Yaratma Eylemi Nedir?
|
Gilles Deleuze
Ben de, kendi hesabıma bir soru sormak isterdim sizlere --sizlere ama kendime de. Bu şu türden bir soru olurdu --siz, sinemada ne yapıyorsunuz ve ben, işin aslında, felsefe yaparken, ya da yapmayı umarken, gerçekten ne yapıyorum?
Ne demeli... Sizin oralarda her şey kötü gidiyor gibi anlaşıldığı kadarıyla, ama benim alanımda, felsefede, işler kötünün de kötüsü...
Şu soruyu da sormak isterdim --sinemada bir fikri olmak ne demek? Eğer biri sinema yapmayı umuyorsa --başka bir deyişle bir fikri varsa-- bu ne demektir? Ama bir fikri olmak ender bir olaydır... Neredeyse bir tür bayramdır... Ve bir fikri olmak, genel olarak bir fikre sahip olmak değildir --bir fikir her zaman 'adanmış'tır; şu ya da bu alana adanmış... Bir fikir bazen resimde, bazen romanda, bazen felsefede, bazen bilimde olabilir... O alanlardan birine adanmıştır ama hep... Ve farklı alanlara adanmış fikirler hiç de aynı değildirler...
Öyleyse fikirler ancak potansiyel olarak fikirdirler. Gizli güç kaynaklarına benzerler --ama her zaman, daha şimdiden, angajedirler --şu ya da bu ifade tarzına adanmış haldedirler --ve bu yüzden ifade edildikleri tarzlardan ayırdedilemezler.
Bu yüzden, genel olarak bir fikrim olduğunu söyleyemem. Her zaman bildiğim bir tekniğin içinde bir fikrim olabilir --sinemada, felsefede, vs.
Peki ama, bir şeyde bir fikre sahip olmak ne demektir?
Karşımızda bir durum var: Ben felsefe yapıyorum, siz ise, sinema yapıyorsunuz. Felsefenin önüne ne gelirse onu düşünmeye, onun üzerinde usavurmaya hazır olduğunu söylemek kolay... O zaman neden sinema üzerinde de düşünmesin?
Ama bu fikir değil bir hakarettir... felsefe önüne ne çıkarsa onu düşünmek için yapılmış bir şey değildir. Başka bir şeyi düşünmek için icat edilmiş değildir felsefe. Şunu diyeceğim: Felsefeyi herhangi bir şey üstüne düşünmek, usavurmak için bir garanti belgesi gibi ele almak her şeyi karmakarışık etmektir...
Çünkü kimse, herhangi bir şey üstüne düşünmek için felsefeye ihtiyaç duymaz. Sinema üzerine düşünmeye, usavurmaya gerçekten yetkili olanlar, yalnızca filmciler, sinema eleştirmenleri ya da basitçe sinemayı sevenlerdir... Ve sinema üstüne düşünmek için hiçbir şekilde felsefeye ihtiyaç duymazlar. Tıpkı, matematik üstüne düşünmek için matematikçilerin felsefeye ihtiyaçları olduğunu söylemenin son derecede gülünç bir fikir olması gibi...
Felsefe, eğer bir şeyler üzerine düşünüyorsa --bu düşündüğü şey, kendi içeriğinden, maddesinden ve malzemesinden başka bir şey olsaydı, varlık nedeni ortadan kalkardı zaten... Ve felsefenin kendi alanını tayin etmek çok kolaydır.
Şunu da eklemeliyim; felsefe de en az başka bir disiplin kadar yaratıcı ve çalışkan bir disiplindir: Felsefe, KAVRAMLAR yaratan ve icat eden bir disiplindir.
--Ve kavramlar, o halleriyle, hazır-yapım veriler olarak elde bulunmazlar... Göklerin, cennetin bir köşesinde, bir filozofun gelip, onları devşirip kavramasını beklemezler. Kavramların yapılmaları, imal edilmeleri gerekir...
Kuşkusuz, bu şu ya da bu kavramı oturup imal etmeye benzemez --sanki şu ya da bu kavramı bir filozof oturup, hadi imal edeyim diye işe kalkışması saçmalıktır... Tıpkı bir ressamın, günün birinde hadi şöyle şöyle, böyle böyle bir resim yapayım demesinin saçma olacağı gibi...
