göründüğünden dolayı doğal seçilime alternatif görüşler ileri sürenler olmuştur.
F. Osborn'un (1857-1935) orthogenesis ya da düz oluşum görüşü de bunlardan biridir. F. Osborn ve arkadaşları, evrim konusunda amaç yada eğilim türünden sözcüklere duyulan gereksinmeyi orthogenesis denen bir hipotezle karşılama yoluna gitmişlerdir. Bu hipotez yeterince benimsenmemiş olmasına karşın, evrimcileri oldukça rahatlatıcı bir niteliktedir. Orthogenesis, her canlının protoplazmasında evrim sürecini belli bir yöne doğrultan kalıtsal ve bağımsız bir eğilimi varsaymaktadır. Varsayılan bu eğilime organizmanın bir tür alınyazısı diye bakılabilir. F. Osborn ve kendisi gibi düşünenler atların atalarından kalma fosil dizinin, orthogenesis hipotezi olmaksızın açıklanamayacağını savunuyorlardı (Bkz. Yıldırım, 1989:45) Ancak, G.L. Simpson Horses (Atlar) (1951) adlı kitabıyla atın evriminin bu kurama uygun olmadığını kesin olarak göstermiştir.
Orthogenesis, önceden belli olan nihai bir son öngören finalistik bir teoriydi. Savunucuları da teleolojinin bazı formlarını doğru kabul ediyorlardı, teleolojik bir amaç veya programa inanıyorlardı. Bugün yaygın kabul gören Çağdaş Sentez'in temsilcileri, bu tür özel bir eğilimi gizemsel bularak, orthogenesisi bilim dışı bir açıklama olarak görmektedirler (Bkz. Huxley 1986:270). Onlara göre orthogenesis hipotezi, Henri Bergson'un "elan vital" dediği gizemli gücü başka bir terimle dile getirmekten başka bir şey değildi. Zaten bu hipotezi savunanlar, bütün çabalarına karşın, kabul ettikleri nihai sonu açıklayabilecek olağanüstüyle ilgili olanların dışında, herhangi bir mekanizma bulamamışlardır. Bu tür fınalistik teoriler paleontolojik verilerle çürütülmüştür. Doğal seçilim teleolojik olarak işleyen bir mekanizma değildir. Orthogenesis gibi hipotezler en azından evrimin ve en temel mekanizması olan doğal seçilimin teleolojik olmadığının kanıtlanmasını sağlamıştır.
Darwin'in kuramının temel öğelerinin korunması ve bunlara genetik boyutunun eklenmesi sonucunda ortaya çıkan Çağdaş Sentez'in yaygın olarak kabul görmesinin en önemli nedenlerinden biri evrimi sadece nedensellik ilkesine dayanarak açıklamaya çalışmasıdır. Bilimsel bulgu ve gözlemleri bilimsel nedensellik ilkesine göre açıklanması sonucunda Çağdaş Sentez oluşmuştur. Aslında Çağdaş Sentez'in bilimsel bir görünüme sahip olmasında yada teleolojik yönelimlerden uzak olmasında Darwin'in doğal seçilim ilkesinin temel çizgileriyle korunmasının katkısı büyüktür. Biyolojik evrim düşüncesinin bugün teleolojik yönelimlerden uzaklaşmasının, Darwin'in yön belirtmeyen doğal seçilim mekanizması sayesinde gerçekleştiği söylenebilir.
Biyolojik evrim düşüncesinin gelişme sürecinde kuram niteliğindeki son görüşlerden biri de Sosyobiyolojidir. Aslında hala tartışılmasına karşın, gelişmeler bu kuranım yaygın olarak kabul görmediğini göstermektedir. Bunun nedeni ise genetik indirgemeci ve teleolojik bir bakış açısına sahip olmasıdır. Sosyobiyoloji davranışı ve kültürü genlere dayanarak açıklamaya çalışmaktadır. Sosyobiyolojinin kurucusu olan E.O. Wilson'agöre insanın çeşitli davranışlarının nedeni biyolojik, özellikle de genetik koşullanmadır. Bu kuram insanı ve diğer canlıları sadece birer araç olarak nitelendirir. Canimin görevi genleri taşımak ve gelecek kuşağa olabildiğince çok gen aktarmaktır. Yüksek oranda genleri taşıyan ve gelecek kuşağa aktaran canlı, türü karakterize eder.
