17.yy ve Doğu Felsefesi
|
Rönesans dönemi ve ondan sonraki dönemlerde, zaman anlayışının da değiştiği görülmektedir. Zaman Rönesans ta insan dışı güçlerin dünyanın hareketini düzenlemesi ile oluşan bir süreç değil, insanı kendi eyleminin egemenliğine bağımlı bir oluşu ifade eder. Rönesans insanı ortaçağ ile hesaplaşmak zorunda olduğu için o dönemde ilerleyici bir anlayıştan söz edilemez. Zamanın akışı ile bireyin iradesi arasında bağlantının kurulmuş olması 17. yy da modern düşünce ve sanat ürünlerinin antik çağdan üstün olduğunu göstermiştir.
17.yy akla uygun düzen kurmayı, ruh, beden ve tanrı kavramları ve bunların üzerinde egemen olan akıl gücü ile birleştirilmiştir. Ahlak anlayışına da yansıyan düşünce gücü, erdem ve istekler bedenin tutkularına göre değil akla göre yönetilmelidir. Descartes yaptığı karakter analizlerinde; zayıf karakterliliği insanların duyguları ile hareket etmesine bağlar. Duygular ona göre akılla kontrol altına alınmalıdır.
Bu dönem düşünürlerinden Spinoza devlete ilişkin görüşlerinde halkın yararına iyimser bir hava görülmektedir. Devletin insana saygılı olması gerektiğini ve inanç özgürlüğüne hoş görü ile akılması gerektiğini söylemektedir.Günümüz demokrasilerinde bile gerçekleştirilemeyen ve tam anlamıyla sindirilemeyen inanç ve hoşgörü anlayışının bu dönemde temelleri atılmış, ancak aradan yüzyıllar geçmiş olsa da hala istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Devletin hassasiyetine dayalı bu anlayış Çinli bilge Konfüçyusun sözlerine de yansımıştır. Ona göre devlet halkın yararı için vardır. Bir hükümdar öncelikle güçten çok ahlaki örnekle hüküm sürmesi gerekmektedir.
17.yy akla uygun düzen kurmayı, ruh, beden ve tanrı kavramları ve bunların üzerinde egemen olan akıl gücü ile birleştirilmiştir. Ahlak anlayışına da yansıyan düşünce gücü, erdem ve istekler bedenin tutkularına göre değil akla göre yönetilmelidir. Descartes yaptığı karakter analizlerinde; zayıf karakterliliği insanların duyguları ile hareket etmesine bağlar. Duygular ona göre akılla kontrol altına alınmalıdır.
Bu dönem düşünürlerinden Spinoza devlete ilişkin görüşlerinde halkın yararına iyimser bir hava görülmektedir. Devletin insana saygılı olması gerektiğini ve inanç özgürlüğüne hoş görü ile akılması gerektiğini söylemektedir.Günümüz demokrasilerinde bile gerçekleştirilemeyen ve tam anlamıyla sindirilemeyen inanç ve hoşgörü anlayışının bu dönemde temelleri atılmış, ancak aradan yüzyıllar geçmiş olsa da hala istenilen düzeye ulaşılamamıştır. Devletin hassasiyetine dayalı bu anlayış Çinli bilge Konfüçyusun sözlerine de yansımıştır. Ona göre devlet halkın yararı için vardır. Bir hükümdar öncelikle güçten çok ahlaki örnekle hüküm sürmesi gerekmektedir.