O KARŞI KONULMAZ GENÇLİK

J.M. - G. LE CLEZİO
Çeviren: Nilüfer Kuyaş

Sartre, yâni külyutmazlığını güzelliği. Bulantî'dan kırk yılı aşkın bir süre sonra «Bibliotheque de la Pleiade» yayınlarından Jean-Paul Sartre'ın Oeuvres Romanesques'inin (Romanesk Yapıt­lar) çıkmasıyla, Sartre'ın bıraktığı eserin gücünü, önemini bir kez daha anlıyoruz. Duvar (Le Mur) kitabında toplanan kısa öykü­ler gibi, Özgürlüğün Yolları'nm son cildi olan ve önce Temps Modernes dergisinde 1949'da basıldıktan sonra, burada ilk kez kitap olarak yayımlanan Dröle d'Amitte (Bir Tuhaf Arkadaşlık) gibi farklı metinlerin bir araya, daha doğrusu karşı karşıya getirilmeleriyle Sartre'm eserine bütün gücünü kazandıran şeyi içimizde duyuyoruz: düşüncesini canlandıran, yaratısına dirim veren, o karşı konulmaz gençliğini...

Arzu ile gerçeğin, bireyin iştahları, mutluluğa özenişi ile doğ­ruluğun (hakikatin) ve toplumun gerekleri arasındaki çelişkidir bu. Sartre'ın tutkusu doğrultuktur, doğru olandır, hiçbir şeyin dur­duramadığı, hiçbir şeyin şaşırtamadığı bir gençliğin gönül atılı­mıdır. Hepsinden öte, zaman bozamaz bu araştırmayı.

Sartre'daki tutarlılığı da unutmamak gerekir, ve bu çağdaş yazında belki de tek örnektir. Romancı, tiyatrocu ve felsefeci ara­sında bir «süreklilik bileşimi» ne gerek yoktur. Eser tümüyle uyuş­ma halindedir; öyle istenmiş, öyle düşünülmüştür, bir rastlantı­nın sonucu değil, bir yaşamın anlatımıdır. Kuşkusuz, Sartre'a da­ha ilk andan itibaren bu kadar sadık yandaş ve bu kadar düş­man kazandıran da bu tutarlılıktır.

Mathieu gibi, Brunet gibi ve tabii Roquentin gibi Sartre da yaşamındaki olayların arasından kendini tanımaya, kendini en doğru, en kesin biçimde algılamaya çalışıyordu. Bunun için de, yazından iyi bir araç olamaz, çünkü roman gerçek varoluşu meydana çıkarmak için görüntüyü eleyen bir bakış'tır. Röquentin günlüğünü yazar; Lucien'in çocukluğu, Lulu'nün evliliği, Mathieu'nün salt yaşamı, hepsi birer iç monolog olarak yaşanırlar. Olay­ların trajik anlamlarının içine işlediğimiz anlarda zaman durur. Örneğin demir yolu vagonuna kapatılan adamlar bilinmeyen bir kadere doğru yol alırlarken, tarih de donuklaşır ve onları ölümün damgasıyla damgalar:

«Bir yazgıları vardı, krallar gibi, ölüler gibi.»

Sartre'ın sözcüklerle aradığı bu doğruluk, giderek etten ke­mikten yapılmış, gerçek bir doğruluğa dönüşür. Bu eserde, bize bu kadar dokunan da, insanoğlunun dünyaya açılmasını sağla­yan tüm insanlık macerasıyla bu eserin zorunlu olarak karışmış olmasıdır. Bu araştırma bir tür vahiydir, bir «aşma» dır. İnsanı felce uğratan bir külyutmazlığını, kendi kendini yiyip bitirmek­ten başka şey yapamayan mağrur bilincin edimdeki güzelliğe doğru evrimidir. Ama Roquentin'de, Mathieu'de ya da Brunet'de gördüğümüz endişelerin aynını buluruz. Külyutmazlık hep aynı­dır: yaşantının her anında uyanık olan ve nerdeyse acı veren, bazan insanı baş dönmesine kadar götüren bir dikkat.

Sartre'ı gerçekçi ve felsefî romandan, özellikle de Malraux ve Camus'den ayıran bütün öğeleri bugün apaçık görmekteyiz. Sartre'cı bağlanım (engagement) bütündür, mutlaktır; bireyi bu dünyada yaşamaya, her şeyi anlamaya, her şeyi sorgulamaya yönelten bir bağlanım. Aynı zamanda kimsek o olmak inadıdır, bazan delilik hatta ölüm pahasına! Mathieu, Brunet temelde Roquentin'den farklı değildirler, çünkü arayışlarından vazgeçmeyi red­detmek için, sırf kendilerine ihanet etmiş olmamak için, ölümü karşılamaya giderler. Bireyciliğin kahramanlarıdır onlar; yapa yalnızdırlar.

Sartre'ın eserinde, özellikle de deneyimin ve günlük yaşantı­nın üzerine kurulu birer yapı olan romanlarında, gerçekçiliğin olağanüstü bir gücü vardır. Ama bu gerçek ne bir bilginin anla­tımıdır, ne de insanların kardeşliğine duyulan bir inancın. Daha çok, bir tamamlanış, bazen de bir sarhoşluktur bu.

Sartre'cı kah­ramanlar, Sartre'ın kendisi gibi, yalnızca dünyayı daha iyi yaratabilmek için gerçekliğe gözlerini açarlar, sanki bütün bilgilerin sınırında dünyanın ve dilin son ve kesin birliği ortaya çıkacak­mış gibi. Sartre, Zola ya da Frank Norris'den çok, Rabelais'nin, Dostoyevski'nin ve Dos Passos'un mirasçıdır - ayrıca Celine'e özgü olan dünyada bir başmaymış gibi düşünmenin hazzını, toyca yamanlığı, kendi üzerine kurulu bir dilin yoğunluğunu da buluruz onda.

Mizahı da vardır Sartre'ın; soğuk, geçtiği yerde ot bitmeyen, öfkeci bir mizah. Çok iyi tanıdığı burjuva sınıfına, onun bütün basit kusurlarına, küçük korkaklıklarına, küçük gülünçlükleri­ne karşı, örneğin Le Sursis (Yaşanmamış Zaman) romanında ol­duğu gibi, acı alaylar yöneltir. Bouvard' yazarının damgasını ta­şıyan bu alaylar Sartre'da bazan bir itirafı, bir özeleştiriyi andı­rırlar. Sartre'da insanı en çok rahatsız eden de budur; kendine yönelttiği bu iğneli bakıştır, tıpkı Daniel'in bakışmı delen ve ona Tanrıyı düşündürten sonsuzluk gibi. Ama Sartre, hemen ardın­dan düzeltir: «Ben sadece edebiyat yapıyorum».

Gerçeğin gücü, Sartre'm eserini doldurur, ona yaşam verir. Savaş sonrasında en büyük izleri bırakmış olan bu romanların ve anlatıların yeni basımlarını okurken, Sartre'ın kelimeleriyle do­ğurttuğu her şey bize çarpıcı geliyor: Sanki her düşünce, her söz, her duyum tarihin ağırlığını birlikte getiriyor; derin bir yankı bırakıyor gibi: politik sözler, söylenceler, toplu sanrılar, yanılsa­malar, düş kırıklıkları, çılgın umutlar, kısaca bir çağ dediğimiz her şey buradadır; bu sayfaların içine işlemiştir. Ve ne çağdır o! Savaş, Sartre'ı büyüleyen ve dehşete düşüren, yerine oturmuş düzenleri alt üst eden, insanlara maskelerinin altında gerçekten ne olduklarını gösteren savaş!

Mutluluğu da, mutsuzluğu da vere*n, aslında doğru olandır. Sartre'ın eseri, bugün tutarlılığını eksiksiz algıladığımız bu bü­tün, bir simgedir; bir içsel devrimdir çünkü. Sartre'm kahraman­ları da, bizler gibi, saflıklarını yitirmişlerdir. Korkunç zamanlar­da yaşamaktadırlar arayışlarını. Dröle d'Amitie'de Brunet'nin Vicarios'a söyledikleri, umuda hiçbir yer bırakmaz:

«Bir milyar esirle, yerkürenin dört bir yanında bu ateşle mi? Arkadaşlık isteyebiliyorsun? Sevgi isteyebiliyorsun? Hiç beklemeden insan olmak isteyebiliyorsun?»

Hiç kuşkumuz olmasın: Sartre'm sesi bize hâlâ bugünü an­latıyor, Şimdiki çağımızı.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP