Öyle olsaydı söylerdi degil mi?
|
Bir politikacı, aslına bakarsanız bir bakan, hem gerçek hem de mecaz anlamıyla, pantolonsuz yakalandı. Ona "Bay Cedric" diyelim. Bay Cedric politika kariyeri yapmak için uğraşmaktadır. Medya aracılığıyla, son derece adi bir biçimde özür diledi:
"Doğru, karıma sadık kalmadım. Ona yalan söyledim, onu bir ya da iki -belki de üç veya daha fazla hafifmeşrep kadınla aldattım; fakat çok pişmanım şimdi... Ama inanın ki; aşka, sekse, romantizme ihanet etmiş olsam da, siyasette tamamen dürüstüm. Tüm samimiyetimle, ülkem için en iyisini yapmaya çalışıyorum. Evet, gönül işlerinde pek güvenilir biri olmadığım doğru; ama devlet işlerinde kesinlikle dürüst ve sağlam bir adamım."
Konu halkın endişesidir: Halk temsilcileri, eşlerine yalan söylediklerinde, aslında bir bakıma da seçmenlerede yalan söylemiş olmuyorlar mı? Bay Cedric'e inanmak mantıklı mı? Ara sıra yalan söylediğini itiraf etti, o zaman şimdi de yalan söylüyor olabilir. Belki de insanlara sadece gönül işlerinde değil, devlet işlerinde de yalan söylüyordur. Doğruyu söylüyor da olabilir tabii; kendisinin de dediği gibi, halka hizmette onurlu bir adam olabilir. Sadece bedensel tutkular tarafından yönetildiğinde yalana yenilir. Neyse, artık biliyoruz ki, onun için doğru söylemekten önceliki olan en az bir şey (gerçeği söylemesini engelleyecek bir şey) var; fakat buna ek olarak başka şeyler de olabilir. Bay Cedric'in açıklaması şu tarz bir duyuru örneğidir: "Ben sizi böyle-böyle konularda yanlış yola sokmaya hazırım; fakat sadece bu tarz konularda; diğer konularda değil."
Böyle bir konuşmacı doğruyu söylüyor da olabilir, yine de, Bay Cedric için bazı durumlarda da olsa, en yüksek önceliğin doğru söylemek olmadığını bilirken, ona inanmamız için iyi bir sebebimiz var mı? Kendi aldatma durumu hakkındaki söyledikleri doğruysa, demek ki gerektiğinde yalan söylüyor. Şu an doğruyu söylemiyorsa, o zaman şimdi yalan söylüyor. İki türlüde, gerçeği söylemeye olan bağlılığı hafife alıyor. Örneğin; aşk hayatındaki entrikalarına paralel olarak mali sahtekarlığa da niyetlenen bir politikacı, Bay Cedric'le aynı iddiada bulunabilir.
Profumo seks skandalıyla ilgili duruşmada, "Lord Astar, Miss Mandy Rice-Davies'le yattığını inkar etti, değil mi?" dedi. Paradoksal bir biçimde, spikerler (Lord Astor'a benzemeyen bir biçimde) doğruyu söyleme konusunda sınırlarını belirtirken açık olup doğruyu söylediklerinde kendilerini Rice-Davies'in hazırcevabına da maruz bırakıyorlar.
Bazı konularda dürüst olmadıklarını söyleyen insanlara, yine de güvenmek mantıklı mıdır?
Ben bu bilmeceyi Machiavelli'den çıkarıyorum. On altıncı yüzyılın başlarında, Floransa'daki Machiavelli, politikacılara halkın refahını artırmaya yarayacak durumlarda yalan söylemelerini önermişti; fakat sadece refahı artıracak konularda. Machiavelli'yi bir politikacı olarak ele alırsak, politikacıların yapacakarını söyledikleri şeylerden ne anlam çıkarmalıyız? Belki de, politikacılara bunu söylediğinde, dürüst değildi. Belki sadece refahı artırmak amaçlı aldatıp kandırmanın çok daha ilerisi için çabalamaktaydı; fakat bunu itiraf etmiyordu.
Hayatımızı sık sık bölümlere ayırırız; sanki bazı insanların bizi bazı konularda (örneğin devlet meselesinde değilde, gönül meselelerinde) doğru yoldan saptıracakarının muhtemel olduğunu biliriz. Arkadaşlarına karşı tamamen dürüst olanlar, bazen pazarlık sırasında kabul edecekleri son teklif konusunda yalan söylerler. Gazete bayilerini kandırmayı hayal etmeyen insanlar, büyük departmanlar veya bankalar tarafından yapılmış hesap hatası sayesinde, beklenmedik şekilde fazla para almalarına sevinebilirler, dürüst olacakarı bilgisi, yalnızca bize söylediklerinden elde edilemez. İnsanların hangi alanda yalan söyleyip hangi alanda güvenilir olduklarını deneyimlerimiz gösterir. Doğrusu, biz, başkalarınınkini kılavuz edinmektense, kendi tercihlerimizden yola çıkarak hareket etmeliyiz.
Faydacılık mutluluğu maksimuma çıkarmayı önerir. Bu amaç, bazılarının iddia ettiği üzere, doğruyu söylemekten daha öncelikli şeyler olduğudur: doğruyu koz oynayarak söylemektir. Eğer doğruyu söylemek, aldatmaktan daha çok mutluluk sağlayacaksa, ancak o zaman doğruyu söylemeli, durüst olmalıyız. Bazen aldatma, etkili yönde kullanılmalıdır; çünkü yerinde söylenen yalanlar mutluluğu en yüksek dereceye çıkarır; küçük beyaz yalanları düşünün. Sonra, biliyoruz ki, bu cinsten faydacılar olduklarını ilan eden insanlar yalan söylemeye hazırdır. Beyanları doğruysa, yalan söylemeye hazır olduklarını açıkça itiraf etmiş olurlar; eğer beyanları yalansa, bazen kandıracakları ortadadır. Yanıltıcı eğilimlerini göz önünde bulundurursak, eğer sadece onların aifadelerine güvenirsek, o zaman paradoksal olarak, bize faydacı olduklarını söylediklerinde, aslında gerçekten faydacı olduklarını söylemeleri doğru mudur yanlış mıdır, şaşkına döneriz. Ve bize faydacılığın doğru ahlakı meydana getirdiğini söylediklerinde bocalarız.
Varsayılan durum, bu insanların bize anlattklarına inanmaktır; eğer insanlar bize dürüstçe, doğruyu söyleme sınırlarını söyleseler, mantıkı olarak, inancımızı söylemleri hakkında dedikleri üstüne kuramayız. Alında, söyledikleri şuna benzr: "Söylediğim şeyde seni yanlış yola sokuyor olabilirim." Bu, "Yalan söylüyorum" diyen yalancının çelişkisini barındırmıyor; ama yine de dinleyicilerin söylenenlere olan inancını sarsar. Paradokal bir şekilde, insanların doğru söyleme sınırlarıyla ilgili doğru yorumlarını bile "endişe yaratıcı" buluyorum.
Dinleyenlere doğruyu söylediğimizin güvencesini vermek, kendi absürtlüğünü yaratır. Dinleyicilerimiz bize şimdiden inanmıyorsa, doğruyu söylediğimizi ifade ettiğimizde bize neden inansınlar ki? Eğer ki bize zaten büyük bir inançla güveniyorlarsa, dürüst olduğumuzu dile getirmek boşunadır. İnsanlara doğruyu söyleme yollarımızı anlatma çabamızın kendisi endişe yaratıcı olabilir,
doğruya bağlılığımız hakkındaki şüpheyi artırabilir.
Bana inanın, size doğruyu söylüyorum.
Kaynak: Peter Cave - 33 Felsefi Bilmece
"Doğru, karıma sadık kalmadım. Ona yalan söyledim, onu bir ya da iki -belki de üç veya daha fazla hafifmeşrep kadınla aldattım; fakat çok pişmanım şimdi... Ama inanın ki; aşka, sekse, romantizme ihanet etmiş olsam da, siyasette tamamen dürüstüm. Tüm samimiyetimle, ülkem için en iyisini yapmaya çalışıyorum. Evet, gönül işlerinde pek güvenilir biri olmadığım doğru; ama devlet işlerinde kesinlikle dürüst ve sağlam bir adamım."
Konu halkın endişesidir: Halk temsilcileri, eşlerine yalan söylediklerinde, aslında bir bakıma da seçmenlerede yalan söylemiş olmuyorlar mı? Bay Cedric'e inanmak mantıklı mı? Ara sıra yalan söylediğini itiraf etti, o zaman şimdi de yalan söylüyor olabilir. Belki de insanlara sadece gönül işlerinde değil, devlet işlerinde de yalan söylüyordur. Doğruyu söylüyor da olabilir tabii; kendisinin de dediği gibi, halka hizmette onurlu bir adam olabilir. Sadece bedensel tutkular tarafından yönetildiğinde yalana yenilir. Neyse, artık biliyoruz ki, onun için doğru söylemekten önceliki olan en az bir şey (gerçeği söylemesini engelleyecek bir şey) var; fakat buna ek olarak başka şeyler de olabilir. Bay Cedric'in açıklaması şu tarz bir duyuru örneğidir: "Ben sizi böyle-böyle konularda yanlış yola sokmaya hazırım; fakat sadece bu tarz konularda; diğer konularda değil."
Böyle bir konuşmacı doğruyu söylüyor da olabilir, yine de, Bay Cedric için bazı durumlarda da olsa, en yüksek önceliğin doğru söylemek olmadığını bilirken, ona inanmamız için iyi bir sebebimiz var mı? Kendi aldatma durumu hakkındaki söyledikleri doğruysa, demek ki gerektiğinde yalan söylüyor. Şu an doğruyu söylemiyorsa, o zaman şimdi yalan söylüyor. İki türlüde, gerçeği söylemeye olan bağlılığı hafife alıyor. Örneğin; aşk hayatındaki entrikalarına paralel olarak mali sahtekarlığa da niyetlenen bir politikacı, Bay Cedric'le aynı iddiada bulunabilir.
Profumo seks skandalıyla ilgili duruşmada, "Lord Astar, Miss Mandy Rice-Davies'le yattığını inkar etti, değil mi?" dedi. Paradoksal bir biçimde, spikerler (Lord Astor'a benzemeyen bir biçimde) doğruyu söyleme konusunda sınırlarını belirtirken açık olup doğruyu söylediklerinde kendilerini Rice-Davies'in hazırcevabına da maruz bırakıyorlar.
Bazı konularda dürüst olmadıklarını söyleyen insanlara, yine de güvenmek mantıklı mıdır?
Ben bu bilmeceyi Machiavelli'den çıkarıyorum. On altıncı yüzyılın başlarında, Floransa'daki Machiavelli, politikacılara halkın refahını artırmaya yarayacak durumlarda yalan söylemelerini önermişti; fakat sadece refahı artıracak konularda. Machiavelli'yi bir politikacı olarak ele alırsak, politikacıların yapacakarını söyledikleri şeylerden ne anlam çıkarmalıyız? Belki de, politikacılara bunu söylediğinde, dürüst değildi. Belki sadece refahı artırmak amaçlı aldatıp kandırmanın çok daha ilerisi için çabalamaktaydı; fakat bunu itiraf etmiyordu.
Hayatımızı sık sık bölümlere ayırırız; sanki bazı insanların bizi bazı konularda (örneğin devlet meselesinde değilde, gönül meselelerinde) doğru yoldan saptıracakarının muhtemel olduğunu biliriz. Arkadaşlarına karşı tamamen dürüst olanlar, bazen pazarlık sırasında kabul edecekleri son teklif konusunda yalan söylerler. Gazete bayilerini kandırmayı hayal etmeyen insanlar, büyük departmanlar veya bankalar tarafından yapılmış hesap hatası sayesinde, beklenmedik şekilde fazla para almalarına sevinebilirler, dürüst olacakarı bilgisi, yalnızca bize söylediklerinden elde edilemez. İnsanların hangi alanda yalan söyleyip hangi alanda güvenilir olduklarını deneyimlerimiz gösterir. Doğrusu, biz, başkalarınınkini kılavuz edinmektense, kendi tercihlerimizden yola çıkarak hareket etmeliyiz.
Faydacılık mutluluğu maksimuma çıkarmayı önerir. Bu amaç, bazılarının iddia ettiği üzere, doğruyu söylemekten daha öncelikli şeyler olduğudur: doğruyu koz oynayarak söylemektir. Eğer doğruyu söylemek, aldatmaktan daha çok mutluluk sağlayacaksa, ancak o zaman doğruyu söylemeli, durüst olmalıyız. Bazen aldatma, etkili yönde kullanılmalıdır; çünkü yerinde söylenen yalanlar mutluluğu en yüksek dereceye çıkarır; küçük beyaz yalanları düşünün. Sonra, biliyoruz ki, bu cinsten faydacılar olduklarını ilan eden insanlar yalan söylemeye hazırdır. Beyanları doğruysa, yalan söylemeye hazır olduklarını açıkça itiraf etmiş olurlar; eğer beyanları yalansa, bazen kandıracakları ortadadır. Yanıltıcı eğilimlerini göz önünde bulundurursak, eğer sadece onların aifadelerine güvenirsek, o zaman paradoksal olarak, bize faydacı olduklarını söylediklerinde, aslında gerçekten faydacı olduklarını söylemeleri doğru mudur yanlış mıdır, şaşkına döneriz. Ve bize faydacılığın doğru ahlakı meydana getirdiğini söylediklerinde bocalarız.
Varsayılan durum, bu insanların bize anlattklarına inanmaktır; eğer insanlar bize dürüstçe, doğruyu söyleme sınırlarını söyleseler, mantıkı olarak, inancımızı söylemleri hakkında dedikleri üstüne kuramayız. Alında, söyledikleri şuna benzr: "Söylediğim şeyde seni yanlış yola sokuyor olabilirim." Bu, "Yalan söylüyorum" diyen yalancının çelişkisini barındırmıyor; ama yine de dinleyicilerin söylenenlere olan inancını sarsar. Paradokal bir şekilde, insanların doğru söyleme sınırlarıyla ilgili doğru yorumlarını bile "endişe yaratıcı" buluyorum.
Dinleyenlere doğruyu söylediğimizin güvencesini vermek, kendi absürtlüğünü yaratır. Dinleyicilerimiz bize şimdiden inanmıyorsa, doğruyu söylediğimizi ifade ettiğimizde bize neden inansınlar ki? Eğer ki bize zaten büyük bir inançla güveniyorlarsa, dürüst olduğumuzu dile getirmek boşunadır. İnsanlara doğruyu söyleme yollarımızı anlatma çabamızın kendisi endişe yaratıcı olabilir,
doğruya bağlılığımız hakkındaki şüpheyi artırabilir.
Bana inanın, size doğruyu söylüyorum.
Kaynak: Peter Cave - 33 Felsefi Bilmece