ERNST MACH'DA BİLGİNİN BİYOLOJİK - ANTROPOLOJİK TEMELİ
|
Ömer Naci Soykan
Bilgiyi ve bilimi olaylar arası bağıntıların araştırılması tanımıyla sınırlamakla pozitivist bir filozof olan Ernst Mach (1838-1916), bilginin kazanılmasında yaşamsal gereksinimleri temel alarak, bu felsefe çevresi içinde özel bir yer edinir. Eldeki yazı çerçevesinde, bizi asıl ilgilendiren, onun bu ikinci yönüdür. Bu tavrıyla Mach, aşağıda görüleceği gibi, pozotivizmin çok uzağında duran bir Schopenhauere bile yakınlık duyacaktır.
Aynı zamanda, hem matematikçi hem de fizikçi olan Mach, doğabiliminin en yüksek ve en genel önermesinin "enerji yoktan var olmaz" demek olan "enerjinin sakımı" ilkesi olduğunu söyler.Bu ilkenin geçerlilik alanı, yalnızca fiziksel dünya ile sınırlı değildir. Çünkü Mach için "fizik ve psişik olan özce aynıdır, doğrudan doğruya bilinir ve verilir; yalnızca araştırma-inceleme bakımından ayrılırlar". Örneğin, bir renk fiziksel bir nesnedir ve biz, onu aydınlatan ışık kaynakları ile olan bağıntısına dikkat ederiz. Ama fiziksel bir nesne olan rengin, gözün ağ tabakası ile olan bağıntılarına dikkat edersek, o zaman bu, psikolojik bir nesne, bir duyum olur',
"Herşey ve her psişik olan fiziksel olarak temellenir ." Bu nedenle "her organizma ve onun kısımları fiziksel yasalara tabidir ." Ne var ki bu düşünceler, Machı doğanın tümüyle homojen bir yapıda olduğu ve her temel ilkenin tüm doğada aynen geçerli olduğu sonucuna da götürmez: "Gerçi doğa, hemen hemen tümüyle ayrı yöntemlerle incelenmesi gereken organik ve inorganik iki ayrı parçadan oluşmaz, tersine doğanın çok yanları vardır ." Fakat doğanın bu çok "yanlılığı'ı bizim onu bilmemiz bakımındandır. O, bizim onu bilmek için ayrı inceleme-araştırma açılarınız karşısında kayıtsızdır. Çünkü incelememizi hangi açıdan yaparsak yapalım, hepsinin
sonunda vardığımız nokta aynıdır: element. Elementen basit olandır.
Dünya, artık çözümlenemeyecek olan bu en basit yapı taşlan üzerine ternellenir. Fizik-fizyolojik ve psişik olanın bu birliği, onların ilksel öğeleri olan elementlerin aynılığında kurulur. Buna göre, az şeyle çok şey yapma demek olan "ekonomi", "kendini sakınma" gibi canlı dünyasının temel ilkeleri de fizik dünyanın en genel ilkesi olan "enerjinin sakımı" ilkesine benzer . "Bazı doğa olaylarının tutumluluk etkisi vermesi,Darwin'in organik doğa alanında ortaya koyduğu, inorganik alandaki bu aynı düşüncedir ." "yaşam, kendi kendini gerçekten koruyan, daima yineleyen, açıp genişleten, yani madde'nin kendi alanında ard arda gelen daha büyük nicelikler olan olaylardan oluşur ." Organizmanın yönelimleri, organizmanın sakimına bağlıdırlar . "Karmaşık bir organizmanın kısımlannın, organların bir ortak yaşamının kısımlarının bütün'ün sakimına uymuş olacaklarını, aksi halde bütünün sakımının var olamayacağını kendini sakınma'nın temel karakterine uygun olarak beklemeliyiz ."
Belki de organik olanla inorganik olan arasında kesin bir sınır yoktur .Hangisinin ilk önce oluştuğunu bilecek durumda da değiliz. Ama "bildiğimiz organizmalar, yalnızca organik çekirdekten gelişirler" . Bu nedenle organik olanın ilksel olduğu kanısına katılabiliriz. Ne olursa olsun, burada her zaman doğnı olarak kalan şudur: "Organizmanın çevreye ve organizmanın kısımlarının birbirine uyumu biyolojik gelişime uygundur" . Mach için, bu biyolojik uyum ilkesi, aşağıda da görüleceği gibi, bir bilgi ilkesi, bir doğruluk ilkesi olan "düşüncelerin olaylara uyumu ve düşüncelerin birbirine uyumu" ilkesinin de temelidir.
Lamarck ve Darwin'in düşüncelerinden çok etkilenmiş olan Mach, bu elkilenişi dile getirirken, kendi bilgi görüşünün biyolojik önemini de ortaya koymuş olun "Daha 1854'de Lise öğrencisi iken değerli öğretmenim F.X. Wesseln'den Lamnrck'ın öğretisini öğrenmiş olmam, 1859'da yayımlanan Darwin'in düşüncelerini kavramamda iyi bir hazırlık olmuştu. Bunlar, 1864-1867 yıllarında Graz'da verdiğim derslerde etkili olurlar ve bilimsel düşüncelerin yansı kavrayışıyla yaşam savaşı olarak, en çok uyanın yaşamda kalışı olarak kendini gösterirler. Bu görüş, ekonomi düşüncesiyle çelişmez; tersine onu tamamlayarak biyolojik-ekonomik bir bilgi öğretisi tasvirinde onunla birleşebilir. O halde, en kısa biçimde ifadeyle, Düşüncelerin olaylara, uyumu ve düşüncelerin birbirine uyumu bilimsel bilginin ödevi olarak görünür. Her gelişmiş, yararlı biyolojik süreç,bir kendini sakınma olayıdır; o, böyle bir süreç olarak aynı zamanda bir uyum sürecidir ve bireye zarar veren bir olaydan daha ekonomiktir. Tüm gelişmiş bilgi süreçleri, biyolojik olarak elverişli süreçlerin ya özel durumlan ya da kısımlandır. Çünkü daha yüksek örgenleşmiş canlı varlıkların fizik-biyolojik davranışı, bilginin, düşünmenin iç süreci ile birlikte belirlenir, tamamlanır" .
Bilgi, yüksek hayvanlarda ve insanda ortaya çıkan biyolojik temelli psişik bir yaşantıdır. Organizma, ister kendisinde bu sürecin (bilginin) ortaya çıktığı yüksek bir organizma olsun, ister bilgiden yoksun aşağı bir organizma olsun, onun temel davranışı kendini sakınma ve uyum (organizmanın bütün olarak çevreye uyumu ve organizmanın kısımlannın birbirine uyumu) davranışıdır.
Burada,doğanın organizmayı yaşatmak istemesi gibi,doğaya bir niyet atfedilmemelidir. Doğa kişileştirilmemelidir.Olay açıktır:Organizma ya yaşayacaktır ya yaşamıyacaktır. Organizma, yaşıyacaksa -ki yaşıyor-, demek ki uyumu gerçekleştirmiştir. Kısımları birbirine uymayan, bütün olarak da kendisi ile çevresi arasında uyum olmayan bir organizma (?)'nın yaşaması olanaklı değildir. Demek ki uyum, her organizmada bulunan içgüdüsel bir davranıştır. Buna göre bilgi de içgüdüseldir.
Ama her organizmada bulunmaz. Çünkü doğadaki tüm organizmalar aynı gelişmişlik düzeyinde değildirler. Bazı organizmalar, bazılanndan daha gelişmiştir. Bu demektir ki, bazı organizmalar uyum sağlamada daha ekonomik, daha başarılı olmuşlardır. Bu gelişme sürecinin bir anında bilgi ortaya çıkar. Bu anın ilk kez nerede, ne zaman ortaya çıktığı sorusunun bir değeri yoktur. "İlksel hayvanlarda, biyolojik önemli uyarımlar, uyum-reflekslerini ortaya çıkarırlar".Bilgi, bu uyumun hayvanda ve insandaki ifadesidir. Hayvan ve insan çevresini gözler, gözlemler yapar,deneyimlerde bulunur. "Deney, insan dünyasıyla sınırlı değildir. Hayvanların yaptığı deneyler de görülebilir; hem de gelişimin çeşitli basamaklarında" . Tepkimelerin -bir meyvanın ve onun besin değerinin görünüşünün-bağıntısının gözlemle saptanmasının biyolojik önemi" vardır. "En basit olarak doğrudan doğruya duyulara gelebilen bağıntılar, kuşkusuz, ilkin biyolojik gereksinimin kılavuzluğunda gözlemlenir '." Hayvan ve insanın çevresinde pek çok değişimler vardır. O, bu değişimlerden kendisi için en ilginç olanlarını seçer. En ilginç olanlar, onun biyolojik gereksinimine en uygun olanlardır. En çok dikkat çeken, bir başka deyimle dikkat çekmeye en uygun olan görülür. "Görü, tüm bilginin temelidir".
Schopenhauer için de tüm bilginin temeli, hayvan ile insanın aynı zamanda sahip oldukları görü'dedir. Mach da bunun ayrımındadır. Bu nedenle, bu cümlesine düştüğü dipnotta o, şöyle der: "Bana öyle geliyor ki, görü'nün önemini Kant ertesinde Schopenhauer en iyi biçimde değerlendirmiştir." İnsanın yaşam deneyiminden görü zeminine dayanan bilgiler edinmesi, ortaya yeni düşünceler koyması birdenbire olmamıştır. "Düşüncelerin doğması ve büyümesi için, her doğa varlığı gibi gelişmesi için, onlar kendi zamanlarına gerek duyarlar. Çünkü insan, düşünceleriyle birlikte de bir doğa parçasıdır. Bir düşüncenin bir başka düşünceye dönüşmesi, yavaş yavaş derece derece ve zahmetle olur; tıpkı, muhtemelen, bir hayvan türünün yeni türlere derece derece geçişi gibi ." "İnsan, ilk doğa bilgilerini yan bilinçli ve bilinçsiz olarak edinir, Böylece o, içgüdüsel olarak olayların düşüncede hem kopyalarını çıkartır (onlan sonradan oluşturur),hem de olayları düşüncede önceden oluştururlar. Bu suretle insan, âtıl deneyi, ilkin yalnızca kendi maddi yararlan için hızlı hareketli düşüncelerle tamamlar. O, tıpkı hayvan gibi,çalılıktaki hışırtıdan, kendisinden korktuğu düşmanı kurgular; meyvanın kabuğundan çekirdeğine varır. Onun bu arayışı, tayf çizgisinden maddeyi, camın sürtünmesinden elektrik kıvılcımını düşüncede oluşturmamızdan başka türlü değildir. Bu tarz nedensellik bilgisi, Schopenhauer'in sevgili köpeğinin bulunduğu aşağı basamağa dek uzanır. Schopenhauer, bu bilgiyi köpeğe de atfetmişti. Bu tarz nedensellik bilgisi, tüm hayvan dünyasını kuşatır ve güçlü düşünürün isteme kendi erekleri için zihni yaratmıştır sözünü doğrular. Bu ilk psişik işlevlerin, organizmin ekonomisinden kaynaklanması, hareket ve sindirimin kaynaklandığından kesinlikle daha az değildir. (...) Bu ilk bilgi-edimleri, bugün de tüm bilimsel düşüncenin en güçlü temelini oluşturur ."
Hayvan bilgisi ile en ilkselinden en gelişmişine insan bilgisi, onların yaşam gereksinimlerine uygun olarak görü temelinde birleşirler. Ancak, hayvan ile insan arasında bilgi bakımından elbette bir ayrım olacaktır. Ne var ki bu ayrım, Mach'a göre, ne nitelikçe ne de özce bir ayrımdır. Aslında Mach için ne hayvan ile insan arasında ne de cansız ile canlı arasında özce bir ayrım vardır. Yukarıda da söylendiği gibi, ne tür olursa olsun tüm olay bağıntılarının çözümlenmesinin sonunda,hepsinde aynı en basit (çözümlenemiyen) olana, element'e varılır. İnsan ile hayvan
arasında, onların yaşam koşullarından kaynaklanan başlıca ayrımları Mach, beş başlık altında şöyle dile getirir: "Hayvanlara karşı, psişik bakımdan insanda ortaya çıkan ayrımlar niteliksel değil, tersine yalnızca niceliksel tarzdadır. İnsanın karmaşık yaşam koşullarından ötürü;
l.onun psişik yaşamı daha yoğun ve daha zengin oluşmuştur;
2. onun ilgi-çevresi daha büyük ve daha geniştir,
3. o, biyolojik ereklerine erişmek için daha uzun bir dolambacı açmada yetilidir;
4. sözlü ve yazılı daha yetkin bildirim sayesinde çağdaşlarının ve seleflerinin yaşamını birey üzerine daha güçlü ve doğrudan bir etkimede kullanır;
5- bireyin yaşam-süresi içinde psişik yaşamın daha hızlı bir değişimi olur. Bu yazının başlıca amacı, Mach felsefesinin bir eleştirisini yapmak değil, yalnızca onun düşüncelerini belirli biracıdan birbirine iliştirerek birlikli bir biçimde serimlemektir.
Ancak, bu tür her serimleme, kendini yansız olmaya ne denli zorlasa da kimi zaman bu zorlama bir noktada dayanaksız kalır. Şu anda böyle bir noktada bulunduğumuzu hissediyor, Mach'ın yukarıda madde madde sıralanan düşüncelerine ilişkin bir iki eleştirici saptamayı yapmadan geçemiyoruz: Bir insanın bir başka insanı, bir nesneyi ya da değer verdiği herhangi bir şeyi sevmesinin, kendini vermesinin bir hayvanın örneğin yavrularını koruma gibi bir davranışına göre daha yoğun ve daha zengin bir psişik yaşam olarak açıklanması, ne tür bilimsel(?), anti-metafizik(?) bir bakış açısının sonucu olabilir?
En İlkselinden en gelişmişine tüm hayvan türlerinin salt biyolojik gereksinimleriyle sınırlı olarak yaşadığı çevresi karşısında, insanın içinde yaşadığı maddi-manevi dünyasına "niteliksel ayrım" demeyi çok görmemiz hangi nesnel ölçüte dayanacaktır? İnsan duygu ve düşüncelerini dille ifade eder veya gizler ve yine dille yalan söyleyebilir. Böyle bir dili, hayvansal bildirişimin yalnızca niceliksel bir yetkinleşmesi olarak görürsek, hangi ayrıma "niteliksel" nitemini vereceğiz? "Nitelik" devimini hiç kullanamazsak, "nicelik"in ne anlamı olabilir? Ne var ki, Mach'ı eleştirirken, onun monist felsefesinin vardığı bu sonucun her "bütünü" felsefenin ödemek zorunda kaklığı bir "bedel" olduğunu da belirtmeliyiz.
Yine de Mach'dan öğreneceğimiz şeyler bulunduğunu gözardı etmeyerek, onun düşüncelerinin izini sürmek istiyoruz. "Hayvan ve insan kendi gereksinmelerini karşılamada bir ölçüde ayrı yolları seçerler, her ikisi, ancak kendi gövdesinin adaleleriyle çevredeki cisimlerle ilgi kurabilir. Ama hayvan, tamamen kendi gereksinimiyle sınırlı olarak, gereksinimi karşılayanı ele geçirmeye ya da rahatsız eden cismi uzaklaştırmaya, çoğunlukla doğrudan doğruya çaba gösterirken, insan, daha büyük psişik güçlerle ve özgürlükle onunla yakın anlamda kullanılan "basit", "uygun-uyumlu", "elverişli", 'Yararlı", "kullanışlı", "rahat"" gibi özellikler insan ve hayvan davranışlarında, yapıp-etmelerinde ortak olmakla birlikte, insan onları gerçekleştirmede hayvandan çok daha başarılı olur. Ayrıca, bir hayvan türünün tüm üyeleri aynı davranışı göstermelerine karşın,insan, eylemlerinde bireysel-psişik güç ve serbestliğe sahiptir.
İnsan, bilginin en üst basamağı olan kuramsal bilgiye birdenbire varmamıştır.Onlar da tıpkı organizmalar gibi bir oluşum sürecini izler. "Bilimsel görüşler,doğaldan doğruya halk görüşlerine bağlanırlar; başlangıçta genellikle onlardan ayrılmamışlardır; ayrılma giderek oluşur. Göğün, bize, belirli bile olmayan çok büyük yarıçaplı bir küre olarak görünmesi, fizyolojik nedenlerdendir. Bu, halksal ve de ilk bilimsel görüştür." Tüm uzamsal kavramlanmız bedensel-fizyolojik temellidir.
"Biçimlerin görülmesi ile ilgili olaylar, "yukarı'ya ve 'aşağı'ya, keza 'yakın'a ve 'uzak'a tamamen ayrı duyumların karşılık olduğunu öğretirler. "Sağ" ve "sol" da, fizyolojik simetri olaylarından kaynaklanmakla, her ne kadar daha benzer duyumlara dayanmakla birlikte, yine de farklı duyumlar üzerine temellenir." Aynı bağlamda Mach'ın irdelediği ilginç bir soru da şudur: "İnsanın ne için iki gözü vardır?" Bu soru çeşitli bakımlardan yanıtlanabilir. Örneğin sanatçı, "yüzün güzel simetrisi için" diyebilir. Ya da ekonomist, "biri yitirilirse, biri yedek bulunsun", softa ise "dünyadaki günahlara ağlayabilmemiz için" yanıtlarını verebilir. Bu soruda ve ona verilen tüm yanıtlarda bir varsayım gizlidir: Sanki doğa bir kişi'dir, bazı erekleri olan ve onlan gerçekleştirmek isteyen bir düzenleyici'dir. Mach, daha önce de söylediğimiz gibi, doğanın kişileştiriimesine, doğada bir teoloji aranmasına karşıdır. Öyleyse, ilkin soruyu doğru biçimine sokmalıyız: "Nasıl olmuşsa olmuş bir kere insanın iki gözü olmuştur.İnsan, bir gözle gördüğünden daha fazlasını iki gözle nasıl görebiliyor?" Böylece soru, bilimsel araştırmaya olanak veren bir biçim almış olur. Buna uygun olarak Mach, yaptığı fizik-fizyolojik araştırmalarının sonucunu şöyle ifade eder: "Demek ki,iki gözün birlikli etkisiyle uzaklıkların bilgisini ve buna göre de cisimlerin biçimlerinin bilgisini elde ederiz." İnsan, dünyayı iki gözüyle gördüğü biçimde algılar."İnsanın gözünü değiştirirseniz, onun dünya-görüşünü de değiştirmiş olursunuz." "İnsan ruhu, kendi evinde, yani kafada mahpustur; o,doğayı kendi iki penreresinden, iki gözle görür."
Uzamla ilgili bilgilerimiz gibi zaman duyumunun, tasarımının ve kavramının temeli de fizyolojiktir. "Uzam-görüşü gibi zaman-görüşünün de tevarüs ettiğimiz bedensel organizasyona bağlı olduğundan bugün asla kuşku duyulamaz." Zaman duyusunun gelişimi uzam duyusuna bağlıdır. "Zaman-duyumu ve zaman tasarımı,zamansal ve uzamsal çevreye uyumda gelişir. İlgileri en uzak uzamlar ve en uzak zamanları kapsayan insan, en çok gelişmiş zaman duyumu ve zaman tasarımına da mazhar olmuştur." Ancak insan, kendine özgü olan kendi zaman görüşünü başkasına iletemez. Onun başkasına iletilebilmesi için ölçülebilir olması gerekir:
"Herkesin kendine özgü kendi zaman-görüşü vardır; bu, aktarılabilir değildir. Kronometrik kavramlar tüm yetişkin insanlarda ortaktır;bu ise iletilebilirdir." Ölçü, sayı ve tüm geometrik tasarım ve kavramlann da kökeni, doğrudan ya da dolaylı olarak yaşamsal gereksinimlerle açıklanabilir, "sayılar, sık sık 'insan tininin özgür yaratmaları' olarak gösterilir. Burada ifade edilen insan tinine olan hayranlık,aritmetiğin yetkin, görkemli yapısı karşısında çok doğaldır. Ama bu yaratmaların anlaşılması, eğer onların içgüdüsel başlangıçlarına geri gidilir ve İni yaratmnlar için olan gereksinimin doğurduğu durumlar incelenirse, çok daha yararlı olmuş olur."
"Ulaşım ve ticaret, alım-satım, aritmetiğin gelişimini gerektirir." "Ulaşımda çeşitli işler ortaya çıkar. Örneğin eşit üyelerden oluşan iki ya da daha çok grubu bir grupta toplama ve üye sayısını bilme, yani toplama işi.(...) Hesap etme doğrudan ya da dolaylı bir sayımdır." "Deney geometrik kavramlarımızın kaynağı olarak bilinir.(...) Uzamın diğer çeşitliliklerle karşılaştırılmasıyla daha genel kavramlar elde edilir.
Geometrik kavramlar, bunların özel bir durumunu ifade eder." "Uzamsal eşitlik ölçütü, artık ölçünün girişiyle esas bakımından değişikliğe uğrayınca, sayı kavramının geometriye girişiyle, böylece, daha geniş bir değişke, daha doğrusu, keskinleşme edinilir." "Geometrik kavramlarımız, uzamdan bağımsız gereci de içerir; uzamsal olanı belirli bir özgürlükle ve her şeyden önce serbestçe daha büyük bir kesinlikle tasvir eder. Olgu ile kavram arasında tam olmayan temas, çeşitli geometrik sistemlerin (teorilerin) olanağını da anlaşılır kılar. Aynı şey, fizikle ilgili olarak da tamamiyle söylenebilir." Kavram ile kavranılan şey arasında, bir başka deyişle düşünme ile olay arasında uygunluk, olayların düşünmede tasviri yoluyla elde edilir. Bu tasvir bir soyutlamadır, düşünmede yapılan bir deneydir. Ancak düşünce deneyinden önce, fizik deneyin yapılmış olması gerekir. "Düşünce deneyi, fizik deneyin daima yalnızca bir kopyasıdır." Fakat insan boş bir kafayla da hiçbir fiziksel deney yapamaz. "Düşünce deneyi, fizik deneyin de zorunlu bir önkoşuludur. Her deneyci, her mucit, kafasında kuracağı düzene, onu gerçeğe çevirmeden önce sahip olmalıdır." Doğrusu, fizik deney ile düşünce deneyi birlikte oluşur, gelişir. Ama bu ikisi birebir örtüşmez. Aradaki farkı düşünce kapatır.
Bilim teorileri, olayların düşüncede tasvir edilmesinden başka bir şey değildir.Düşünme burada da ekonomik davranır. Çünkü düşünmede yeniden oluşturulan olaylar, bir bakımdan, bir açıdan oluşturulmuştur. Bu oluşturmayı yapanı ilgilendermeyen yönler dışarda bırakılmıştır. Bu düşünme deneyi, tasvir, ister matematik sembollerle, ister sözcüklerle olsun bir dille yapılır. Tasvir etme, bilgiyi yüklenme ve bilgiyi aktarma aracı olarak dilin ekonomik bir yönü vardır. "Bildirmenin hayret verici ekonomisi dildedir." Ayrıca, özel olarak ekonomik olmayı amaçlayan diller vardır; örneğin: Matematik. "Matematik bir sayma ekonomisidir. Sayılar, özetleme ve tutumlu olma gözetilerek bizzat basit bir sisteme götürülen düzen-işaretlerdir."
"Sayılar diye adlandırdığımız düzen işaretleri, hayret verici basitlik ve ekonominin bir sistemini oluştururlar." Evrene ilişkin tasvirler veren fiziğin, elden geldiğince az tasvirle, elden geldiğince çok evrene-ilişikin-olanı içermesi gerekir. Demek ki hem tasvirin kendisinin elde edilişinde hem de tasvirlerin kullanılmasında ekonomik davranılmalıdır. Bunun için fiziğe en uygun dil, en ekonomik dil olan matemaliktir.
"Fizik,çepeçevre kuşatıcı tasviri matematikle yapar." Bilim ekonomik olmak zorundadır. "Bilim olayların en ekonomik, en basit kavramsal ifadesini kendi ereği olarak bilir." Bilim ekonomisinin temeli düşünme ekonomisine dayanır. "Gerçekte bir insanın kısacık yaşamında ve sınırlı belleğinde değerli olarak adlandırılacak bir bilgiye ancak düşünmenin büyük ekonomisi yoluyla erişilebilir." Nasıl bilim düşünme ekonomisine dayanırsa, düşünme ekonomisi de temelini biyolojik gereksinimde bulur.
"Düşüncelerin ekonomikleşmesini, armonisini, örgenleşmesini biz biyolojik bir gereksinim olarak hissederiz." "Olayların yeterince kesin bir kopyasını ifade eden tasarımlar, biyolojik gereksinimleri karşılarlar."(...) Tasarımların olaylara ve tasarımların birbirleriyle uyumu, bu iki süreç, gerçekle kesin olarak birbirinden ayrılamaz." "Bu süreçler, ilkin, amaç ve açık bir bilinç olmaksızın gerçekleşir. Yetkin bilince vardığımızda, artık, kendimizde doğru, zengin bir dünya tablosu buluruz. Ama daha sonra, bu iki sürecin açık bilinçli ve amaçlı ortaya konumuna tamamen tedrici bir geçiş görülür. Ve bu geçiş gerçekleşir gerçekleşmez araştırma başlar. Düşüncelerin olaylara uyumuna gözlem, düşüncelerin birbirine uyumuna ise teori diyoruz. Gözlemle teori de birbirinden kesin olarak ayrılmazlar. Çünkü hemen her gözlem, önceden teorinin etkisindedirve diğer yandan gözlemin teoriye geri-ektisi yeterince önemde ortaya çıkar." Demek ki bilginin doğruluğunun ölçütü de bu biyolojik temelli uyumdadır.
Tasarımların olaylara uyumu nesnel doğruluğu, tasarımların birbirine uyumu ise teorik, mantıksal doğruluğu verir.Ancak bu iki doğruluk (uyum) birlikte meydana gelir. Başka türlü dendikle, bir bilgi,konusuna(nesnesine) uymazsa, o, nesnel olarak doğru değildir ve bu bilgiyi oluşturan düşünceler birbirine uymazsa, o, teorik (mantıksal) olarak doğru değildir.
Bu iki yönlü uyum ya da doğruluk birlikte gerçekleşmezse, ortaya yanılma çıkar. Yanılma, bilginin doğru bilginin karşıtıdır. Yanılma, ekonomik değildir, uyumlu değildir, elverişli, yararlı vb. değildir. Yanılma yaşama hizmet etmez. Kısacası,yanılma, şimdiye dek bilgi için ne söylenmişse, onun karşıtıdır.
Bu çalışma, bizi şu sonuca vardırmiştır: İnsan ve hayvan bilgisinin, onların bedenlerine, bedensel işlevlerine bağlı olarak, yaşamın hizetinde oluşması ve gelişmesi düşüncesi, Mach felsefesinin olumlu ve önemli bir yönüdür. Ancak, bu fizyolojik-biyolojik zemin üzerinde yükselen insan dünyası, bu 'yükselme' ile o zeminden, an azından nitelikçe bir ayrılığa sahip olmaz mı? Mach, bu soruyu "hayır" diye yanıtlar. Oysa, insanın yalnızca kendi başarısı olan kültür dünyası içinde
yaşaması ile kazandığı ayrılıklar ve ayncalıklar, onlara 'niteliksel' niteminin verilmesini fazlasıyla hak eder.
Bilgiyi ve bilimi olaylar arası bağıntıların araştırılması tanımıyla sınırlamakla pozitivist bir filozof olan Ernst Mach (1838-1916), bilginin kazanılmasında yaşamsal gereksinimleri temel alarak, bu felsefe çevresi içinde özel bir yer edinir. Eldeki yazı çerçevesinde, bizi asıl ilgilendiren, onun bu ikinci yönüdür. Bu tavrıyla Mach, aşağıda görüleceği gibi, pozotivizmin çok uzağında duran bir Schopenhauere bile yakınlık duyacaktır.
Aynı zamanda, hem matematikçi hem de fizikçi olan Mach, doğabiliminin en yüksek ve en genel önermesinin "enerji yoktan var olmaz" demek olan "enerjinin sakımı" ilkesi olduğunu söyler.Bu ilkenin geçerlilik alanı, yalnızca fiziksel dünya ile sınırlı değildir. Çünkü Mach için "fizik ve psişik olan özce aynıdır, doğrudan doğruya bilinir ve verilir; yalnızca araştırma-inceleme bakımından ayrılırlar". Örneğin, bir renk fiziksel bir nesnedir ve biz, onu aydınlatan ışık kaynakları ile olan bağıntısına dikkat ederiz. Ama fiziksel bir nesne olan rengin, gözün ağ tabakası ile olan bağıntılarına dikkat edersek, o zaman bu, psikolojik bir nesne, bir duyum olur',
"Herşey ve her psişik olan fiziksel olarak temellenir ." Bu nedenle "her organizma ve onun kısımları fiziksel yasalara tabidir ." Ne var ki bu düşünceler, Machı doğanın tümüyle homojen bir yapıda olduğu ve her temel ilkenin tüm doğada aynen geçerli olduğu sonucuna da götürmez: "Gerçi doğa, hemen hemen tümüyle ayrı yöntemlerle incelenmesi gereken organik ve inorganik iki ayrı parçadan oluşmaz, tersine doğanın çok yanları vardır ." Fakat doğanın bu çok "yanlılığı'ı bizim onu bilmemiz bakımındandır. O, bizim onu bilmek için ayrı inceleme-araştırma açılarınız karşısında kayıtsızdır. Çünkü incelememizi hangi açıdan yaparsak yapalım, hepsinin
sonunda vardığımız nokta aynıdır: element. Elementen basit olandır.
Dünya, artık çözümlenemeyecek olan bu en basit yapı taşlan üzerine ternellenir. Fizik-fizyolojik ve psişik olanın bu birliği, onların ilksel öğeleri olan elementlerin aynılığında kurulur. Buna göre, az şeyle çok şey yapma demek olan "ekonomi", "kendini sakınma" gibi canlı dünyasının temel ilkeleri de fizik dünyanın en genel ilkesi olan "enerjinin sakımı" ilkesine benzer . "Bazı doğa olaylarının tutumluluk etkisi vermesi,Darwin'in organik doğa alanında ortaya koyduğu, inorganik alandaki bu aynı düşüncedir ." "yaşam, kendi kendini gerçekten koruyan, daima yineleyen, açıp genişleten, yani madde'nin kendi alanında ard arda gelen daha büyük nicelikler olan olaylardan oluşur ." Organizmanın yönelimleri, organizmanın sakimına bağlıdırlar . "Karmaşık bir organizmanın kısımlannın, organların bir ortak yaşamının kısımlarının bütün'ün sakimına uymuş olacaklarını, aksi halde bütünün sakımının var olamayacağını kendini sakınma'nın temel karakterine uygun olarak beklemeliyiz ."
Belki de organik olanla inorganik olan arasında kesin bir sınır yoktur .Hangisinin ilk önce oluştuğunu bilecek durumda da değiliz. Ama "bildiğimiz organizmalar, yalnızca organik çekirdekten gelişirler" . Bu nedenle organik olanın ilksel olduğu kanısına katılabiliriz. Ne olursa olsun, burada her zaman doğnı olarak kalan şudur: "Organizmanın çevreye ve organizmanın kısımlarının birbirine uyumu biyolojik gelişime uygundur" . Mach için, bu biyolojik uyum ilkesi, aşağıda da görüleceği gibi, bir bilgi ilkesi, bir doğruluk ilkesi olan "düşüncelerin olaylara uyumu ve düşüncelerin birbirine uyumu" ilkesinin de temelidir.
Lamarck ve Darwin'in düşüncelerinden çok etkilenmiş olan Mach, bu elkilenişi dile getirirken, kendi bilgi görüşünün biyolojik önemini de ortaya koymuş olun "Daha 1854'de Lise öğrencisi iken değerli öğretmenim F.X. Wesseln'den Lamnrck'ın öğretisini öğrenmiş olmam, 1859'da yayımlanan Darwin'in düşüncelerini kavramamda iyi bir hazırlık olmuştu. Bunlar, 1864-1867 yıllarında Graz'da verdiğim derslerde etkili olurlar ve bilimsel düşüncelerin yansı kavrayışıyla yaşam savaşı olarak, en çok uyanın yaşamda kalışı olarak kendini gösterirler. Bu görüş, ekonomi düşüncesiyle çelişmez; tersine onu tamamlayarak biyolojik-ekonomik bir bilgi öğretisi tasvirinde onunla birleşebilir. O halde, en kısa biçimde ifadeyle, Düşüncelerin olaylara, uyumu ve düşüncelerin birbirine uyumu bilimsel bilginin ödevi olarak görünür. Her gelişmiş, yararlı biyolojik süreç,bir kendini sakınma olayıdır; o, böyle bir süreç olarak aynı zamanda bir uyum sürecidir ve bireye zarar veren bir olaydan daha ekonomiktir. Tüm gelişmiş bilgi süreçleri, biyolojik olarak elverişli süreçlerin ya özel durumlan ya da kısımlandır. Çünkü daha yüksek örgenleşmiş canlı varlıkların fizik-biyolojik davranışı, bilginin, düşünmenin iç süreci ile birlikte belirlenir, tamamlanır" .
Bilgi, yüksek hayvanlarda ve insanda ortaya çıkan biyolojik temelli psişik bir yaşantıdır. Organizma, ister kendisinde bu sürecin (bilginin) ortaya çıktığı yüksek bir organizma olsun, ister bilgiden yoksun aşağı bir organizma olsun, onun temel davranışı kendini sakınma ve uyum (organizmanın bütün olarak çevreye uyumu ve organizmanın kısımlannın birbirine uyumu) davranışıdır.
Burada,doğanın organizmayı yaşatmak istemesi gibi,doğaya bir niyet atfedilmemelidir. Doğa kişileştirilmemelidir.Olay açıktır:Organizma ya yaşayacaktır ya yaşamıyacaktır. Organizma, yaşıyacaksa -ki yaşıyor-, demek ki uyumu gerçekleştirmiştir. Kısımları birbirine uymayan, bütün olarak da kendisi ile çevresi arasında uyum olmayan bir organizma (?)'nın yaşaması olanaklı değildir. Demek ki uyum, her organizmada bulunan içgüdüsel bir davranıştır. Buna göre bilgi de içgüdüseldir.
Ama her organizmada bulunmaz. Çünkü doğadaki tüm organizmalar aynı gelişmişlik düzeyinde değildirler. Bazı organizmalar, bazılanndan daha gelişmiştir. Bu demektir ki, bazı organizmalar uyum sağlamada daha ekonomik, daha başarılı olmuşlardır. Bu gelişme sürecinin bir anında bilgi ortaya çıkar. Bu anın ilk kez nerede, ne zaman ortaya çıktığı sorusunun bir değeri yoktur. "İlksel hayvanlarda, biyolojik önemli uyarımlar, uyum-reflekslerini ortaya çıkarırlar".Bilgi, bu uyumun hayvanda ve insandaki ifadesidir. Hayvan ve insan çevresini gözler, gözlemler yapar,deneyimlerde bulunur. "Deney, insan dünyasıyla sınırlı değildir. Hayvanların yaptığı deneyler de görülebilir; hem de gelişimin çeşitli basamaklarında" . Tepkimelerin -bir meyvanın ve onun besin değerinin görünüşünün-bağıntısının gözlemle saptanmasının biyolojik önemi" vardır. "En basit olarak doğrudan doğruya duyulara gelebilen bağıntılar, kuşkusuz, ilkin biyolojik gereksinimin kılavuzluğunda gözlemlenir '." Hayvan ve insanın çevresinde pek çok değişimler vardır. O, bu değişimlerden kendisi için en ilginç olanlarını seçer. En ilginç olanlar, onun biyolojik gereksinimine en uygun olanlardır. En çok dikkat çeken, bir başka deyimle dikkat çekmeye en uygun olan görülür. "Görü, tüm bilginin temelidir".
Schopenhauer için de tüm bilginin temeli, hayvan ile insanın aynı zamanda sahip oldukları görü'dedir. Mach da bunun ayrımındadır. Bu nedenle, bu cümlesine düştüğü dipnotta o, şöyle der: "Bana öyle geliyor ki, görü'nün önemini Kant ertesinde Schopenhauer en iyi biçimde değerlendirmiştir." İnsanın yaşam deneyiminden görü zeminine dayanan bilgiler edinmesi, ortaya yeni düşünceler koyması birdenbire olmamıştır. "Düşüncelerin doğması ve büyümesi için, her doğa varlığı gibi gelişmesi için, onlar kendi zamanlarına gerek duyarlar. Çünkü insan, düşünceleriyle birlikte de bir doğa parçasıdır. Bir düşüncenin bir başka düşünceye dönüşmesi, yavaş yavaş derece derece ve zahmetle olur; tıpkı, muhtemelen, bir hayvan türünün yeni türlere derece derece geçişi gibi ." "İnsan, ilk doğa bilgilerini yan bilinçli ve bilinçsiz olarak edinir, Böylece o, içgüdüsel olarak olayların düşüncede hem kopyalarını çıkartır (onlan sonradan oluşturur),hem de olayları düşüncede önceden oluştururlar. Bu suretle insan, âtıl deneyi, ilkin yalnızca kendi maddi yararlan için hızlı hareketli düşüncelerle tamamlar. O, tıpkı hayvan gibi,çalılıktaki hışırtıdan, kendisinden korktuğu düşmanı kurgular; meyvanın kabuğundan çekirdeğine varır. Onun bu arayışı, tayf çizgisinden maddeyi, camın sürtünmesinden elektrik kıvılcımını düşüncede oluşturmamızdan başka türlü değildir. Bu tarz nedensellik bilgisi, Schopenhauer'in sevgili köpeğinin bulunduğu aşağı basamağa dek uzanır. Schopenhauer, bu bilgiyi köpeğe de atfetmişti. Bu tarz nedensellik bilgisi, tüm hayvan dünyasını kuşatır ve güçlü düşünürün isteme kendi erekleri için zihni yaratmıştır sözünü doğrular. Bu ilk psişik işlevlerin, organizmin ekonomisinden kaynaklanması, hareket ve sindirimin kaynaklandığından kesinlikle daha az değildir. (...) Bu ilk bilgi-edimleri, bugün de tüm bilimsel düşüncenin en güçlü temelini oluşturur ."
Hayvan bilgisi ile en ilkselinden en gelişmişine insan bilgisi, onların yaşam gereksinimlerine uygun olarak görü temelinde birleşirler. Ancak, hayvan ile insan arasında bilgi bakımından elbette bir ayrım olacaktır. Ne var ki bu ayrım, Mach'a göre, ne nitelikçe ne de özce bir ayrımdır. Aslında Mach için ne hayvan ile insan arasında ne de cansız ile canlı arasında özce bir ayrım vardır. Yukarıda da söylendiği gibi, ne tür olursa olsun tüm olay bağıntılarının çözümlenmesinin sonunda,hepsinde aynı en basit (çözümlenemiyen) olana, element'e varılır. İnsan ile hayvan
arasında, onların yaşam koşullarından kaynaklanan başlıca ayrımları Mach, beş başlık altında şöyle dile getirir: "Hayvanlara karşı, psişik bakımdan insanda ortaya çıkan ayrımlar niteliksel değil, tersine yalnızca niceliksel tarzdadır. İnsanın karmaşık yaşam koşullarından ötürü;
l.onun psişik yaşamı daha yoğun ve daha zengin oluşmuştur;
2. onun ilgi-çevresi daha büyük ve daha geniştir,
3. o, biyolojik ereklerine erişmek için daha uzun bir dolambacı açmada yetilidir;
4. sözlü ve yazılı daha yetkin bildirim sayesinde çağdaşlarının ve seleflerinin yaşamını birey üzerine daha güçlü ve doğrudan bir etkimede kullanır;
5- bireyin yaşam-süresi içinde psişik yaşamın daha hızlı bir değişimi olur. Bu yazının başlıca amacı, Mach felsefesinin bir eleştirisini yapmak değil, yalnızca onun düşüncelerini belirli biracıdan birbirine iliştirerek birlikli bir biçimde serimlemektir.
Ancak, bu tür her serimleme, kendini yansız olmaya ne denli zorlasa da kimi zaman bu zorlama bir noktada dayanaksız kalır. Şu anda böyle bir noktada bulunduğumuzu hissediyor, Mach'ın yukarıda madde madde sıralanan düşüncelerine ilişkin bir iki eleştirici saptamayı yapmadan geçemiyoruz: Bir insanın bir başka insanı, bir nesneyi ya da değer verdiği herhangi bir şeyi sevmesinin, kendini vermesinin bir hayvanın örneğin yavrularını koruma gibi bir davranışına göre daha yoğun ve daha zengin bir psişik yaşam olarak açıklanması, ne tür bilimsel(?), anti-metafizik(?) bir bakış açısının sonucu olabilir?
En İlkselinden en gelişmişine tüm hayvan türlerinin salt biyolojik gereksinimleriyle sınırlı olarak yaşadığı çevresi karşısında, insanın içinde yaşadığı maddi-manevi dünyasına "niteliksel ayrım" demeyi çok görmemiz hangi nesnel ölçüte dayanacaktır? İnsan duygu ve düşüncelerini dille ifade eder veya gizler ve yine dille yalan söyleyebilir. Böyle bir dili, hayvansal bildirişimin yalnızca niceliksel bir yetkinleşmesi olarak görürsek, hangi ayrıma "niteliksel" nitemini vereceğiz? "Nitelik" devimini hiç kullanamazsak, "nicelik"in ne anlamı olabilir? Ne var ki, Mach'ı eleştirirken, onun monist felsefesinin vardığı bu sonucun her "bütünü" felsefenin ödemek zorunda kaklığı bir "bedel" olduğunu da belirtmeliyiz.
Yine de Mach'dan öğreneceğimiz şeyler bulunduğunu gözardı etmeyerek, onun düşüncelerinin izini sürmek istiyoruz. "Hayvan ve insan kendi gereksinmelerini karşılamada bir ölçüde ayrı yolları seçerler, her ikisi, ancak kendi gövdesinin adaleleriyle çevredeki cisimlerle ilgi kurabilir. Ama hayvan, tamamen kendi gereksinimiyle sınırlı olarak, gereksinimi karşılayanı ele geçirmeye ya da rahatsız eden cismi uzaklaştırmaya, çoğunlukla doğrudan doğruya çaba gösterirken, insan, daha büyük psişik güçlerle ve özgürlükle onunla yakın anlamda kullanılan "basit", "uygun-uyumlu", "elverişli", 'Yararlı", "kullanışlı", "rahat"" gibi özellikler insan ve hayvan davranışlarında, yapıp-etmelerinde ortak olmakla birlikte, insan onları gerçekleştirmede hayvandan çok daha başarılı olur. Ayrıca, bir hayvan türünün tüm üyeleri aynı davranışı göstermelerine karşın,insan, eylemlerinde bireysel-psişik güç ve serbestliğe sahiptir.
İnsan, bilginin en üst basamağı olan kuramsal bilgiye birdenbire varmamıştır.Onlar da tıpkı organizmalar gibi bir oluşum sürecini izler. "Bilimsel görüşler,doğaldan doğruya halk görüşlerine bağlanırlar; başlangıçta genellikle onlardan ayrılmamışlardır; ayrılma giderek oluşur. Göğün, bize, belirli bile olmayan çok büyük yarıçaplı bir küre olarak görünmesi, fizyolojik nedenlerdendir. Bu, halksal ve de ilk bilimsel görüştür." Tüm uzamsal kavramlanmız bedensel-fizyolojik temellidir.
"Biçimlerin görülmesi ile ilgili olaylar, "yukarı'ya ve 'aşağı'ya, keza 'yakın'a ve 'uzak'a tamamen ayrı duyumların karşılık olduğunu öğretirler. "Sağ" ve "sol" da, fizyolojik simetri olaylarından kaynaklanmakla, her ne kadar daha benzer duyumlara dayanmakla birlikte, yine de farklı duyumlar üzerine temellenir." Aynı bağlamda Mach'ın irdelediği ilginç bir soru da şudur: "İnsanın ne için iki gözü vardır?" Bu soru çeşitli bakımlardan yanıtlanabilir. Örneğin sanatçı, "yüzün güzel simetrisi için" diyebilir. Ya da ekonomist, "biri yitirilirse, biri yedek bulunsun", softa ise "dünyadaki günahlara ağlayabilmemiz için" yanıtlarını verebilir. Bu soruda ve ona verilen tüm yanıtlarda bir varsayım gizlidir: Sanki doğa bir kişi'dir, bazı erekleri olan ve onlan gerçekleştirmek isteyen bir düzenleyici'dir. Mach, daha önce de söylediğimiz gibi, doğanın kişileştiriimesine, doğada bir teoloji aranmasına karşıdır. Öyleyse, ilkin soruyu doğru biçimine sokmalıyız: "Nasıl olmuşsa olmuş bir kere insanın iki gözü olmuştur.İnsan, bir gözle gördüğünden daha fazlasını iki gözle nasıl görebiliyor?" Böylece soru, bilimsel araştırmaya olanak veren bir biçim almış olur. Buna uygun olarak Mach, yaptığı fizik-fizyolojik araştırmalarının sonucunu şöyle ifade eder: "Demek ki,iki gözün birlikli etkisiyle uzaklıkların bilgisini ve buna göre de cisimlerin biçimlerinin bilgisini elde ederiz." İnsan, dünyayı iki gözüyle gördüğü biçimde algılar."İnsanın gözünü değiştirirseniz, onun dünya-görüşünü de değiştirmiş olursunuz." "İnsan ruhu, kendi evinde, yani kafada mahpustur; o,doğayı kendi iki penreresinden, iki gözle görür."
Uzamla ilgili bilgilerimiz gibi zaman duyumunun, tasarımının ve kavramının temeli de fizyolojiktir. "Uzam-görüşü gibi zaman-görüşünün de tevarüs ettiğimiz bedensel organizasyona bağlı olduğundan bugün asla kuşku duyulamaz." Zaman duyusunun gelişimi uzam duyusuna bağlıdır. "Zaman-duyumu ve zaman tasarımı,zamansal ve uzamsal çevreye uyumda gelişir. İlgileri en uzak uzamlar ve en uzak zamanları kapsayan insan, en çok gelişmiş zaman duyumu ve zaman tasarımına da mazhar olmuştur." Ancak insan, kendine özgü olan kendi zaman görüşünü başkasına iletemez. Onun başkasına iletilebilmesi için ölçülebilir olması gerekir:
"Herkesin kendine özgü kendi zaman-görüşü vardır; bu, aktarılabilir değildir. Kronometrik kavramlar tüm yetişkin insanlarda ortaktır;bu ise iletilebilirdir." Ölçü, sayı ve tüm geometrik tasarım ve kavramlann da kökeni, doğrudan ya da dolaylı olarak yaşamsal gereksinimlerle açıklanabilir, "sayılar, sık sık 'insan tininin özgür yaratmaları' olarak gösterilir. Burada ifade edilen insan tinine olan hayranlık,aritmetiğin yetkin, görkemli yapısı karşısında çok doğaldır. Ama bu yaratmaların anlaşılması, eğer onların içgüdüsel başlangıçlarına geri gidilir ve İni yaratmnlar için olan gereksinimin doğurduğu durumlar incelenirse, çok daha yararlı olmuş olur."
"Ulaşım ve ticaret, alım-satım, aritmetiğin gelişimini gerektirir." "Ulaşımda çeşitli işler ortaya çıkar. Örneğin eşit üyelerden oluşan iki ya da daha çok grubu bir grupta toplama ve üye sayısını bilme, yani toplama işi.(...) Hesap etme doğrudan ya da dolaylı bir sayımdır." "Deney geometrik kavramlarımızın kaynağı olarak bilinir.(...) Uzamın diğer çeşitliliklerle karşılaştırılmasıyla daha genel kavramlar elde edilir.
Geometrik kavramlar, bunların özel bir durumunu ifade eder." "Uzamsal eşitlik ölçütü, artık ölçünün girişiyle esas bakımından değişikliğe uğrayınca, sayı kavramının geometriye girişiyle, böylece, daha geniş bir değişke, daha doğrusu, keskinleşme edinilir." "Geometrik kavramlarımız, uzamdan bağımsız gereci de içerir; uzamsal olanı belirli bir özgürlükle ve her şeyden önce serbestçe daha büyük bir kesinlikle tasvir eder. Olgu ile kavram arasında tam olmayan temas, çeşitli geometrik sistemlerin (teorilerin) olanağını da anlaşılır kılar. Aynı şey, fizikle ilgili olarak da tamamiyle söylenebilir." Kavram ile kavranılan şey arasında, bir başka deyişle düşünme ile olay arasında uygunluk, olayların düşünmede tasviri yoluyla elde edilir. Bu tasvir bir soyutlamadır, düşünmede yapılan bir deneydir. Ancak düşünce deneyinden önce, fizik deneyin yapılmış olması gerekir. "Düşünce deneyi, fizik deneyin daima yalnızca bir kopyasıdır." Fakat insan boş bir kafayla da hiçbir fiziksel deney yapamaz. "Düşünce deneyi, fizik deneyin de zorunlu bir önkoşuludur. Her deneyci, her mucit, kafasında kuracağı düzene, onu gerçeğe çevirmeden önce sahip olmalıdır." Doğrusu, fizik deney ile düşünce deneyi birlikte oluşur, gelişir. Ama bu ikisi birebir örtüşmez. Aradaki farkı düşünce kapatır.
Bilim teorileri, olayların düşüncede tasvir edilmesinden başka bir şey değildir.Düşünme burada da ekonomik davranır. Çünkü düşünmede yeniden oluşturulan olaylar, bir bakımdan, bir açıdan oluşturulmuştur. Bu oluşturmayı yapanı ilgilendermeyen yönler dışarda bırakılmıştır. Bu düşünme deneyi, tasvir, ister matematik sembollerle, ister sözcüklerle olsun bir dille yapılır. Tasvir etme, bilgiyi yüklenme ve bilgiyi aktarma aracı olarak dilin ekonomik bir yönü vardır. "Bildirmenin hayret verici ekonomisi dildedir." Ayrıca, özel olarak ekonomik olmayı amaçlayan diller vardır; örneğin: Matematik. "Matematik bir sayma ekonomisidir. Sayılar, özetleme ve tutumlu olma gözetilerek bizzat basit bir sisteme götürülen düzen-işaretlerdir."
"Sayılar diye adlandırdığımız düzen işaretleri, hayret verici basitlik ve ekonominin bir sistemini oluştururlar." Evrene ilişkin tasvirler veren fiziğin, elden geldiğince az tasvirle, elden geldiğince çok evrene-ilişikin-olanı içermesi gerekir. Demek ki hem tasvirin kendisinin elde edilişinde hem de tasvirlerin kullanılmasında ekonomik davranılmalıdır. Bunun için fiziğe en uygun dil, en ekonomik dil olan matemaliktir.
"Fizik,çepeçevre kuşatıcı tasviri matematikle yapar." Bilim ekonomik olmak zorundadır. "Bilim olayların en ekonomik, en basit kavramsal ifadesini kendi ereği olarak bilir." Bilim ekonomisinin temeli düşünme ekonomisine dayanır. "Gerçekte bir insanın kısacık yaşamında ve sınırlı belleğinde değerli olarak adlandırılacak bir bilgiye ancak düşünmenin büyük ekonomisi yoluyla erişilebilir." Nasıl bilim düşünme ekonomisine dayanırsa, düşünme ekonomisi de temelini biyolojik gereksinimde bulur.
"Düşüncelerin ekonomikleşmesini, armonisini, örgenleşmesini biz biyolojik bir gereksinim olarak hissederiz." "Olayların yeterince kesin bir kopyasını ifade eden tasarımlar, biyolojik gereksinimleri karşılarlar."(...) Tasarımların olaylara ve tasarımların birbirleriyle uyumu, bu iki süreç, gerçekle kesin olarak birbirinden ayrılamaz." "Bu süreçler, ilkin, amaç ve açık bir bilinç olmaksızın gerçekleşir. Yetkin bilince vardığımızda, artık, kendimizde doğru, zengin bir dünya tablosu buluruz. Ama daha sonra, bu iki sürecin açık bilinçli ve amaçlı ortaya konumuna tamamen tedrici bir geçiş görülür. Ve bu geçiş gerçekleşir gerçekleşmez araştırma başlar. Düşüncelerin olaylara uyumuna gözlem, düşüncelerin birbirine uyumuna ise teori diyoruz. Gözlemle teori de birbirinden kesin olarak ayrılmazlar. Çünkü hemen her gözlem, önceden teorinin etkisindedirve diğer yandan gözlemin teoriye geri-ektisi yeterince önemde ortaya çıkar." Demek ki bilginin doğruluğunun ölçütü de bu biyolojik temelli uyumdadır.
Tasarımların olaylara uyumu nesnel doğruluğu, tasarımların birbirine uyumu ise teorik, mantıksal doğruluğu verir.Ancak bu iki doğruluk (uyum) birlikte meydana gelir. Başka türlü dendikle, bir bilgi,konusuna(nesnesine) uymazsa, o, nesnel olarak doğru değildir ve bu bilgiyi oluşturan düşünceler birbirine uymazsa, o, teorik (mantıksal) olarak doğru değildir.
Bu iki yönlü uyum ya da doğruluk birlikte gerçekleşmezse, ortaya yanılma çıkar. Yanılma, bilginin doğru bilginin karşıtıdır. Yanılma, ekonomik değildir, uyumlu değildir, elverişli, yararlı vb. değildir. Yanılma yaşama hizmet etmez. Kısacası,yanılma, şimdiye dek bilgi için ne söylenmişse, onun karşıtıdır.
Bu çalışma, bizi şu sonuca vardırmiştır: İnsan ve hayvan bilgisinin, onların bedenlerine, bedensel işlevlerine bağlı olarak, yaşamın hizetinde oluşması ve gelişmesi düşüncesi, Mach felsefesinin olumlu ve önemli bir yönüdür. Ancak, bu fizyolojik-biyolojik zemin üzerinde yükselen insan dünyası, bu 'yükselme' ile o zeminden, an azından nitelikçe bir ayrılığa sahip olmaz mı? Mach, bu soruyu "hayır" diye yanıtlar. Oysa, insanın yalnızca kendi başarısı olan kültür dünyası içinde
yaşaması ile kazandığı ayrılıklar ve ayncalıklar, onlara 'niteliksel' niteminin verilmesini fazlasıyla hak eder.