AHLAK VE POLİTİKA : III
|
Bugünlerde herkes düzenden söz ediyor. Düzen iyi bir şeydir ve ondan bir hayli yoksun kaldık da ondan. Doğrusu, bizim kuşağın insanları düzen nedir bilmediler. Onu öyle özlüyorlar ki, düzenin doğruluk ile kaynaşması gerektiğine inanmasalardı, bu özlem yüzünden başlarını bir hayli derde sokabilirlerdi. İşte, onun için, kendilerine sunulan düzen örnekleri karşısında kuşkulu ve
çekingendirler.
Çok düz, bir yandan da karanlık bir kavramdır bu. Türlü türlü düzenler var. Bir düzen var, hâlâ Varşova'da ağır basıyor, bir düzen var içinde düzensizlik gizlidir, bir düzen de var şu Goethe'nin sevdiği düzen, doğruluğun tam tersidir. Sevdiğimiz bir yüksek düzen daha var, yüreklerde ve vicdanlarda egemendir, bir başka düzen de var kanlı : Orada insan kendini yadsır ve gücünü kinden alır. Bütün bu düzenler içinde iyisi hangisi acaba, bilmek istiyoruz.
İşin su götürmeyen yanı şu : Bugün üstünde konuşulan düzen, toplum düzenidir. Ama, toplum düzeni, yalnız sokakların rahatlığı mı demektir? Orası pek belli değil. Çünkü, o acıklı ağustos günlerinde, düzenin ilk başkaldırma kurşunlarıyla başladığım sanmıştık. Düzensiz görünüşleri altında devrimler, bir düzen ilkesi taşırlar kendilerinde. Bu ilke devrimin tam olmasını gerektirir. Devrim sarpa sarar ya da yan yolda kalırsa, o zaman toplum yıllarca büyük bir düzensizlik içinde kalır.
Düzen, hükümette birlik mi demektir? Gerçi birlikten vazgeçilemez ama, bu birliği bulmuş olan Alman Reich'ı, Almanya'nın gerçek düzenini de bulmuştu diyebilir miyiz?
Belki insanların tek tek davranışları üzerinde durmak bu konuda bize yardım edebilir. Bir insanın yaşamına düzen verdiği ne zaman söylenebilir? îlkin bu, bir insanın kendi yaşamıyla anlaşmış olması, davranışını doğru bildiğine uydurmuş olması gerekir. Tutkunun düzensizliği içinde benimsediği bir düşünce uğruna ölen devrimci, gerçekte, bir düzen adamıdır. Çünkü, bütün yaşamım doğru bildiği bir ilkeye göre düzenlemiştir. Ama, bir adam düşünün ki, ömrü boyunca üç öğün yemeğini yesin, parası güvenilir yerlere yatırılmış olsun ve sokakta kargaşalık oldu mu da, hemen evinde soluğu alsın. İşleri böylesine tıkırında olana bir düzen adamı dedirtemezler bize. Böyle bir adam sadece korkak ve pinti bir adamdır. Eğer Fransız düzeni kuru ve duygusuz bir önlem düzeni olacaksa, buna düzensizliklerin en kötüsü diyebiliriz. Çünkü, böyle bir düzen kayıtsızlığı ile bütün haksızlıklara yol açabilir.Bütün bunlar şunu demeye varır : Denge ve anlaşma olmayan yerde düzen olamaz. Toplum düzeni için bu denge dediğimiz şey, yönetenle yönetilen arasındaki dengedir.
Anlaşma dediğimiz de, yüksek bir ilke adına yapılır. Bu ilke bizim için doğruluktur. Doğruluk olmayan yerde düzen olmaz ve ulusların en yüksek düzeni onların mutluluğuna bağlıdır.Kısacası, kimse kendi dilediğini zorla kabul ettirmek için, düzen gerektiğini ileri süremez. Çünkü bu, sorunu tersinden ele almaktır. Düzeni yalnız iyi yönetmek için istememeli, bir anlamı olan tek düzeni
gerçekleştirmek için iyi yönetmesini bilmeli. Doğruluğu besleyen düzen değildir, düzeni ortaya koyan, gün ışığına çıkaran doğruluktur. Biz bu üstün düzeni herkesten daha çok istiyoruz : O düzen ki, kendi kendisiyle ve yazgısıyla barışmış bir ulus içinde, herkesin iş ve dinlenme payı olsun, işçi küsmeden ve gözü başkasında kalmadan çalışsın, sanatçı insanlığın dertleriyle içi burkulmadan yaratsın ve herkes, yüreğinin sessizliği içinde kendi durumu üstünde düşünebilsin.
Biz, bu zorbalıklar, gürültüler dünyasını sevmiyoruz. İçimiz onu sevecek kadar bozuk değil. Böylesi bir dünyada en iyi yanımız umutsuz bir savaşta yıpranıyor. Ama, olan oldu madem, bizce de bu savaşı sonuna kadar götürmek gerek. Bir düzen var ki, biz onu istemiyoruz. Çünkü, bu düzen, bizim aradan çıkmamızı ve insanoğlunun umudunu kesmesini gerektiriyor. Onun için, sonunda, doğruya kavuşacak bir düzenin kurulmasına yardım etmeyi ne kadar istersek isteyelim, şunu söylemekten kendimizi alamayız : Biz dünyada düzensizlik olacağına haksızlık olsun demiyoruz. Sahte bir büyük adamın bu ünlü sözünü hiçbir zaman kabul etmeyeceğiz.
çekingendirler.
Çok düz, bir yandan da karanlık bir kavramdır bu. Türlü türlü düzenler var. Bir düzen var, hâlâ Varşova'da ağır basıyor, bir düzen var içinde düzensizlik gizlidir, bir düzen de var şu Goethe'nin sevdiği düzen, doğruluğun tam tersidir. Sevdiğimiz bir yüksek düzen daha var, yüreklerde ve vicdanlarda egemendir, bir başka düzen de var kanlı : Orada insan kendini yadsır ve gücünü kinden alır. Bütün bu düzenler içinde iyisi hangisi acaba, bilmek istiyoruz.
İşin su götürmeyen yanı şu : Bugün üstünde konuşulan düzen, toplum düzenidir. Ama, toplum düzeni, yalnız sokakların rahatlığı mı demektir? Orası pek belli değil. Çünkü, o acıklı ağustos günlerinde, düzenin ilk başkaldırma kurşunlarıyla başladığım sanmıştık. Düzensiz görünüşleri altında devrimler, bir düzen ilkesi taşırlar kendilerinde. Bu ilke devrimin tam olmasını gerektirir. Devrim sarpa sarar ya da yan yolda kalırsa, o zaman toplum yıllarca büyük bir düzensizlik içinde kalır.
Düzen, hükümette birlik mi demektir? Gerçi birlikten vazgeçilemez ama, bu birliği bulmuş olan Alman Reich'ı, Almanya'nın gerçek düzenini de bulmuştu diyebilir miyiz?
Belki insanların tek tek davranışları üzerinde durmak bu konuda bize yardım edebilir. Bir insanın yaşamına düzen verdiği ne zaman söylenebilir? îlkin bu, bir insanın kendi yaşamıyla anlaşmış olması, davranışını doğru bildiğine uydurmuş olması gerekir. Tutkunun düzensizliği içinde benimsediği bir düşünce uğruna ölen devrimci, gerçekte, bir düzen adamıdır. Çünkü, bütün yaşamım doğru bildiği bir ilkeye göre düzenlemiştir. Ama, bir adam düşünün ki, ömrü boyunca üç öğün yemeğini yesin, parası güvenilir yerlere yatırılmış olsun ve sokakta kargaşalık oldu mu da, hemen evinde soluğu alsın. İşleri böylesine tıkırında olana bir düzen adamı dedirtemezler bize. Böyle bir adam sadece korkak ve pinti bir adamdır. Eğer Fransız düzeni kuru ve duygusuz bir önlem düzeni olacaksa, buna düzensizliklerin en kötüsü diyebiliriz. Çünkü, böyle bir düzen kayıtsızlığı ile bütün haksızlıklara yol açabilir.Bütün bunlar şunu demeye varır : Denge ve anlaşma olmayan yerde düzen olamaz. Toplum düzeni için bu denge dediğimiz şey, yönetenle yönetilen arasındaki dengedir.
Anlaşma dediğimiz de, yüksek bir ilke adına yapılır. Bu ilke bizim için doğruluktur. Doğruluk olmayan yerde düzen olmaz ve ulusların en yüksek düzeni onların mutluluğuna bağlıdır.Kısacası, kimse kendi dilediğini zorla kabul ettirmek için, düzen gerektiğini ileri süremez. Çünkü bu, sorunu tersinden ele almaktır. Düzeni yalnız iyi yönetmek için istememeli, bir anlamı olan tek düzeni
gerçekleştirmek için iyi yönetmesini bilmeli. Doğruluğu besleyen düzen değildir, düzeni ortaya koyan, gün ışığına çıkaran doğruluktur. Biz bu üstün düzeni herkesten daha çok istiyoruz : O düzen ki, kendi kendisiyle ve yazgısıyla barışmış bir ulus içinde, herkesin iş ve dinlenme payı olsun, işçi küsmeden ve gözü başkasında kalmadan çalışsın, sanatçı insanlığın dertleriyle içi burkulmadan yaratsın ve herkes, yüreğinin sessizliği içinde kendi durumu üstünde düşünebilsin.
Biz, bu zorbalıklar, gürültüler dünyasını sevmiyoruz. İçimiz onu sevecek kadar bozuk değil. Böylesi bir dünyada en iyi yanımız umutsuz bir savaşta yıpranıyor. Ama, olan oldu madem, bizce de bu savaşı sonuna kadar götürmek gerek. Bir düzen var ki, biz onu istemiyoruz. Çünkü, bu düzen, bizim aradan çıkmamızı ve insanoğlunun umudunu kesmesini gerektiriyor. Onun için, sonunda, doğruya kavuşacak bir düzenin kurulmasına yardım etmeyi ne kadar istersek isteyelim, şunu söylemekten kendimizi alamayız : Biz dünyada düzensizlik olacağına haksızlık olsun demiyoruz. Sahte bir büyük adamın bu ünlü sözünü hiçbir zaman kabul etmeyeceğiz.