Bir ZORUNLULUK olması gerekir... Başka türlü, ortada hiçbir şey yoktur...
--Ancak bu zorunluluk oldukça karmaşık bir şeydir: Sözün gelişi bir filozof --hiç değilse uğraşısıyla daha tanışık olduğum için-- mesela sinema üzerine bile düşünmekle uğraşmaz... Kavramlar yaratmayı, icat etmeyi önerir... Bundan dolayı, sizin önünüzde, yalnızca kavramlar icat etmeyi bildiğimi, başka bir şey üzerine düşünmeyi bilmediğimi söylemek isterdim...
Bu yüzden, sinema yapan sizlerin sinema yaparken ne yaptığınızı söylemeye kalksaydım, bu son derecede kısır bir cevap olurdu...
Ama şunu söylerdim --(ve sizin kavramlarla yapacak bir şeyiniz yok, kavram sizin işiniz değil)-- siz, sinema yapanlar, HAREKET-SÜRE BLOKLARI yaratıyorsunuz, icat ediyorsunuz (blocs de mouvement-durée)...
Başka bir deyişle, eğer hareket-süre blokları imal ediyorsanız, sizin sinema yaptığınızı söylerdim ben de...
--Dikkat edin, sizin alanınızda, sinemada, bir öykü-anlatımının, bir anlatının söz konusu olduğunu söyleyenler var... Ama felsefe de öyküler anlatır... Kavramların öyküsünü, tarihini anlatır... Ya da kavramın tarihini...
--Ve sinema bize, hareket-süre blokları kullanarak öyküler anlatır... Resmin çizgi-renk bloklarıyla, müziğinse çok özel türden bloklarla, seslerle öyküler anlatması gibi...
Bilime gelince; o da daha az yaratıcı, daha az çalışkan değildir. Bu düzeyde, sanat ile bilim arasında yapılan karşıtlaştırmalara hiçbir saygı duymuyorum... Bilimsel faaliyet daha az yaratıcı değildir... Ama kavramlar onun da işi değildir... Talihimiz var ki, felsefe tam da bu yüzden hâlâ varolabiliyor... Keşif diye bir şey varolsa bile, bilimci bir kaşif değildir. Daha çok, onun icat ettiğini söyleyeceğim --bilimci İŞLEVLER yaratmakta, imal etmektedir.
--Bu alanda düşünürken, çok özetlediğimin farkındayım; ama gerekçemiz de var... Bu türden bir cevap konusunda çoktandır aşılmış olduğumu da iyi biliyorum... Ancak şöyle devam edeyim kısaca: Bir işlev imal etmek, en azından iki diziyi, topluluğu, grubu birbirlerine tekabül ettirmektir.
İşte bu, bilimin taban işlevi, temel-işlevidir ... Yeni ortaya çıkmış bir durum da değildir bilim tarihinde...
Bu bilimin kavramlarla hiçbir işi olmadığı anlamına geliyor... Eğer birisi, en az iki diziyi tekabül ilişkisine sokuyorsa, onun bilim yaptığını söyleyeceğim...
Ve eğer birinin birilerine konuşması, hitap etmesi mümkün ise --eğer bir filmci bir bilimciye, bilimci ise bir filozofa hitap edebiliyorsa, bu ancak her birinin kendi alanındaki yaratıcı faaliyeti cinsinden gerçekleşebilir.
Yaratım yalnızlıkta gerçekleşir; ama birilerine bir şey söylemek yaratımımın adına olabilir ancak...
Ve eğer, kendi yaratımlarıyla tanımlanan bütün bu farklı disiplinler ortak bir ufukta birleşiyorlarsa --kavram blokları, hareket-süre blokları, çizgi-renk blokları, işlev blokları icat eden bu disiplinlerin buluştukları bu sınıra, bu ufka mekân-zaman adını verebiliriz.
Bu disiplinlerin hepsi, ortak olarak paylaştıkları faaliyetleri içinde, mekân-zamanı yaratırlar...
Ben de, kendi hesabıma bir soru sormak isterdim sizlere --sizlere ama kendime de. Bu şu türden bir soru olurdu --siz, sinemada ne yapıyorsunuz ve ben, işin aslında, felsefe yaparken, ya da yapmayı umarken, gerçekten ne yapıyorum?
Ne demeli... Sizin oralarda her şey kötü gidiyor gibi anlaşıldığı kadarıyla, ama benim alanımda, felsefede, işler kötünün de kötüsü...
Şu soruyu da sormak isterdim --sinemada bir fikri olmak ne demek? Eğer biri sinema yapmayı umuyorsa --başka bir deyişle bir fikri varsa-- bu ne demektir? Ama bir fikri olmak ender bir olaydır... Neredeyse bir tür bayramdır... Ve bir fikri olmak, genel olarak bir fikre sahip olmak değildir --bir fikir her zaman 'adanmış'tır; şu ya da bu alana adanmış... Bir fikir bazen resimde, bazen romanda, bazen felsefede, bazen bilimde olabilir... O alanlardan birine adanmıştır ama hep... Ve farklı alanlara adanmış fikirler hiç de aynı değildirler...
Öyleyse fikirler ancak potansiyel olarak fikirdirler. Gizli güç kaynaklarına benzerler --ama her zaman, daha şimdiden, angajedirler --şu ya da bu ifade tarzına adanmış haldedirler --ve bu yüzden ifade edildikleri tarzlardan ayırdedilemezler.
Bu yüzden, genel olarak bir fikrim olduğunu söyleyemem. Her zaman bildiğim bir tekniğin içinde bir fikrim olabilir --sinemada, felsefede, vs.
Peki ama, bir şeyde bir fikre sahip olmak ne demektir?
Karşımızda bir durum var: Ben felsefe yapıyorum, siz ise, sinema yapıyorsunuz. Felsefenin önüne ne gelirse onu düşünmeye, onun üzerinde usavurmaya hazır olduğunu söylemek kolay... O zaman neden sinema üzerinde de düşünmesin?
Ama bu fikir değil bir hakarettir... felsefe önüne ne çıkarsa onu düşünmek için yapılmış bir şey değildir. Başka bir şeyi düşünmek için icat edilmiş değildir felsefe. Şunu diyeceğim: Felsefeyi herhangi bir şey üstüne düşünmek, usavurmak için bir garanti belgesi gibi ele almak her şeyi karmakarışık etmektir...
Çünkü kimse, herhangi bir şey üstüne düşünmek için felsefeye ihtiyaç duymaz. Sinema üzerine düşünmeye, usavurmaya gerçekten yetkili olanlar, yalnızca filmciler, sinema eleştirmenleri ya da basitçe sinemayı sevenlerdir... Ve sinema üstüne düşünmek için hiçbir şekilde felsefeye ihtiyaç duymazlar. Tıpkı, matematik üstüne düşünmek için matematikçilerin felsefeye ihtiyaçları olduğunu söylemenin son derecede gülünç bir fikir olması gibi...
Felsefe, eğer bir şeyler üzerine düşünüyorsa --bu düşündüğü şey, kendi içeriğinden, maddesinden ve malzemesinden başka bir şey olsaydı, varlık nedeni ortadan kalkardı zaten... Ve felsefenin kendi alanını tayin etmek çok kolaydır.
Şunu da eklemeliyim; felsefe de en az başka bir disiplin kadar yaratıcı ve çalışkan bir disiplindir: Felsefe, KAVRAMLAR yaratan ve icat eden bir disiplindir.
--Ve kavramlar, o halleriyle, hazır-yapım veriler olarak elde bulunmazlar... Göklerin, cennetin bir köşesinde, bir filozofun gelip, onları devşirip kavramasını beklemezler. Kavramların yapılmaları, imal edilmeleri gerekir...
Kuşkusuz, bu şu ya da bu kavramı oturup imal etmeye benzemez --sanki şu ya da bu kavramı bir filozof oturup, hadi imal edeyim diye işe kalkışması saçmalıktır... Tıpkı bir ressamın, günün birinde hadi şöyle şöyle, böyle böyle bir resim yapayım demesinin saçma olacağı gibi...
Bir ZORUNLULUK olması gerekir... Başka türlü, ortada hiçbir şey yoktur...
--Ancak bu zorunluluk oldukça karmaşık bir şeydir: Sözün gelişi bir filozof --hiç değilse uğraşısıyla daha tanışık olduğum için-- mesela sinema üzerine bile düşünmekle uğraşmaz... Kavramlar yaratmayı, icat etmeyi önerir... Bundan dolayı, sizin önünüzde, yalnızca kavramlar icat etmeyi bildiğimi, başka bir şey üzerine düşünmeyi bilmediğimi söylemek isterdim...
Bu yüzden, sinema yapan sizlerin sinema yaparken ne yaptığınızı söylemeye kalksaydım, bu son derecede kısır bir cevap olurdu...
Ama şunu söylerdim --(ve sizin kavramlarla yapacak bir şeyiniz yok, kavram sizin işiniz değil)-- siz, sinema yapanlar, HAREKET-SÜRE BLOKLARI yaratıyorsunuz, icat ediyorsunuz (blocs de mouvement-durée)...
Başka bir deyişle, eğer hareket-süre blokları imal ediyorsanız, sizin sinema yaptığınızı söylerdim ben de...
--Dikkat edin, sizin alanınızda, sinemada, bir öykü-anlatımının, bir anlatının söz konusu olduğunu söyleyenler var... Ama felsefe de öyküler anlatır... Kavramların öyküsünü, tarihini anlatır... Ya da kavramın tarihini...
--Ve sinema bize, hareket-süre blokları kullanarak öyküler anlatır... Resmin çizgi-renk bloklarıyla, müziğinse çok özel türden bloklarla, seslerle öyküler anlatması gibi...
Bilime gelince; o da daha az yaratıcı, daha az çalışkan değildir. Bu düzeyde, sanat ile bilim arasında yapılan karşıtlaştırmalara hiçbir saygı duymuyorum... Bilimsel faaliyet daha az yaratıcı değildir... Ama kavramlar onun da işi değildir... Talihimiz var ki, felsefe tam da bu yüzden hâlâ varolabiliyor... Keşif diye bir şey varolsa bile, bilimci bir kaşif değildir. Daha çok, onun icat ettiğini söyleyeceğim --bilimci İŞLEVLER yaratmakta, imal etmektedir.
--Bu alanda düşünürken, çok özetlediğimin farkındayım; ama gerekçemiz de var... Bu türden bir cevap konusunda çoktandır aşılmış olduğumu da iyi biliyorum... Ancak şöyle devam edeyim kısaca: Bir işlev imal etmek, en azından iki diziyi, topluluğu, grubu birbirlerine tekabül ettirmektir.
İşte bu, bilimin taban işlevi, temel-işlevidir ... Yeni ortaya çıkmış bir durum da değildir bilim tarihinde...
Bu bilimin kavramlarla hiçbir işi olmadığı anlamına geliyor... Eğer birisi, en az iki diziyi tekabül ilişkisine sokuyorsa, onun bilim yaptığını söyleyeceğim...
Ve eğer birinin birilerine konuşması, hitap etmesi mümkün ise --eğer bir filmci bir bilimciye, bilimci ise bir filozofa hitap edebiliyorsa, bu ancak her birinin kendi alanındaki yaratıcı faaliyeti cinsinden gerçekleşebilir.
Yaratım yalnızlıkta gerçekleşir; ama birilerine bir şey söylemek yaratımımın adına olabilir ancak...
Ve eğer, kendi yaratımlarıyla tanımlanan bütün bu farklı disiplinler ortak bir ufukta birleşiyorlarsa --kavram blokları, hareket-süre blokları, çizgi-renk blokları, işlev blokları icat eden bu disiplinlerin buluştukları bu sınıra, bu ufka mekân-zaman adını verebiliriz.
Bu disiplinlerin hepsi, ortak olarak paylaştıkları faaliyetleri içinde, mekân-zamanı yaratırlar...