GUNES ULKESİ - 7.Bolum
|
Güneş Kentliler ruhun ölmezliğine inanırlar. Onlara göre, ölümden sonra, ruhlar hayatta yaptıkları işlere göre, iyi ya da kötü meleklerle birleşirler ve az çok onlara benzerler. Çünkü birbirine benzeyen şeyler, her zaman birbirini bulur. Şaşmaz bir yasadır bu.
Günah işleyenlerle işlemeyenlerin gidecekleri yerler üstüne Güneş Kentlilerin düşünceleri az çok bizimkilere benzer. Bizim dünyamızdan başka dünyalar olup olmadığını kesin olarak bilmiyorlar ama olmadığını söylemeyi de delilik sayıyorlar. Onlara göre, Yokluk ne bu dünyada ne de dünyanın dışında olabilir ve sonsuz bir varlık olan Tanrı Yoklukla bağdaşamaz.
Güneş Kentliler iki metafizik ilke kabul ediyorlar: Biri Varlık, yani Tanrı, bütün varlıkların ilki, öbürü Yokluk, yani hiçlik. Bütün fizik olaylar bu sonuncudan meydana gelir, çünkü daha önce var olan yeniden başlamaz, yeniden başlayansa önce yoktu demektir. Sonlunun fizik özü Yokluk'tan ve Varlık'tan gelir. Kötülük ve günah yokluğa yönelişten başka bir şey değildir. Demek ki, günahın ve kötülüğün özünde olumluluk değil, olumsuzluk vardır. Olumluluktan anladıkları ise, güç, bilgi ve istem yokluğudur. Günahı doğuran irade yokluğudur. Çünkü, iyilik yapmasını bilen ve yapabilen kimsenin bunu istemesi gerekir. Güneş Kentlilere göre, istem güçten ve bilgiden doğar, yoksa güç ve bilgi iradeden, istemden değil. İşin tuhafı, Güneş Kentliler de, tıpkı bizim gibi, Üçlü Tanrı'ya taparlar. Onlara göre Tanrı en yüce güçtür, en yüksek bilgi ondan gelir, güç ve bilgidense her ikisinin karışımı olan Sevgi doğar. Çünkü doğan şeyin, kendini doğuran iki öze katılmaması mümkün değildir.
Bununla beraber, Tanrı'da üç ayrı varlık tanımamakla Hıristiyan'lardan ayrılıyorlar. Çünkü onlara «vahiy» inmemiştir. Tanrı'da cisimleşme ve bir kendi kendine dönme olduğunu bilirler. Bütün varlıklar, metafizik özlerini güçten, bilgiden ve sevgiden alırlar. Yoksa bu özün kaynağı ne güçsüzlük olabilir, ne bilgisizlik, ne de sevgisizlik. Varlıklar bu üç nitelikle (güç, bilgi ve sevgi) değerli olabilirler; bu üç niteliğin ya da sadece üçüncünün yokluğuyla da değersiz olur, farkına varmadan günah işleyebilirler. Çünkü, insan, gerek güçsüzlük, gerek bilgisizlik, gerek bu iki kusura eklenen yıldızların sistemi ile, gerekse sadece başlı başına istemle günah işleyebilir. Zaten, bütün bunları Tanrı öngörmüş ve düzenlemiştir, o Tanrı ki yoklukla bağdaşmaz ve, en üstün derecede, güçlü, bilen ve seven bir varlıktır. Onun için Tanrı'da kusurlu hiç bir şey yoktur; O'nun dışındaysa her şey günah, her şey kusurludur. Tanrı'dan Tanrı'ya benzer olarak değil, kendimize benzer olarak çıkabiliriz ancak: Çünkü insan görece bir varlıktır, Tanrı ise mutlak bir varlık. Günah madem ki vardır, öyleyse (mantık gereği) onu da Tanrı yaratmıştır. Ama özüne bakacak olursak bu günah yokluğun ve olumsuzluğun belirtisidir ve düzensizlik yoluyla yokluğa yönelen bizlerden doğar.
OSPlTALARİO
Ne incelikler, ne incelikler!
C. KAPTAN
Ah keşke her şeyi hatırlayabilseydim, acelem de olmasaydı, size daha ne şaşırtıcı şeyler anlatırım bilseniz. Ama acele etmeliyim, yoksa gemiyi kaçıracağım.
OSPİTALARİO
Peki, öyle olsun. Ama, bırakın da son bir şey daha sorayım. Adem babamızın işlediği günah için ne düşünüyor Güneş Kentliler?
C. KAPTAN
Onlar da, bizim gibi, şuna inanıyorlar: Dünyayı korkunç bir ahlâk bozukluğu sarmış, insanlar tabiat yasalarına, aklın gereklerine sırt çevirmişler; kötüler iyileri tedirgin etmekte, onları boyunduruk altında inletmektedir. Ama, yine bizim gibi, kötülerin mutlu bir hayat sürdüklerine de pek akılları yatmıyor. Çünkü, onlara göre, bir anlamda kendi kendilerini yok etme zorunda kalma, olduğundan başka görünme hiç de mutluluk sayılmaz. Birçok sahte kralların, sahte kahramanların, sahte bilgelerin yaptığı da budur. Bunlar tasarladıkları bir kişiliği sürdürmek için durmadan kendi kişiliklerini yok saymak zorundadırlar.
Güneş Ülkeliler, bütün bunlara bakıp, dünyanın büyük bir düzensizlik içinde bocaladığı sonucunu çıkarıyorlar. Ama, bunun nereden geldiğini de bilmiyorlar. Önceleri, Platon'a uyarak, şöyle düşünmeye kalkmışlar: Güya, eskiden, batı dediğimiz noktadan doğu denilen noktaya doğru seyreden yıldızlar dünyası, birden dolaşımım değiştirmiştir. Tanrı'nın dünya işlerini bir ast Tanrı'nın yönetimine bırakmış olabileceğini de düşünmüşler bir ara. Sonra, bunun yanlış olduğunu anlamışlar. Zühal yıldızının insanları büyük bir bilgelikle yönettiğini, Müşteri yıldızının bu yönetimi değiştirdiğini, öbür gezegenlerin, sırayla, kötü etkilerde bulunduklarını ileri sürmenin daha da saçma olduğunu söylüyorlar. Onlara göre, dünyanın yaşadığı çağlar, gezegenlerin etkisine göre birbirini kovalamıştır. Bin ya da bin altı yüz yılda bir, gezegenlerdeki değişmeler yüzünden değişiklikler olacaktır. Çağımızın Utarit gezegeninin etkisi altında olduğunu sanıyorlarsa da, bu etki sık sık kavuşumlarla engellenmekte, düzensizlikler, uğursuzluklar getirmektedir. Büyük değişmeyi Adem babamızın işlediği günaha yormakla yetinen Hıristiyanları mutlu sayıyor, kıskanıyorlar onları. Onlara göre, babalardan çocuklara miras olarak günahları değil, günahlarının cezası kalıyor. Oysa, asıl çocukların günahının cezasını, üreme kurallarına uymayan ve çocuklarının eğitimine önem vermeyen babaların çekmesi gerekir. Onun için değil mi ki, Güneş Ülkesi'nde, üremeyle eğitime büyük önem verilmektedir. Çünkü, devlet bu iki görevi yerine getirmezse, babaların ve çocukların işledikleri suçların cezasını kendisi çeker.
Bugün devletler çeşitli belâlar içindedir. Bununla beraber, gerçek mutluluğun ne olduğunu bilmedikleri ve dünyayı yalnız birtakım rastlantıların yönettiğini sandıkları için, bugünkü düzensizliğe banş ve mutluluk adını veriyorlar. Ne var ki, Metafizikçi gibi, evrenin genel yapısını, hayvanların ve bitkilerin, hattâ insanın (çünkü ölüm cezasına çarptırılanların cesetleri açımlamada kullanılmaktadır) anatomisini incelemiş olan bir kimse Tanrı'nın bilgeliğini ve esirgeyiciliğini yüksek sesle herkese söylemek zorundadır. Onun için, insan kendini dine adamalı ve Yaradan'ına tapmalıdır. Bunun da, Tanrı'nın eserlerini incelemek ve anlamak, buyruklarına doğrulukla uymak ve şu ahlâk kurallarını uygulamakla yapabilir ancak: «Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma ve sana yapmalarını istediğin şeyi de onlara yap!» Çocuklarımızın ve benzerlerimizin bize saygı göstermelerini istediğimize ve yaptığımız az buçuk iyiliğe iyilikle karşılık vermelerini beklediğimize göre, bizi biz yapan, bizlere bütün nimetleri veren, bizi yaşatan Tanrı'ya neler vermemiz gerek, bir düşünün. Tükenmez zaman boyunca hamdolsun Tanrı'ya.
OSPİTALARİO
Anlattıklarına bakılırsa, yalnız tabiat yasasını yakından bilen bu insanlar (bu yasaya vaftiz, şaraplı ekmek, günah çıkarma ve evlenme töreni gibi dinsel eylemlerden başka bir şey eklememiş olan ve bu yoldan bizleri bu yasaya uymaya zorlayan) Hıristiyanlığı sezmiş, nerdeyse yaklaşmışlardır ona. Bu söyledikleriniz Hıristiyanlıktan yana sağlam bir kanıt veriyor bana. O Hıristiyanlık ki, bazı aşırılıklarından temizlendi mi, bütün ünlü din adamlarının umdukları gibi, bütün dünyada egemen olacaktır ve bütün dinlerin en gerçeğidir.