Sosyobiyolojiye göre genlerin bir amacı vardır ve canlılar bu amaca uygun olarak hareket etmekte olan araçlardır. Davranışlar genetik tarafından belirlenmiştir. O zaman, Sosyobiyolojiyi temsil eden birçok bilim adamının davranışı açıklamak için birçok saha araştırması ve gözlemler yapmasına ne gerek vardır. Bunu Sosyobiyolojinin açıklaması gereklidir. Görüldüğü gibi Sosyobiyoloji gen düzeyinde "amaç"', "dürtü" gibi kavramlara yer vererek teleolojik bir çıkmaza düşmüştür. Olay ve olguları nedensellikle açıklamayan, ereksellikle açıklayan bîr bilgi dalı, asla bilimsel olamaz. Düşünce, beyin hatta sinir sitemi bulunmayan kimi canlılara bile bir düşünce kategorisi olan amaç yüklemek bilim dışına çıkan teleolojik bir bakış açısının belirtisidir (Bkz. Şenel, 1985:24).
Biyolojik evrim kuramlarının gelişme sürecine bakıldığında, evrimin yönu bakımından Cuvier'tn katastrofik görüşünde horizantal bir süreklilik ve tek tek türlerin mükemmelleşmesi yönünde bir değişme vardır. Lamarck'ın transformasyon görüşünde horizantal süreklilik yerini vertikal bir sürekliliğe yerini bırakmıştır ve tek tek türlerin dönüşüm yoluyla mükemmelleşmesi yönünde bir değişme söz konusudur. Darwin ve Çağdaş Sentez'de tek tek türlere ait varoluş zinciri yerini bütün türleri kapsayan bir soy ağacına (branching tree) bırakmıştır. Dolayısıyla hem vertikal hem de horizantal bir süreklilik söz konusudur. Çoğu yeni tür eladogenesis yoluyla ortaya çıktığından dolayı, değişmenin yönü önceden belli değildir. Bunun nedeni de teleolojik bakış açısının etkisinden uzaklaşılmasıdır (Bkz. Şekil 1).
5. Sonsöz
Teleolojik bakış açısının evrim düşüncesini nasıl etkilediğinin tartışıldığı bu çalışmada sonsöz olarak şunlar söylenebilir:
1- Evrim düşüncesinin gelişme sürecine bakıldığında; evrim kuramının gerekli yeterliliğe ulaşmasında karşılaşılan en önemli engellerden birinin teleolojik bakış açısı olduğu kolayca görülebilir. Bu nedenle, evrim düşünceleri tarihinde zaman zaman ortaya çıkan teleolojik bakış açılarından uzaklaşmak ve nedenselliği ön plana çıkarmanın, bilimsel bir evrim kuramının oluşma koşullarından biri olduğu söylenebilir. Evrimin bilimsel değerlendirmesinde, indirgeyici, determinist, spekülatif, bilimsel yöntemle uyuşmayan ve teleolojik görüşlerin ayıklanması: bilimsel ve yeterli bir evrim kuramının oluşmasında birincil öneme sahiptir.
2- Evrim düşüncesinde teleolojinin bu denli güçlü bir etkiye sahip olması, aslında, doğal seçilim ve rastlantıya bağlı varyasyonlarla sanki düzenli ve planlıymış gibi görünen bir süreci açıklamanın zorluğundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, bugün bile kimi evrimcilerin teleolojik eğilimin etkisinden kendilerini kurtaramadıkları gözlenmektedir. Ancak, bilimsel nedensellik ilkesine dayalı olarak evrimin incelenmesi teleoloji gibi eğilimlerden uzaklaşmayı gerektirir. Teleoloji, sürmekte olan bir sürecin sonunun önceden bilinmesi anlamına gelir. Zaten bilinen bir sonuç ise bilimsel araştırmayı gereksiz kılar.
3- Evrimsel değişmeyi ilerleme, gelişme, mükemmelleşme gibi kavramlara dayanarak açıklama eğilimi geçersizdir. Bu kavramlar sürecin yönünün önceden bilindiğine işaret ederler. Oysa evrim çok uzun zaman boyutundaki değişmelerin toplamıdır. Önceki durumdan farklılaşmadır. İlerleme veya gerileme değildir. Evrimde başarının ortak ölçütü uyumdur. Biyolojik bir türün başarısı, varolan koşullara ve çevreye uyumu yoluyla yaşamım sürdürmesi ve varolmasıdır. En uygunluk bir türün bulunduğu şartlara daha az veya daha çok uyum yaparak hayatta kalmasına göre belirlenir. Bundan dolayı, iyi- kötü, mükemmelleşme, ilerleme, gerileme gibi değer yargılarına dayanarak evrimi açıklamak olası değildir. Çünkü, değer yargıları insanlara, gruplara ve toplumlara göre değişmektedir.