Soru 21 : Platon, «İdea'lar teorisi»ni niçin ileri sürdü ve «idealizm» ne demektir?

Daha önce belirttiğimiz gibi, eski Yunan düşüncesinde Platon ve Aristoteles ile birlikte büyük felsefe sistemlerinin kurulduğunu görüyoruz. Platon, insanoğlunun bilgilerinin tümünü kapsayan açıklamalar ortaya koymak istemişti. Bundan ötürü; «varlık nedir?», «ahlâklı bir hayat neye dayanır?», «insan bilgisinin kaynağı ve değeri nedir?», «tabiat hangi güçlerin etkisindedir ve nasıl oluşmuştur?», «devlet ve toplum nedir?», «güzellik ve sevgi ne demektir?» gibi çeşitli sorulara kapsayıcı cevaplar vermek istemişti. Platon'un bu sorulara verdiği cevaplar, elli yıllık düşünce çabası boyunca değişikliğe uğramış ve gelişmiştir. Bundan ötürü, ortaya koyduğu derin ve geniş düşünceleri birkaç cümleyle özetlemek mümkün değildir. Ne var ki, Platon'un felsefesinde, bütün düşüncelerinin ve görüşlerinin belkemiğini teşkil eden belli birtakım ilkeler ve ana kavramlar vardır. Bunların en önemlisi, «idealar teorisidir. Felsefe tarihinin en ünlü açıklamalarından biri olan idea'îar teorisini ileri sürerken, Platon, hangi sorulara cevap vermek istiyordu? Filozofun karşısına çıkan soru, ilkçağ felsefesini incelerken, buraya gelinceye kadar üzerinde durduğumuz temel soruydu. Yani Platon, duyularımızın bize tanıttığı değişik, farklı ve çok sayıda varlığı görüp kabul ediyor ama bunların temelinde değişmeyen ve kendi kendisiyle aynı kalan bir varlığın da bulunması gerektiğini düşünüyordu. Çünkü bu çeşitlilıiği ve çokluğu kavramamız için bu çeşitliliğin ve çokluğun içinde bir birlik olması gerekiyordu. Yoksa evren hakkında bilgi edinmemiz mümkün değildi. Çünkü sonsuz sayıda olan tek tek varlıkların herbiri hakkında ayrıca bilgi edinmemiz gerekecekti.

Oysa böyle bir şey mümkün olamazdı, öte yandan birlik; gerçek, somut ve canlı bir şey olabilmek için çokluk içinde kendini göstermeliydi; çokluğa katılmalı ve onun içinde mevcut olmalıydı. Yoksa, birlik, gerçekliği olmayan bir çeşit kuruntu ve ha¬yalden ibaret kalırdı. Dikkat edilecek olursa, Platon, tıpkı hocası Sokrates gibi, varlıklar hakkında genel bir bilginin akıl yoluyla elde edilebilmesi imkânlarını araştırıyor ve bundan ötürü, çokluğun temelini teşkil eden birlik fikrini ortaya atıyordu. Peki, Platon «idea» derken somut olarak ne anlıyordu? İdea'îar ne çeşit varlıklardı? Ne gibi özellikler taşıyorlardı? İdealar, tıpkı Elea okulunun «bir varlık'ı» gibi, bölünemeyen, ezelden beri varolagelen, değişmeyen, kendi başlarına var olan gerçeklerdi.

Evrende varolan bütün varlıkların ilk örnekleri idealardı. Bu varlıklar, ideaların kopyalarından, resimlerinden başka şey değildi. Yani duyu dünyasının bize tanıttığı çeşitli varlıklar, idealardan çıkarılmış birer kopya gibiydi. Duyular dünyasının varlıklarına karşı, ideaların ayrı bir dünyası vardı. Düşünen ve bilen insan açısından ele alındıkları zaman, idealar, doğru bilgi edinmemizi sağlayan kaynaklar ve ilkelerdi. Ama idealar duyularla tanınamazlardı; onları duyularla görüp bilgilerini edinmemiz mümkün değildi. Ancak akılgözüyle, akıl yoluyla bilinebilirlerdi. Bu dünyanın kökü ve özü olan ideaların bilgisine erişmemiz için duyular dünyası bize ancak bir işaret verebilirdi. Sağlam ve doğru bilgi, akılgözüyle kavranan bu idealardan çıkarılabilirdi. Nesnel bakımdan, idealar, varlığın ve duyuların bize tanıttığı değişme ve çokluk dünyasının değişmeyen ilkeleri, kaynakları ve asıllarıydı. İdealar cisimsel ve maddî gerçekler değillerdi; za¬manla ve mekânla ilintileri yoktu. Bununla birlikte, zaman ve mekân içinde bulunan duyular dünyasının temelini (ana-maddesinıi) teşkil ediyorlardı.

Başka bir deyişle, Platon'un ideaları, bizim bugün ge¬nel fikirler, kavramlar, ya da sınıflar dediğimiz şeydir. Çev¬remizde çeşitli ağaçlar görürüz. Bu ağaçları, duyumlarımız ve algılarımız (idraklerimiz) aracılığı île tek tek tanırız. Ama
bütün bunlardan genel bir fikir, kapsayıcı bir kavram da türetiriz. Bu, «ağaç» kavramı, ya da «ağaç» türü dediğimiz şeydir. Tek tek ağaçları aşan ve onların özünü, mahiyetini, ilkesini dile getiren genel bir fikirdir bu; ağaç kavramıdır, ya da ağaç «türü»dür. işte, Platon'un «idea» derken gözönünde tuttuğu gerçek budur.

Platon, ideaların sadece kavramlar değil aynı zamanda bu varlıkların nesnel olarak içinden türediği bir kaynak, bir temel, bir ilke bir anamadde olduğunu da düşünmüştü. Hatta, ağaç ideasının, tek tek ağaçlardan çok daha sağlam bir gerçekliği olduğunu; çok daha hakikî olduğunu ileri sürmüştü. Çünkü Platon, duyularımızla tanıdığımız somut ağaçların bir gün ortaya çıkıp bir başka gün ortadan kalkmasına karşılık, ağaç ideasının ezelî ve ebedî olarak varolup gittiğini söylemişti. Tek tek ağaçlar, maddî bir varlığa sahip oldukları ve değişmeye boyun eğerek ortaya çıkıp göçtükleri halde, maddî olmayan yani ideal bir varlığa sahip olan ve değişmeyen ağaç idesi her zaman varolagelmekteydi. Maddî gerçeklere nisbetle maddî olmayan ilkelerin, (tanrı, ruh, düşünce) daha sağlam ve aslî bir varlığı olduğunu söyleyen ve maddî gerçeklerin bu ideal varlıklardan türediğini ileri süren felsefî okula «idealizm» adı verilir. Bundan ötürü, Platon, idealizmin ilk ve en büyük temsilcilerinden biridir. İlerde görüleceği gibi, idealizm ile realizmin (felsefî gerçekçilik) ya da maddeciliğin (materyalizm) savaşı, bütün felsefe tarihi boyunca sürüp gider.

Duyuların tanıttığı çokluk ve değişme dünyası, yani fenomenler dünyası, idealara katıldığı ölçüde mevcuttur. Başka bir deyişle, fenomenler dünyası, bütün varoluşunu, bu dünya içinde dile gelen idealara borçludur. Bundan ötürü, Platon, îdeaları, temel ve gerçek varlık; değişmeyen ölümsüz bir cevher olarak gördüğü halde, fenomenler dünyasını (maddeyi), varlık-olmayan bir şey olarak ya da gerçek varlığa benzeyen (benzemekle kalan) bir şey olarak görür. Anaksagoras'ın «nous» kavramını benimseyerek geliştiren Platon, bütün tabiatın belli bir amaca göre yaratılmış
olduğunu; akıllı bir varlık olan «nous»un, ideaları örnek alarak tabiat dünyasını ve tabiattaki bütün nesneleri düzenlediğini ileri sürer. Nous, varolan her şeyi, en iyi olacak şekilde ortaya çıkarır. Bundan ötürü, nesnelerin her'birine has olan sayısız ideanın en üstünde, «en yüce iybnin ideası bulunur. Platon, evreni, bir çeşit kademeleşme yani üstüste sıralanma olarak görmektedir. «En yüce iyi,» en tepede bulunmakta ,ve bütün öteki varlıkları yönetmektedir. Bundan ötürü içinde yaşadığımız evren, «en iyi», en mükemmel evrendir. Dünya, Platon'un «nous» ya da «akıllı varlık», dediği ve tanrı olarak düşündüğü bu «yüce iyi»riin ideası tarafından organik bir bütün teşkil edecek şekilde düzenlenmiştir.

Daha önceki filozofların, insan bilgilerinin kaynağı ve değeri problemi üzerinde durduklarını görmüştük. Platon, gerçek bilginin nereden edinilebileceği sorusuna eğilmiş ve bu soruya sistemli bir cevap getirmeye çalışmıştır. Platon, bütün öteki sorular gibi bu sorunun cevabını da, felsefesinin temelini teşkil eden idealar teorisine dayanarak verir. Duyular, gelip geçen, değişen ve çokluk gösteren dünya hakkında bilgi verir bize; ama bu bilgi sağlam ve kesin bir bilgi değildir. Buna karşılık, akılgözüyle kavradığımız idealar hakkında sağlam, kesin ve genel bilgiler elde edebiliriz, idealar, insanın ruhunda gizli olarak bulunmaktadırlar; çünkü insan ruhu, doğumdan önce, idealar dünyasında bulunuyordu. Bundan ötürü, insanın, daha önce idealar dünyasındayken görmüş olduklarını yeniden «hatırlaması» sağlam bilgilere ulaşması için yeterlidir. Bilim ancak, ideaların akılla kavranılması sayesinde elde edilebilir.

Platon'a göre, insan ruhu, doğumdan önce idealar dünyasında bulunmuştur ve tanrısal bir nitelik taşır. Daha sonra, yeryüzüne sürüklenmiş, kökünden ayrı düşmüş ve bir beden'in içine girmek zorunda kalarak alçalmıştır. Bundan ötürü ruh, her zaman, kendi kaynağına, ocağına dönme hasretini çeker; içinde bulunduğu durum hakkında belli belirsiz bir bilinci vardır. Bilgiye karşı gösterilen sevgi ve güzellik karşısında duyulan coşkunluk, ruhun bu tanrısal niteliğini ve bir başka dünyaya ait oluşunu gösterir. Bundan ötürü, insanoğlunun, ruhunu, anayurduna, yani kaynağına döndürecek şekilde yaşaması, temizlemesi, inceltmesi ve yüceltmesi gereklidir. Bu da, dünya zevklerinden ve maddî hazlardan uzak durmakla, onlardan sıyrılmakla, idealar dünyası ve ruhun kendi kaynağı hakkında bilgi edinmekle yani kısacası felsefeyle mümkündür. Ama bilgiyi, erdem ve yaşantı haline getirmek şarttır.

Platon'un ahlâk felsefesinde, sosyal bir yan da vardır. Daha önceki filozoflar gibi tek insanın doğru ve mutlu bir hayat yaşamasını gözönünde tutmaz sadece; insan türünün ahlâklı ve mutlu bir hayat yaşamasının nasıl ve ne şekilde mümkün olacağını sorar. Bundan ötürü Platon'un ahlâkı, Sokrates'in etkisinde kalmış olan Kynikler'in ve Kyreneli-lerin ferdiyetçi (bireyci) ahlâkına karşıt sosyal bir ahlâktır. («Felsefe Tarihi», M. Gökberk, I. Bölüm).

Platon için önemli olan toplumun mutluluğudur. Toplumun mutluluğunu sağlayacak araç olarak da devleti gördüğü için, ahlâk felsefesinde, devlet hakkındaki görüşleri önemli yer tutar. Çünkü Platon'a göre, erdem, önce devlette ortaya çıkmalıdır. Ancak ondan sonra vatandaşın erdemli olmasından ve ahlâkî davranışlarda bulunmasından söz edilebilir. Platon, ideal bir devletin nasıl olması gerektiğini açıklamıştır. Platon'un devleti, «besleyenler» (halk), «koruyanlar» (savaşçılar) ve «öğretenler» (yöneticiler) diye adlandırdığı üç gruptan meydana gelmiştir. Devleti yönetenlerin ve kanun koyanların filozof olmaları gereklidir. Yöneticilerin ve savaşçıların kendi aileleri ve özel mülkleri yoktur; kadın, çocuk ve malda ortaktırlar, ihtiyaçları da devlet tarafından sağlanır. Filozof, son eseri olan «Kanunlar»da, devlet hakkındaki bazı düşüncelerini değiştirmiş, evlenme ve özel mülkiyeti kabul etmiştir. Burada önemli olan nokta, filozofun, ideal devlet konusunda söylediklerinden çok, insan hayatının mutluluğunun ancak toplumun insanî ve mutlu hale gelmesiyle gerçekleşebileceğini düşünmüş olmasında ve bunu bir zorunluk olarak görmesindedir. Bu, Platon'un felsefe tarihini yüzyıllarca etkisi altında bırakan derin düşünceleri yanında dikkatimizi ayrıca çeken çok önemli bir görüştür.

2 Yorumlar

Adsız
8 Haziran 2012 16:14  

idea benimde ilgimi çekiyor ancak platon un hocasının da dediği aklıma geliyor o da hiç birşeyin kendiliğinden var olamayacağını söylemişti... şimdi sorum şu idealar var dersek peki ideaaları kim yaratttı ? kendiliğinden olamayacağından dolayı bir şeyin o idealar dünyasını yaratması gerekmezmi.tamam ideaların varlığını ancak şu şekilde kabul ederimki o da iadeaların da bir yaratıcı tarafından yaratılmış olduğudur.....kays eai....

2 Ocak 2017 13:40  

"Bir" veya "iyi" veya "güzel" dedigi ve tum iddiaların kendisinden çıktığı idea..

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP