Soru 58 : Hume, «nedensellik ilkesi»ni nasıl eleştirir?
|
Locke, bütün bilgilerimizin duyumlardan geldiğini söylemişti; varlıkların temelinde değişmeyen bir gerçek ya da bir cevher bulunduğunu düşünmemizin; bazı duyumları her zaman bir arada edinmemizden ileri geldiğini belirtmişti. Yani belli duyumların sürekli olarak bir arada ortaya çıkmalarının, bunların altında değişmeyen bir cevher bulunduğunu düşünmemize yol açtığını söylüyordu. Bunları bir arada göre göre, yani alışkanlık yoluyla cevher kavramına ulaşıyorduk, ingiliz filozofu Hume (1711-1776), Locke'un bu açıklamasından hareket ederek nedensellik ilkesini eleştirdi.
Nedensellik ilkesine göre, her şeyin bir nedeni vardır ve belli şartlar içinde aynı neden daima aynı sonucu (etkiyi)doğurur. Bu ilke, düşüncenin ve bilimsel açıklamaların dayandığı apaçık bir ilke olarak kabul edilmişti; kesin bir kural olarak görülüyordu. Hume, iki olay arasında bu çeşit bir nedensellik ilişkisi bulunduğunu nereden bildiğimizi; bu ilkenin kesinliğinin nereden geldiğini araştırır. Bu ilkeyi deneyden - önce yani apriori olarak bilemeyiz. Çünkü, herhangi bir nedeni ele alırsak, bu nedenin içinden sonucunu (etkisini) çıkarmamız mümkün değildir. Meselâ sıcaklığın madenleri genişlettiğini söylüyoruz. Burada sıcaklık «neden», genişleme «sonuç» tur. Ama deneylere baş vurmaksızın sadece sıcaklık kavramından hareket ederek madenlerin genişlemesi sonucuna varamayız, öyleyse bu ilke hakkında deney - öncesi yani apriori bilgimiz yoktur. Ama deneyler de bize bu ilke hakkında bilgi veremezler. Çünkü deneyler, bir nedenin zorunlu olarak bir sonuç doğurduğunu göstermez; sadece neden ve sonucun zaman içinde ardarda geldiğini gösterir. Bu iki olay her zaman ardarda ortaya çıktığı için, aralarında bir nedensellik bağıntısı olduğuna inanırız; bu kesin bir bilgi değil bir inançtır. Hume'un bu eleştirisi, tabiat bilimlerinin temellerini sarstığı için felsefe tarihinde büyük bir önem kazanmış ve Kant'ı etkilemiştir.
Nedensellik ilkesine göre, her şeyin bir nedeni vardır ve belli şartlar içinde aynı neden daima aynı sonucu (etkiyi)doğurur. Bu ilke, düşüncenin ve bilimsel açıklamaların dayandığı apaçık bir ilke olarak kabul edilmişti; kesin bir kural olarak görülüyordu. Hume, iki olay arasında bu çeşit bir nedensellik ilişkisi bulunduğunu nereden bildiğimizi; bu ilkenin kesinliğinin nereden geldiğini araştırır. Bu ilkeyi deneyden - önce yani apriori olarak bilemeyiz. Çünkü, herhangi bir nedeni ele alırsak, bu nedenin içinden sonucunu (etkisini) çıkarmamız mümkün değildir. Meselâ sıcaklığın madenleri genişlettiğini söylüyoruz. Burada sıcaklık «neden», genişleme «sonuç» tur. Ama deneylere baş vurmaksızın sadece sıcaklık kavramından hareket ederek madenlerin genişlemesi sonucuna varamayız, öyleyse bu ilke hakkında deney - öncesi yani apriori bilgimiz yoktur. Ama deneyler de bize bu ilke hakkında bilgi veremezler. Çünkü deneyler, bir nedenin zorunlu olarak bir sonuç doğurduğunu göstermez; sadece neden ve sonucun zaman içinde ardarda geldiğini gösterir. Bu iki olay her zaman ardarda ortaya çıktığı için, aralarında bir nedensellik bağıntısı olduğuna inanırız; bu kesin bir bilgi değil bir inançtır. Hume'un bu eleştirisi, tabiat bilimlerinin temellerini sarstığı için felsefe tarihinde büyük bir önem kazanmış ve Kant'ı etkilemiştir.