Platon’un Ahlak Felsefesinde Erdem Kavramı
|
1.1. Platon Felsefesine Kısa Bir Giriş
İlk büyük sistem kurucusu olan Platon, aynı zamanda Batı Felsefesinin başlangıç noktasını oluşturur. Felsefe tarihindeki yeri oldukça önemli olan Platon felsefesi, ahlak söz konusu olduğunda da aynı önemini korur. İnsanı ahlaki bir varlık olarak ele almasıyla felsefenin yönünü başka bir alana çeviren hocası Sokrates’in ardından Platon, ahlakı elden bırakmamış (tam bir ahlakçı olarak) felsefesini ahlak ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiş ve kendi felsefi sistemini kurmuştur. İlk filozoflar gibi onun da aradığı şey mutlak ve değişmez olanken Platon doğa filozoflarından farklı olarak hem doğada hem de ahlak ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanı ortaya koymaya çalışmıştır. Ve o felsefi düşüncenin temelinde olan “öz” kavramının maddi değil, manevi olduğu görüşünü ortaya koyarak felsefe tarihinde bir ilki daha gerçekleştirmiştir.
Platon‘a göre felsefenin ana ereği insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır. Yetkin bir yaşamı insana sağlayacak olansa erdemli bir hayat sürmektir. Burada hemen beliren soru ise;”erdem nedir?” sorusu olur.
Bu sorunun cevabını almak için Platon felsefesine yöneldiğimizde karşımıza diyalog halinde yazılmış 281 eser buluruz. Eserlerini diyalog halinde yazan Platon, bununla felsefeyi günlük hayata taşımış, ele alınan sorunu yapılan uslamalarla birçok açıdan görmemize de olanak sağlamıştır. Bununla Platon felsefesi yazıldığı dönemden taşarak ele alındığı sorunlar her dönemde önemini koruyarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Diyaloglar da göze çarpan ilk şey Platon’un yapıtlarında baş konuşmacı olarak karşımıza çıkan ismin Sokrates oluşudur. Sokrates felsefesinin Platon felsefesi içindeki yeri (Daha öncede değindiğimiz gibi) oldukça önemlidir. Platon felsefesinde nereye kadar Sokrates’in düşünceleri nereden sonra Platon’un kendi düşünceleri olduğu felsefe tarihinde çözüme kavuşmamış sorunlar arasında yer alırken, burada Platon felsefesi ile Sokrates felsefesi arasında bir ayrıma girmeden ikisi bir tek felsefe, “Platon felsefesi”, adı altında ele alınacak. Diyaloglar da göze çarpan özelliklerinden biri de Platon’un hiçbir sorunu tek bir yapıtında ele alıp bir sonuca ulaştırmamış olmasıdır. Bunun için Platon felsefesini anlamak ve Platon’un erdem anlayışına ulaşabilmek için diyalogları bütünlükçü bir bakış açısı ile gelişim sürecine göre ele almamız gerekmektedir.1.2 Platon’un Gençlik Dönemi
Platon felsefesinin gelişimine göre yapıtları dört döneme ayrılmıştır. Gençlik dönemi ya da Sokrates’çi dönem diye adlandırılan dönemle Platon felsefesi başlarken, bu dönem Platon’un erdem sorununa ağırlık verdiği bir dönemdir. Bu dönemde yer alan diyaloglarında Platon “erdem nedir?” sorununa çözüm getirmeye çalışırken erdemin bütününden çok onun bölümlerini ele almıştır. “Erdemin bütünü nedir? Onu araştırmaya şimdiden başlamayalım… Bu belki büyük bir iş olur. Hele önce kısımlarından biri üzerinde duralım da bakalım onun üzerinde yeter bilgimiz var mı?”2 diyerek Lakhes de “cesaret” i, Euthyphron da “dinlilik”i, “Kharmides” de serinkanlılık ve ölçülülüğü ele alır. Diyaloglarda açıkça göze çarpan şeylerden bir tanesi de Platon’un bir “öz” arayışı içerisinde olduğudur. “Ben senden dine uygun bütün şeyleri ‘dine uygun’ kılan öz niteliğin ne olduğunu sordum… …işte bu öz niteliğin ne olduğunu bana öğretmeni istiyorum”3. Bu diyaloglarında tek tek erdemin bölümleri üzerinde duran Platon bir yandan da onun bütününe ulaşmaya çalışır. “Erdemin bütünü nedir?” sorusuyla birlikte onun öğretilip öğretilmeyeceği de yanıt aranan sorular arasındadır. Platon, bütün bu sorunları gençlik dönemi yapıtlarından biri olan Protagoras adlı diyalogunda ele almıştır. Diyalog bir sofist ve öğretmen olduğunu söyleyen Protagoras’ın erdemi de öğretilebileceğini öne sürmesiyle başlar. Platon burada Protagaras’ın karşısına Sokrates’i erdemin öğretilemez olduğu görüşüyle çıkartır. Sokrates’in “Bugüne kadar hiçbir insan emeğinin insanları iyi kılacağını sanmıyordum”4 demesinin ardından ortaya çıkan iki ayrı görüş, Sokrates ve Protagoras’ı erdem üzerine bir araştırma yapmaya götürür. “Erdemin bütünü nedir?” sorunu üzerinden başlayan bu araştırma kısa bir süre sonra Sokrates’in “Erdem bir bütündür de doğruluk, ölçü, dinlilik bu bütünün bölümleri midir, yoksa bunların her biri erdemden ayrı mıdır?”5sorusuyla Platon tarafından yeniden erdemin bölümleri üzerine döndürülür.
Daha önceki diyaloglarında da ele aldığı fakat kesin bir sonuca ulaştıramadığı erdemin kısımları yeniden ele alınırken, bu bölümlerin birbirine benzer mi yoksa birbirlerinden ayrı mı olduğu sorunu gündeme gelir. Protagoras bu soru karşısında bu bölümlerin birbirinden ayrı olduğunu söylese de bu, özlerinde bir benzerlik vardır ve bu benzerlikle erdem denilen bütünde bir araya gelirler savıyla Platon tarafından çürütülür. Aksi takdirde, Protagoras‘ın ortaya koyduğu görüşün kabul edilmesiyle, bilge bir insan eğri olabilecekti. Bilgelik erdemin bir bölümü olduğu için eğrilik erdemin de bir parçası olacak, böylece erdemli bir insan eğri olabilecekti. Oysa Platon’a göre eğrilik erdemin içinde yer almazdı. Bu kanıtlamanın ardından Protagoras bu görüşü kabullenmek zorunda kalsa da, bu kez de “erdemin bölümü olan cesurluğun, erdemin diğer dört (bilgelik, dinlilik, doğruluk, ölçü) bölümünden büsbütün başkadır”6 görüşüyle Platon’un karşısına yeniden çıkar. Çünkü ona göre “çok eğri çok dinsiz, çok ölçüsüz, çok cahil insanlar vardır ama gene de cesurdurlar”7. Bu görüşün ardından Platon; cesurluğun bir erdem olduğu için güzel bir şey olduğunu, akıllı insanların ancak bildikleri şeye atıldıklarını, bilmedikleri şeye atılan insanların ise bunu akılsızlıklarından yaptıklarını söyler. Bu durumda insanlar bilmedikleri bir şeye atlıyorlarsa bu onların cesurluğundan değil, bilgisizliğinden kaynaklanan bir şey olduğu sonucu ortaya çıkar. Bilgisizlik çirkin bir şey olduğuna göre erdemin içinde yer alamaz bu durumda cesaret de bilgisizlikten gelemezdi. Burada Platon cesaretin de erdemin diğer bölümleriyle olan benzerliğini ortaya koyarken, bir şey daha ortaya çıkar ki o da; eğer erdemin bölümlerinden biri olan cesaret bilgiyse, cesaretle benzerliği olan erdemin diğer bölümleri de bilgidir, erdemin bölümleri bilgiyse o zaman onları bir bütünde toplayan erdemin kendisi de bir bilgidir. Burada erdemin bir bilgi olduğunu ortaya koymasıyla Platon bizi bir çelişkiye götürür. Erdemin bilgi olması aynı zamanda onun öğretilebilir bir şey olduğunu ortaya koyarken, diyalogun başında erdemin öğretilemez bir şey olduğunu savunan Platon şimdi kendisiyle bir çelişkiye düşmüştür.
Düştüğü bu çelişkinin kendisi de farkındayken bu, diyalogun sonunda Sokrates tarafından dile getirilir. Bu çelişkinin ardından “erdemin özü nedir?” sorusu yeniden gündeme gelirken bir yanıt bulunamadan diyalog son bulur.
Platon’un gençlik diyaloglarını genel olarak ele aldığımızda Platon’un erdem sorunu yanında bilgi sorununa yöneldiğini de görürüz. Diyaloglarında bilgiyi ön plana çıkartan Platon’a göre her şey bilmekten geçer, öyle ki bir insanın yalancı olması bile bilmenin sonucunda ortaya çıkan bir şeydir. “Cahil insan başkalarını aldatamaz, aldatamayınca da yalancı olamaz”8 Diğer yandan yalancı olmak kötü bir şeyken, hiçbir insan bunun kötü olduğunu bile bile yapmaz. Çünkü her insanın istediği iyidir. Kötüyü seçen insanlar ise kötüyü “iyi” bildikleri için eylerler. Bütün kötü olan şeyleri insanların yapması bilgisizliklerinden geldiği gibi onların iyiyi eylemeleri için bilgili olmaları gerekir. Bütün iyi şeyler gibi erdemli olmak da bilmekten geçer. Zaten bilgeliği erdemin kısımlarından biri olarak ele almasıyla Platon felsefesinde bu görüşün tersi düşünülemezdi. Erdemin bilgi olduğunu bize duyuran Platon diğer yandan onun öğretilemezliği savıyla Sofistlerin karşısınnda durması onu kendisiyle bir çelişkiye götürürken, Platon’un erdemin öğretilebilir olduğunu kabullenmesiyle Sofistik düşüncenin önünü açmış, yaptıkları işi desteklemiş olacaktı. Ayrıca şöyle de bir gerçeklik vardı ki; “… sizlere, genç yaşlı demeden, gerek tek tek kişilerin gerekse de genelin söz konusu olduğu yerde, zenginliğin ahlaki değerler (erdem) doğurmayıp, tersine ahlaki değerlerin (erdemi), zenginliği ve bütün öteki varlıkları doğurduğunu söyleyerek en başta bedensel iyiliğiniz ve para için uğraşmamanız ve de ruhlarınızı olabildiğince iyi bir duruma erişmesi için göstermeniz şart olan gayreti bu yolda harcamanız gerektiğini öğretmek istediğim için yapacağım”9 diyen Sokrates’in bu öğretme girişiminin ardından, “genç insanları yanlış yola sevk edip yozlaştırdığı “ iddiasıyla suçlanıp mahkûm edilmezdi.
2. Platon’un Geçit Dönemi
Platon’un gençlik döneminde bir çözüme ulaştıramadığı “erdem sorununu” geçit dönemi diye adlandırılan dönemde yer alan diyaloglarına da taşıdığını görürüz. Diğer yandan Platon Sofistlerle olan mücadelesini de elden bırakmamıştır. Bu mücadelenin doruğa tırmandığı diyaloglardan bir tanesi de Gorgias diyalogudur.
Diyalog kendilerinin söylev sanatçısı olduğunu söyleyen Sofistlerin, yaptıkları sanatın ne olduğunu açıklama girişimleriyle başlar. Fakat Sofistlerin bu girişimleri çok geçmeden Platon tarafından eleştirilerek çürütülür. Platon buradan sonra diyalektik ile söylev sanatı arasında bir ayrıma gider. Söylev sanatı bir inanışa dayanırken onun felsefi bilgiyle hiçbir ilgisi yoktur. İnsanı her zaman doğruya götüren bilgisel kanıtlamayken, inanılan şeyler insanı doğruya götürebileceği gibi yanlışa da götürebilir. Bu durumda doğrunun bilgisini bize verecek olan felsefi bilgidir. Bununla birlikte bizi erdemin bilgisine götürecek olanda felsefi bilgiden başkası değildir. Bununla birlikte daha sonraki aşamada Platon söylev sanatının sadece yetersiz değil aynı zamanda hiçbir işe yaramadığı görüşünü ortaya koyar. Bu görüşün karşısında yer alan Sofistler ise bu görüşe karşı çıkarlar, çünkü onlara göre söylev sanatı insana yararlıdır. Söylev sanatıyla insanlar karşılarındakileri kandırabilir, mahkemelerden ceza almadan kurtulabilirlerdi. İnsanları cezadan kurtararak onlara yarar sağlayan söylev sanatı aynı zamanda hiçbir ceza almayan insanı mutlu kılar. Oysa Platon’a göre böyle bir insan mutlu olamazdı. Çünkü “mutluluk fenalıklardan kurtulmak değil, fenalıklara düşmemekti”10. İnsanı mutluluğa ulaştıracak şey demokratik kurumlar olan meclislerde mahkemelerde söylev sanatıyla başarıya ulaşmak, cezadan kurtulmak değildir. Platon’ a göre bir insanın kralda olsa mutlu olup olmaması bilgelik ve doğruluk durumuna bağlıdır. Bu da (Sofistlerin savunduğu gibi) hazların peşinden koşan, her istediğini yapan insan değil, ölçülülüğü arayan ve uygulayan insandır. Ancak böyle bir insan, insanlara karşıda Tanrılara karşı da doğru olanı yaparken bu iyi insandan başkası değildir. Buradan sonra Platon felsefesinde iyi kavramı ön plana çıkmaya başlarken, Platon hem bu dünyada hem de öteki dünya (hades) da insanı mutluluğa götürecek olan şeyin iyiye yönelme olduğu düşüncesini ortaya koyar.
Platon buradan sonra bir mitosla ölümden sonraki yaşamı anlatır; ölümün, ruhla bedenin birbirinden ayrılması olduğunu söyleyen Platon, ruh ile bedenin öldükten sonra da değişmediğini, ölümden önceki şekliyle kaldığını söyler. Ruh taşıdıklarıyla yargıcın katına çıkar. Orada hiçbir ayrım olmaksızın (ister kral olsun, ister halk) ruh bu dünyada yaptıklarının cezasını çeker. Burada ki en kötü ruhların devletin başında bulunan kişilere ait olduğunu söyleyen Platon, hayranlık duyulan ruhun ise, sağlığında dine ve doğruluğa bağlı kalmış, kendi işiyle uğraşıp başkalarının işine karışmamış ruhun olduğunu söyler. Bu ruh hiç şüphesiz ki bir filozof ruhuydu.
Platon anlattığı bu mitosun ardından şöyle der; “işte ben, bunların doğru olduğuna inanıyorum da, o gün yargıca ruhumu nasıl temiz, bozulmamış olarak sunabilirim diye düşünüyorum”11. Bu inanışla kendi amacının; “ (…)herkesin amaç bildiği üstünlüklerden vazgeçerek, yalnız doğruluğu bilmek, elimden geldiğince iyi bir insan olarak ölmek”12 olduğunu söyleyen Platon, bütün insanlığın yaşam amacının da bu olması gerektiğini öne sürer.
Daha önce Sofistlere karşı, söylev sanatının yetersizliğini ortaya koymaya çalışan Platon’un, bu yetersizliği söylev sanatının inanca dayalı olmasıyla açıklamıştı. İnançlar bizi yanılgıya götürebilirdi. Platon’un bu savının ardından ondan sonraki aşamada hem kendi amacını hem de insanlığın amacını “ben inanıyorum” cümlesine dayandırması ortaya koyduğu savının gücünü azaltırken, akıllarda soru işareti bırakır.
İnsanın yaşam amacını belirleyen Platon, bu amaca gidilen yolu bildiğini ve başkalarını da bu yola götürebileceğini söylüyor. Bu diyalogda şöyle dile getirilir; “Öyleyse arkam sıra gel, aklın gösterdiği gibi seni yaşarken de, ölümünden sonrada mutlu kılacak yere götüreceğim, …biri çıkarda seni budala yerine koyar, sana hakaret ederse aldırma, sen gerçekten iyi, doğru bir adamsan, erdem yolunun sana hiçbir zararı olmaz, Bir arada, erdemin yolunu tuttuktan sonra… Öyleyse doğruluğu ve bütün erdemleri sağlıkta da, ölümde de uygulamaktan başka iyi bir yol olmadığını öğreten, aklın kılavuzluğuna _ uyalım”.13 Platon, burada başkalarına aklın kılavuzluğuyla erdem yolunda olmayı öğretebileceğini söylemesi bizi erdemin öğretilebilir bir şey olduğu sonucuna götürürken, aynı diyalogda yer alan Platon’un şu sözleri bizi düşündürür.
“Sofistler akıllı adamlardır, ama bir yandan da biraz budaladırlar; bir yandan erdemin ne olduğunu öğretirler, bir yandan da öğrencileri ders parası vermemekle, onlara ettikleri iyiliğe karşılık, borçlu oldukları minnet, göstermekle suçlarlar”.14
Burada Platon için bir çelişki söz konusuyken Platon’un ortaya koymaya çalıştığı şey; erdem öğretilebilecek bir şeyse bile bu Sofistlerin öğretilebileceği bir şey değil, çünkü Sofistlerin gittiği yol erdeme ulaştıracak bir yol değil, tam tersine bizi erdemden uzaklaştıracak bir yoldu. İnsanın yaşamındaki amaç iyiye ulaşmakken ve insanı iyiye ulaştıracak erdemli yaşamken hâlâ Platon “erdem nedir?” sorusunun cevabını vermektedir. Platon bu sorunu Menon diyaloguna da taşıyarak orada tamamen erdem sorunu üzerine yönelir.
Diyalog (bir Sofist olan) Menon’un, “Bana söyler misin Sokrates, erdem öğretilebilir mi ya da erdemli yaşamakla mı elde edilir? Yoksa öğrenmekle yaşamakla değil de doğuştan veya başka bir yoldan mı geliyor?”15 sorusuyla başlar. Bu sorunun karşısına Platon, Sokrates’i yine “Ben bunun öğretilip öğretilmeyeceğini bilme şöyle dursun, ne olduğundan bile haberim yok” savıyla çıkartırken, buna ek olarak “…şimdiye kadar bunu bilene rastladığımı da hatırlamıyorum”16 der. Hiçbir şey bilmediğini belirten Sokrates sözü yine karşı tarafa bırakır. Menon buradan sonra erdemi tarif etme girişimine başlar. Fakat ortaya koyduğu tanımlar erdemin kısımları üzerine olur. Menon’un ortaya koyduğu tanımları tek tek çürüten Platon sonunda Menon’a sert bir dille çıkışarak “senden erdemi parçalamamanı dilemiştim… Erdemin ne olduğunu bilmezsek bir parçasını tanıyacağımızı mı sanıyorsun?”17 der. Oysa Platon daha önceki diyaloglarında (gençlik diyalogları) “Erdemin bütünü nedir? Onu şimdiden araştırmaya kalkmayalım… Hele kısımlarından biri üzerinde duralım bakalım onun üzerinde yeterli bilgimiz var mı?18 diyerek karşımıza çıkıyordu. Burada ortaya koyduğu savıyla Platon daha önceki diyaloglardaki görüşlerini geçersiz kılarken, erdemi genel olarak kısımlarına ağırlık verdiği bu diyaloglarda Platon’un Sofistik düşünceleri çürüttükten sonra, sorunu bir sonuca ulaştırmadan diyaloglara son vermesini açıklamış oluyor.
Menon diyaloguna geri döndüğümüzde, Platon, Menon’dan yeniden erdemi birlikte araştırmalarını ister. Fakat bu kez hiçbir tanım girişiminde bulunmayan Menon, bilimi ve bilgiyi inkâr eden Sofistlerin itirazını benimseyerek, “Peki ama Sokrates ne olduğunu hiç bilmediğin bir nesneyi nasıl araştırabiliriz? Hiç bilmeyen bir şeyi araştırmak için, onun ne şekilde tasarlayacaksın? Diyelim ki bahtın oldu da iyi bir nokta buldun bu noktanın o nesneye ait olduğunu nereden anlayacaksın?”19 savıyla çıkar. Burada Platon “doğrunun araştırılması nasıl olanaklıdır?” sorunuyla karşı karşıya kalırken, Platon bu soruna Orphik-Pythagorascı görüşe dayalı bir çözüm getirir.
Bu görüşe göre; ruh ölümsüzdür ve birçok defalar bu dünyaya gelmiştir. Ruh burada ve öteki dünyada her şeyi görmüştür. Tabiatta her şey olduğu gibi kaldığına ruh da her şeyi öğrendiğine göre, bir şey hatırlarken, sürekli bir araştırma ile ötekileri de bulabilir ve hatırlayabiliriz. Dolaysıyla öğrenmek, eskiden bildiğin şeyleri anımsamaktan başka bir şey değildir.
Sofistlerin karşısına yeni bir görüşle çıkan Platon, bu görüşün ispatını yine Menon diyalogunda Menon’ un yanındaki hizmetçilerinden birine, birtakım sorular sorarak güç bir geometri problemini çözdürmekle yapar. Daha önce hiçbir eğitim almayan bu hizmetkâr, problemi çözerken Platon bu kölenin bu problem gibi birçok problemi çözebileceğini söyler. Çünkü köle doğru sanıya sahiptir.
Yapılan bu kanıtlamanın ardından yeniden erdem problemine dönülürken, Menon’un erdemin öğretilip öğretilmeyeceği sorusunu yeniden gündeme getirmesiyle Platon, erdemin ne olduğunu bilmeden, onun öğrenilip öğrenilmeyeceğinin araştırılmasının mantıksız olduğunu dile getirir. Erdem üzerine düşünülecekse, bunun ancak bir varsayıma dayanılarak ele alınmasının mümkün olabileceğini söyleyen Platon, geometricilerin varsayım yöntemiyle erdemi ele alır.
Her şeyden önce “Erdem iyi bir şeydir” varsayımını öne sürerken, bilgiden ayrı olduğu halde iyi olan bir şey varsa, erdem de bilgiden ayrı olabilir. Ama bilgi her iyiyi kavrarsa, o zaman erdemin de bir bilgi olduğunu kabul etmeliyiz. Erdem ruha ait bir şeyse ve muhakkak faydalıysa, akıldan başka bir şey olamaz. Faydalı olan şey akla uygunsa, erdem de faydalı olduğuna göre erdem ya bütün olarak akıldır ya da aklın bir parçasıdır. Bu durumda insanlar yaradılıştan iyi değildirler ve erdem de bir tabiat vergisi değildir. “Yoksa yaradılıştan iyi olan gençleri ayırdedip, kimse onları bozmasın da devlete faydalı olsunlar diye, Akro Pol’ a kapatılırlar, buranın kapısını da mühürlerlerdi”.20
Burada Platon’un bir insanın iyiliğin doğuştan gelmediğini ve bu durumda bizi iyiye götürecek olan erdemin de doğuştan gelmediği görüşünü ortaya koymasıyla, geriye kalan şey o halde erdem öğretme sonucu insanın sonradan kazandığı bir şey olurken, Platon bu görüşü de kabul etmez. Eğer erdem öğretilebilir bir şeyse, insanlar aldıkları terbiye sonucu erdeme ulaşıyorlarsa, o halde erdem bilgidir. O halde her bilgi gibi onu da öğreten kişiler olmalı, ama Platon bu güne kadar onu öğretebilen birine rastlamadığını söyler. Eğer onu öğretebilecek kimse yoksa erdemin öğreticileri yok demektir, öğreticisi olmayan bir şeyin öğrencisi de olmayacağından bu durum da erdem öğretilemez sonucu ortaya çıkar.
Erdemin öğretilemez bir şey olması aynı zamanda onun bilgiden ayrı bir şey olmasını gösterir. Burada ortaya çıkan soru bilgiden ayrı olup da bizi bilgi kadar doğruya götürecek bir yol daha var mı? Platon bu sorunun cevabını “evet” şeklinde verirken, erdem araştırmasında gözden kaçırılan bu şey doğru sanıdır.
Açıklamalar
(1) Platon diyaloglarının sayısı felsefe tarihi açısından sorun oluşturan bir konudur. Kimi kaynaklarda 35 tane geçen bu diyalogların hepsinin Platon’a ait olduğu şüphe konusuyken, 28 diyalogun ona ait olduğundan emin olunduğu için burada onu ele aldık.
(2) Platon, Lakhes, çev. N. Şazi Köseminal”,Sosyal Yayınları, 2001, s.62
(3) Platon, Euthyphron, çev. Pertev Nailî Boratav, Sosyal Yayınları, 2000, s.16
(4) Platon, Protagaros, çev. Nurettin Şazi Köseminal, Sosyal Yayınları, 2001, s.33
(5) a.g.e s.34
(6) Platon, “Protagoras”, çev.Nurettin Şazi Köseminal, Sosyal Yayınları, 2001, s.64
(7) a.g.e s.64
(8) Platon, “Küçük Hippias”, çev. Pertev Nailî Boratav, Sosyal Yayınları, 2000, s.16
(9) Platon, “Sokrates’in Savunması”, çev. Cüneyt Çetinkaya, Bordo Siyah Klasik Yayınları, 2004, s.105
(10) Platon, “Gorgias”, çev. Melih Cevdet Anday, 5b, Remzi Kitabevi, s. 84(11) Platon, “Gorgias”, çev. Melih Cevdet Anday, 5b, Remzi Kitabevi, s.134
(12) a.g.e s.134
(13) a.g.e s.135
(14) Platon, “Gorgias”, çev. Melih Cevdet Anday, 5b, Remzi Kitabevi, s.127
(15) Platon, “Menon”, çev. Adnan Cemgil, 5b, Remzi Kitabevi, s.149
(16) a.g.e s.150
(17) a.g.e s.160
(18) Platon, Lakhes, çev. N. Şazi Köseminal”,Sosyal Yayınları, 2001, s.62
(19) Platon, “Menon”, çev. Adnan Cemgil, 5b, Remzi Kitabevi, s. 162 (20) Platon, “Menon”, çev. Adnan Cemayil, 5b, Remzi Kitabevi, s.141
2 Yorumlar
fazla kısa bir giriş olmuş daha uzun yok muymuşş
amma kısa giriş yapmışsınız arkadaşım