P L A T O N - DEVLET ADAMI - 7

7.BÖLÜM


GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Geriye kölelerle hizmet edenler kümesi kalıyor; bunlar arasında, iplik yapan, pamuk atan yahut da söylediğimiz başka işleri gören kimselerin kumaş dokumakta dokumacı ile yarışa girdikleri gibi, kralla da aynı şeyde yarışa girdiklerini görür gibi oluyorum. Yardımcı dediğimiz bütün ötekilere gelince; söylediğimiz sanatlarla birlikte krallık ve devlet adamlığından ayrılmış, uzaklaştırılmışlardır.

GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.

YABANCI - Haydi şimdi geriye kalanları ele alalım. Onlar üzerine de daha sağlam bir bilgi edinmek için yakından gözden geçirelim.

GENÇ SOKRATES - Peki, haydi.

YABANCI - İlkin, buradan yargıya vardığımıza göre, hizmetçilerin en çok hizmeti olanları, gördükleri iş ve bulundukları durumlar bakımından, düşündüğümüzün tamamıyla tersidirler.

GENÇ SOKRATES - Kimlerdir onlar?

YABANCI - Bunlar, satın alınan ya da buna benzer bir yolla sahip olunan kimselerdir. Bunlara tartışmasız, köle diyeceğiz. Bunların krallık sanatında en ufak bir payları yoktur.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Peki ama, söylediğimiz kimselerin hizmetine isteyerek giren, bazen pazar yerlerinde, bazen de kara ya da deniz yoluyla bir kentten başka bir kente giderek çiftçilikle, öteki sanatlar arasında taşıyıcı ve dağıtıcı görevi yapan; mala karşılık para, paraya karşılık da mal veren sarraf, tüccar, gemici, perakendeci denilen serbest vatandaşların da devlet sanatında yerleri var mıdır, dersin?

GENÇ SOKRATES - Belki, hiç olmazsa ticaret siyasetinde.

YABANCI - Herhalde, önlerine gelenin hizmetine girdiklerini gördüğümüz gündelikçilerle aylıkçıların, krallık işinde pay aldıklarını görmek tehlikesi yoktur.

GENÇ SOKRATES - Bunu nasıl düşünürüz ki?

YABANCI - Ama her zaman bazı resmi ve dinsel işlerimizi gören kimseler için ne diyeceğiz?

GENÇ SOKRATES - Hangi kimseler? Hangi işler?

YABANCI - Bütün elçiler ve gördükleri iş nedeniyle yazma bilgisi edinmiş bütün kimseler; sonra, kamu hizmetleriyle ilgili başka bir sürü işi pek iyi yerine getiren başka kimseler. Ya bunlar için ne diyeceğiz?

GENÇ SOKRATES - Onlara da kent devletlerinin başları değil, biraz önce dediğimiz gibi, görevlileri diyeceğiz.

YABANCI - Devlet sanatının en belli başlı adaylarının bu yandan başlarını kaldıracağını söylediğim zaman düş görmüyordum sanırım. Oysa onları herhangi bir hizmet kolunda aramak kuşkusuz bize pek tuhaf göründü.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Öyleyse, henüz mihenk taşına vurmadıklarımıza daha da yaklaşalım. İlkin kehanetle uğraşan, aynı hizmet biliminin bir parçasına sahip olanları ele alalım; çünkü onların, insanlar yanında tanrıların sözcüsü oldukları söyleniyor.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Öte yandan rahipler de, halkın inandığına göre, bizim adımıza tanrılara istedikleri kurbanları sunmayı, bize yardımlarını yollamalarını sağlamak için gereken duaları etmeyi bilirler. Her iki iş de bir hizmet sanatına girer, sanırım.

GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.

YABANCI - Öyleyse amacımıza götüren yolun üzerindeyiz. Çünkü, şüphe yok, rahiplerle kâhinler heybetli kimselerdir, gördükleri işin büyüklüğü oranında bir saygınlıkları vardır. Nitekim Mısır'da, rahiplik soyundan olmayan bir kral saltanat süremez. Aşağı tabakadan biri zorla krallığa yükselmişse, saltanatta tutunabilmek için, rahipler sınıfına girmek zorundadır. Hellenlerde de, bu yüksek din hizmetlerinin en önemlilerini görmek işi, en yüksek devlet adamlarına emanet edilmiştir. Söylediklerim, ülkemizde daha açıkça görülüyor. Çünkü burada en haşmetli, en eski ulusal gelenek derecesine çıkan kurbanları sunmak işi, yazgının krallığa yükselttiği devlet adamlarına düşer.

GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - O halde şimdi, yazgının seçtiği şu krallarla rahipleri, hizmetçileriyle birlikte inceleyelim; sonra, öteki adaylar bir yana bırakılınca ortaya çıkan pek kalabalık yeni sürüyü de ele alalım.

GENÇ SOKRATES - Kimi demek istiyorsun?

YABANCI - Pek garip kimseleri kuşkusuz.

GENÇ SOKRATES - Bu da ne?

YABANCI - İlk bakışta, birçok boylu bir ırk. Bu adamların birçoğu arslanlara, kentauroslara ve bu türden başka canavarlara, birçokları da satyrlere ya da gücü az ama çok kurnaz hayvanlara benzer; gözünü kırpmaya vakit kalmadan dış görünüşlerini, özelliklerini değiştirirler. Şimdi, tam üstüne bastım sanırım, Sokrates: Bu adamların ne olduğunu şimdi biliyorum.

GENÇ SOKRATES - Anlat.. Acayip bir şey bulmuşa benziyorsun.

YABANCI - Evet, çünkü nesneleri hep acayip gösteren bilgisizliktir. Biraz önce başımdan geçen de buydu. Devlet işleri çevresindeki gürültülü kalabalığı görünce şaşaladım.

GENÇ SOKRATES - Hangi kalabalık?

YABANCI - Bütün bilgicilerin en büyüğü, bu sanatın en ustası olanları. Aradığımızı da açıkça görmek istiyorsak onu, gerçek devlet adamlarıyla gerçek krallardan, güç de olsa, ayırmak gerekir.

GENÇ SOKRATES - Gerçekten, yakasını bırakmamalıyız.

YABANCI - Ben de öyle düşünüyorum. Haydi, söyle.

GENÇ SOKRATES - Neyi ?

YABANCI - Monarklık bildiğimiz yönetim biçimlerinden biri değil midir?

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Monarklıktan sonra ufak bir topluluğun hükümeti, yani oligarklık gelir sanırım.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Üçüncü devlet şekli de demokratlık denilen, büyük kalabalığın beyliği değil midir?

GENÇ SOKRATES - Besbelli.

YABANCI - Bu üç biçim de kendilerinden doğan iki yeni adla beş olmaz mı?

GENÇ SOKRATES - Hangi adlar?

YABANCI - Bu hükümetlerde neyin egemen olduğunu gözden geçirerek; yani, zor mu yoksa özgürlük mü, yoksulluk mu yoksa zenginlik mi, yasa mı yoksa yasadışılık mı, hangisinin egemen olduğunu gözden geçirerek; ilk iki hükümetten her birinin ikiye bölündüğü görülür. Monarklığın iki türü olduğundan ona da iki ad verilir: tyrannosluk ile krallık.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Bir kent-devlette güç ufak bir zümrenin elinde bulunursa, buna aristokratlık ya da oligarklık diyoruz.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Demokratlığa gelince, sorun değişiyor: Kitle ister zenginlere zor kullanmadan ya da zorla emretsin, ister yasaları saysın ya da saymasın, kimse ona hiçbir zaman başka bir ad takmak istemiyor.

GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Ama, gerçek hükümetin, şu ''bir; birkaç; birçok; zenginlik ile yoksulluk; bağımlılık ile özgürlük yazılı yasa ya da yasadışılık'' sözleriyle tanıttığımız hükümetlerden biri olduğunu sanıyor muyuz?

GENÇ SOKRATES - Doğrusu, neden sanmayalım?

YABANCI - Sorunu aşağıdaki bakımdan, daha açık biçimde gözden geçir.

GENÇ SOKRATES - Hangi bakımdan?

YABANCI - Başlangıçta söylediğimiz üzerinde anlaştık mı, yoksa anlaşmadık mı?

GENÇ SOKRATES - Ne dedin?

YABANCI - Krallık yönetimi bir bilimdir demiştik sanırım.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Öyle herhangi bir bilim değil, ama başka bilimler arasında ortaya çıkardığımız hem eleştirici, hem yönetici bir bilim.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Bu yol gösterici bilimde de cansız varlıkların yönetimiyle canlı varlıkların yönetimini birbirinden ayırdık; hep bu şekilde böle böle şimdiki noktaya vardık; gerçi bilimi gözden kaçırmadık ama yeter açıklıkla da henüz tanıtamadık.

GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Öyleyse, ilkelerimize uygun gitmek istiyorsak, bu hükümet biçimlerini ayırmaya yarayacak niteliğin ne "birkaç" ya da "birçok", ne özgürlük ya da bağımlılık, ne de yoksulluk ya da zenginlik olmayıp bir bilimin varlığı olduğunu göstermeliyiz.

GENÇ SOKRATES - Bunu görmezlikten gelemeyiz.

YABANCI - Öyleyse, bundan böyle ortaya çıkan sorun şudur: İnsanları yönetmek bilimi -ki bilimlerin en gücüdür ve elde edilebilen en büyük bilimdir- bu hükümet biçimlerinden hangisinde bulunur? Çünkü hangi rakipleri bilgili kraldan uzaklaştırmak gerektiğini görmek istiyorsak, bu bilimi incelemeliyiz; bunlar, gerçekten hiç de devlet adamı olmadıkları halde devlet adamı olduklarını söyleyerek birçoklarını da buna inandıran rakipleridir.

GENÇ SOKRATES - Evet, tartışmanın daha önce gösterdiğine göre, doğrusu bu ayırma gereklidir.

YABANCI - Peki sen, bir devlette kalabalığın böyle bir bilimi edinebileceğine inanıyor musun?

GENÇ SOKRATES - Nasıl inanabilirim?

YABANCI - On bin kişilik bir devlette, yüz ya da elli kişinin bu bilimi edinebileceğini sanıyor musun?

GENÇ SOKRATES - Öyle olsaydı, devlet sanatı sanatların en kolayı olurdu. Pek iyi biliyoruz ki bütün Hellenler arasında on bin kişi içinde bu ölçüde bir kral bulmak şöyle dursun, satranç ustası bile bulmak güçtür. Çünkü söylediğimize göre, krallık bilgisine sahip olan kimse, krallık etsin etmesin, kral adını alacaktır.

YABANCI - İyi ettin de anımsattın. Yanılmıyorsam, bundan şu çıkıyor: Gerçekten, gerçek bir hükümet varsa, böyle bir hükümetin yönetimini bir tek, ya da iki, ya da az sayıda adamda aramalıdır.

GENÇ SOKRATES - Buna diyeceğim yok.

YABANCI - Ama ister uyruklarına zor kullanmadan ya da zorla emretsinler, ister yazılı yasalara göre ya da yasasız yönetsinler, isterse zengin ya da yoksul olsunlar, şimdi düşündüğümüze göre hükümetlerini bir sanata göre yönettikçe, bunları baş olarak tanımak gerektir. Hekimler için de böyledir! İster bizi kendi rızamızla, isterse bir yerimizi yontarak, yakarak ya da acıtarak zorla iyi etsinler, ister yazılı kurallara uysunlar, isterse uymasınlar, ister yoksul, ister zengin olsunlar, içimizi temizlesin ya da başka bir şekilde bizi zayıflatsın, ya da şişmanlatsınlar, bütün bunları, bedenin iyiliği ve onu kötü iken daha iyi kılmak ve daima baktıkları hastaları kurtarmak için olmak koşuluyla, bizi bir sanata göre tedavi ettikçe onlara hekim demekte en ufak bir sakınca bile görmüyoruz. İşte, başka herhangi bir emir verme sanatı gibi, hekimlik sanatının da doğru tanımını nerede aramak gerektiğini görüyoruz, sanırım.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Öyleyse hükümetler arasında biricik doğru hükümet, yalancı değil, gerçek bir bilime sahip başların bulunduğu hükümet olması gerekiyor. Bu başların yasalara göre, ya da yasalara bakmadan, uyruklarının gönül rızasıyla ya da zorla yönetmeleri, yoksul ya da zengin olmaları, bütün bunlar doğru kuralın değerlendirilmesinde hesaba katılmaz.

GENÇ SOKRATES - Peki.

YABANCI - Bu başların, ister devleti temizlemek ve sağlığını korumak için şunu ya da bunu öldürtmesi ya da sürmesi gereksin, ister devleti küçültmek için kovandan oğul salar gibi, dışarıya kollar çıkarması, ya da devleti büyütmek için yabancıları içeri sokması ve yeni yurttaşlar edinmesi gereksin, onlar devleti bilim ve doğrulukla korudukça, kendileri de elden geldiği kadar iyi kaldıkça böyle bir hükümet, gözümüzde biricik doğru hükümet olacaktır. Adlarını söylediğimiz öteki hükümetlere gelince, bunlar ne doğru ne de gerçek hükümetlerdir. Sadece taklittirler. Yasaları iyi olanlar, iyi taklit edenler, kötü olanlar da kötü taklit edenlerdir. O kadar.

GENÇ SOKRATES - Doğrusu Yabancı söylediklerin bana pek doğru görünüyor ama, bir noktada güçlüğüm var: Yasasız hükümet, bak bunu anlamadım.

YABANCI - Tam benim sana soracağım zaman sen bana sordun, Sokrates. Çünkü düşüncelerimi kabul ediyor musun, yoksa bunlar arasında beğenmediğin bir tanesi var mı diye sormak üzere idim. Sen benden önce atıldın: Yasasız bir hükümet doğru mudur, yoksa değil midir? Şimdi bunu bilmek ve tartışmak istiyoruz.

GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Her ne kadar yasaların bir noktaya kadar kral işi olduğu apaçıksa da, bununla birlikte en iyisi gücü yasalara değil, bilgili bir krala vermektir. Biliyor musun, niçin?

GENÇ SOKRATES - Niçin? Söyler misin?

YABANCI - Çünkü yasa en yararlı emirler verecek biçimde, herkes için en iyi, en doğru olanı aynı zamanda asla kapsayamaz. Çünkü insanlarla onların işleri arasındaki ayrılık, sonra insana ait hiçbir şeyin hiçbir zaman olduğu yerde durmaması, hiçbir sanata, hiçbir konu üzerinde, her zaman ve her durum için doğru, mutlak bir kural koymak olanağını vermiyor. Bu nokta üzerinde anlaştık, sanırım.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP