P L A T O N - DEVLET ADAMI - 9
|
9.BÖLÜM
GENÇ SOKRATES - Tuhaf şeyler söylüyorsun, doğrusu.
YABANCI - Sonra her yıl, ulusun başına ister zenginler, isterse halk arasından kurayla seçilen başları getireceğiz; böylece, başa geçenler de gemileri kullanmakta olduğu kadar hastaları iyi etmekte de, yazılı yasaya göre emir vereceklerdir.
GENÇ SOKRATES - Bu söylediklerin ötekilerden daha garip doğrusu.
YABANCI - Şimdi şunu düşün bakalım: Devlet adamlarından her birini, süresini bitirince; ister önceden hazırlanmış bir listeye göre zenginler arasından, isterse doğrudan doğruya halk arasından kurayla seçilen yargıçlardan kurulmuş bir mahkeme önünde, yaptıklarının hesabını vermeye çağırmak gerekir. Burada isteyen kimse başları, kendi süreleri içinde gemileri yazılı yasalara ya da ataların eski göreneklerine göre kullanmamaktan suçlu bulacaktır. Hastaları iyi edenlere karşı da aynı suçlamada bulunmaya izin verilecektir. Aynı yargıçlar mahkûmların çekecekleri cezayla ödeyecekleri parayı da saptayacaklar.
GENÇ SOKRATES - Doğrusu bu adamlara emretmeyi kendi gönlüyle kabul eden bir kimse bu cezayı da, bu parayı ödemeyi de hak etmiştir.
YABANCI - Dahası var. Bütün bu söylediklerimizden başka, şu yasayı da kabul etmek gerekecektir: Kim kaptanlık sanatıyla denizcilik bilimini ya da sağlık kurallarını, yellerle sıcak ve soğuk üzerinde hekimliğin elde ettiği gerçeği yazılmış yazıdan başka bir yerde arar da bu konular üzerinde bilginlik taslarsa; ona ne hekim, ne de kaptan denecek, sadece havada konuşan geveze bir bilgici olduğu söylenecektir. Sonra, onu gençleri baştan çıkarıyor diye suçlayarak, gençleri yasalara uymaksızın denizcilik bilimi ve hekimlikle uğraşma, böylece gemilere ya da hastalara işi bilerek emretme konusunda kandırdığını söyleyeceklerdir. Yurttaşları mahkemeye vermek yetkisinde olanlardan rasgele biri de onu mahkemeye verecektir; mahkeme de, gençlere ya da yaşlılara yasalarda yazılanı aşağı görerek öğreticilik yaptığı kanısına varınca onu en ağır işkencelerle cezalandıracaktır. Çünkü kimsenin yasalardan daha bilgili olmaya asla hakkı yoktur. Çünkü kimse hekimliği, sağlık bilgisini, dümenciliği, gemiciliği bilmez değildir. Çünkü ülkede yerleşen yazılı yasalarla görenekleri herkes öğrenebilir Sokrates. Bu bilimlerle askerlik bilimi ya da avcılığın başka herhangi bir türü, resmi ya da taklidin başka herhangi bir bölümü, marangozluk ya da başka herhangi bir ev eşyası yapma sanatı, çiftçilik ve her türlü ağaççılık için de böyle olsaydı; beygir ya da herhangi bir sürü yetiştirmeyi, tanrılar bilimi ya da onlara hizmet biliminin herhangi başka bir bölümünü, tavla oyununu, ister kuramsal, ister düzeye, katıya, harekete uygulanan pratik sayılar biliminin bütününü, kısaca bütün bunların yazılmış yasalarla yönetildiğini görseydik, sanatla yönetilecek yerde yazılı yasayla bu biçimde yönetilen bütün bu işlerin durumu ne olurdu?
GENÇ SOKRATES - Her türlü araştırmayı yasak eden bu yasayla kovulan bütün sanatların bir daha dirilmek umudu olmaksızın ortadan kaybolduğunu göreceğimiz ve şimdi bile pek zor olan hayatın artık büsbütün çekilmez olacağı apaçıktır.
YABANCI - Şöyle bir düşünceye de ne dersin? Bu sanatlardan her biriyle uğraşmayı yazılı yasanın boyunduruğu altına koyduğumuzu ve bu buyurucu yasayı, seçimle ya da ad çekmeyle saptanan başa kabul ettirdiğimiz zaman da bu hiçbir şey bilmeyen başın yazılı yasaya hiç aldırmadığını ve para aşkı ya da hevesle, yasanın buyruğuna karşı davrandığını düşünelim. Bu, öncekinden daha büyük bir kötülük olmaz mı?
GENÇ SOKRATES - Pek doğru söylüyorsun.
YABANCI - Çünkü birçok denemeden doğan ve her maddesi iyi niyetli akıl öğreticilerin öğüdü ve yüreklendirmesiyle halk tarafından kabul olunan yasalara karşı gelmeye kalkışan bir kimse, bence birinciden yüz kere daha kötü bir suç işlemiş olacak, yazılmış yasanın yaptığından daha şaşmaz bir biçimde, her türlü çabayı ortadan kaldıracaktır.
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.
YABANCI - Böylece hangi alanda olursa olsun, nerede yasalar, yazılı yasalar oluşturulursa; orada alınacak ikinci bir karar ne bir kişinin, ne de bir kitlenin bunları bozmasına izin vermeyecektir.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - O halde bu yasalar her bir alanda, olabildiği kadar tam bilgili kimselerin esiniyle kaleme alınan gerçeğin taklitleri olacaktır.
GENÇ SOKRATES - Hiç şüphesiz.
YABANCI - Bununla birlikte, anımsarsın ki bilen kimse, gerçek devlet adamı, birçok durumda, yalnızca kendi sanatından esinlenir ve kendi işinde yeni bir davranışı, kendinin kaleme aldığı ve kendisi bulunmadığı zaman için buyurduğu emirlerden daha iyi bulduğu zaman, yazılı yasaya hiç aldırmaz demiştik.
GENÇ SOKRATES - Evet, öyle demiştik.
YABANCI - Oluşturulmuş yasaları bulunan bir kişi ya da topluluk, daha iyi davrandığını sanarak, bu yasaların buyruğuna aykırı harekete kalkışırsa, o zaman bunlar da ellerinden geldiği kadar, gerçek devlet adamıyla aynı şeyi yapmazlar mı?
GENÇ SOKRATES - Elbette.
YABANCI - Böyle davranan kimseler bilgisiz kimselerse, şüphesiz gerçeği taklide çalışacaklardır, ama pek kötü taklit edeceklerdir; ama tersine, sanatlarını iyi bilen kimselerse, o zaman da yaptıkları taklit olmayacak, bütün gerçekliğiyle gerçeğin kendisi olacaktır.
GENÇ SOKRATES - Kuşkusuz.
YABANCI - Halbuki daha önce hiçbir kalabalığın herhangi bir sanata sahip olamayacağı konusunda uyuşmuştuk.
GENÇ SOKRATES - Evet, uyuştuk.
YABANCI - Öyleyse gerçekten bir krallık sanatı varsa, zenginler topluluğuyla halk kalabalığı hiçbir zaman bu devlet sanatına sahip olamayacaklardır.
GENÇ SOKRATES - Buna olanak var mı?
YABANCI - Bu sözde devletler de, biricik bilenin devleti olan bu gerçek devleti olabildiği kadar tam taklit etmek isterlerse, oluşturulmuş yasalara sahip olduktan sonra, yazılı yasayla ataların göreneklerine karşı bir şey yapmaktan sakınmalıdırlar.
GENÇ SOKRATES - Pek iyi dedin.
YABANCI - Bu taklidi yapanlar zenginlerse, devlete aristokratlık diyoruz; ama yasaya hiç aldırmazlarsa, o zaman oligarklık olur.
GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.
YABANCI - Bununla birlikte, tek bir baş işbilen başı taklit ederek yasaya göre hükümeti yönettiği zaman kendisine kral adını veriyoruz. Yasaları sayan bu hükümdarın önderi bilim ya da kanı olmasına göre de ayrı adlar kullanmıyoruz.
GENÇ SOKRATES - Öyle.
YABANCI - Böylece tek baş gerçekten bilime sahip olduğu zaman ona sakınmadan aynı kral adını vereceğiz, başka bir ad vermeyeceğiz; işte bunun içindir ki bugünkü hükümetler beş ayrı adla adlandırılırlar, fazla değil.
GENÇ SOKRATES - Evet, öyle.
YABANCI - Ama dikkat et. Tek baş yasaları da, görenekleri de hesaba katmayıp işbilen devlet adamını taklit eder, gerçekte taklidi de hırs ve bilgisizlikten esinlendiği halde, "gerektiği zaman yazılı yasaya aykırı hareket edilebilir" derse, böyle bir baş, her zaman, her yerde thyrannos adını hak etmez mi?
GENÇ SOKRATES - Etmez olur mu?
YABANCI - Thyrannos, kral, oligarkhlık, aristokratlık, demokratlık, bak işte böyle doğuyor: Hepsinin kaynağı insanların, söylediğimiz tek hükümdarlara karşı duyduğu sevgisizliktir. Böyle bir erke lâyık bir adamın bulunabileceğine ve hakkıyla doğruluğu bütün uyruğuna eşit olarak dağıtarak, erdem ve bilimle devleti yönetmek isteyeceğine ve yönetebileceğine inanmıyorlar. Tersine, aramızdan canının istediğine saldıracağına, kötü davranacağına, öldüreceğine inanıyorlar. Çünkü, söylediğimiz gibi bir hükümdar bulunsaydı, sevilir, biricik salt iyi devleti yöneterek mutlu yaşardı.
GENÇ SOKRATES - Ona kuşku mu var?
YABANCI - Ama madem ki gerçekte, denildiği gibi, kent-devletlerde, arı kovanından çıkar gibi doğuştan üstün bir ruh ve bedende bir kral yetişmiyor, öyleyse en doğru devletin izlerinden giderek yasalar yazmak için bir araya gelmek zorundayız.
GENÇ SOKRATES - Öyle görünüyor.
YABANCI - Öyleyse Sokrates, işlerini bilim üzerine değil de, yazılmış yasayla görenek ve töre üzerine kuran bu türlü devletlerde olan ve olacak bütün kötülüklere şaşacak mıyız? Oysa, aynı ilke bu şekilde, herhangi başka bir sanatta yaratılan bütün eserleri yok ederdi. Ya da, asıl yaşılacak şey, bir devlette yaradılışta bulunan dayanma gücü değil midir? Çünkü ta ilk zamanlardan beri devletleri içten kemiren bu kötülüğe karşın içlerinden bazıları hâlâ devrilmeden ayakta durabiliyor; birçokları da zaman zaman, suyun dibini boylayan gemiler gibi, en ağır işlerde en büyük bilgisizlikle suçlu, sefil kaptan ve tayfalarının yanlışı yüzünden yok olmuşlar, oluyorlar, olacaklardır da; çünkü devlet sanatından bir şey anlamadıkları halde onu bütün başka bilimlerden daha iyi bildiklerini sanıyorlar.
GENÇ SOKRATES - Tam gerçeği söyledin.
YABANCI - Öyleyse, bu eksik devletlerden hangisinde hayat daha zordur, ki hepsinde zordur, hangisinde daha katlanılmaz bir haldedir? Bu sorun, şimdiki konumuz için bir ek-sorun da olsa, yanıtlamamız gereken bir sorundur; sonra aslına bakarsak, belki de bütün işlerimizin başında bu gelmektedir.
GENÇ SOKRATES - Sorunu hemen inceleyelim. Bir yana bırakmak olmaz.
YABANCI - Öyleyse, bu üçlünün her biri aynı zamanda hem zor, hem de kolaydır denebilir.
GENÇ SOKRATES - Ne demek istedin?
YABANCI - Hiç, yalnızca bir tekin, birkaçın ve kalabalığın hükümeti, uzun konuşmamızın başında söylediğimiz üç hükümetti, demek istedim.
GENÇ SOKRATES - Doğru.
YABANCI - Öyleyse sayılarını altıya çıkarmak için her birini ikiye bölelim; doğru devleti de yedinci olarak ayrı bir yere koyalım.
GENÇ SOKRATES - Nasıl?
YABANCI - Bir tekin hükümeti krallık ile thyrannosluk, birkaçın hükümeti ise mutlu aristokratlık ile oligarklıktır demiştik; çokluğun hükümetine gelince; ondan da kendisine bir tek ad verdiğimiz demokratlığı çıkarmıştık, ama şimdi onu da ikiye ayırmalıyız
GENÇ SOKRATES - Nasıl iki oluyor, neresinden bölüyoruz, söyler misin?
YABANCI - İkinci adı olmasa da, gene ötekilerden başka türlü bölmüyoruz. Herhalde, yasalara uygun ya da yasalara aykırı hükümet sürmek onda da ötekiler kadar olabilir.
GENÇ SOKRATES - Öyle.
YABANCI - Peki, doğru devleti ararken, o zaman gösterdiğimiz gibi, bu bölme gerekli değildi. Ama şimdi bu olgun ve eksiksiz devleti bir yana bırakıp ötekilerin gerçekliğini kabul ettikten sonra, yasaları sayıp saymadığına göre her birini ikiye bölmek zorundayız.
GENÇ SOKRATES - Anlattığına bakılırsa öyle.
YABANCI - Öyleyse yasa adını verdiğimiz yazılı iyi kurala bağlı kalan monarklık altı devletin en iyisidir; ama yasa olmayan yerde de hayatı en zor, en çekilmez kılan odur.
GENÇ SOKRATES - Doğrusu korkulacak şey.
YABANCI - Az sayıda kimsenin hükümetine gelince, ''az'', birle büyük sayı arasında orta sayı olduğuna göre, ona öteki ikisi arasında orta gözüyle bakmak gerekiyor. Sonra, kalabalığın hükümeti de ayrı ayrı her birinden zayıftır; ötekilerle ölçülünce görülür ki ne iyilik, ne de kötülükte büyük bir gücü vardır, çünkü güç çok fazla kişi arasında paylaşılmıştır. Bunun için, bu devletler yasalara bağlı oldukları zaman, en kötüsü bu sonuncusudur; ama yasaları çiğnerlerse o zaman da en iyisi olur; böylece ötekilerin hepsi yasadışı, düzensiz olduğu zaman, demokratlıkta yaşamak iyidir; ama hepsi iyi düzenli ise yaşamak için en son seçilecek yer demokratlıktır. İşte bu bakımdan, ilkin söylediğimiz devlet, yedincisi bir yana bırakılırsa devletler arasında ilk sırada gelir ve hepsinden daha iyidir; çünkü yedinci devlet, tanrının insanlardan ayrı olması gibi bütün devletlerden ayrı bir yere konmaya değer.
GENÇ SOKRATES - Öyle olsa gerek, hem öyledir de; öyleyse dediğin gibi yapalım.
YABANCI - Bundan sonra, bilime dayanan devleti bırakırsak, bu devletlerde bir işi olanların hepsini devlet adamı değildir diye devletten dışarı atmalı. Bunlar particiler, en kötü hayal kışkırtıcıları olduğu gibi, kendileri de hayalden başka bir şey değildir. En büyük taklitçi ve geveze oldukları gibi en ünlü bilgicilerdir de.
GENÇ SOKRATES - Doğrusu devlet adamı geçinenler hakkında bundan daha yerinde bir söz olmaz.
YABANCI - Evet, bir dramın sonundayız... Biraz önce devlet sanatından uzaklaştırmak gereken bir sürü kentauros ile satyrden söz etmedik mi? İşte şimdi büyük emekle de olsa onları devletten uzaklaştırdık.
GENÇ SOKRATES - Öyle gibi.
YABANCI - Ama başka bir sürü daha kalıyor ki uzaklaştırmak pek güç. Çünkü, ilkin kral soyuna pek yakın, sonra da onu tanımak zor: Bunun için burada durumumuz biraz altın ayıklayanların durumuna benziyor.
GENÇ SOKRATES - Nasıl?
YABANCI - Bu işin erbabı kimseler; toprağı, taşları ve başka birçok cürufu atarak bir ayıklamayla işe başlarlar; sonra, geriye aynı türden ve ancak ateşle ayrılan değerli madenler kalır. Bakır, gümüş, bazen de elmas bir alev altında böyle güçlükle ayrıldıktan sonra saf, serbest olarak ortaya çıkar.
GENÇ SOKRATES - Gerçekten bu, senin anlattığın gibidir.
YABANCI - Bana öyle geliyor ki, biz de devlet biliminden ayrı, yabancı, düşman olanların hepsini ayırıp, ancak yakınları olan değerli bilimleri alıkoymakla, aynı yöntemi uygulamış olduk. Askerlik bilimi, hukuk bilimi, krallık biliminin yandaşı olan ve inandırıcı gücünü doğruluğun emrine vererek, kent-devletlerin içinde bulunan işleri çeviren güzel söz, edebiyat bilimi bunlardandır. Öyleyse onları ayırmak, böylece, aradığımız konuyu bütün çıplaklığıyla ve her türlü fazlalıktan temizlenmiş olarak, saf bir halde göstermek için en kolay yol hangisidir?