P L A T O N - DEVLET ADAMI - 10

10.BÖLÜM


GENÇ SOKRATES - Hangi yolla olursa olsun, bunu da denememiz gerekiyor kuşkusuz.

YABANCI - Sorun yalnızca denemekle kalsa onu kesinlikle buluruz. Ama onu iyice göstermek için müziğe başvurmamız gerekiyor. Söyle bakalım.

GENÇ SOKRATES - Ne söyliyeyim?

YABANCI - İşlek eller isteyen bütün sanatlar gibi müzik de bir çıraklık dönemi ister değil mi?

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Peki ama, bu bilimlerden birini ya da ötekini öğrenmeye karar vermek gene bu bilimlerle ilgili bir bilimin işidir, değil mi, ne dersin?

GENÇ SOKRATES - Evet, bir bilimin işidir.

YABANCI - Bu bilimin, birincilerden ayrı olduğunu kabul etmeyecek miyiz?

GENÇ SOKRATES - Evet, edeceğiz.

YABANCI - Hiçbirinin ötekilere emretmeyeceğini ya da birincilerin sonuncuyu emirleri altına alacağını ya da genel denetimle emretme hakkının sonuncuda olduğunu mu söyleyeceğiz?

GENÇ SOKRATES - Sonuncusu hepsine emretmelidir.

YABANCI - Öğrenmek gerektiğine ya da gerekmediğine karar veren bilimle, öğrenen ve öğreten bilim arasında, demek emir hakkını birinciye vermelidir, diyorsun.

GENÇ SOKRATES - Kesinlikle öyle.

YABANCI - Bunun gibi, inandırmak gerekli mi, yoksa değil mi? Karar veren bilimle inandırmasını bilen arasında da gene emir hakkını birinciye veriyorsun.

GENÇ SOKRATES - Hiç düşünmeden.

YABANCI - Peki öyleyse, halk topluluklarını okutacak yerde masal anlatarak kandırma gücünü hangi bilime vereceğiz.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz, gene bu da söz biliminin olacaktır sanırım.

YABANCI - Ama, filan ya da falan kişiye karşı şu ya da bu durumda güç mü, yoksa inandırma mı yoksa yalnızca hiçbir şey yapmamak mı gerekip gerekmediğini bilmek konusunda kararı hangi bilime bırakacağız?

GENÇ SOKRATES - İnandırma sanatıyla söyleme sanatına emredene vereceğiz?

YABANCI - Bu da devlet adamının bilimidir, sanırım.

GENÇ SOKRATES - Pek iyi söyledin.

YABANCI - Görüyorsunuz ki şu ünlü sözbilim ( retorik ) çabucak devlet biliminden ayrılıyor: O başka bir bilim türündedir, başka bir bilime bağlıdır.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Ama şu güç konusunda ne düşüneceğiz?

GENÇ SOKRATES - Hangi güç?

YABANCI - Kendilerine karşı savaşmayı kararlaştırdığımız kimselerle nasıl savaşmak gerektiğini bilmek gücünün de bir sanatı olduğunu söyleyecek miyiz? Yoksa o sanata yabancı mıdır diyeceğiz?

GENÇ SOKRATES - Nasıl diyebiliriz? Askerlik bilimiyle her türlü savaş hareketinin belkemiği olduğu belliyken.

YABANCI - Ama savaşmak mı yoksa barışla çözümlemek mi gerektiğini bilen ve kararlaştıran gücü de, ötekinden ayıracak mıyız, yoksa onunla aynı olduğunu mu söyleyeceğiz?

GENÇ SOKRATES - Kendi kendimizle çelişmeye düşmemek için ondan ayırmamız zorunludur.

YABANCI - Öyleyse, bundan önce söylediğimize bağlı kalmak istersek, ötekine emrettiğini söyleyeceğiz.

GENÇ SOKRATES - Bence de öyle.

YABANCI - Savaş sanatı gibi bilgin ve kapsamlı bir sanata, gerçek krallık sanatından başka hangi sanatı efendi olarak gösterebiliriz?

GENÇ SOKRATES - Hiçbirini.

YABANCI - Öyleyse devlet sanatının ancak kölesi olan bir bilimi, komutanların bilimini hiçbir zaman devlet bilimiyle aynı safa koyamayız.

GENÇ SOKRATES - Koymamız için bir neden yok.

YABANCI - Peki, yargıçların doğru hüküm verdikleri zaman kullandıkları erki de inceleyelim, bakalım.

YABANCI - Yargıçların yasayı koyan kraldan aldığı erki; bütün yasalara göre yargıya varmaktan, bu yasalara uyarak, doğru ya da eğriyi söylemekten, ne armağan, ne korku, ne acınma, ne de kin ve dostluğun kendisini elde edemeyeceğini, taraflar arasındaki kavgaları yasa koyucu tarafından kurulan düzene uygun olarak çözümlemesini önleyemeyeceğini göstermekten daha ileriye gidebilir mi?

GENÇ SOKRATES - Hayır, söylediğinden daha ileri gidemez.

YABANCI - Böylece, yargıçların asla krallık erkine kadar yükselemeyeceğini görüyoruz. Onların erki ancak yasaların bekçisi ve krallığın kölesidir.

GENÇ SOKRATES - Öyle olması gerekiyor.

YABANCI - Öyleyse, bütün bu bilimleri inceledikten sonra, hiçbirinin devlet bilimi olmadığını gördüğümüzü bilelim; zira gerçek krallık biliminin kendisi iş görmez, o kuramsal bir bilim değildir, ama iş görme gücünde olan bilimlere emreder; çünkü kent-devletlerde büyük işlere başlamak, onları yürütmek için elverişli ya da elverişsiz fırsatları o bilir; buyurduklarını yerine getirmek de ötekilere düşer.

GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Böylece biraz önce gözden geçirdiğimiz bilimler ne birbirlerine, ne de kendi kendilerine emrederler, ama her birinin kendine özgü bir işi vardır, her biri işine uygun bir ad almıştır.

GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.

YABANCI - Ama hepsine emreden, yasalara ve bütün devlet işlerine bakan, her şeyi çok güzel dokuyan bilime, işinin yani görevinin tümelliği için oldukça geniş bir ad seçerek, devlet bilimi adını vermekle pek doğru bir ad vermiş oluyoruz sanırım.

GENÇ SOKRATES - Tamamıyla doğru.

YABANCI - Şimdi kent-devlette bütün türler konusunda açık bir görüş edindiğimize göre, kendi sırasında devlet bilimini de açıklamak için dokuma benzetmemizi kullanmak istemeyecek miyiz?

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz isteyeceğiz.

YABANCI - Öyleyse şimdi krallığın atkı görevini, özünü, atkı tarzını ve bize dokuduğu kumaşın türünü açıklamamız gerekiyor sanırım.

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - Görüyorum, pek güç bir ispata giriştik.

GENÇ SOKRATES - Bununla birlikte, her ne pahasına olursa olsun sonunu getirmek gerek.

YABANCI - Erdemin bir bölümünün her hangi bir bakımdan erdemin başka bir türünden farklı olması, halkın kanılarına dayanan tartışmacılara güzel bir çekişme konusu verir.

GENÇ SOKRATES - Anlamadım.

YABANCI - Başka türlü anlatayım... Cesareti erdemin bir bölümü olarak görürsün sanırım.

GENÇ SOKRATES - Elbette.

YABANCI - Oysa bilgelik erdemin bir bölümü olmakla birlikte cesaretten başka bir şeydir.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Öyleyse, bu iki erdem üzerine başkalarını şaşırtacak bir şey söyleme cesaretini gösterelim.

GENÇ SOKRATES - Hangi şey?

YABANCI - Çünkü bir bakımdan birbirlerinin düşmanıdır ve bulundukları varlıkların birçoğunda düşman yan olarak karşı karşıya yer alırlar.

GENÇ SOKRATES - Ne demek istiyorsun?

YABANCI - Her zaman herkesce söylenenin tam tersi bir şeyi söylemek istiyorum: Çünkü, erdemin bütün bölümlerinin doğal olarak birbirlerinin dostu olduğu söylenir, değil mi?

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Öyleyse, dostlukların söylendiği kadar mutlak olup olmadığını ya da, daha çok kardeşleriyle kavgada olan biri bulunup bulunmadığını çok dikkatle inceleyelim.

GENÇ SOKRATES - Peki, bu incelemeyi nasıl yapacağız, söyler misin?

YABANCI - Bütün alanlarda, güzel dediğimiz halde biribirine karşıt iki tür olarak sıraladığımız şeyleri aramakla.

GENÇ SOKRATES - Daha açıkça anlatır mısın?

YABANCI - Cisimlerde, ruhlarda ya da sesin hareketlerinde görülen, gerçek şeylere ya da müzikçiyle ressamın taklitle oluşturduğu hayallere ait olan çeviklik ve çabukluğu hiç övdün mü? Ya da başkalarının övdüğünü işittin mi?

GENÇ SOKRATES - Peki, sonra?

YABANCI - Bu şeylerin nasıl övüldüğünü anımsıyor musun?

GENÇ SOKRATES - Hayır.

YABANCI - Anladığımız sözlerle anlatabilecek miyim acaba?

GENÇ SOKRATES - Niçin anlatamayacaksın?

YABANCI - Kolay bir şey olduğunu sanır görünüyorsun. Gel de birbirine karşıt türler üzerinde inceleyelim. Öyle ya, birçok işte, birçok durumda düşüncenin, bedenin ya da sesin çabukluğu, gücü ve canlılığıyla coştuğumuz zaman, hayranlığımızı bildirmek için ancak: enerji (energeia) sözünü bulabiliyoruz.

GENÇ SOKRATES - Nasıl dedin, bir daha anlatır mısın?

YABANCI - Söz gelişi canlı ve enerjik, çabuk ve enerjik ya da güçlü dediğimiz zaman, bütün bu özelliklere söylediğim ortak adı vererek onları övüyoruz.

GENÇ SOKRATES - Evet.

YABANCI - Peki ama bir şeyin yavaşça yapılması da yeni bir tür değil midir? Onu da çoğu zaman birçok şeylerde övmüyor muyuz?

GENÇ SOKRATES - Elbette övüyoruz.

YABANCI - Bundan söz ederken de bundan öncekilerin karşıtı sözler kullanmıyor muyuz?

GENÇ SOKRATES - Nasıl?

YABANCI - Yavaşlığını ya da tatlılığını beğendiğimiz düşünceyi ya da işleri, ya da düz ve ağır sesleri, ya da her uyumlu hareketi ve yerinde bir yavaşlıkla oluşan her sanat eserini sakin ve uslu akıllı diye nitelediğimizde güçten değil, alçakgönüllülükten ve azla yetinirlikten söz ederiz.

GENÇ SOKRATES - Pek doğru.

YABANCI - Tersine, bu birbirinin karşıtı niteliklerin biri ya da öteki yersizce ortaya çıkarsa dilimizi değiştirir, onlara karşıt adlar vererek, eleştiririz.

GENÇ SOKRATES - Nasıl dedin?

YABANCI - Sözünü ettiğimiz şeyler bize yerinde olandan daha şiddetli, daha çabuk, daha sert görünürlerse onlara şiddetli, taşkın deriz; gerektiğinden daha ağır, daha yavaş, daha yumuşak görünürlerse, o zaman da onlara gevşek deriz. Bu niteliklerde karşıtlar olan ölçü ve enerji nitelikleri hemen her zaman bize talihin iki düşman yan olarak yarattığı, gördükleri işlerde birbirlerine karışmayacak karakterler olarak görünürler; onlara sahip ruhlar arasında da, biraz dikkat edince aynı çarpışmayı görürüz.

GENÇ SOKRATES - Nerede?

YABANCI - Şimdi söylediğimiz bütün durumlarda ve doğal olarak başka birçoklarında. Çünkü birinci ya da ikinci eğilimle olan ilgilerine göre, kendi doğalarını buldukları eğilimi över, ötekini yererler, yabancı bulurlar; böylece de sayısız neden yüzünden sonsuz kinlere düşerler.

GENÇ SOKRATES - Bana da öyle geliyor.

YABANCI - Karakterlerin bu basit çarpışması henüz bir oyundan başka bir şey değil. Ama ciddi şeylerde, kent-devletlerin başına gelen en korkunç hastalıktır.

GENÇ SOKRATES - Hangi ciddi şeylerde demek istiyorsun?

