GUNES ULKESİ - 6.Bolum

Güneş Kentliler yıkanmayı çok severler. Bu ülkede, Romalılarda olduğu gibi, hamamlar ve kaplıcalar boldur.
Daha önce de söylediğim gibi, Güneş Ülkeliler bedenlerini yağlar, çeşitli kokularla oğarlar. Bizim memleketimizde bilmediğimiz bu kokular, sağlıklarını ve güçlerini arttırır. Bu sağlık kuralları, bu bakım ve özenler sayesinde, memleketimizde oldukça sık görülen bir hastalıkla, sarayla savaşabiliyorlar.

OSPİTALARİO
Bu hastalığa öyle her önüne gelen insan tutulmaz. Herakles, Scotus, Socrates, Kallimakhos Muhammed gibi dahiler saralıydılar.
C. KAPTAN
Güneş Kentliler bu hastalığı Tanrıya yakararak, ekşili uyarıcı nesneler ve mürverli koyu un çorbasıyla hastanın başını dinlendirmeye çalışarak iyileştirirler.
Bu ülkenin insanları aşçılık sanatında ustadırlar. Yemeklere biber, bal, yağ ve bir sürü kuvvetli ve güzel kokulu baharat koyarlar. Yemeklerin ağırlığını ekşilerle giderirler. Sularını ne, Napoliler gibi karla soğutur, ne de Çinliler gibi ısıtıp içerler. Çünkü, insanın normal sıcaklığını azaltmak ya da çoğaltmak istemezler. Kan dolaşımını sağlamak için yazın ve ağır havalarda sarımsak, nane, birer, fesleğen yer, sirke içerler. Güneş Ülkeliler yedi yılda bir, özel bir içkiyle hücrelerini tazelemek sırrını bulmuşlardır. Hiç bir tehlikesi olmayan bu içkinin güzel bir tadı ve gerçekten olağanüstü özelliği vardır.
OSPİTALARİO
Bana şimdiye kadar bilimlerden ve yöneticilerden söz etmediniz.
C. KAPTAN
Sahi. özür dilerim. Madem bu kadar merak ediyorsunuz, daha önce söylediklerime bir şeyler daha ekleyeyim. Her ayın başında ve ortasında, dinsel törenden sonra Büyük Kurultay toplanır. Yirmi bir yaşını dolduran her yurttaş Kurultay'a katılır ve herkes teker teker devlet işlerinde gördüğü eksiklikleri, yöneticilerin görevlerini yerine getirip getirmediklerini söylemek hakkına sahiptir.
Her sekiz günde bir, başta Hoh olmak üzere, 'Güç, Akıl ve Sevgi ile her birine doğrudan doğruya bağlı üçer yönetici bir araya gelip toplanırlar. Bunlar topu topu on üç kişidirler. Hoh'un üç büyük yardımcısının özel görevlerini biliyorsunuz; Savaş ve orduyla ilgili bütün işlerin yönetimiyle Güç görevlidir. Akıl, mesleklere, zanaatlara bilimlere; Sevgi de üretme ve eğitim, beslenme ve giyimle ilgili işlere bakar. Yukarıda saydığım on üç kişiye, on, elli ve yüz kişilik grupların kadın erkek başkanları da katılır ve böylece Kurultay halinde toplananların sayısı kırka çıkar. Bu kurultayda devleti ilgilendiren sorunlar görüşülür ve daha önce Büyük Kurultay'ın çeşitli görevlere aday gösterdiği kişilerin seçimine girişilir.

Ayrıca her gün, Hoh ile üç yardımcısı toplanıp günlük işleri görüşür, Büyük Kurultay'da alınan kararları - gerekirse - değiştirir, onaylar ve uygular, kısaca, Kent'in bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Bir konu üstünde karar vermekte şüpheye düşerlerse, kura usulüne baş vurulur. Hoh ve üç yüksek yardımcısı dışında, bütün yöneticiler halkın isteği ile değiştirilebilirler. Hoh ve yardımcıları ancak kendi aralarında görüşüp konuştuktan sonra, görevlerini ahlâk, bilgi bakımından üstün buldukları birisine bırakabilirler. Bunlar öylesine dürüst insanlardır, yurtlarım öylesine severler ki, yerlerini başkasına bırakmaktan ve başa geçen kimseye tamamen bağlanmaktan bir an bile kaçınmazlar. Şunu da söyleyeyim ki, bu türlü değişiklikler binde bir olur.

Yetkilerin bölüşümünde Metafizikçi'yi yani Hoh'u. ayrı tutmak gerek. Hoh yani Güneş tıpkı bir mimar gibi, Ülke'nin bütün işlerini yüksekten yönetir. İnsanoğlunun bilmek yetisinde olduğu ne varsa hepsini bilmemek şanına yakışmaz.
Hoh'un yardımcılarından Akıl'ın yönetimi altında şunlar vardır: Gramer, mantık ve fizik bilginleri, hekim, politikacı, ahlâkçı, iktisatçı, astrolog, kozmograf, geometrici, matematikçi, müzikçi, ozan, söz ustası, ressam, heykelci. Bunların her biri kendi bilim ve sanat kolunun başkanlarıdır.

Üreme, eğitim, giyim, tarım, hayvan yetiştirme gibi işlerle görevli kimseler Sevgz'ye bağlıdırlar. Savaş hileleri, silâh yapımı, para işleri, mimarlık, keşif işleri, piyade, süvari, topçu birliklerine , asker devşirme işleriyle uğraşan görevliler de Güç'ün buyruğu altındadırlar. Yargılama yetkisi olanlar da yine Güç 'e bağlıdırlar.

OSPİTALARİO
Yargıçlardan söz etmediniz henüz.
C. KAPTAN
Ben de şimdi onu düşünüyordum. Genel kural şu: Her yurttaş, doğrudan doğruya, işinin ya da zanaatının başındaki görevlinin yargı yetkisi altındadır. Böylece, her zanaat ve mesleğin başındaki kimse yönetimi altındakileri yargılama yetkisine sahiptir. Azarlama, ortak sofraya oturma, tapınağa girme, kadınla yatma yasağı, kamçılanma ve sürgün cezaları verebilir. Bir Güneş Kentli bile bile adam öldürürse, ölüm cezasına çarptırılır, ya da kısas yoluyla gözü gözle, dişi dişle, burnu burunla... öder. Eğer suç tasarlanmadan, rasgele işlenmişse, ceza hafifletilir. Ama, cezaları hafifletmek yargıçların elinde değildir. Bunu yalnız Hoh'un üç yardımcısı yapabilir. Ama cezanın değiştirilmesi değil de bağışlanması istenirse, o zaman Metafizikçi'ye baş vurulur. Hoh isterse cezayı bağışlar. Çünkü yalnız o bağışlama hakkına sahiptir. Düşmanların, baş kaldıranların kapatıldığı bir kuleden başka hapishane diye bir yer yoktur. Güneş Ülkesi'nde duruşmalar tutanaklara geçmez. Önce taraflarla tanıklar yargıcın önüne gelirler. Yargıç onları dinler, sonra sanık savunmasını yapar. Duruşmalarda üç büyüklerden Güç hazır bulunur. Karar bir oturumda verilir. Hükümlü karara karşı Güc'e baş vurursa, yeni karar ertesi gün verilir. Üçüncü gün, Metafizikçi hükümlüyü ya bağışlar, ya da kararı onaylar. Bağışlama halinde, hükümlü davacı ve tanıklarla kucaklaştırılarak barıştırılır.

Ölüm cezasını yalnız halk verir, suçluyu vurarak ya da taşlayarak öldürür. İlk taşı suçluyanlarla tanıklar atarlar. Güneş Ülkesi'nde cellât yoktur. Böylesi insanlarla bir arada bulunmaktan tiksinirler çünkü. Ölüm cezasına çarptırılan suçluya bazan kendi kendini öldürme hakkı verilir. O da, Tanrı öfkesinin yatışması için dua eder. Çünkü, Güneş Ülkeliler, adam öldüren kimseyi yok etmek zorunda kalmalarını Tanrı öfkesinin belirtisi sayarlar. Zaten, ölüm kararı ancak suçluya ölmesinin gerekli olduğu anlatıldıktan ve ölümünü ister duruma getirdikten sonra uygulanır. Ama, suç devletin özgürlüğüne, Tanrı'ya, ya da yüksek yöneticilere karşı işlenmişse, suçlu, hiç acınmadan, hemen öldürülür. Dinin bir gereği olarak, ölüm cezasına çarptırılan kimse halkın önüne getirilir ve kendini temize çıkaracak sözü varsa söylemesi, aynı suçu işleyip de meydana çıkmamış kimseler varsa onları da ele vermesi istenir: Ayrıca, vicdanı emrederse, yöneticileri de suçlayabilir, onların da kendisi gibi, ölmelerini istiyebilir. Sözleri haklı görülürse, ölüm cezası sürgüne çevrilir ve Güneş Ülkesi Tanrı'ya yakarıp af diler. Suçlunun ele verdiği kimseler sadece azarlanırlar. Güçsüzlük ya da bilgisizlik yüzünden suç işleyenler ceza görmez, azarlanır, adam olmaya, önem vermedikleri bilime ya da zanaata yeniden sarılmaya zorlanırlar.

Güneş Kentliler, aynı organizmanın örgenleri gibi, birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Her biri adetâ öbürünün hayatını yaşar. Şunu bilmenizi isterim ki, bir yurttaş bir suç işler de başkanına kendi suçunu açıklarsa, cezası hafifletilir.

Güneş Ülkesi'nde kimsenin iftiraya uğramamasına çalışılır. Kara çalan kimse kısas cezasına, yani kara çaldığı kimseye verilecek cezaya çarptırılır. Güneş Kentliler her zaman bir arada yaşayıp kümeler halinde çalıştıklarından, bir kimseye suç yükleyebilmek için, sözleri birbirini tutan en az beş tanık bulmak gerekir. Tanıklar bu sayıdan az olursa, sanık suçsuz olduğuna and içince serbest bırakılır ve bir daha yargıç önüne gelmemeye dikkat etmesi kendisine tenbih edilir. Sanık bu tenbihlere aldırmaz, ikinci bir defa yargıç önüne bir suçlamayla çıkarsa, bu defa iki kat ceza yemesi için iki ya da üç tanık elverir.

Güneş Ülkesi'nde pek az sayıda yasa vardır. Kısa ve herkesin kolayca anlayabileceği bir dille bronz levhalara yazılmış olan yasalar tapınağın sütunlarında asılıdır. Bu sütunlarda ayrıca, Tanrı, Melekler, yıldızlar, dünya, insan ve kaderi, erdem vb. gibi kavramların özünü belirten yazılar da asılıdır. Bu yazılarda bütün erdemler teker teker tanımlanmıştır. Her erdem levhasının altında bu erdemi temsil eden yargıçlar oturur ve sanığa: «Evlâdım, sen yardımseverliğin, mertliğin (ya da başka erdemin) kutsallığına karşı suç işledin!» der, ve duruşma sonunda hakettiği cezayı verir. Ama bu cezalar ilerisi için bir uyarma, gerçek bir cezadan çok iyi yolu gösteren bir öğüt, bir sevgi belirtisidir.

OSPİTALARİO
Şimdi bana Güneş Ülkesi'nin rahiplerinden, Tanrı'ya sunduğu kurbanlardan, din ve inançlarından söz etsenize, ne olur?
C. KAPTAN
Baş yöneticilerin hepsi aynı zamanda rahiptirler. Hoh ise en yüksek rahiptir. Bunların görevi vicdanları bütün günahlardan temizlemektir. Rahip niteliği taşıyan yöneticiler, bizde olduğu gibi, yurttaşların günahlarını çıkarırlar ve bu arada halk arasında en yaygın kötülüklerle günahları öğrenmiş olurlar. Bu yöneticiler de, üç büyük yöneticiye içlerini açıp günahlarını söyler, aynı zamanda, isim vermeksizin, genel olarak, dinledikleri başka yurttaşların günahlarını bildirir, özellikle işlenen en ağır ve devletin güvenliği için en tehlikeli olan suçları belirtirler. Üç büyük yönetici de, Hoh'a aynı yoldan içlerini döker, dinlediklerini bir bir anlatırlar. Böylece Metafizikçi Güneş Ülkesi'nde baş gösteren suçları öğrenmiş olur ve onları önlemenin yollarını arar. Halkın günahlarını Tanrı'ya açıkladıktan sonra, Tapınakta, halkın önünde (kimsenin adını vermeksizin) işlenen günahları bağışlar, aynı suçları işlememelerini öğütler. Sonunda, kendisi de içini Tanrı'ya dökerek günahlarını söyler. Ona kurban keser ve Güneş Ülkesi'ni bağışlaması, koruması, ona yol göstermesi için dua eder.

Yılda bir defa Güneş Ülkesi'ne bağlı kentlerin yöneticileri gelip, temsil ettikleri halkların günahlarını Hoh'a söylerler. Böylece, Hoh eyaletlerin durumunu öğrenir ve dertlerine çare bulur.
Güneş Ülkesi'nde kurban töreni şöyle yapılır: Hoh, tapınakta toplanmış olanlar arasında kimin kendini bütün yurttaşlar adına Tanrı'ya kurban etmeye gönüllü olduğunu sorar. Yurttaşların en olgunu ileri atılır. Çeşitli dualardan ve törenlerden sonra, gönüllü tapınağın küçük kubbesine makaralı iplerle tutturulmuş dört köşe bir masanın üzerine çıkarılır ve bu adamı kurban olarak kabul etmesi için Tanrı'ya yalvarılır. Çünkü, Güneş Kentliler, paganların tersine, kurbanın hayvan değil insan olmasını isterler. Sonra, Hoh iplerin yukarı çekilmesini emreder ve gönüllü - kurban kubbenin ortasına çıkarılır. Bu kubbenin etrafındaki odacıklarda oturan rahipler, Kent'in günahları bağışlanıncaya kadar bu pencereden ona azar azar yiyecek verirler. Gönüllü - kurban, olduğu yerde Tanrı'ya dualar eder ve içten gelen fedakârlığını kabul etmesini diler. Yirmi ya da otuz gün sonra, Tanrı'nın öfkesi yatışınca, gönüllü ya rahip seçilir, ya da (ki bu binde bir olur) rahiplerin odalarından geçerek yurttaşların arasına döner. Yurdu uğruna hayatını Tanrı'ya bağışlamaktan çekinmediği için, bütün ömrü boyunca herkesten saygı ve sevgi görür. Ama Tanrı bu insanın hayatını kendine feda etmesini istemez.

Tapınağın üst kısmında oturan yirmi dört rahip bulundukları yerden, sabah, öğle, akşam ve gece, günde dört kez ilâhiler okurlar. Bunlar aynı zamanda, yıldızları gözlemek, usturlapla hareketlerini kaydetmek, yeryüzü olayları üzerindeki etkilerini incelemekle görevlidirler. Onun için bunlar, dünyanın hangi köşesinde ne gibi bir değişiklik olduğunu ya da olacağını bilirler. Bu tahminlerin doğru ya da yanlış olduğunu kontrol etmek için dört bir yana adamlar salarlar. Kadınla erkeğin birleşme zamanını, ekin, hasat, bağ bozumu zamanlarını da yine bu rahipler belirlerler. Kısaca, Tanrı'yla insanlar arasında elçilik, aracılık yaparlar. Metafizikçi, genel olarak bu rahipler arasından seçilir. Bu rahipler durmadan bilimsel araştırmalar yapar, bilgi yüklü kitaplar yazarlar. Yalnız yemek zamanları ortaya çıkar ve ancak sağlık nedenleri dolayısıyla, o da binde bir, kadınla ilişki kurarlar. Hoh her gün onları görmeye gider ve Güneş Kent'le bütün dünya uluslarına yararı dokunacak olan buluşları ve incelemeleri üzerinde onlarla konuşur.
Tapınağın içinde, sunağın önünde, her zaman bir Güneş Kentli dua eder. Her saat başında bir başkası onun yerini alır, tıpkı bizdeki kırk saatlik törenli dualarda olduğu gibi. Bu duaya «Bitmeyen dua» derler.

Her yemekten sonra, Tanrı'ya bir ilâhi ile şükür edilir. Sonra, din ve ulus ayrılığı gözetmeden, Hıristiyan, Pagan, Yahudi kahramanlarına mersiyeler okunur. Çünkü, bu mutlu ülke kıskançlık, çekememezlik nedir bilmez. Güneş Kentliler aynı zamanda sevgi, bilgelik ve çeşitli erdemlerle ilgili türküler de söylerler. Sonra da «kral»larının yönetimi gözetimi altında, her erkek bir kadın seçer ve sütunlu gezi yerlerinde sayısız çiftler halinde edepli edepli dans ederler.
Kadınlar saçlarını kesmez, tek topuz yapıp tepelerinde toplarlar. Erkeklerin saçları usturayla kazınır, yalnız tepelerinde bir tutam saç bırakılır. Genel olarak başlarına takke giyer, üstüne de yuvarlak bir kukulete geçirirler. Kırda, tarlada şapka; Kent'teyse, meslek ve görevlerine göre, beyaz, kırmızı ya da başka başka renkte bereler giyerler. Yöneticilerin şapkaları biraz daha süslü ve daha yüksektir.

Güneş Ülkeliler, dört dönemde, yani güneşin terazi, oğlak, yengeç ve koç burçlarına girdiği zamanlarda, büyük şenlikler yapar, öğretici, güzel, zevkli ve biraz da güldürücü oyunlar tertiplerler.
Her ayın başına ve ortasına, bir de, Güneş Kent'in kuruluşuna ve kazandığı büyük zaferlere rastlayan günler bayram ve tatil günleridir. Bayram törenleri, kadınların bir ağızdan söyledikleri türküler ve top sesleriyle başlar. Ozanlar en ünlü savaşçıları ve zaferleri dile getiren şiirler okurlar. Övgülerinde yabancı bir kahramanı kötüleyerek bile olsa, gerçeği değiştirip bozanlar cezaya çarptırılırlar. Güneş Kentlilerce yalan insanlara uğursuzluk getirir. Çünkü, yalan, çoğu zaman, erdemli insanın gölgede kalmasına; ahlâksız ve berbat insanların, gerek korku, gerek yaranma, gerek açgözlülük yüzünden, övülüp yüceltilmesine yol açar.

Güneş Kentliler kimseye sağlığında heykel dikmezler. Ama, sanat ya da bilim alanına yeni buluşlar getiren, barış ya da savaş günlerinde devlete büyük yararı dokunan kimselerin adları, sağlıklarında kahramanlar defterine geçer.

Güneş Kentliler, vebadan korktukları için, ölülerini gömecek yerde, ateşte yakarlar. Çünkü, onlarca Güneş'ten gelen kutsal ve soylu bir nesne olan ateş yine Güneş'e dönmüş olur. Bunu bir de, ölülere tapılmasını önlemek için yaparlar. Bununla beraber, kahramanların resim ve heykellerini duvarlara asarlar. Bunun nedeni daha önceden de söylediğim gibi, çocuk yapması kararlaştırılan güzel kadınların onlara bakarak döllenmelerini sağlamaktır.

Bu ülkenin insanları dua ederken, gözlerini sırasıyla dört ana yöne çevirirler: Sabahları önce doğuya, sonra sırasıyla batıya, güneye ve kuzeye; akşamlan da, önce batıya, sonra sırasıyla doğuya, kuzeye ve güneye. Güneş Kentliler her zaman aynı duayı tekrarlarlar: Tanrıdan beden ve ruh sağlığı, gerek kendileri, gerek bütün dünya halkları için mutluluk dilerler ve dualarını Tanrı'nın yüce varlığına şükrederek bitirirler. Bir arada ve başları göğe kalkık olarak yaptıkları dua daha uzun sürer. Tapınağın orta yerindeki yuvarlak sunak, haç biçiminde, dört geçide bölünmüştür. Hoh, başı gökyüzüne çevrik, dua ede ede, bu geçitlerden sırayla geçer. Büyük rahibin giysileri görülmemiş bir parıltı içindedir. Giysinin her parçası, tıpkı Aaron'un giysileri gibi, bir sembol niteliği taşır. Bu töreni Güneş Kentliler büyük bir sır sayarlar.

Güneşliler, zamanı yıldızların seyrine göre değil, Güneş'in dolaşımına göre parçalara bölmekte ve her yıl birinin öbürünü ne kadar geçtiğini hesaplarlar. Onlara göre, Güneş her yıl yeryüzüne daha yaklaşmakta ve gitgide daralan çemberi Tropiklere ve Ekvator'a yanaşmaktadır. Ayları Ay'ın, yılları da Güneş'in dolaşımına göre hesaplarlar. Onun için, iki hesap arasında şaşmaz bir uygunluk vardır. Bu uygunluk her ondokuzyılda bir Ejderha başının (80 yıldız kümesinin başı) dolaşımını tamamladığı zamana rastlar. Bu, onları yeni bir astronomi kurmaya zorlamıştır. Güneş Kentliler Batlamyos'u yüceltir, Aristarkhos'la Philolaus'u daha üstün tutmakla birlikte, Copernicus'a hayranlık duyarlar. Astronomiye büyük önem verirler. Dünyanın yapısını, nasıl yaratıldığını, yok olup olmayacağını, olacaksa ne zaman olacağını ancak bu bilimle öğrenebileceklerine inanırlar. Kıyametin, İsa'nın haber verdiği gibi, Güneş'te, Ay'da ve yıldızlarda birtakım lekelerin belirmesiyle kopacağına inanırlar. Onlara göre, dünyadan haberi olmayan birçok avanak, bunu masal sanmaktadır. Ama, kıyamet, günün birinde, onları gece yarısı, tıpkı eve giren bir hırsız gibi, apansızın avlayacaktır. Onun için, Güneş Kentliler dünyanın nasıl değişip yenileşeceğini bekliyorlarsa, sonunu da bekliyorlar. Dünyamızın nasıl yaratıldığını, bir hiçten, bir Kaos'tan mı, yoksa başka dünyaların yıkıntılarından mı meydana geldiğini kesin olarak bilmediklerini, bütün bu sorunların kendileri için karanlık olduğunu söylerler. Bu varsayımların hangisi doğrudur? Güneş Ülkeliler, dünyanın yaratıldığını, ezelden beri var olmadığını doğru buluyor, hattâ şaşmaz bir gerçek belliyorlar bunu. Onun için Aristoteles'in düşüncelerini kabul etmiyor, onu filozof değil, daha çok bir mantıkçı sayıyorlar.

Göksel olaylardaki anormalliklerden, dünyanın sonsuzluğu düşüncesine karşı birçok kanıtlar çıkarıyorlar. Güneşe ve yıldızlara, canlı varlıklar, Tanrı'nın canlı birer mihrabı gözüyle bakıyor, ama onlara tapmıyor, sadece saygı besliyorlar. Güneş'e karşı içten bir saygı duymakla birlikte, Tanrı'dan başkasına tapmayı yersiz buluyorlar. Çünkü, Tanrı katına yükseltecekleri bir kimsenin onları boyunduruk altına sokup yoksul bırakmasından korkuyorlar. Güneş yüce Tanrı'nın bir görüntüsüdür onlarca, Yaradan'ın yüzü, canlı heykeli. Çünkü, odur veren ışığı, sıcaklığı, hayatı. Bütün dünya ürünlerinin kaynağıdır o. Bütün nimetleri o döker kucağımıza. Onun için Güneşliler, Tanrı sunağını Güneş biçiminde yapmışlar. Rahipler Güneş'te, Tanrı'ya taparlar. Gökyüzü onlarca Tanrı'nın tapınağı, yıldızlar da sunaklarıdır. Güneşliler yıldızlarda yaşayan iyi meleklere yalvarır, Tanrı katında onlardan şefaat beklerler. Tanrı gökyüzüne, özellikle de Güneş'e bütün zenginliğini, parlaklığını ve güzelliğini saçıp dökmüştür. Batlamyos'la Copernicus'un merkezkaç ve merkezgel kuramlarını kabul etmezler. Güneş Kentlilere göre, birtek gök vardır, gezegenler Güneş'e yaklaştıkları ve onunla birleştikleri zaman kendiliklerinden devinir ve yükselirler. Gezegenlerin Güneş etrafındaki devinimlerinin yavaş olmasının nedeni, daha büyük bir çember çizmek zorunda olmalarıdır. Bundan başka, Güneş Kentliler, bizce bilinen kavramların tam karşıtı bir sürü astronomi kavramlarını bilmektedirler.

Güneş Kentlilere göre, aşağı yaratıkları meydana getiren iki fiziksel öğe vardır: Biri erkek öğe: Güneş; öbürü de dişi öğe: Dünya. Hava, gökyüzünün saf olmayan kısmıdır. Ateş Güneş'ten gelmiştir. Deniz dünyanın teri, ya da bağrındaki nesnelerin yanıp erimesinden meydana gelen bir sıvıdır. Su, ayrıca, havayla toprağı birleştirir, tıpkı bedenle ruhu birleştiren kan gibi. Dünya kocaman bir hayvandır: İnsan onun bağrında yaşar, tıpkı biz insanların karnında yaşayan kurtlar gibi. Böylece kaderimiz Tanrı'nın elindedir; yıldızlara, Dünya'ya ya da Güneş'e değil, yalnız ve yalnız Tanrı'ya bağlıdır. Gezegenlere kıyasla, bizim dünya yüzüne gelişimiz ve hayatımız rasgeledir ve bizler onların dirimsel güçlerinin sadece ilinekli birer ürünüyüzdür. Tanrıya kıyasla da, gezegenler onun bilgeliğinin birer aracıdırlar. Tanrı bizleri bir büyük amaç için, geleceği kapsayan bilgisiyle hazırladığı bir plâna göre yaratmıştır. Demek, varlığımızı yalnız ona borçluyuz, bir evlâdın varlığını babasına borçlu olması gibi.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP