AHLAK VE POLİTİKA : II
|
26 Mart 1944'te Cezayir'de Combat hareketi şu formülü benimsiyordu : «Antikomünizm diktatörlüğün başlangıcıdır.» Bunu anımsatmanın yerinde olduğunu ve bu formülün bugün hiç de değiştirilemeyeceğini sanıyoruz. Hele komünist arkadaşlarımızla aramızda çıkan anlaşmazlıklar üstünde durmak istediğimiz şu sırada. Bizim inancımız, aydınlık dışında iyi hiçbir şeyin olamayacağıdır. Bugün, işlenmesi en güç konulardan biri üstünde, aklın ve insanlığın dilini kullanmayı deneyeceğiz.Başlangıçta koyduğumuz ilke, düşünülmeden konulmuş değildir. Bu kesin yargıyı verdiren şu son yirmi yıllık yaşamımızdır. Bu, demek değildir ki, biz komünistiz. Ama,
komünistlerle işbirliğini kabul eden Hıristiyanlar da komünist değildir. Bizim durumumuz, tıpkı Hıristiyanlarınki gibi, şunu demeye varır : Biz komünizmin felsefesinden de, siyasal ahlakından da yana değiliz ama, siyasal anti- komünizmi kesin olarak reddediyoruz, çünkü, onun nereden
doğduğunu ve açıkça söylenmeyen amaçlarını biliyoruz.
Bu kadar kararlı davranışın hiçbir anlaşmazlığa yer bırakmaması gerekirdi. Ama, öyle olmadı. Demek, kendimizi anlatmada acemilik ettik, ya da hiç anlatamadık. Onun için yapacağımız iş bu anlaşmazlıkların ne olduğunu görmek ve hesabım vermektir. Çağımızın en önemli sorunlarından biri üzerinde, ne kadar açıklığa, ışığa doğru gitsek azdır.Düpedüz söyleyelim ki,olabilecek anlaşmazlıkların kaynağı bir yöntem ayrılığından geliyor.Arkadaşlarımızın kolektivist düşünceleri ve toplum programlarının büyük bölüğünde, adalet duygularında, para ve ayrıcalıkların baş tacı olduğu bir topluma karşı duydukları nefrette kendileriyle beraberiz. Yalnız, arkadaşlarımız hiç yadsımazlar ki, birçok Fransızın yaklaştığı bir ülkünün gerçekleşmesinde yöntem olarak siyasal gerçekçiliği başa koyuyorlar ve bunu da pek mantıklı bir tarih felsefesiyle haklı çıkarıyorlar. İşte, bu nokta üzerinde onlardan açıkça ayrılıyoruz.
Birçok kez söyledik, biz siyasal gerçekçiliğe inanmıyoruz. Bizim yöntemimiz başka. Komünist arkadaşlar, kendilerininki kadar kesin bir öğretisi olmayan insanların, şu dört yıl içinde bir hayli düşünmek zorunda kaldıklarını anlayabilirler. Bu insanlar, tehlike içinde bütün iyi niyetleriyle bir hayli düşündüler. Alt olmuş bunca düşünceler, suçsuz kurbanlar, bunca yıkıntılar ortasında yeni bir öğreti ve yeni bir yaşam gereksinimi duydular. 1940 Haziranında, onlar için bütün bir dünya çökmüştü.
Bugün yeni gerçeği aynı iyi niyetle ve tekelci bir düşünceye kaçmadan arıyorlar. Bozgunların en acısı üstünde kafa yoran ve kendi güçsüzlüklerini anlayan bu insanların, ülkelerinin bulanıklığa kurban gittiğini ve bundan sonra büyük bir aydınlığa ve yenileşmeye gitmekten başka yol olmadığım düşünmeleri hiç de şaşılacak bir şey değildir.
Bugün bizim uygulamak istediğimiz yöntem budur.Bunu iyi niyetle denemek hakkımızdır. Bunun kabul edilmesini istiyoruz. Bu yöntem bir ülkenin bütün politikasını yeni baştan yapmak savında değil. Bütün istediği bu ülkenin siyasal yaşamında, çok sınırlı bir denemeye yol açmaktır. Buna da salt yansız eleştirme yoluyla politika alanına ahlakın dilini getirmek diyebiliriz. Başka türlü
söylemek gerekirse, aynı zamanda hem evet hem hayır demek, ama bunu aynı ciddilik ve aynı yansızlıkla söylemektir bu yöntemin istediği.
