POSTMODERNİZM ÜZERİNE KISA BİR BAKIŞ
|
Hasan Engin Şener
Postmodernizm, çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Hiçbir düşünce artık kendini mutlak doğru olarak sunamıyor. Lyotard (1994), her halde, en güzel postmodernizm tanımını bizler için yapmış: Üst anlatı ların reddi. Postmodernizmin en büyük aracı olan dil oyununda ise, Derrida bize, en postmodern dil oyununu sunmuş. Fransızca différence (farklılık) kavramından yola çıkan Derrida, bu kavramla benzer köke sahip olan différer (ertelemek) fiilini dil oyununda baş rolde oynatıyor. Buna göre, biz hangi kavramı açıklarsak açıklayalım, her kavram kendisini başka bir kavrama göndermek suretiyle kendi anlamını erteleyecek tir, tabii bu da her defasında farklı bir kavrama ulaşmamıza sebep olacaktır. [1]Buradaki dil oyun aslında Lyotard'ın doğrulanmasıdır: Eğer biz, doğruya -doğru anlama- ulaşamıyorsak ve bu doğru sürekli erteleniyorsa, mutlak doğru olamaz. Mutlak doğru olamazsa, kendilerini mutlak doğrular olarak sunan üst-anlatılar reddedilmelidir!
Postmodernizm, çünkü bu basit gibi görünen önermeyi savunmakla, aslında modern i reddediyorsunuz. Modern in reddi ise, en başta aklın saltanatının yerle bir edilmesi demektir. Postmodernizmin bu tavrı aklın sonuçlarına da bir başkaldırı aslında. Ama postmodern tavrın en belirgin özelliği burada karşımıza çıkıyor: Modernin her türlü sonuçlarına karşı duruş! Frankfurt Okulu'ndan beri aydınlanmanın diyalektiğinden [2] bahsedilir. Bununla kastedilen, aydınlanmanın hem karanlık hem de aydınlık (Giddens, 1998: 16) taraflarının bir arada bulunmasıdır. Başka kavramlarla ifade edecek olursak, başarı-başarısızlık (Chesneaux, 1998: 65), özgürlük-disiplin (Wagner: 1996) diyalektiğidir bu. Postmodernler, bu tip bir yöntembilimsel ayrıma gitmeden modernliği olumsuz kavramlarla mahkum eder. Habermas'ın yeni-muhafazakarlık [3] olarak adlandırdığı bu düşünce biçimi, O'na göre hatalıdır, çünkü "modernlik, henüz, tamamlanmış değildir" (1994: 42).
Lyotard: Postmodern Durum
Lyotard, yaşadığımız dönemi "postmodern" olarak değerlendirir. Postmodernizm ona göre, "üst-anlatıların (meta-narrative) reddidir. (Modern, Lyotard için, kendisini, bir üst-anlatıya gönderme yaparak meşrulaştıran bilgi türleri için kullanılır. Örneğin "Özgürleşme söylemi".) Üst-anlatılar bir bilgi otoritesine işaret eder. Buna göre bir bilginin "doğruluğu", doğru olduğu kabul edilen "üst-anlatıya" uygunluğuyla ölçülür. İdeolojiler (özellikle Marxizm), Aklın egemenliği (Aydınlanma) üst-anlatılara bir örnektir. Dolayısıyla üst-anlatılar bir "meşruluk" kaynağıdır.
Lyotard'a göre, toplumlar sanayi sonrası ("post"endüstriyel), kültürler de postmodern (modern sonrası) olarak adlandırılabilecek bir çağa girmişlerdir. İşte Lyotard'ın ilgilendiği, "postmodern" dönemde, "bilgi"nin konumudur.
Bilimsel bilgi bir söylem türüdür. (Yani bilim, metafizik, ideoloji, anlatı, bilgi, gelenek vs. gibi söylem türlerinden biridir.) Bilim, güçtür ve (tüm söylemler gibi) meşrulaştırma için kullanılır. Örneğin, bilim, ulus devletlerin kendi gücünü koruması için kullanılmaktadır. Yani, bilimin "aklın özgürleşimi" için kullanıldığı tezi yanlıştır. Bilim "diğer söylemleri" dışta bırakacak bir dil oyununa ihtiyaç duyar. Bunun için toplumla sıkı ilişki kurmaya çalışır ve kurumsallaşır (üniversite). Diğer söylem türlerinin, bilimsel bilgi temelimde uyumlu olması önemli değildir. Çünkü geçerli ölçütleri farklıdır. Bilginin kullanımı Pazar için bir girdi haline de dönüşmüştür. Bu anlamda, "bilgi, satılmak için üretiliyor ve satılmak için üretilecek, yeni bir üretimde kıymetlendirilmek üzere tüketiliyor, tüketilecek." (Lyotard, 1994: .20) Bu anlamda, aslında bilginin kullanımı "kapitalizme" dolaşıktır.
"Post"modernizm
Hassard'ın (1993) postmodernizm kavramsallaştırması, bize postmodernizmin anlamlandırılması açısından önemli bir çerçeve sunar. Buna göre postmodernizm hem bir dönem hem de epistemoloji olarak görülebilir. Belirtmek gerekir ki epistemoloji olarak postmodernizm daha önceki dönemlere de uzanabildiğinden dönem olarak postmodernizmin sınırları içine hapsedilemez. Bununla birlikte postmodern düşünce tarzı özellikle 1970'lerden sonra güncellik kazandı. Postmodern düşüncenin 1970 krizi sonrası kapitalist esnekleşme süreci ile paralel gitmesi dönem olarak postmodernizmin Post-Fordizme [4] denk düştüğünün ortaya konmasını mümkün kılmaktadır.
Bu noktada "post" önekinin açıklanması anlamlı olacaktır. Kelime olarak "sonra, sonrası" anlamına gelen bu önek, postmodernizmin modernizm sonrası, post-Fordizmin de Fordizm sonrası olarak okunmasına olanak taşır. Bir dönem olarak kullanıldığında kuşkusuz bu önekin kelime anlamı doğrudur. Bununla birlikte, altı çizilmesi gereken nokta bu önekin, "radikal bir eleştiri", dahası, "reddiye" anlamını içermesidir. Postmodernizm modern eleştirilerin radikalleştirilmesi olarak görülebilir: "Onların antitemelci ve inşacı görüşleri modernite içinde de mevcuttur; postmodernizmin bu yönü açıktır ki, modernitenin baştan sona bir parçası olan şeyin radikalleştirilmesidir" (Hollinger, 2005: 261). 5 Bu durumda, postmodernizm, sadece modernlik sonrası olarak anlam kazanmaz, fakat bunun ötesinde modernizm radikal bir eleştirisi ve en önemlisi modernizmin reddi olarak okunmalıdır.
Modernizm: Eleştirel ve Sistemik
Postmodernizmin modernizmin eleştirisi olarak ortaya konması akıllara, modernizm içinde de modernizme dair eleştirilerin olup olmadığı, dolayısıyla postmodernizmin özgünlüğünün ne olduğu sorusunu getirir. Gerçekten de, modernizm gerilim ve çelişkileri içinde barındırır. Nitekim, modernizm içinden de modernizmi yeren görüşler mevcuttur ve Hannock ve Tyler (2001) bu tarz modern düşünceye "eleştirel modernizm" adını verir. Frankfurt Okulu, eleştirel modernizme önemli bir örnektir. İnsan-insan ve insan-doğa çerçevesinde gelişen tahakküm ilişkilerini eleştirir.
"İnsan türü, bağımsızlaşma süreci içinde, içinde yaşadığı dünyanın yazgısını paylaşır. Doğa üzerindeki egemenlik, insan üzerindeki egemenliği getirir. Her özne sadece dışsal doğanın (gerek insanın fiziksel varlığının, gerekse insanın dışındaki doğanın) köleleştirilmesine katılmakla kalmaz, bunu yapabilmek için kendi içindeki doğayı da boyunduruk altına alır" (Horkheimer, 1994: 120).
Yine de, burada Aydınlanmanın politik hedefi reddedilmez ve korunur. Aydınlanmanın diyalektiğinde Aydınlanmanın ve aklın olumlu ve olumsuz yönü bir arada değerlendirilir, bir başka ifadeyle aklın yapıcı yönü kadar yıkıcı yönü de değerlendirme/eleştirme içine alınır. Bununla birlikte, postmodern düşünce olumsuz yöne odaklanır ve aklı, eleştirinin ötesinde reddeder.
Modernizmi olumlayan ikinci tip ise "sistemik modernizm"dir: "'Sistemik modernizm' kavramı, o zaman, toplumun nesnelliğine, bilimin yansızlığına ve belki hepsinin ötesinde, doğadan yarar sağlanması ve teknolojinin yayılımı yoluyla toplumsal ilerleme taahhüdüne bağlılığı ifade eder " (Hannock and Tyler, 2001: 16).
Epistemoloji
Sistemik modernizme en uygun örnek mantıksal pozitivizmdir. Bu anlayışı "bilimcilik" (Farmer, 1995) olarak adlandırmak mümkündür. Evrensel hakikate ulaşma yöntemi olarak doğrulamacılığı gören mantıksal pozitivist epistemoloji, olgusal ve görgül bilgiye dayanmayan önermelerin hepsini saçma ve anlamsız [6] olarak görür (Miller, 2001: 670).
Buna karşı ilk etkili karşı çıkış yine bir pozitivist olan ancak doğrulamacılığın en büyük eleştirmenlerinden Popper 7 tarafından geldi. İlk olarak Popper'e göre mantıksal pozitivizmin temel yöntemi olan doğrulamacılığın bizi hakikate götüreceği düşüncesi yanlıştı çünkü mantıksal olarak geçmişte meydana gelmiş olayların gelecekte de devam edeceği hiçbir zaman kesin değildir. İkinci olarak, tümevarımsal doğrulamacılık yolu ile dünyanın bir yerinde veya bir zaman diliminde mutlaka gözlemlenmemiş olgular ya da yapılmamış deneyler kalacaktır. Böyle bir durumda mutlak anlamda evrensellikten söz edilemez. Son olarak, bir görüşün bilimsel olmaması onun anlamsız olduğunu göstermez. Dahası, bilimsel olmayan görüşler, bilimsel düşüncelerin önünü açabilir ya da onu önceleyebilir. (Atom düşüncesi gibi.)
İkinci ve bu sefer Popperci eleştirel ya da yanlışlamacı pozitivizmi de içine alan radikal bir eleştiri Keat ve Urry'nin terimleriyle konvansiyonalistlerden (uylaşımcılardan) geldi. Buna göre (Keat ve Urry: 1994: 74-75), bilimsel önermeler bağımsız olarak var değillerdir, onlar bilim adamları tarafından inşa edilirler ve yaratılırlar. Dolayısıyla gerçek nedir sorusuna yanıt arayan kuramlar aslında bir grup bilim adamının anlaşmasından başka bir şey değildir. Bir başka ifade ile, bilim aslında bilim adamına bağlı öznel bir uğraştır. Kuramlar da aynı şekilde öznel olup doğruluk ve/ya yanlışlığa dair önermeler de kişiden kişiye değişebilir. Kuhn ve Feyerabend bu bağlamda ele alınır. Feyerabend (1991: 55) "ne denli saçma ya da eski olursa olsun, bilgimizi geliştirmeyecek bir düşünce yoktur" derken temel ilkesini de ortaya koyuyordu: Her şey gider . Feyerabend'e göre Popperci bir tutum dahi bilimin çoklu yapısını zedeler zira kesin yanlışlamacılık ilkesinin kabulü O'na göre yanlışı dışarıda bıraktığından ve bunlar arasında bir tercihin mümkün olduğu varsayıldığından, tek kuramın egemenliğine dönüşebilir. "Tek kuramın egemenliği ise eleştiri gücünü zedeler" (Feyerabend, 1991: 41). Zaten "hiçbir kuram alanındaki tüm olgularla uyuşmaz olgular eski ideolojiler tarafından biçimlenir" (Feyerabend, 1991: 63), dolayısıyla yanlışlamacılık yönteminin kendisinde bizatihi sorun vardır.
Postmodern bilim felsefesinden yola çıkarak ortaya koyabileceğimiz postmodernizmin özelliklerini sıralayalım (Özlem, 1998: 61):
i. Gerçeklik karmaşıktır.
ii. Gerçeklik, hiyerarşik değil, heterarşiktir.
iii. Gerçeklik holistik ve harmonik değildir.
iv.Gerçekliğin mekanik bir bütünlüğü yoktur.
v. Gelecek önceden bilinemez.
vi. Doğrudan nedensellik, yani her nedenin bir sonuç doğurduğunu ifade eden türden tek yönlü bir nedensellik yoktur; sadece karşılıklı etkileşim vardır.
vii.Gözlemciyi gözlenenden ayıran bir mesafe yoktur.
viii.Nesnellik diye birşey yoktur.
ix. Tümel/mükemmel bilgi yoktur.
x. Tek bir doğru yoktur.
Özetlersek, postmodernizm, herkes aynı anda haklıdır demektir!
Yararlanılan Kaynaklar,
Chesneaux, Jean (1988) "La Modernité-Monde," Les Temps Modernes , 43e année, No. 503, p. 63-77.
Farmer, David John (1995) The Language of Public Administration: Bureaucracy, Modernity and Postmodernity , Alabama : University of Alabama Press.
Feyerabend, Paul (1991) Yönteme Hayır , (çev. Ahmet İnam), İstanbul: Sarmal.
Giddens, Antony (1998) "Modernliğin Sonuçları," Modernliğin Sonuçları , (çev. Ersin Kuşdil), 2. Baskı, Ara Yayıncılık, İstanbul.
Habermas, Jürgen (1994) "Modernlik: Tamamlanmamış Bir Proje," iç. Necmi Zeka, Postmodernizm, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.
Hannock, Philip and Tyler, Melissa (2001) Work, Postmodernism and Organization , London: Sage.
Harvey, David (1997) Postmodernliğin Durumu , (çev. Sungur Savran) Metis: Ankara.
Hassard, John (1993) "Postmodernism and Organizational Analysis: An Overwiev," in J. Hassard and M. Parker (Eds.) Postmodernism and Organizations , pp. 1-24, London : Sage.
Hollinger, Robert (2005) Postmodernizm ve Sosyal Bilimler , (çev. Ahmet Cevizci) Paradigma.
Horhkheimer, Max (1994) Akıl Tutulması , (çev. Orhan Koçak) Metis.
Horkheimer, Max ve Adorno, Theodor (1996) Aydınlanmanın Diyalektiği , Kabalcı, İstanbul.
Keat, Russal ve Urry, John (1994) Bilim Olarak Sosyal Teori , (çev. Nilgün çelebi), Ankara : İmge.
Lyotard, Jean-François (1994) Postmodern Durum, (çev. Ahmet Çiğdem), 2. Baskı, Vadi, Ankara .
Miller, Hugh T. and Fox, Charles, J. (2001) "The Epistemic Community," Administration & Society , Vol. 32, Issue 6, pp. 668-685.
Özlem, Doğan (1998) "Evrenselcilik Mitosu ve Sosyal Bilimler," iç. Kaya Şahin (yay haz) Sempozyum Bildirileri Sosyal Bilimleri Yeniden Düşünmek , Metis, İstanbul, s. 53-66.
Rosenau, Pauline-Marie (1998) Post -Modernizm ve Toplum Bilimleri , , (çev. Tuncay Birkan), Ankara : Ark.
Şener, Hasan Engin (2000) " Karl Popper'in Bilim Felsefesi, " Demokrasi Kuşağı için Girişim (Cilt I, No. 1, 1999, s. 6-15).
Şener, Hasan Engin (2000) " Marcuse: Ileri Sanayi Toplumunun Bir Eleştirisi I, " Demokrasi Kuşağı için Girişim (Cilt I, No. 2, 2000, s. 80-88).
Wagner, Peter (1996) Modernliğin Sosyolojisi , (çev. Mehmet Küçük), Sarmal, İstanbul.
[1]. " Différance: Tanımlamanın tanımlanan şeyin kendisine değil onun diğer metinlere yaptığı pozitif ve negatif göndermelere bağlı olduğu yolundaki yapısal ilke. Anlam zamanla değişir ve anlamın atfedilmesi son kertede sonsuza kadar ertelenir, tecil edilir" (Rosenau, 1998: 14).
[2]. Frankfurt Okulu'nun Aydınlanma'ya ve dolayısıyla modernliğe yönelttiği eleştiriler için, bkz. (Horkheimer ve Adorno, 1996: 7-62). Ayrıca, Frankfurt Okulu mensubu Herbert Marcuse bağlamında bir değerlendirme (Şener, 2000: http://www.metu.edu.tr/~sener/articles/marcuse.htm ) makalemde bulunabilir.
[3]. "Yeni-muhafazakarlık, ekonomi ve toplumun iyi kötü başarılı kapitalist modernleşmesinin rahatsız edici yüklerini kültürel modernizmin sırtına yükler. Yeni-muhafazakar öğreti, bir yanda, iyi karşılanan topluma ilişkin modernleşme süreci ile öte yanda -üzüntüyle- karşılanan- kültürel gelişme arasındaki ilişkiyi bulandırır" (Habermas, 1994: 35).
[4]. Bkz. David Harvey(1997).
[5]. Buradan hareketle postmodernizmin özgürlüğe karşı olduğu sonucuna varmak hatalı olacaktır. Radikal eleştiri ve reddiyenin sonucu özgürlüğe gidilebilir fakat "postmodernistler bu değerleri haklılaştırmaya veya onları temellendirmeye kalkışmazlar" (Hollinger, 2005: 258).