Alman İdealizmi ve Doğu Felsefesi
|
Bu dönemin en önemli temsilcilerinden Immanuel Kant, mantıklı düşünce yapısını bütün insanlığın düşüncesine egemen olmasını arzular. İnsana ve insanlığa güvenen iyimser bir düşünürüdür. O halkın etkin denetiminin siyasette varolmasını ister. Kendinden önceki dönemleri ve kendi döneminin otoriter yönetimlerini eleştirmektedir. Halkın yönetime ilişkin tüm gelişmeleri ve hatta yöneticilerin kişisel tutumlarını da halkın öğrenmeye ihtiyacı vardır.
Hegelin devlete ilişkin görüşleri ilgi çekicidir. İnsanda beyin ve ruh nasılsa, yöneticide devletin ayrılmaz bir parçasıdır. O siyasal ayrıcalıklı sınıfların yönetici konumuna gelmesini arzu etmez. Ona göre Anayasa, ulusun siyasal karakterini yansıtmalıdır. Hükümette halkın çıkarlarına hizmet etmelidir.Hükümetin halkın çıkarlarına hizmet etmesi aslında halkın iradesine uygun hareket etmesidir. Ona göre istediğinin ne anlama geldiğini söyleyen ve sonrada bunu gerçekleştiren adam zamanın büyük adamıdır.
Hegel’e göre tanrı, insanın düşüncesi ile ulaştığı en son evredir. İnsan olmadan tanrı olmaz insan tanrının kendisidir. İnsan tanrıyı kendi içerisinde taşır. Budizm de buna tanrı denmeyip ruh denilir. Budizm de esas olan ruhun olgunluğudur. İkisinin de ortak noktası bu tür tinsel gerçekliğe düşünce gücü ile ulaşılmasıdır.
Bu dönemin diğer bir düşünürü olan Schopenhauer, dünyayı anlamsız ve insanları sorun yumağı olarak görür. Yaşamdaki acılar ve yoksunluklara karşı insanın kendi isteği ile bu dünyadan kurtulmasının mümkün olmadığını düşünür. Aslında bu düşüncede Schopenhauerin hayatı kabulleniş fikri ortaya çıkmaktadır. Ona göre insanın en büyük ödülü yaşamı reddetmek değil, acılara katlanarak nirvanaya ulaşmaktır. Nirvanaya ulaşan insan ona göre dünyanın tüm kaygılarından uzaklaşır. Bu Avrupalı düşünürün görüşlerinde Doğu felsefesinin ve Budizm inancının esintileri net bir şekilde görülmektedir.
Hegelin devlete ilişkin görüşleri ilgi çekicidir. İnsanda beyin ve ruh nasılsa, yöneticide devletin ayrılmaz bir parçasıdır. O siyasal ayrıcalıklı sınıfların yönetici konumuna gelmesini arzu etmez. Ona göre Anayasa, ulusun siyasal karakterini yansıtmalıdır. Hükümette halkın çıkarlarına hizmet etmelidir.Hükümetin halkın çıkarlarına hizmet etmesi aslında halkın iradesine uygun hareket etmesidir. Ona göre istediğinin ne anlama geldiğini söyleyen ve sonrada bunu gerçekleştiren adam zamanın büyük adamıdır.
Hegel’e göre tanrı, insanın düşüncesi ile ulaştığı en son evredir. İnsan olmadan tanrı olmaz insan tanrının kendisidir. İnsan tanrıyı kendi içerisinde taşır. Budizm de buna tanrı denmeyip ruh denilir. Budizm de esas olan ruhun olgunluğudur. İkisinin de ortak noktası bu tür tinsel gerçekliğe düşünce gücü ile ulaşılmasıdır.
Bu dönemin diğer bir düşünürü olan Schopenhauer, dünyayı anlamsız ve insanları sorun yumağı olarak görür. Yaşamdaki acılar ve yoksunluklara karşı insanın kendi isteği ile bu dünyadan kurtulmasının mümkün olmadığını düşünür. Aslında bu düşüncede Schopenhauerin hayatı kabulleniş fikri ortaya çıkmaktadır. Ona göre insanın en büyük ödülü yaşamı reddetmek değil, acılara katlanarak nirvanaya ulaşmaktır. Nirvanaya ulaşan insan ona göre dünyanın tüm kaygılarından uzaklaşır. Bu Avrupalı düşünürün görüşlerinde Doğu felsefesinin ve Budizm inancının esintileri net bir şekilde görülmektedir.