Bizi dikkatle, her iyi niyetin gerektirdiği hoşgörürlükle okuyan görür ki, bizim yaptığımız çoğu kez bir elimizle alır göründüğümüzü öbür elimizle vermektir, hem de fazlasıyla. Yalnız itirazlarımıza takılıp kalınacak olursa, anlaşmazlığın önüne geçilemez. Ama, bu itirazlar, burada çoğu kez yinelediğimiz beraberlik isteği ile teraziye konursa, hemen görülür ki, biz boş tutkulara kapılmamaya ve siyasal tarihin en önemli hareketlerinden biri olan bir öğretiye hakkım vermeye çalışıyoruz.
Bu yöntemin anlamı her zaman pek açık olmayabilir. Gazetecilik kusursuzluk peşinde koşan bir meslek değildir. Bir tek düşünceyi iyice açıklamak için bir gazetenin yüz sayısı ancak yeter. Ama bu düşünce başka düşüncelerin açıklanmasına yol açar, şu koşulla ki onu inceleyenler, ortaya atanlar kadar yansız olsun. Biz belki de aldanıyoruz, belki de yöntemimiz olmayacak bir düş peşindedir.
Ama hiçbir şey denemeden bunu söylemeye hakkımız olmadığı düşüncesindeyiz. Burada yaptığımız deneme budur ve bunu yaparken dürüstlükten başka duygusu olmayanların olabileceği kadar dürüst davranmaya çalışıyoruz.Komünist arkadaşlardan yalnız şunu istiyoruz : Bizim kafa yorduğumuz kadar onlar da bizim düşüncelerimiz üstünde kafa yorsunlar. Bununla hiç olmazsa, davranışlarımızı belli etmiş oluruz ve biz kendi payımıza giriştiğimiz işin güçlüklerini, olanaklarım daha iyi görmüş oluruz. Onlarla bizi böyle konuşmaya götüren budur hiç değilse. Haklı olarak
şundan korkuyoruz ki, eğer bulanık bir siyasal havaya girersek, Fransa bundan çok şey yitirir; en iyi Fransızlar bu hava içinde yaşamaktan kaçar; kalem kavgalarına düşmek ve Fransa'yı ikiye bölmektense bir köşede kendi başlarına yaşamayı daha doğru bulurlar.
komünistlerle işbirliğini kabul eden Hıristiyanlar da komünist değildir. Bizim durumumuz, tıpkı Hıristiyanlarınki gibi, şunu demeye varır : Biz komünizmin felsefesinden de, siyasal ahlakından da yana değiliz ama, siyasal anti- komünizmi kesin olarak reddediyoruz, çünkü, onun nereden
doğduğunu ve açıkça söylenmeyen amaçlarını biliyoruz.
Bu kadar kararlı davranışın hiçbir anlaşmazlığa yer bırakmaması gerekirdi. Ama, öyle olmadı. Demek, kendimizi anlatmada acemilik ettik, ya da hiç anlatamadık. Onun için yapacağımız iş bu anlaşmazlıkların ne olduğunu görmek ve hesabım vermektir. Çağımızın en önemli sorunlarından biri üzerinde, ne kadar açıklığa, ışığa doğru gitsek azdır.Düpedüz söyleyelim ki,olabilecek anlaşmazlıkların kaynağı bir yöntem ayrılığından geliyor.Arkadaşlarımızın kolektivist düşünceleri ve toplum programlarının büyük bölüğünde, adalet duygularında, para ve ayrıcalıkların baş tacı olduğu bir topluma karşı duydukları nefrette kendileriyle beraberiz. Yalnız, arkadaşlarımız hiç yadsımazlar ki, birçok Fransızın yaklaştığı bir ülkünün gerçekleşmesinde yöntem olarak siyasal gerçekçiliği başa koyuyorlar ve bunu da pek mantıklı bir tarih felsefesiyle haklı çıkarıyorlar. İşte, bu nokta üzerinde onlardan açıkça ayrılıyoruz.
Birçok kez söyledik, biz siyasal gerçekçiliğe inanmıyoruz. Bizim yöntemimiz başka. Komünist arkadaşlar, kendilerininki kadar kesin bir öğretisi olmayan insanların, şu dört yıl içinde bir hayli düşünmek zorunda kaldıklarını anlayabilirler. Bu insanlar, tehlike içinde bütün iyi niyetleriyle bir hayli düşündüler. Alt olmuş bunca düşünceler, suçsuz kurbanlar, bunca yıkıntılar ortasında yeni bir öğreti ve yeni bir yaşam gereksinimi duydular. 1940 Haziranında, onlar için bütün bir dünya çökmüştü.
Bugün yeni gerçeği aynı iyi niyetle ve tekelci bir düşünceye kaçmadan arıyorlar. Bozgunların en acısı üstünde kafa yoran ve kendi güçsüzlüklerini anlayan bu insanların, ülkelerinin bulanıklığa kurban gittiğini ve bundan sonra büyük bir aydınlığa ve yenileşmeye gitmekten başka yol olmadığım düşünmeleri hiç de şaşılacak bir şey değildir.
Bugün bizim uygulamak istediğimiz yöntem budur.Bunu iyi niyetle denemek hakkımızdır. Bunun kabul edilmesini istiyoruz. Bu yöntem bir ülkenin bütün politikasını yeni baştan yapmak savında değil. Bütün istediği bu ülkenin siyasal yaşamında, çok sınırlı bir denemeye yol açmaktır. Buna da salt yansız eleştirme yoluyla politika alanına ahlakın dilini getirmek diyebiliriz. Başka türlü
söylemek gerekirse, aynı zamanda hem evet hem hayır demek, ama bunu aynı ciddilik ve aynı yansızlıkla söylemektir bu yöntemin istediği.
Bizi dikkatle, her iyi niyetin gerektirdiği hoşgörürlükle okuyan görür ki, bizim yaptığımız çoğu kez bir elimizle alır göründüğümüzü öbür elimizle vermektir, hem de fazlasıyla. Yalnız itirazlarımıza takılıp kalınacak olursa, anlaşmazlığın önüne geçilemez. Ama, bu itirazlar, burada çoğu kez yinelediğimiz beraberlik isteği ile teraziye konursa, hemen görülür ki, biz boş tutkulara kapılmamaya ve siyasal tarihin en önemli hareketlerinden biri olan bir öğretiye hakkım vermeye çalışıyoruz.
Bu yöntemin anlamı her zaman pek açık olmayabilir. Gazetecilik kusursuzluk peşinde koşan bir meslek değildir. Bir tek düşünceyi iyice açıklamak için bir gazetenin yüz sayısı ancak yeter. Ama bu düşünce başka düşüncelerin açıklanmasına yol açar, şu koşulla ki onu inceleyenler, ortaya atanlar kadar yansız olsun. Biz belki de aldanıyoruz, belki de yöntemimiz olmayacak bir düş peşindedir.
Ama hiçbir şey denemeden bunu söylemeye hakkımız olmadığı düşüncesindeyiz. Burada yaptığımız deneme budur ve bunu yaparken dürüstlükten başka duygusu olmayanların olabileceği kadar dürüst davranmaya çalışıyoruz.Komünist arkadaşlardan yalnız şunu istiyoruz : Bizim kafa yorduğumuz kadar onlar da bizim düşüncelerimiz üstünde kafa yorsunlar. Bununla hiç olmazsa, davranışlarımızı belli etmiş oluruz ve biz kendi payımıza giriştiğimiz işin güçlüklerini, olanaklarım daha iyi görmüş oluruz. Onlarla bizi böyle konuşmaya götüren budur hiç değilse. Haklı olarak
şundan korkuyoruz ki, eğer bulanık bir siyasal havaya girersek, Fransa bundan çok şey yitirir; en iyi Fransızlar bu hava içinde yaşamaktan kaçar; kalem kavgalarına düşmek ve Fransa'yı ikiye bölmektense bir köşede kendi başlarına yaşamayı daha doğru bulurlar.