Bilginlerin dediklerine bakılırsa, bütün insanları aynı yasa altında toplamak amacıyla Tanrı Yeni Dünya'yı İspanyollara keşfettirdi. İspanyollar diyorum ama, aslında bildiğiniz gibi, bu şerefi, sizin gibi bir Cenovalı olan Colombo'ya borçluyuz. Demek, gerçeğe tanıklık etsinler diye Tanrı sizin Güneş Kentli filozofları seçmiş!
Bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu benim: Bizler ne yaptığını bilmeyen, gözleri bağlı yürüyen insanlarız ve Tanrı'nın elinde birer araç durumundayız sadece. Kimimiz yeni toprakların, kıtaların keşfine koşuyoruz. Altın bulmak, zengin olmak tutkusudur onları buna iten. Oysa Tanrı'nın amaçları çok daha yüksektir. Güneş dünyayı yakar; ne bitki yaratır, ne insan. Ama Tanrı varlıklara can vermek için, öğeler arasındaki savaştan faydalanır. Hamdolsun, şükürler olsun Tanrı'ya!
C. KAPTAN
Güneş Ülkelilerin yıldızları inceleyerek, peygamberleri okuyarak gelecek üstüne neler öğrenmiş olduklarını bilseniz şaşardınız. Onlara göre yalnız günümüzde, dört bin yıldan beri görülmedik keşifler, buluşlar olmuştur ve sadece yüz yıl içinde, beş bin yılda çıkan kitaplardan daha çok kitap basılmıştır. Güneş Kentliler, basımın, pusulanın ve barutun bulunuşunu övüp göklere çıkarıyorlar. Bu şaşırtıcı buluşlar, onlara göre, bütün insanların aynı ocakta birleşeceğini müjdeleyen belirtilerdir. Gemiciliği, silâhları ve yeni bir kıtanın keşfini Merih ve Ay'ın etkisine bağlı bu büyük buluşlara borçluyuz.
Gökte başka gezegen kavuşumlarıyla birlikte yeni belirtiler olduğu, Utarit abside'i oğlak burcuna, Zühal'inki kavis burcuna, Merih'inki de Sünbüle burcuna girdiği zaman, yeni bir devlet doğacak, sanatlarda ve yasalarda büyük yenilikler olacak, yeni peygamberler ortaya çıkacak ve böylece baştan başa yenileşen bir dünya her çeşit nimetlerle dolup taşacak. Ama, önce her şeyi kökünden söküp atmak, sonra yeniden kurmak gerek... Şimdi beni bırakın da gideyim artık, yapacak bin bir işim var.
Yalnız şunu söyleyeyim ki, Güneş Kentliler havada uçma sanatını da buldular. Bilmedikleri tek sanat buydu. Çok geçmeden, yeni ve çok güçlü dürbünler, kulaklıklar da bulacaklarını umuyorlar. Dürbünlerle bilinmeyen gezegenleri görebilecek, kulaklıklarla da göklerin müziğini dinleyebilecekler. Hamdolsun, şükürler olsun ulu Tanrı'ya!
OSPİTALARİO
Bütün bunlar çok güzel, çok yaman şeyler. Ama, bu insanlar astronomiyi biraz fazla kaçırıyorlar gibi geliyor bana. Gezegenler nasıl oluyor da bu kadar şeyi haber verebiliyor? Ben şunu bilir şunu söylerim: Bu dünyada her şey Tanrı'nın isteğiyle ve istediği zamanda olur.
C. KAPTAN
Onlar da böyle düşünüyorlar zaten. Onlarca Tanrı her şeyin evrensel ve doğrudan doğruya nedenidir; Tanrı sonlu bir neden olarak değil, mutlak bir güç, bir ilk neden olarak davranır. Çünkü, Pietro yemek yediği, su içtiği, aptes ettiği, ya da başkasının malını çaldığı zaman, bütün bu işleri yapma yetisini Tanrı vermiş olmakla birlikte, Pietro'nun aracılığıyla bu işleri gören Tanrı değildir. Burada Pietro dilediğini doğrudan doğruya yapabilme durumundadır ve özgürlüğünü kullanarak tanrısal eylemin sınırsız genişliğini de değiştirmektedir.
OSPİTALARİO
Ne güzel düşünüyorlar! Bizim iskolastik bilginlerimiz, özellikle Aquino'lu ermiş Tommaso, karşıt düşünceyi savunan islâm filozoflarına bu yolda cevap veriyorlar.
C. KAPTAN
Güneşlilere göre, Tanrı her olayı evrensel ve özel nedenlere bağlamıştır. Bu özel nedenler olmadan birincilerin etkisi yoktur: Örneğin, bir bitki güneş ışınlarıyla kaynaşmadıkça çiçek açabilir mi? Zaman, evrensel nedenlerin, yani göksel nedenlerin etkisi altındadır. Ama özgün nedenler, dış dünyaya etki yapmada zamanı kendi hesaplarına kullanırlar: Böylece, insan yapma bir ısıyla ağaçları çiçeklendirmekte, güneş olmadığı zaman evini lâmbayla aydınlatabilmektedir. Öte yandan, doğal nedenler etkilerini zamanın içinde yaparlar, öyle ki, çeşitli olaylar, şaşmadan, saati saatine meydana gelir, kimileri gündüz, kimileri gece, kimileri yazın, kimileri sonbaharda, kışın, ilkbaharda kimileri bu yüzyılda, kimileri gelecek yüzyılda, Özgür nedeni nasıl hiç bir şeyi, gece olunca uyumaya, gün ağarınca kalkmaya zorlamıyorsa ve bu neden zamanın akışını kendi yararına kullanabiliyorsa; Koç ya da Yengeç burçları ağır basınca da hiç bir şey pusulayı, basımcılık sanatını ya da filân kıtayı keşfetmeye zorlamaz onu.
Güneş Kentliler Papanın Hıristiyanlara astrolojiyi yasak edebileceğine de hiç inanmıyorlar. Onlarca, böyle bir yasak olsa olsa, «cüzi irade» belirtilerini ve tabiat-üstü olayları kavramak bahanesiyle astrolojiyi kötüye kullananlara karşı olabilir. Astroloji bu gibi şeyleri açıklayamaz. Çünkü, doğa olaylarının evrensel nedenleri olan gezegenler, doğal nedenlerin belirtilerinden başka bir şey değildirler ve özgür etkenler karşısında, ancak insanı çeken, çağıran bir fırsat, birer güçtür bunlar. Gerçekte, Güneş doğarken bizi yatağımızdan kalkmaya zorlamaz, yalnız kalkmaya çağırır, gece karanlığının bizi uykuya çağırışı gibi. Demek, doğa olaylarının özgürlüğümüz üstünde ancak anlık, dolaylı bir etkisi vardır: Böylece, ruh kendini kimi zaman sevginin, kimi zaman nefretin, kimi zaman öfkenin ve çeşitli tutkuların itilerine kaptırırsa da, insan yine de bu tutkuların kölesi olmak ya da onlara kafa tutmak yetisinden yoksun değildir. Bütün sapkınlıklar, kıtlıklar, savaşlar sık sık insan topluluklarını belâlara sokuyorsa, bunun nedeni, insanların cinsel güdülerini dizginleyecek, aklın gösterdiği yoldan gidecek yerde, akla aykırı davranmalarıdır. Bununla beraber, şunu da kabul etmek gerekir ki, insanın kendini haklı bir savaşa sürükleyecek kadar haklı bir öfkeye kaptırdığı haller de yoktur denemez.
OSPİTALARİO
Aquino'lu ermiş Tommaso ile Papa bu noktada başka başka düşünüyorlar. Tıbbın, tarihin ya da denizciliğin ilerlemesini desteklediği sürece astroloji bilgilerine ve deneylerine izin veriyorlar. Ama, insanların kötülük eğilimi, kimi zaman onları astrolojide tehlikeli aşırılıklara ve gelecek üstünde yanıltıcı birtakım tahminlere götürdüğü için yasaklıyorlar onu. Nitekim bu gibi tahminleri aşırıya vardıran hükümdarlar uyruklarını birtakım düşüncesiz işlere sürüklemişlerdir. Arbace, Drusus, Agathokles, Arkhelaius; son zamanlarda da Ticon'un yıldızlara bakıp önceden verdiği haberlerle uğursuz bir yanılgıya düşen Filandiyalıların başkanı buna açık birer örnektirler. Birtakım kalleşlerin kandırdığı ve astrolojik varsayımlara olan körü körüne güvenleri, hükümdarlarımızı papalığa karşı saygısızlığa sürüklemiştir.
C. KAPTAN
Güneş Kentlilere göre, genel olarak, yanlış ve tehlikeli olan her şey, puta taparlığı diriltebilecek, özgürlüğü yok edebilecek ya da politik düzenin altını üstüne getirecek her şey sıkı sıkıya yasak edilmelidir. Hem, Güneş Ülkeliler, yıldızlardan insanlara gelebilecek kötü etkileri önlemenin yolunu da bulmuşlar. Çünkü, Tanrı bütün bilgileri insanların mutluluğunu sağlamak için vermiştir: Örneğin, bir kuyruklu yıldız, ya da Ay tutulmasının kötü etkisinde olan bir kimseyi, duvarları beyaz taşlarla örülü güzel kokulu bir eve kaparlar. Evin etrafında güzel kokulu yedi kandil yakar, neşeli türküler söyler, çalgılar çalar, gülüşe oynaşa konuşur ve böylece gökyüzünden gelen uğursuzluk gazlarını dağıtırlar.
Günah işleyenlerle işlemeyenlerin gidecekleri yerler üstüne Güneş Kentlilerin düşünceleri az çok bizimkilere benzer. Bizim dünyamızdan başka dünyalar olup olmadığını kesin olarak bilmiyorlar ama olmadığını söylemeyi de delilik sayıyorlar. Onlara göre, Yokluk ne bu dünyada ne de dünyanın dışında olabilir ve sonsuz bir varlık olan Tanrı Yoklukla bağdaşamaz.
Güneş Kentliler iki metafizik ilke kabul ediyorlar: Biri Varlık, yani Tanrı, bütün varlıkların ilki, öbürü Yokluk, yani hiçlik. Bütün fizik olaylar bu sonuncudan meydana gelir, çünkü daha önce var olan yeniden başlamaz, yeniden başlayansa önce yoktu demektir. Sonlunun fizik özü Yokluk'tan ve Varlık'tan gelir. Kötülük ve günah yokluğa yönelişten başka bir şey değildir. Demek ki, günahın ve kötülüğün özünde olumluluk değil, olumsuzluk vardır. Olumluluktan anladıkları ise, güç, bilgi ve istem yokluğudur. Günahı doğuran irade yokluğudur. Çünkü, iyilik yapmasını bilen ve yapabilen kimsenin bunu istemesi gerekir. Güneş Kentlilere göre, istem güçten ve bilgiden doğar, yoksa güç ve bilgi iradeden, istemden değil. İşin tuhafı, Güneş Kentliler de, tıpkı bizim gibi, Üçlü Tanrı'ya taparlar. Onlara göre Tanrı en yüce güçtür, en yüksek bilgi ondan gelir, güç ve bilgidense her ikisinin karışımı olan Sevgi doğar. Çünkü doğan şeyin, kendini doğuran iki öze katılmaması mümkün değildir.
Bununla beraber, Tanrı'da üç ayrı varlık tanımamakla Hıristiyan'lardan ayrılıyorlar. Çünkü onlara «vahiy» inmemiştir. Tanrı'da cisimleşme ve bir kendi kendine dönme olduğunu bilirler. Bütün varlıklar, metafizik özlerini güçten, bilgiden ve sevgiden alırlar. Yoksa bu özün kaynağı ne güçsüzlük olabilir, ne bilgisizlik, ne de sevgisizlik. Varlıklar bu üç nitelikle (güç, bilgi ve sevgi) değerli olabilirler; bu üç niteliğin ya da sadece üçüncünün yokluğuyla da değersiz olur, farkına varmadan günah işleyebilirler. Çünkü, insan, gerek güçsüzlük, gerek bilgisizlik, gerek bu iki kusura eklenen yıldızların sistemi ile, gerekse sadece başlı başına istemle günah işleyebilir. Zaten, bütün bunları Tanrı öngörmüş ve düzenlemiştir, o Tanrı ki yoklukla bağdaşmaz ve, en üstün derecede, güçlü, bilen ve seven bir varlıktır. Onun için Tanrı'da kusurlu hiç bir şey yoktur; O'nun dışındaysa her şey günah, her şey kusurludur. Tanrı'dan Tanrı'ya benzer olarak değil, kendimize benzer olarak çıkabiliriz ancak: Çünkü insan görece bir varlıktır, Tanrı ise mutlak bir varlık. Günah madem ki vardır, öyleyse (mantık gereği) onu da Tanrı yaratmıştır. Ama özüne bakacak olursak bu günah yokluğun ve olumsuzluğun belirtisidir ve düzensizlik yoluyla yokluğa yönelen bizlerden doğar.
OSPlTALARİO
Ne incelikler, ne incelikler!
C. KAPTAN
Ah keşke her şeyi hatırlayabilseydim, acelem de olmasaydı, size daha ne şaşırtıcı şeyler anlatırım bilseniz. Ama acele etmeliyim, yoksa gemiyi kaçıracağım.
OSPİTALARİO
Peki, öyle olsun. Ama, bırakın da son bir şey daha sorayım. Adem babamızın işlediği günah için ne düşünüyor Güneş Kentliler?
C. KAPTAN
Onlar da, bizim gibi, şuna inanıyorlar: Dünyayı korkunç bir ahlâk bozukluğu sarmış, insanlar tabiat yasalarına, aklın gereklerine sırt çevirmişler; kötüler iyileri tedirgin etmekte, onları boyunduruk altında inletmektedir. Ama, yine bizim gibi, kötülerin mutlu bir hayat sürdüklerine de pek akılları yatmıyor. Çünkü, onlara göre, bir anlamda kendi kendilerini yok etme zorunda kalma, olduğundan başka görünme hiç de mutluluk sayılmaz. Birçok sahte kralların, sahte kahramanların, sahte bilgelerin yaptığı da budur. Bunlar tasarladıkları bir kişiliği sürdürmek için durmadan kendi kişiliklerini yok saymak zorundadırlar.
Güneş Ülkeliler, bütün bunlara bakıp, dünyanın büyük bir düzensizlik içinde bocaladığı sonucunu çıkarıyorlar. Ama, bunun nereden geldiğini de bilmiyorlar. Önceleri, Platon'a uyarak, şöyle düşünmeye kalkmışlar: Güya, eskiden, batı dediğimiz noktadan doğu denilen noktaya doğru seyreden yıldızlar dünyası, birden dolaşımım değiştirmiştir. Tanrı'nın dünya işlerini bir ast Tanrı'nın yönetimine bırakmış olabileceğini de düşünmüşler bir ara. Sonra, bunun yanlış olduğunu anlamışlar. Zühal yıldızının insanları büyük bir bilgelikle yönettiğini, Müşteri yıldızının bu yönetimi değiştirdiğini, öbür gezegenlerin, sırayla, kötü etkilerde bulunduklarını ileri sürmenin daha da saçma olduğunu söylüyorlar. Onlara göre, dünyanın yaşadığı çağlar, gezegenlerin etkisine göre birbirini kovalamıştır. Bin ya da bin altı yüz yılda bir, gezegenlerdeki değişmeler yüzünden değişiklikler olacaktır. Çağımızın Utarit gezegeninin etkisi altında olduğunu sanıyorlarsa da, bu etki sık sık kavuşumlarla engellenmekte, düzensizlikler, uğursuzluklar getirmektedir. Büyük değişmeyi Adem babamızın işlediği günaha yormakla yetinen Hıristiyanları mutlu sayıyor, kıskanıyorlar onları. Onlara göre, babalardan çocuklara miras olarak günahları değil, günahlarının cezası kalıyor. Oysa, asıl çocukların günahının cezasını, üreme kurallarına uymayan ve çocuklarının eğitimine önem vermeyen babaların çekmesi gerekir. Onun için değil mi ki, Güneş Ülkesi'nde, üremeyle eğitime büyük önem verilmektedir. Çünkü, devlet bu iki görevi yerine getirmezse, babaların ve çocukların işledikleri suçların cezasını kendisi çeker.
Bugün devletler çeşitli belâlar içindedir. Bununla beraber, gerçek mutluluğun ne olduğunu bilmedikleri ve dünyayı yalnız birtakım rastlantıların yönettiğini sandıkları için, bugünkü düzensizliğe banş ve mutluluk adını veriyorlar. Ne var ki, Metafizikçi gibi, evrenin genel yapısını, hayvanların ve bitkilerin, hattâ insanın (çünkü ölüm cezasına çarptırılanların cesetleri açımlamada kullanılmaktadır) anatomisini incelemiş olan bir kimse Tanrı'nın bilgeliğini ve esirgeyiciliğini yüksek sesle herkese söylemek zorundadır. Onun için, insan kendini dine adamalı ve Yaradan'ına tapmalıdır. Bunun da, Tanrı'nın eserlerini incelemek ve anlamak, buyruklarına doğrulukla uymak ve şu ahlâk kurallarını uygulamakla yapabilir ancak: «Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma ve sana yapmalarını istediğin şeyi de onlara yap!» Çocuklarımızın ve benzerlerimizin bize saygı göstermelerini istediğimize ve yaptığımız az buçuk iyiliğe iyilikle karşılık vermelerini beklediğimize göre, bizi biz yapan, bizlere bütün nimetleri veren, bizi yaşatan Tanrı'ya neler vermemiz gerek, bir düşünün. Tükenmez zaman boyunca hamdolsun Tanrı'ya.
OSPİTALARİO
Anlattıklarına bakılırsa, yalnız tabiat yasasını yakından bilen bu insanlar (bu yasaya vaftiz, şaraplı ekmek, günah çıkarma ve evlenme töreni gibi dinsel eylemlerden başka bir şey eklememiş olan ve bu yoldan bizleri bu yasaya uymaya zorlayan) Hıristiyanlığı sezmiş, nerdeyse yaklaşmışlardır ona. Bu söyledikleriniz Hıristiyanlıktan yana sağlam bir kanıt veriyor bana. O Hıristiyanlık ki, bazı aşırılıklarından temizlendi mi, bütün ünlü din adamlarının umdukları gibi, bütün dünyada egemen olacaktır ve bütün dinlerin en gerçeğidir.
Bilginlerin dediklerine bakılırsa, bütün insanları aynı yasa altında toplamak amacıyla Tanrı Yeni Dünya'yı İspanyollara keşfettirdi. İspanyollar diyorum ama, aslında bildiğiniz gibi, bu şerefi, sizin gibi bir Cenovalı olan Colombo'ya borçluyuz. Demek, gerçeğe tanıklık etsinler diye Tanrı sizin Güneş Kentli filozofları seçmiş!
Bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu benim: Bizler ne yaptığını bilmeyen, gözleri bağlı yürüyen insanlarız ve Tanrı'nın elinde birer araç durumundayız sadece. Kimimiz yeni toprakların, kıtaların keşfine koşuyoruz. Altın bulmak, zengin olmak tutkusudur onları buna iten. Oysa Tanrı'nın amaçları çok daha yüksektir. Güneş dünyayı yakar; ne bitki yaratır, ne insan. Ama Tanrı varlıklara can vermek için, öğeler arasındaki savaştan faydalanır. Hamdolsun, şükürler olsun Tanrı'ya!
C. KAPTAN
Güneş Ülkelilerin yıldızları inceleyerek, peygamberleri okuyarak gelecek üstüne neler öğrenmiş olduklarını bilseniz şaşardınız. Onlara göre yalnız günümüzde, dört bin yıldan beri görülmedik keşifler, buluşlar olmuştur ve sadece yüz yıl içinde, beş bin yılda çıkan kitaplardan daha çok kitap basılmıştır. Güneş Kentliler, basımın, pusulanın ve barutun bulunuşunu övüp göklere çıkarıyorlar. Bu şaşırtıcı buluşlar, onlara göre, bütün insanların aynı ocakta birleşeceğini müjdeleyen belirtilerdir. Gemiciliği, silâhları ve yeni bir kıtanın keşfini Merih ve Ay'ın etkisine bağlı bu büyük buluşlara borçluyuz.
Gökte başka gezegen kavuşumlarıyla birlikte yeni belirtiler olduğu, Utarit abside'i oğlak burcuna, Zühal'inki kavis burcuna, Merih'inki de Sünbüle burcuna girdiği zaman, yeni bir devlet doğacak, sanatlarda ve yasalarda büyük yenilikler olacak, yeni peygamberler ortaya çıkacak ve böylece baştan başa yenileşen bir dünya her çeşit nimetlerle dolup taşacak. Ama, önce her şeyi kökünden söküp atmak, sonra yeniden kurmak gerek... Şimdi beni bırakın da gideyim artık, yapacak bin bir işim var.
Yalnız şunu söyleyeyim ki, Güneş Kentliler havada uçma sanatını da buldular. Bilmedikleri tek sanat buydu. Çok geçmeden, yeni ve çok güçlü dürbünler, kulaklıklar da bulacaklarını umuyorlar. Dürbünlerle bilinmeyen gezegenleri görebilecek, kulaklıklarla da göklerin müziğini dinleyebilecekler. Hamdolsun, şükürler olsun ulu Tanrı'ya!
OSPİTALARİO
Bütün bunlar çok güzel, çok yaman şeyler. Ama, bu insanlar astronomiyi biraz fazla kaçırıyorlar gibi geliyor bana. Gezegenler nasıl oluyor da bu kadar şeyi haber verebiliyor? Ben şunu bilir şunu söylerim: Bu dünyada her şey Tanrı'nın isteğiyle ve istediği zamanda olur.
C. KAPTAN
Onlar da böyle düşünüyorlar zaten. Onlarca Tanrı her şeyin evrensel ve doğrudan doğruya nedenidir; Tanrı sonlu bir neden olarak değil, mutlak bir güç, bir ilk neden olarak davranır. Çünkü, Pietro yemek yediği, su içtiği, aptes ettiği, ya da başkasının malını çaldığı zaman, bütün bu işleri yapma yetisini Tanrı vermiş olmakla birlikte, Pietro'nun aracılığıyla bu işleri gören Tanrı değildir. Burada Pietro dilediğini doğrudan doğruya yapabilme durumundadır ve özgürlüğünü kullanarak tanrısal eylemin sınırsız genişliğini de değiştirmektedir.
OSPİTALARİO
Ne güzel düşünüyorlar! Bizim iskolastik bilginlerimiz, özellikle Aquino'lu ermiş Tommaso, karşıt düşünceyi savunan islâm filozoflarına bu yolda cevap veriyorlar.
C. KAPTAN
Güneşlilere göre, Tanrı her olayı evrensel ve özel nedenlere bağlamıştır. Bu özel nedenler olmadan birincilerin etkisi yoktur: Örneğin, bir bitki güneş ışınlarıyla kaynaşmadıkça çiçek açabilir mi? Zaman, evrensel nedenlerin, yani göksel nedenlerin etkisi altındadır. Ama özgün nedenler, dış dünyaya etki yapmada zamanı kendi hesaplarına kullanırlar: Böylece, insan yapma bir ısıyla ağaçları çiçeklendirmekte, güneş olmadığı zaman evini lâmbayla aydınlatabilmektedir. Öte yandan, doğal nedenler etkilerini zamanın içinde yaparlar, öyle ki, çeşitli olaylar, şaşmadan, saati saatine meydana gelir, kimileri gündüz, kimileri gece, kimileri yazın, kimileri sonbaharda, kışın, ilkbaharda kimileri bu yüzyılda, kimileri gelecek yüzyılda, Özgür nedeni nasıl hiç bir şeyi, gece olunca uyumaya, gün ağarınca kalkmaya zorlamıyorsa ve bu neden zamanın akışını kendi yararına kullanabiliyorsa; Koç ya da Yengeç burçları ağır basınca da hiç bir şey pusulayı, basımcılık sanatını ya da filân kıtayı keşfetmeye zorlamaz onu.
Güneş Kentliler Papanın Hıristiyanlara astrolojiyi yasak edebileceğine de hiç inanmıyorlar. Onlarca, böyle bir yasak olsa olsa, «cüzi irade» belirtilerini ve tabiat-üstü olayları kavramak bahanesiyle astrolojiyi kötüye kullananlara karşı olabilir. Astroloji bu gibi şeyleri açıklayamaz. Çünkü, doğa olaylarının evrensel nedenleri olan gezegenler, doğal nedenlerin belirtilerinden başka bir şey değildirler ve özgür etkenler karşısında, ancak insanı çeken, çağıran bir fırsat, birer güçtür bunlar. Gerçekte, Güneş doğarken bizi yatağımızdan kalkmaya zorlamaz, yalnız kalkmaya çağırır, gece karanlığının bizi uykuya çağırışı gibi. Demek, doğa olaylarının özgürlüğümüz üstünde ancak anlık, dolaylı bir etkisi vardır: Böylece, ruh kendini kimi zaman sevginin, kimi zaman nefretin, kimi zaman öfkenin ve çeşitli tutkuların itilerine kaptırırsa da, insan yine de bu tutkuların kölesi olmak ya da onlara kafa tutmak yetisinden yoksun değildir. Bütün sapkınlıklar, kıtlıklar, savaşlar sık sık insan topluluklarını belâlara sokuyorsa, bunun nedeni, insanların cinsel güdülerini dizginleyecek, aklın gösterdiği yoldan gidecek yerde, akla aykırı davranmalarıdır. Bununla beraber, şunu da kabul etmek gerekir ki, insanın kendini haklı bir savaşa sürükleyecek kadar haklı bir öfkeye kaptırdığı haller de yoktur denemez.
OSPİTALARİO
Aquino'lu ermiş Tommaso ile Papa bu noktada başka başka düşünüyorlar. Tıbbın, tarihin ya da denizciliğin ilerlemesini desteklediği sürece astroloji bilgilerine ve deneylerine izin veriyorlar. Ama, insanların kötülük eğilimi, kimi zaman onları astrolojide tehlikeli aşırılıklara ve gelecek üstünde yanıltıcı birtakım tahminlere götürdüğü için yasaklıyorlar onu. Nitekim bu gibi tahminleri aşırıya vardıran hükümdarlar uyruklarını birtakım düşüncesiz işlere sürüklemişlerdir. Arbace, Drusus, Agathokles, Arkhelaius; son zamanlarda da Ticon'un yıldızlara bakıp önceden verdiği haberlerle uğursuz bir yanılgıya düşen Filandiyalıların başkanı buna açık birer örnektirler. Birtakım kalleşlerin kandırdığı ve astrolojik varsayımlara olan körü körüne güvenleri, hükümdarlarımızı papalığa karşı saygısızlığa sürüklemiştir.
C. KAPTAN
Güneş Kentlilere göre, genel olarak, yanlış ve tehlikeli olan her şey, puta taparlığı diriltebilecek, özgürlüğü yok edebilecek ya da politik düzenin altını üstüne getirecek her şey sıkı sıkıya yasak edilmelidir. Hem, Güneş Ülkeliler, yıldızlardan insanlara gelebilecek kötü etkileri önlemenin yolunu da bulmuşlar. Çünkü, Tanrı bütün bilgileri insanların mutluluğunu sağlamak için vermiştir: Örneğin, bir kuyruklu yıldız, ya da Ay tutulmasının kötü etkisinde olan bir kimseyi, duvarları beyaz taşlarla örülü güzel kokulu bir eve kaparlar. Evin etrafında güzel kokulu yedi kandil yakar, neşeli türküler söyler, çalgılar çalar, gülüşe oynaşa konuşur ve böylece gökyüzünden gelen uğursuzluk gazlarını dağıtırlar.