Soru 71 : Kant'tan sonra Alman felsefesi hangi yönlerde gelişti?
|
Teorik akıl ile pratik (ahlâkî, eylem yapan) aklı birbirinden ayıran Kant felsefesinden sonra ortaya çıkan gelişmeler, bu ayırımın ortadan kaldırılması yönünde gerçekleşti. Jacobi (1743-1819), aklın idelerinin bilgi yoluyla ispatlanamayacağını kabul etti ama tanrısal ve ebedî olan varlığın bilgi yoluyla elde edilememesinin tabiî bir şey olduğunu; bunun, tanrısallığın özünden ileri geldiğini söyledi. Jacobi, inancı, yani imanı, eleştirici düşünceden daha önemli saydı; onun gözünde inanç, her çeşit bilgiden daha üstündü.
Fichte (1762- 1814) ise, Kant'ın ahlâk ve pratik alanında özneyi kanun koyucu ve etkin bir varlık olarak görmesi üzerinde durdu. Teorik aklın dışdünyaya bağlı olmasına karşılık pratik aklın özgür ve etkin olması arasındaki ikiliği, sadece pratik aklı kabul ederek ve geliştirerek ortadan kaldırmaya çalıştı. Onun gözünde, akıl sadece pratikti, sadece iradeydi ve sadece kendiliğinden hareket ve etkinlikti. Pratik akıl kendinden başka ve kendi dışında bir varlık tanımıyordu. Onun için varolan şey, sadece kendisinin ortaya koyduğu şeydi. Böylece Fichte, her şeyi özneye, Ben'e indirgiyordu (irca ediyordu). Filozofun bu görüşü tam anlamıyla bir öznel idealizmdi. Schelling ise (1775- 1854), bütün evreni ve tek tek varlıkları kapsayan ve ortaya çıkaran özneyi yani mutlak varlığı, evrenin temeli olarak kabul ederek nesnel bir idealizme ulaştı. Alman idealizmi diye tanınan bu çağda, sistem kurmaya doğru genel bir eğilim ortaya çıkmıştır. Bu çabanın en tipik ve önemli örneği olan Hegel felsefesini özetleyeceğimiz için Fichte ve Schelling üzerinde ayrıca durmuyoruz. (Bu filozoflar için Bk. «Felsefe Tarihi», M. Gökberk; «Alman İdealizmi», Marx - Engels; «Diyalektik düşüncenin tarihi», S. Hilâv, s. 67-85).
Fichte (1762- 1814) ise, Kant'ın ahlâk ve pratik alanında özneyi kanun koyucu ve etkin bir varlık olarak görmesi üzerinde durdu. Teorik aklın dışdünyaya bağlı olmasına karşılık pratik aklın özgür ve etkin olması arasındaki ikiliği, sadece pratik aklı kabul ederek ve geliştirerek ortadan kaldırmaya çalıştı. Onun gözünde, akıl sadece pratikti, sadece iradeydi ve sadece kendiliğinden hareket ve etkinlikti. Pratik akıl kendinden başka ve kendi dışında bir varlık tanımıyordu. Onun için varolan şey, sadece kendisinin ortaya koyduğu şeydi. Böylece Fichte, her şeyi özneye, Ben'e indirgiyordu (irca ediyordu). Filozofun bu görüşü tam anlamıyla bir öznel idealizmdi. Schelling ise (1775- 1854), bütün evreni ve tek tek varlıkları kapsayan ve ortaya çıkaran özneyi yani mutlak varlığı, evrenin temeli olarak kabul ederek nesnel bir idealizme ulaştı. Alman idealizmi diye tanınan bu çağda, sistem kurmaya doğru genel bir eğilim ortaya çıkmıştır. Bu çabanın en tipik ve önemli örneği olan Hegel felsefesini özetleyeceğimiz için Fichte ve Schelling üzerinde ayrıca durmuyoruz. (Bu filozoflar için Bk. «Felsefe Tarihi», M. Gökberk; «Alman İdealizmi», Marx - Engels; «Diyalektik düşüncenin tarihi», S. Hilâv, s. 67-85).