YABANCI - Doğal olarak, hayatın yönetimiyle ilgili şeylerde. Öyle ya, son derece ölçülü yaradılışta birtakım kimseler vardır ki tükenmez huzur ve dinginlik içinde yaşamak istediklerinden kendi işleriyle uğraşmak için ötekilerden ayrılır, yalnızlığa çekilir, kendi devletleri içinde olduğu gibi yabancı devletlere karşı da böyle davranırlar; onlarla da barışa hazırdırlar. Böylece isteklerine uygun yaşamaya alıştıkları zaman, gerçekten yersiz bir barış aşkıyla, farkına varmadan, bütün savaş güçlerini yitirir, çocuklarını da bu güçsüzlük içinde yetiştirir ve kendilerini ilk saldıranın eline bırakırlar. Kendileriyle çocuklarının ve yurtlarının, farkına varmadan özgürlükten tutsaklığa kaydığını görmek için uzun zaman beklemelerine de gerek kalmaz.

GENÇ SOKRATES - Ne acı, ne korkunç yazgı!

YABANCI - Ya daha çok enerjiden yana kayanlar için ne diyeceğiz? Hep ülkelerini yeni bir savaşa sokmak için koşturmayacaklar mıdır? Bu türlü hayata karşı besledikleri çok fazla hırs yüzünden yurtlarını çok güçlü kinlerle karşı karşıya bırakarak tamamıyla yok olmaya sürükleyip düşman boyunduruğu altına götürmeyecekler midir?

GENÇ SOKRATES - Bu da doğru.

YABANCI - Öyleyse- bu iki tür ruh arasında sürekli ve derin düşmanlık ve kavga bulunduğunu kabul etmemek olur mu?

GENÇ SOKRATES - Olmaz!

YABANCI - Böylece araştırmamızın birinci noktasını kanıtlamadık mı? Başka türlü söylersek, erdemin bazı bölümlerinin, -ki azı da değildir- yaradılıştan birbirine karşıt olduklarını, bulundukları ruhlarda da aynı karşıtlıkları doğurduklarını göstermedik mi?

GENÇ SOKRATES - Gösterdik sanıyorum.

YABANCI - Şimdi şu noktayı inceleyelim.

GENÇ SOKRATES - Hangi noktayı?

YABANCI - Şimdi, birleştirici bilimler arasında, en önemsizi de olsa eserlerinden her hangi birini yaratmak için, iyi öğeleri de, kötü öğeleri de kullanmayı kabul eden biri var mıdır; ya da her bilimin işi, her alanda, olabildiğince kötü öğeleri alıkoymak ve birbirine benzeyen ya da benzemeyen bu öğelerin hepsini bir araya toplayarak, onlarla kendine özgü bir özelliği ve yapısı olan bir eser oluşturmak mıdır ? diye soralım.

GENÇ SOKRATES - Kuşkuya olanak var mı?

YABANCI - Siyasette de böyledir: bizim siyasetimiz gerçekten doğaya uygun siyaset... Bir devlet kurmak için kötülerle iyileri rasgele bir yığın halinde toplamayı asla istemeyecektir, ama kuşkusuz ilkin uyruğunu siyasette denemekle işe başlayacak, deneme bitince de onları bu işi bilen, usta eğitimcilerin eline verecektir. Bununla birlikte emir ve yönetimi elinden bırakmayacaktır. Dokumacılık bilimi de atkıcılarla kendisine dokuyacağı gereçleri hazırlayan başka bütün yardımcılarla böyle yaptığı gibi bütün hareketlerine emir ve yön vermek için hep yanlarında bulunur, her birine kendi dokumacılık işi için yararlı sandığı şeyleri gösterir.

GENÇ SOKRATES - Pek doğru.

YABANCI - Krallık bilimi de, yasaların koruması altında öğretim ve eğitimi yönetenler karşısında böyle hareket edecektir, sanırım. Yönetim erkini kendi eline alacak, kendi bileşimine uygun karakterleri yetiştirmeye yaramayan hiçbir çalışma ve alıştırmaya izin vermeyecektir. Kendilerine enerji, ölçü ve başka erdemli eğilimleri vermek olanağı olmayan, tersine, kötü bir doğanın taşkınlığıyla tanrısızlık, ölçüsüzlük ve haksızlığa sürüklenen karakterler varsa, onları da ölüm ya da sürgün gibi cezalarla sistemin dışına atacaktır.

GENÇ SOKRATES - Şimdi yapılan da aşağı yukarı budur.

YABANCI - Bilgisizlik ve alçaklık çamurunda yan gelip yatanları da kölelik boyunduruğuna koşacaktır.

GENÇ SOKRATES - Pek iyi.

YABANCI - İyi bir eğitimin erdemli kılabildiği, özel bir yöntemin de birbirine karıştırıp hamur edebileceği kadar iyi olan ötekilere gelince, karakterinin sertliği erişince kendini gösterdiğine hükmeder; ölçüye doğru eğilirse, o zaman da onlarda, mekik ipliğinin yumuşak ve gevşek kumaşını bulur, eğilimleri de birbirine karşıt olduğundan, onları bir arada bağlamaya ve aşağıdaki gibi atkılamaya uğraşır.

GENÇ SOKRATES - Nasıl?

YABANCI - İlkin, akrabalıklara göre, ruhlarının ölümsüz bölümünü tanrısal bir iple toplar, bu tanrısal parçadan sonra da, hayvansal kısmını insanlık ipleriyle toplar.

GENÇ SOKRATES - Bununla da ne demek istiyorsun?

YABANCI - Ruhlarda güzel, iyi, doğru ile karşıtları konusunda gerçekten doğru ve sağlam bir kanı belirirse, bunun daimonluk bir ırkta ortaya çıkan tanrısal bir şey olduğunu söylüyorum.

GENÇ SOKRATES - Gerçekten böyle demek gerek.

YABANCI - Oysa, yalnızca krallık biliminin Musasından (müz) yardım gören devlet adamıyla bile yasa koruyucunun, biraz önce sözünü ettiğimiz iyi eğitimin yetiştirdiği ruhlara böyle bir kanıyı işleyebilmek ayrıcalığına sahip olduğunu bilmiyor muyuz?

GENÇ SOKRATES - Herhalde böyle olsa gerek.

YABANCI - Ama, Sokrates, buna gücü yetmeyene söylediğimiz adları vermekten sakınalım.

GENÇ SOKRATES - Pek doğru.

YABANCI - Öyleyse, enerjik bir ruh gerçeği bu biçimde kavradığı zaman dinginleşmez mi? Kendisini doğruluk düşüncesine daha isteyerek açmaz mı? Gerçeği bu biçimde sezmediği zaman da, daha çok hayvansal bir vahşiliğe sürüklenmez mi?

GENÇ SOKRATES - Ona hiç kuşku yok.

YABANCI - Ama ölçülü doğa konusunda ne diyeceğiz? Böyle konular gerçekten onu, hiç olmazsa kent-devletteki hayatın gerektirdiği kadar ölçülü, uslu kılmaz mı? Oysa, söylediğimiz ışıklardan yoksun kalınca da, pek yerinde olarak, utanç verici bir miskinlik ünü kazanmaz mı?

GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.

YABANCI - O zaman da bu bağın sürekli olarak ne kötüleri kötülerle, ne de kötüleri iyilerle atkılamayacağını söylemek gerekmez mi? Hiçbir bilim bu türlü kimseler için bu bağı ciddi olarak kullanmayı düşünmez.

GENÇ SOKRATES - Nasıl düşünsün?

YABANCI - Yalnız soylu bir karakterle doğan, doğaya uygun bir eğitim alan kimselerdedir ki yasalar bu bağı doldurabilirler; sanat bu çareyi ya da ilacı onlar için yaratmıştır; o, dediğimiz gibi, doğa bakımından ne kadar birbirine benzemeseler de, eğilimleri ne kadar karşıt olsa da, erdemin bölümlerini birbirine bağlayan, gerçekten tanrısal bir bağdır.

GENÇ SOKRATES - Olduğu gibi gerçek.

YABANCI - Tümüyle insanlık olan öteki bağlara gelince bu bağ bir kez yaratıldıktan sonra onları düşünmek de, düşündükten sonra gerçekleştirmek de artık güç değildir.

GENÇ SOKRATES - Bu nasıl oluyor, hangi bağlardan söz ediyorsun?

YABANCI - Devletten devlete evlenmelerin, gençlik değiş tokuşuyla, kişiden kişiye kız verip kız almaların yarattığı bağlardan söz ediyorum. Oysa birçokları çocuk dünyaya getirmeye elverişli olmayan şartlarda birleşiyorlar.

GENÇ SOKRATES - Nasıl?

