GEÇ WITTGENSTEIN'DA TEMEL ÖNERMELERİN NİTELİĞİ

Aydan TURANLI

Wittgenstein'da dili mümkün kılan tabakalardan söz edebiliriz,Bu tabakalar,dışardan ya da en derinden başladığımızda temel önermeler(fundamentalpropositions), gramer (grammar) önermeleri ve dil oyunlan(language-games) olarak görülebilir.Aslında dil-oyunlarını mümkün kılan, bu oyunlara çerçeve oluşturan temel önermeler ve gramer önermeleridir. Bunları tabakalar olarak adlandırıyorum, bunu yaparken aklımda Wittgenstein'in Kesinlik Üzerine adlı kitabında ki nehir analojisi var ve bu tabakalarında nehir yatağını oluşturan tabakalar olarak düşünülebileceğini sanıyorum. Bunlar organik yapılardır. Bu Şu demek; temel gibi görünse de Wittgenstein'in anlayışında değişmez olan hiç bir katman yoktur, ve temel önermeler de gramer ve dil-oyunlan gibi değişime uğrarlar, bu yazımda en derindeki katmandan yani temel önermelerden söz edeceğim. Bu katmandan söz ederken 'önermeler' nitelemesini yapmak çok uygun düşmüyor, çünkü, 'önerme' teriminin çok farklı çağrışımları (connotation) var buna daha sonra değineceğim, fakat Wittgenstein'in kendisi de bunları böyle adlandırıyor, ve bu konuda ki görüşlerini Kesinlik Üzerine (On Certainty) adlı kitabında dile getiriyor.

Wittgenstein, bizim insanlık olarak bir takım önermeleri sessiz bir uzlaşımla kabul ettiğimizi ileri sürer. Nedir bu önermeler? Bu önermeler Wittgenstein'in Moore'dan, özellikle Moore'un "A Defence of Common Sense" adlı makalesinden aldığı önermelerdir. Moore, bu makalesinde bizim insanlık olarak bazı önermelerin doğruluğunu kesinlikle bildiğimizi söyler. Wittgenstein bu önermelerin neler olduğu konusunda ve bunları insanlığın geri kalan kısmıyla paylaştığımız konusunda Moore'la aynı fikirde olmasına rağmen, bunların kesinlikle doğru olduğunu bildiğimiz konusunda Moore'a karşı çıkar. Neden karşı çıktığının detaylarına inmeden önce bu önermelerin neler olduğuna bir göz atalım: yaşayan ve bana ait olan bir bedenim vardır, bu beden geçmişte belirli bir zamanda doğmuştur ve değişimlere uğrayarakta olsa doğduğu andan itibaren varlığını sürdürmüştür, doğumundan itibaren dünya yüzeyi ile bağlantılı olarak yaşamıştır, canlı nesnelerin yaşamı sınırlı olmasına rağmen, dünya benim yaşamımın başlamasından çok daha öncelerden beri varlığını sürdürmektedir, bu uzun yıllar içinde dünya üzerinde pek çok insan varlığını sürdürmektedir,gene bu yıllar içinde benim bedenimin ortaya çıkışından önce pek çok insan ölmüştür. Gene bu önermeler içinde sayabileceğimiz başka önermeler; insan olduğum, doğumumdan itibaren değişik zamanlarda her biri farklı türde olan pek çok değişik tecrübelerimin olduğu ki bunlar çevremde kendi bedenimle birlikte diğer insan bedenlerini de algılamam, geleceğe yönelik beklentilerimin olması, rüyalar görebilmem, gerçekte olmayan insanlar hayal edebilmem gibi.{Moore-. 1966 p.100)

Wittgenstein, günlük etkinliklerimizi sürdürmenin bile bu önermelerin örtük kabulüne bağlı olduğunu söyler. Gerçekten de sandalyede oturduğumdan, odamın kapısının kapalı olduğundan, bir saat önce arkadaşımla telefonda konuştuğumdan, karşımda oturanın eski arkadaşım olduğundan, birinin kolu kesildiğinde bir daha büyümiyeceğinden, kedilerin ağaçta oluşmıyacağından ,elimi ateşe uzatırsam yanacağından, ayağımın altındaki yerin beni destekliyeceğinden emin olmadan yaşamımızı sürdürmenin mümkün olmıyacağı açıktır. Çocukluğumuzundan itibaren, bazı olguları ediniyoruz ve bunlara inanıyoruz, yani mesela beynimizin olduğuna, Avustralya kıtasının varlığına, büyükbabalarımızın olduğuna, benim ailem olduklarını söyleyen insanların gerçekten benim ailem olduğuna, fiziksel nesnelerin varlığına, iki elimin olduğuna, bedenimin anlık zamanlar içersinde kaybolup geri gelmediğine,herkesin bir adının olduğuna inanıyoruz.

Temel önermeler bizim dünyamızda hiç bir şeyin onların aleyhine konuşmadığı önermelerdir. Mesela ne benim hafızam, nede başka birşey "ben bütün ömrümü dünya üzerinde geçirdim" gibi bir inancı yanlışlamaz. Benim gördüğüm ve işittiğim her şey bu inancı pekiştirecek niteliktedir. Bizim dünya görüşümüzü edinmemiz onun doğruluğu konusunda kendimizi ikna ederek olmuyor, çünkü doğru ya da yanlış dünya-görüşünden söz edemeyiz, bundan çok temci önermeler bizim doğruyu ya da yanlışı ayırmamızı sağlayan "miras alınmış bir çerçeve" oluştururlar.

Temel önermeler hipotetik önermelerden farklıdırlar. Örneğin, "güneşten şu kadar uzaklıkta bir gezegen vardır" gibi bir önerme hipotetik bir önerme iken, "işte bir el" veya "çevremizde ki şeyler vardır" gibi önermelerin hipotetik olduğunu söyliyemeyiz. Bu önermeler hipotetik değildir çünkü; biz bunlara belirli araştırmalar sonucu ulaşmıyoruz. Örneğin, dünyanın yaşı ve biçimi konusunda tarihsel araştırmalar yapılabilirken, dünyanın son bir yüzyıldır varolup olmadığı konusunda bir araştırma yoktur, bu bizim araştırmaya gerek duymadan kesinliğinden emin olduğumuz bir önermedir.

Temel önermelerin hipotetik olmaması ile, bunların, bilgi önermelerinin kategorisinden farklı olması arasında yakın bir ilişki vardır. Bu böyledir çünkü,ben 'biliyorum' dediğim zaman bunu temellendirebilecek durumdayımdır.'Ben biliyorum' doğruluğu gösterebilme olasılığı ile yakından ilgilidir. Diğer taraftan 'benim iki elim vardır' önermesi, 'değiştirilemez bir inançtır1 (irreversable belief), yani, hiçbir şey bu önermenin aleyhine bir kanıt oluşturamaz. Bu açıdan bakıldığında "ben biliyorum" gibi bir cümlenin nesnel bir konumu varken,"ben inanıyorum" cümlesinin öznel bir konumu vardır. Bu açıdan doğrulama (justification) dil oyunları içinde mümkünken, dil oyunlarının ötesine geçtiğimizde şeyleri îemellendirmemiz mümkün değildir. "Doğrulamanın bir sonu vardır" diyor Wittgenstein (OC §192) bu son da yapıp etmelerimiz ve temellendirilemeyen eylemlerimizdir.

Burda üzerinde durulması gereken diğer bir nokta da daha önce de sözünü ettiğim 'önerme' teriminin kullanımıdır. Yazının başından beri temel 'önermeler' diyorum, ancak 'önerme' olarak nitelenmesi bunların 'doğru' ya da 'yanlış' değerini alacağını göstermez.Bilgi önermeleri temellendirilebilir ve doğruluk ve yanlışlık değerini alabilir,fakat temel önermelerin kendisi temel olduğu ve daha fazla temellendirilemiyeceği için bilgi kategorisinde ele alınamazlar, buanlamda da 'doğru' ya da 'yanlış' olamazlar.

Wittgenstein, Moore'un bu önermelerin doğruluğununkesinlikle bilinebileceğini anlayışını, bu önermelerle ilgili olarak "ben sarsılmaz bir inanç içindeyim" e çevirmiştir. Ancak bazı durumlarda "ben adımın A.T. olduğunu biliyorum" diyebilirim; örneğin, biri beni çağırırsa ve gürültü dolayısıyla ben bu sesi duymazsam ve arkadaşlarımdan biri 'neden cevap vermiyorsun seni çağırıyorlar, senin adın A.T. değil mi?' diye sorarsa bu durumda ben 'adımın A.T. olduğunu biliyorum, ama sesi duymadım' diyebilirim. Aynı şekilde 'onun bir ağaç olduğunu biliyorum' gibi bir cümle de ancak belirli durumlarda söylenebilir; Wittgenstein'in örneğiyle bu bir grammar kitabından alıntı olabilir, fakat kendi dil oyununun dışında bunu söylemeninin bir anlamı yoktur. Dolayısıyla ancak belirli durumlarda biz bunları bildiğimizi söyleyebiliriz.

Bu önermelerin bilgi kategorisinde değerlendirilmemesinin bir nedeni de,bunların dil oyunları içinde oyunun kuralları gibi işlemesindendir. Bu bakımdan bunlar teorik olarak ve kural formülasyonlarını öğrenerek değil, pratik olarak edinilebilirler (0C§95). Yani, çocuk şu veya bu şekilde tepki vermeyi öğrenir ve bu şekilde tepki verirken hiçbir şey bilmiyordur, bilme daha sonra ki aşamada başlar .

Bu önermelerle ilgili uzlaşan, resmi bir uzlaşıma benzer değildir, bu daha çok sözsüz bir uzlaşımdır. Dil oyunları ancak biz bazı şeyleri tartışmaksızın kabul edersek mümkündür. Wittgenstein bunları 'sözsüz öndayanaklar' diye adlandırıyor ve bizim dil oyunlarında yaptıklarımızın bu sözsüz öndayanaklara dayandığını söylüyor ( 2.kitap p.179), fakat son temellendirilmemiş öndayanak değil, temellendirilmemiş eylem (ben italikledim) biçimidir ki(OC §110). Wittgenstein, bu noktada Goethe'nin "başlangıçta eylem vardı" ("Im Anfang war die Tat") anlayışına paralel düşünür.

Kesinlik, bu önermelerin içsel yapısında vardır ve bu da bizim eylemlerimizde ki sözsüz uzlaşımdan kaynaklanmaktadır. Kesinlik, yaşam biçimidir (form of life) , bu anlamda da doğrulanması veya yanlışlanması mümkün değildir, çünkü "hayvansal birşeydir" Dolayısıyla da uslamlamadan çok içgüdü ile ilgilidir ki bu dilin temelidir. Bizim bu önermelerin kesinliğinden emin oluşumuz, kedinin farenin varlığından kesinlikle emin olmasına benzer, kedi, bu sonuca belirli bir tarzda uslamlama ve temellendirme sonucu ulaşıp, 'farenin varlığını biliyorum' demez, bu verilmiş (given) bir şeydir, ve hayvan herşeye bu verilmiş şeylerle başlar.

Bu önermeler tüm insanlığın birlikte paylaştıkları önermelerdir. Madem ki bu önermeler insanlığın doğa üzerinde ki yapıp etmelerinin ürünüdür, insanlığın bütün dillerinde içkin olarak vardırlar. Açıktır ki; çok uzak bir kabilede bile dil "ben insanım", "benim bir ebeveynim var", "iki elim vardır" gibi önermelerin örtük bir uzlaşımla kabulü sonucu mümkün oluyor. Fakat bu bizi yanıltmamak, çünkü, bunların bütün dillere içkin olması demek evrensel bir gramerden söz edebiliriz demek değildir, böyle bir evrenselliğin olması bile ancak bizim dünya üzerinde ki yapıp etmelerimizin, problemlerimizin benzerliğinden kaynaklanmaktadır yoksa, doğuştan getirdiğimiz birtakım idelerle (innate idea) donanmış olduğumuzdan değil. Bu önermeler bir sistem oluştururlar, yani herhangi birşeye inanmaya başladığımız zaman, inandığımız şey tek bir önerme değildir, tüm bir önermeler sistemidir. "Beni apaçıklığı ile çarpan tek bir aksiyom değildir, içinde sonucun ve öncüllerin birbirine karşılıklı destek verdiği bir sistemdir." (OC §142) Tecrübenin, bize, birbirine karşılıklı bağımlı pek çok önermeyi öğrettiğini söyliyebiliriz, birbirlerinden soyutlandıklarında, onlarla ilgili tecrübem olmadığı için kuşku duyabilirim.

Çocukluğumuzda, ilk inanmaya başladığımızda, pek çok şeye birden inanmaya başlarız, bu 'içice geçmiş önermeler' zamanla bir sistem oluştururlar bu sistem içinde bazı şeyler sarsılmaz bir şekilde sağlam dururken, bazıları da az çok değişime açıktır. Sağlam duranın sağlamlığı çevresinde ki diğer önermelerle mümkündür.

Biz, dil oyunlarına hakim bir çocuk (mastery of a technique) bazı şeyleri bilmelidir demekten çok, "bazı şeyleri yapabiJmelidirdlaYûi benim)" diyebiliriz ki bu onun "doğal tarih (natural history) bilgisini" edindiği anlamına gelir. Bu önermelerle ilgili kesinlik tecrübeden gelmektedir, bu da bizim geçmiş tecrübemizdir ve bu önermeler sistemini "gözlem ve eğitim" yoluyla ediniriz.

Doğaldır ki, bu önermelerin kesinliğinden emin olmamda yalnız benim tecrübem değil, başkalarının tecrübeside önemli rol oynar. Yani mesela, yanlış yapma (making a mistake) ancak sistem içinde mümkündür, birisine yanlış yapıyor dememiz için, o insanın, insanlıkla uyum içinde yargılarda bulunması gerekir. Örneğin, beş parmağı veya iki eli olduğunu hatırlamayan bir insanı anlamamız mümkün olmaz, çünkü bu durum yanlış yapmayı aşan bir durumdur.

Aynı şekilde "odamda oturmadığım halde odamda oturduğuma inanıyorsam,yanlış yaptığım söylenemez" (OC §195). Wittgenstein bu duruma bir örnek daha veriyor. Eğer herhangi biri 'benim adım LAV.dir' iddiasını tartışırsa sayısız şeylerle bunu kesin kılacak bağlantılar yaparım, fakat, herhangi biri bütün bu bağlantıları kurduğu halde hiçbiri gerçeklerle uyuşmuyorsa ne olur? "Ben böyle bir insanı imgelersem, aynı zamanda onu çevreliyen gerçekliği, dünyayı da imgelerim, ve bu insanı dünyayla çelişik düşünüyor (ve konuşuyor) olarak imgelerim. "( OC §§594-595). Bu anlamda sistem içinde yanlış yapma ile bu sisteme aykırı konuşma farklı şeylerdir. Yanlış yaptığımızda sistem içinde konuşuyoruz ve aslında sistemin yargılarını kabul ediyoruz, diğer durumlarda insanlıkla aynı dili konuşmuyoruz.

Temel önermeler empirik önermelere benzerler, fakat empirik önermelere benzeyen her önerme aynı değildir (OC §309). Bunlar kural gibi işlerler. Wittgenstein'in. da işaret ettiği gibi "kural ve empirik önerme içice geçmiştir" (OC §309). Temel önermelerin bu niteliği dil oyunlarını mümkün kılan bu en temeldeki tabakada bile değişimin mümkün olabileceğini gösteren bir şeydir. Bu en temel tabakada bile değişimin mümkün olabilmesi bunun bizim yaşamımızda bir belirsizlik doğurabileceği anlamına gelmemeli, çünkü, Descartes'çı anlamda bir kuşkunun hiç bir zaman mümkün olamıyacağını ifade eder Wittgenstein. Bazı temel önermelerin sorgulandığı döncnılurıle, bu hep diğer bazılarının sorgulannıaksızın kabul edilmesi ile olmaktadır.

Ben problemin tam da bu noktada başladığını düşünüyorum. Wittgenstein temel önermelerin iki türünden söz ediyor: bunlardan biri kendileriyle ilgili kuşkunun mantıksal olarak mümkün olamayacağı önermeler, diğeri de kendileri ile ilgili kuşkunun akla uygun olamayacağı önermeler. Akla uygun olma da bilimsel verilere ters düşecek şeylere inanmama olarak tanımlanıyor (OC §324). Yani ikinci tür önermeler bilimsel verilerle uyum içinde olan önermeler fakat Wittgenstein akla uygun olan şeylerin zamanla değişebileceğini not ediyor (OC §336). Yani nehir yatağının sertleşmiş kesiminde yer alan temel önermeler, zamanla yumuşayıp test edilebilir önermeler haline geliyorlar, terside mümkün oluyor, yani empirik ve test edilebilir önermeler sertleşip temel önerme haline dönüşebiliyorlar. Durum böyle ise yani cognitive kategorisi olmadığını söylediğimiz bu önermeler, zaman zaman test edilebilir, empirik önermeler haline dönüşebiliyorsa bunun terside oluyorsa yani empirik olarak yeterince test edilmiş önermeler de temel önermeler haline dönüşüyorsa Wittgenstein'in bu konuda Moore'u eleştirmesi ve bu önermelerin bilgi kategorisinde yer alamıyacağı iddiası tartışılır bir iddia oluyor.

KAYNAKÇA VE KISALTMALAR

Moore G.E., " A Defence of Common Sense, in The Philosophy ofthe 20th
Century The Free Press, 1966
Wittgenstein L., İPT) Philosophical Investigations, eds. G.E.M. Anscombe and
R.Khees, 2nd edn. (Blackwell, Oxford, 1967)
(OO On Certainty, eds. G.E.M. Anscombe and G.H.von Wright, t r s . D .
Paul and G.E.M. Anscombe (Blackwell, Oxford, 1969)

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP