Soru 16 : Herakleitos'un ve Elea Okulunun ileri sürdüğü görüşlerden sonra. Yunan felsefesinin karşısına çıkan ana problem neydi?
|
Herakleitos, evrenin temelinin «değişme» ve oluş olduğunu söylemişti. Elea okulu ise, buna taban tabana karşıt bir fikir ileri sürerek, değişme ve oluşu varolmayan bir şey, bir «dışgörünüş», bir «aldatmaca» olarak görmüş; asıl varlığın değişmeyen, tek bir varlık olduğunu söylemişti.
Bu iki karşıt görüşten sonra. Yunan düşüncesinin, her iki görüşü de aşarak daha yüksek bir senteze (bireşime) varması gerekiyordu. Bu görüşlerin içindeki doğru yanları, yeni ve daha yüksek bir düzeyde kaynaştırmak zorunluydu. Bundan ötürü, Herakleitos ve Elea okulundan sonra, Yunan felsefesinin karşısına çıkan başlıca soru, «temel varlık, değişme ve oluş haline nasıl geçiyor; anamadde ya da cevher,
çokluk ve farklılık haline nasıl dönüşüyor?» sorusudur. Klasik felsefe terimleriyle aynı soruyu şu şekilde dile getirebiliriz: «Varlıktan oluş nasıl ortaya çıkmaktadır?», «varlık'tan oluş'u nasıl açıklamak gerekir?».
Parmenides'in duyular dünyasını hiçe sayan ve soyut nitelik taşıyan «bir ve değişmez» varlığını olduğu gibi kabul edemediği halde; anamadde ya da cevher kavramından da vazgeçemeyen ve tabiat olaylarını önemle ele aldığı için bilıimsel açıklamalar yapmaktan vazgeçemeyen ve «değişme» ile «oluş»a büyük önem veren yunan düşüncesinin, bu ana probleme verdiği cevabı, Empedokles'in, Demokritos'un ve Anaksagoras'rn felsefelerinde buluyoruz.
Bu iki karşıt görüşten sonra. Yunan düşüncesinin, her iki görüşü de aşarak daha yüksek bir senteze (bireşime) varması gerekiyordu. Bu görüşlerin içindeki doğru yanları, yeni ve daha yüksek bir düzeyde kaynaştırmak zorunluydu. Bundan ötürü, Herakleitos ve Elea okulundan sonra, Yunan felsefesinin karşısına çıkan başlıca soru, «temel varlık, değişme ve oluş haline nasıl geçiyor; anamadde ya da cevher,
çokluk ve farklılık haline nasıl dönüşüyor?» sorusudur. Klasik felsefe terimleriyle aynı soruyu şu şekilde dile getirebiliriz: «Varlıktan oluş nasıl ortaya çıkmaktadır?», «varlık'tan oluş'u nasıl açıklamak gerekir?».
Parmenides'in duyular dünyasını hiçe sayan ve soyut nitelik taşıyan «bir ve değişmez» varlığını olduğu gibi kabul edemediği halde; anamadde ya da cevher kavramından da vazgeçemeyen ve tabiat olaylarını önemle ele aldığı için bilıimsel açıklamalar yapmaktan vazgeçemeyen ve «değişme» ile «oluş»a büyük önem veren yunan düşüncesinin, bu ana probleme verdiği cevabı, Empedokles'in, Demokritos'un ve Anaksagoras'rn felsefelerinde buluyoruz.