YABANCI - Bu işte, para ve mevki peşinde koşanlar olduğunu söylemeye gerek var mı?

GENÇ SOKRATES - Hayır.

YABANCI - Irk düşüncesiyle davrananlardan söz etmek, bunların davranışlarının neresinde kusur ettiklerini göstermek daha iyi olur sanırım.

GENÇ SOKRATES - Doğru.

YABANCI - Bunlar her türlü doğru aklın dışında davranırlar, derhal elde edecekleri rahatlık ve kolaylıkla peşinde koşarlar, başkalarına nefret besleyip, benzerlerine bağlanırlar; çünkü her şeyden önce nefretleriyle davranırlar.

GENÇ SOKRATES - Nasıl?

YABANCI - Ölçülüler kendi mizaçlarında kimseler arar, eşlerini olabildiği kadar bu çevreden seçerler, kızlarını da bu çevreden evlendirirler; sonra, enerjik kuşaktan olanlar da, kendi doğalarına kavuşmak için birinciler gibi davranırlar. Oysa her iki kuşağın da tam tersini yapması gerekirdi.

GENÇ SOKRATES - Niçin, nasıl?

YABANCI - Çünkü, kuşaklar boyu ölçülü karakterle karışmamış olarak kalan enerji, başlangıçta gücünün bütün parlaklığını verdikten sonra, sonunda gerçekten çılgın delilikler halinde, elbette soysuzlaşacaktır.

GENÇ SOKRATES - Olabilir.

YABANCI - Öte yandan, fazla ölçülü ve çekingen bir ruh, enerjik atılganlıkla birleşecek yerde, kuşaklar boyunca olduğu gibi ürerse, ancak aşırı yumuşak olabilir. Sonu da tam bir sakatlık ve güçsüzlüktür.

GENÇ SOKRATES - Bu da olabilir.

YABANCI - Görüyorsun ki bunlar, bu iki kuşak iyiyle kötü üzerine aynı düşünceyi taşıdıkları zaman, oluşturulması hiç de güç olmayan bağlardır. Çünkü dokuyucu kralın bütün işi, ölçülü karakterle enerjik karakter arasında bir ayrılık ortaya çıkmasına asla izin vermemek, tersine, onları düşünce, şeref, şan ortaklığıyla bir arada dokumak, böylece yumuşak ve söylenildiği gibi iyice sıkı bir kumaş oluşturmak, sonra kent-devletlerindeki devlet işlerini eşit olarak ellerine vermektir.

GENÇ SOKRATES - Nasıl?

YABANCI - Bir tek baş gereken yerde, her iki karakterde olan birini seçmek; birçok baş gerektiği zaman da her iki yaradılışa eşit pay vermek. Ölçülü mizaçta kimseler gerçekten pek düşünceli, doğru, hiçbir şeyde atılgan olmayan insanlardır; ama iş için gereken hırçınlık ve keskinlik, çeviklik ve kararlılık onlarda yoktur.

GENÇ SOKRATES - Buna da diyeceğim yok.

YABANCI - Enerjiklerde de doğruluk ve düşüncelilik ötekilerden daha az bulunur, ama harekete geçmek gerekince herkesten daha atılgandırlar. Bundan ötürü, kent-devletlerde bu iki yaradılış birleşmeyince, devlet için olduğu kadar, kişiler için de işlerin yolunda gitmesine olanak yoktur.

GENÇ SOKRATES - Bu besbelli bir şey.

YABANCI - Öyleyse şimdi, krallık bilimi, her ikisi de insanca olan enerji ve ölçü karakterlerini ele alarak, her iki hayatı anlaşma ve dostlukla bir arada topladığı ve birleştirdiği, böylece kumaşların en güzelini, kusursuzunu oluşturduğu, her kentte köle ve efendi bütün halkı bu kumaşın içinde dürdüğü, ikisini birden mekiğinde dokuduğu ve kente, hak ettiği bütün mutluluğu durup dinlenmeden sağlayarak, emir ve yönetimi altında bulundurduğu zaman, devlet sanatının dokuduğu kumaşın, hiç aksamadan tamamlandığını söyleyebiliriz.

GENÇ SOKRATES - Bize gene eksiksiz bir betimleme yaptın yabancı; kralla devlet adamının betimlemesini.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP