BİLİM ve GELECEĞİMİZ (... devam)
|
Bütün bunlar, önemli ahlaki sonuçlar doğurur. Dünyayı bunalıma sürükler. Bu yargı 1927'lerde Guenon tarafından dile getirildiğinde amansızca hücumlara maruz kalır. Bugün bunlar birer hakikat oiarak gündemdedir ve daha şaşırtıcı olanı bilime esas felsefeyle birlikte bizzat bilime de yönelik bir eleştirinin odak noktalarıdır. Tabiatı sonsuzca sömürme güdüsü gücünü bilimden alır. Bu anlayışta artık tükenmiştir. Enerji harcama yerine onu muhafaza etmeye dönülmüştür. Petrolün oluşumu 400 milyon yılı alır. Ama modern talancılar bunu 400 yıl gibi kısa bir sürede bitirmiş olacaklardır.
Sömürü, önemli müdahaleler, üçüncü dünyayı ezme, insanlarının onur ve haysiyetlerini hiçe sayma, geleneklerini, dünyalarım yerle bir etme arkasında hep batı bilimini ve tekniğini bulur. Bütün bunların olmaması yönünde bilim herhangi bir ahlaki ilke veya yaptırım gücü geliştiremedi. Çünkü ahlaki davranış normları insanın NİHAİ GERÇEKLİK konusunda sahip olduğu düşünceyle bağlantılıdır .
Bu oluşumlar bilimde tekrar manevi, ruhi özü gündeme getirir. Bu konuda ciddi eserler verilir ( J. Needleman; Consciousness and Tradition, M. Ajmal; Sufı Sicence of the Soul, F. Capra; The Tao of Physics vs, gibi.) Dahası fizikte bilge parçacığa "psychon" ruhsal-manevi bir boyut olarak bırakılmaktadır.
Bunları derinliğine idrak edince artık entellektüel körlüğümüz bizleri düşündürmeli, takip ve transferi terketmeliyiz. Orjinal bilimsel çalışmalar gündemimizi oluşturmalıdır. Alternatif bir bilim anlayışı getirmeliyiz. İnsanla, çevreyle, ruhla ve tüm tabiatla barışık bir modeli doğuracak felsefeyi yoğurmalıyız. Görünen o ki batılı düşünce formları insani açıdan tükenmiştir (Popper bile zamanımızın akılcılık karşıtı havasından yakınır. Ama akıl ve uygarlık adına işlenmiş suçlar konusunda ağzından tek sözcük bile çıkmaz ). Hayattan ölçü kaldırılmış iyi kötü ayırımını belirleyecek değerler silinivermiştir. İnsanı tutarı hiçbir kutsal muhafaza edilememiş, yerine denk bir değer üretilememiştir. İlahi ölçünün tekrar diriltilmesi hayata anlam verecek, Vahiyden fışkıran aydınlık gönlümüze indikçe insanileşme, mekanizmi silecektir. Bu, yeni bilim ve teknolojiye zemin hazırlayacak insani bir kültür varedecektir. Bugünkü bilimi besleyen batı kültür ve uygarlığı ancak böyle bir yenilenme ve yapılanmayla yıkıcılıktan, kaosu üretmeden beri edilebilir. Günümüz biliminin saldırganlığı kucağında geliştiği kültür ve medeniyet dünyasının eseridir. Bu dünya da "maddeci ve oldukça saldırgandır" .
Bu bilimin endişe edici bir yönü de önemli ölçüde ideoloji halini almış olmasıdır. Bilime bakış, ondan beklenenler bilimin ideolojiye dönüşümünü hazırlar. Bunun bugün binlerce örneği verilir. Mesela, B.F. Skinner"in "Hürriyet ve Şereften de Öte" adlı eseri böyle bir düşüncenin mahsulüdür. Eserde insanın biçimlenirliği için ne lazımsa yapılır. İnsanın ve toplumun istenilen şekle getirilmesinin yollan aranır, projesi sunulur. Amaç onları kontroldür ve kullanmadır. Bu tam bir ideolojidir.
Çağımız bilimi bir dünya görüşünün mahsulüdür. Bu görü de çevre, çevreyi belirleyen ve etkileyen faktörlere göre oluşur. İnsan bu çerçevede düşünür ve faaliyet gösterir. Yani insanlar, bilim adanılan vs. dünya görüşlerinin çerçevesini asamazlar. Bu da bir tür ideolojidir.
Bilim yapılırken kullanılan kavramlar, kuramlar, gözlemler; bunlara temel olan bakış açılan belirli bir çerçeve sunar. Yani üretim tüm bu belirleyicilere göre oluşur. Bunlar da toplumsala gömülüdür. Bilim adamı tüm bunlardan soyutlanamaz. Bu oluşum da önemli ölçüde ideolojiktir.
Bilim ve Din
Bu ikilinin uzun geçmişi var. Onu gündeme getirmek ayrı bir konu. Din bir hayat sunar. Hayatı yaratan, insanı ve kainatı da yaratandır. Bu yüzden yaşanılmaya değer hayatın çerçevesini çizer, peygamberleri yoluyla insanına ulaştırır. Onun problemlerine, ıstıraplarına çözümler önerir. Bu uzun, zaman geçerli de olur. Ancak bu yol terkedilir. Din Papaların, aracıların elinde kalır. Böylece insanın ıstırabı başlar.
Akıl tıkanınca düşünce susar. Artık gündemde kinlerdir, menfaatlerdir, hırslardır. Din bu yolda bir yönlendirme, susturma ve olurlama aracıdır. Bir yapmadır. Gerçek dünyayla alakası kesilmiştir. Mesela, İncil böylece insani menşee indirilmiş, ilahi olanla irtibatı kesilmiştir. Hayatı tüm buutlanyla bu yüzden kucakayamaz. Oluşumlara cevaplar veremez. Ama akıl hala faaldir. Kendine bir yol arar. Bilime vücut verir. Dünyayı, olguları izah eder. gerçek inasana yönelir. Olguları merkezileştirir.
Kilisenin insanı ile bilimin insanı artık çatışır. Kilise gücünü otoriteden alır. Otoritenin kaynağı dindir. Ama insanileşen bir din. Bilim adamı bu sahteliği farkeder. Hücumu bu yapma dine, sahte dinedir. Ne var ki insanlığa bu sahteciliğin asırlarca verdiği ıstırap ve zararı düşününce savletini tüm kutsala yöneltir, önemli dayanaklar bulur. Kilisenin akla, ölçüye, görünene yani gerçeğe zıt bir dünya sunduğunu belirler. Mesela: tabiatı, insanı izahta bir evrim teorisi geliştirir. Kilise buna karşı çıkar. İncil'in "Genesis" bölümüne dayanır. Gelişmeleri sapkınlıkla vasıflandırır. Ama jeoloji, biyoloji, astronominin açıklamaları karşısında yoruma kayar. Onurunu kurtaramayınca yasağa başvurur. Tıp sahasında ilaçlı tedaviye şiddetle karşıdır. Kutsal emanetlere dokunmakla hastalıkların iyi olacağını savunur. Aziz Rosalina'mn kemikleri bu iş için kullanılır. Palermo da yüzyıllarca muhafaza edilir. Neticede bir anotomist bunlan inceleyince keçi kemikleri olduğu anlaşılır '. Bir ara Yahudi öldürme bile felaketlerden kurtulmanın yoludur. Aynı anlayış akıl hastalıkları için de benimsenir.
Hristiyanlıkta bu kabil bağnazlıklar oldukça fazladır, Calvin bile dünyanın dönmediğine inanır. Luther de bu konuda bilim adamlarını ne idüğü belli olmayan yıldızcılar olarak görür. Galileo, yeminler eder. Dekart Hollandaya kaçar vs. Bu haliyle din bir abesler yığını haline getirilir Ama savaş dinle-bilim arasında değildir. Hakikat-sahtekarlık savaşı da değildir. Bir hakimiyet savaşıdır. Hükmedilen alanları terketmeme savaşı, menfaatlar savaşıdır.
Ne hazindir ki bunu din adına yaptıklarını, veya böyle olduğunu zannederler. Bu dinin, Tanrı'nın yere indirilişidir. Öldürülüşüdür. Ölen, putlara kalbedelin nefsin kalıplandır. Nietzsche böyle bir anlayışla oluşturulan Tanrı'ya ve ahlaka karşı çıkar. Çünkü bunlar hem tanrı fikrini, hem de ahlakı örtmüşlerdir. Gerçekte ölen geleneksel anlayışın, Hristiyani ahlakın Tanrısıdır .
Bütün bunlar bugün aşılır. Ne varki yüzyıllarca mücadele edilerek yıkılan bu abesler tekrar boy vermeye başlar. Artık bilim kilisenin tahtındadır. O da susturur. O da aforoz eder. O da sarsılmaz bir otorite kurar. Sahası dışında kalan diğer bütün alanlara hükmeder. Yetkili olmadığı sahalara da el atar. Tanrı'yı bile test etmeye kalkışır. Tüm bilimselliğine rağmen Russell bile buna isyan eder. Bilim adına ahlakın zayıflatıldığını, renkli ırkların köleleştirildiklerini ve insanların zehirli gazlarla yok edildiğini vurgular.
Dinin tahtına oturan bilim insanlığına bunları da sunar. Üstelik yeni dinlere, de yol açar: Nazi Almanyası, Stalin Rusyası, Milosevic Sirbistanı bugün Ortaçağ Hristiyanlığının vahşetini gölgede bırakmıştır. Hülasa günümüz insanı da mutlu değildir Cinayetin, terörün, soygunun, suçun, alkolizmin, eziyetin, köleleştirilmenin ve sömürünün kurbanıdır. Modern dünya bu tür karelere ayrılır hapishaneler haline gelmiştir. Nefs hapishanesi, para-pul hapishanesi,mal, sadizm hapishanesi vs. Bunları herkes artık kendi seçmede ve örmededir.
Bizim dinimiz bu sapkın oluşumların dışındadır. O birleştirir, ayırmaz. Dünyayı da ukbayı da gözler. Bilimi de kutsar. Maddeyi ve manayı da İhtiva eder. Tabiatı da bir kitap olarak alır Onu da Kitap'a göre okur. Önemli olan Tevhid'in sırrına ulaşmak, kainata ve insana bu açıdan bakabilmektir. Çağımız bu açıdan büyük geleceğe, dine dönmenin şafağına hazırlanmaktadır. Bu an, duru ve insani olan îslamdir. Aydınımız, düşünürümüz bunu idrak etmelidir, islam'a hıristiyan açıdan değil, kendi açısından bakmalıdır.
Bilim Adamının Sorumluluğu
Her devirde toplumlarda farklı grup ve meslekler fonksiyonerdir. Devrimizde bilim adamlan önemli rollere sahiptir. Rekabete dayalı günümüz toplumları, güçlerini bilimsel araştırmalardan alırlar. Dolayısıyla bilim adamı bu toplumlarda merkezi bir rol oynar. Öyleyse bilim adamları tüm gelişmeleri sorgulamak zorundadırlar. Çünkü sorumlulukları bunu gerektirir.
Hayat değişmekte, gelişmekte, teknoloji insanın tüm dünyasına girmekte, ona hükmetmektedir. Hızımız. süratimiz, iletişime dayalı ilişkilerimiz kompleks bir gelişme gösterir. Artık düğmelerle yol almakta, çeşitli dünyalara nüfuz etmekteyiz. Ama aynı zamanda insanlığın büyük bir kısmının zulme maruz kaldığını, haksızlığa ve adaletsizliğe uğradığını, ırk ayrımına tabi tutulduğunu işkence gördüğünü, ezildiğini görüyoruz, duyuyoruz ve şahit oluyoruz. Bu yeni değil. Yüzyıllardır süregelmekte. Bütün bunlar karşısında bilim adamları suskundur. Doğrunun, ezilen insanların yanında değildir. Aksine politika nemrutlarına, firavunlarına malzeme ve güç kaynağı
oluşturmaktadırlar. Finans kaynaklarının ahlakiliğine bakmadan, bilim adamları bilimin gücünü zorbalığa, yıkıma alet etmektedirler.
Niçin bunlar dünyamızın daha barışçi ve insanı olmasında kullanılmamakta? Niçin bilim adamları haksızlığa, riyakarlığa, ezilmişliğe isyan etmiyorlar? Niçin barbarlığı ve vahşeti olurluyorlar? Onlar bütün bunları sorgulamalılar. Hakikatle aralarına menfaat, hırs, şöhret vs. duvarları çekmemeliler Toplumlarıyla içten bağlar kurmalı, insanın derdiyle dertleşmeliler.
Bilimsel üretim, gücün ve sömürünün emrine verilmemeli. Bilim adamı buna, üretimin gayri insani ve ahlâki kullanımına karşı durmalıdır. Saldırganlığı ve sömürü düzenini olurlayan bilim adamları bilime ve bilim adamının saygınlığına en büyük darbeyi indirmektedirler. Bir bilim adamı beyinleri çıkarılmış ve çıkarılmamış balıklar üzerinde çalışma yapar Neticede beyinleri çıkarılan balıkların kuyruk hareketlerinin daha düzenli olduğunu saptar. Lancelet Hogben de "Science and Citizen" adlı eserinde insan beyninin nasıl düzenlenebileceğinden ya da toplumsal kurumların nasıl devam edebileceğini öngören sosyal bir program üzerinde çalışır . Bu, insanı kullanmadır, sürüleştirmedir. Bilim ve bilim adamına güveni yok etmektedir. Bilime haysiyetsizce bir bakıştır. Bilimi kullanmadır. Bilimin değer alanlarını istilası, zayfilatması da bir başka sorumsuzluktur. İnsanı geliştirme onun bağlı olduğu değerlerle mümkündür. Bunu mutlaka bilim adamı bilmelidir.
Bütün bunlar bizde, bizim dünyamızda katmerleşmiştir. Bilim adamlarımızın çoğu toplumuna ve geleneklerin, dinine yabancılaşmış, hatta onu düşman bir cephe olarak algılamaya başlamıştır. En az onbeş yıldır kızlarımızın başörtüsü bilim kurumlarında en önemli meseledir. Bilim adamlarımız bu zulme haysiyetli bir sesle karşı çıkacaklarına aksine onlar bu zulmü kangrene çevirmişlerdir.
Ülkemizde çok boyutlu bir bilim eğitimi yapılmalı, bilim adamları manevi bir iç donanımla donatılmalıdırlar. Bilimsel bir zihniyet ve öğretimi soylu bir ahlakılıkla bağdaştırmalıyız. Bilim adamı Yunus'ça bir aşkla donatılmalı. insanlık adına bu mutlaka yapılmalıdır. Ancak bu yolla ülkemizin geleceği aydınlığa açılabilir.
Sömürü, önemli müdahaleler, üçüncü dünyayı ezme, insanlarının onur ve haysiyetlerini hiçe sayma, geleneklerini, dünyalarım yerle bir etme arkasında hep batı bilimini ve tekniğini bulur. Bütün bunların olmaması yönünde bilim herhangi bir ahlaki ilke veya yaptırım gücü geliştiremedi. Çünkü ahlaki davranış normları insanın NİHAİ GERÇEKLİK konusunda sahip olduğu düşünceyle bağlantılıdır .
Bu oluşumlar bilimde tekrar manevi, ruhi özü gündeme getirir. Bu konuda ciddi eserler verilir ( J. Needleman; Consciousness and Tradition, M. Ajmal; Sufı Sicence of the Soul, F. Capra; The Tao of Physics vs, gibi.) Dahası fizikte bilge parçacığa "psychon" ruhsal-manevi bir boyut olarak bırakılmaktadır.
Bunları derinliğine idrak edince artık entellektüel körlüğümüz bizleri düşündürmeli, takip ve transferi terketmeliyiz. Orjinal bilimsel çalışmalar gündemimizi oluşturmalıdır. Alternatif bir bilim anlayışı getirmeliyiz. İnsanla, çevreyle, ruhla ve tüm tabiatla barışık bir modeli doğuracak felsefeyi yoğurmalıyız. Görünen o ki batılı düşünce formları insani açıdan tükenmiştir (Popper bile zamanımızın akılcılık karşıtı havasından yakınır. Ama akıl ve uygarlık adına işlenmiş suçlar konusunda ağzından tek sözcük bile çıkmaz ). Hayattan ölçü kaldırılmış iyi kötü ayırımını belirleyecek değerler silinivermiştir. İnsanı tutarı hiçbir kutsal muhafaza edilememiş, yerine denk bir değer üretilememiştir. İlahi ölçünün tekrar diriltilmesi hayata anlam verecek, Vahiyden fışkıran aydınlık gönlümüze indikçe insanileşme, mekanizmi silecektir. Bu, yeni bilim ve teknolojiye zemin hazırlayacak insani bir kültür varedecektir. Bugünkü bilimi besleyen batı kültür ve uygarlığı ancak böyle bir yenilenme ve yapılanmayla yıkıcılıktan, kaosu üretmeden beri edilebilir. Günümüz biliminin saldırganlığı kucağında geliştiği kültür ve medeniyet dünyasının eseridir. Bu dünya da "maddeci ve oldukça saldırgandır" .
Bu bilimin endişe edici bir yönü de önemli ölçüde ideoloji halini almış olmasıdır. Bilime bakış, ondan beklenenler bilimin ideolojiye dönüşümünü hazırlar. Bunun bugün binlerce örneği verilir. Mesela, B.F. Skinner"in "Hürriyet ve Şereften de Öte" adlı eseri böyle bir düşüncenin mahsulüdür. Eserde insanın biçimlenirliği için ne lazımsa yapılır. İnsanın ve toplumun istenilen şekle getirilmesinin yollan aranır, projesi sunulur. Amaç onları kontroldür ve kullanmadır. Bu tam bir ideolojidir.
Çağımız bilimi bir dünya görüşünün mahsulüdür. Bu görü de çevre, çevreyi belirleyen ve etkileyen faktörlere göre oluşur. İnsan bu çerçevede düşünür ve faaliyet gösterir. Yani insanlar, bilim adanılan vs. dünya görüşlerinin çerçevesini asamazlar. Bu da bir tür ideolojidir.
Bilim yapılırken kullanılan kavramlar, kuramlar, gözlemler; bunlara temel olan bakış açılan belirli bir çerçeve sunar. Yani üretim tüm bu belirleyicilere göre oluşur. Bunlar da toplumsala gömülüdür. Bilim adamı tüm bunlardan soyutlanamaz. Bu oluşum da önemli ölçüde ideolojiktir.
Bilim ve Din
Bu ikilinin uzun geçmişi var. Onu gündeme getirmek ayrı bir konu. Din bir hayat sunar. Hayatı yaratan, insanı ve kainatı da yaratandır. Bu yüzden yaşanılmaya değer hayatın çerçevesini çizer, peygamberleri yoluyla insanına ulaştırır. Onun problemlerine, ıstıraplarına çözümler önerir. Bu uzun, zaman geçerli de olur. Ancak bu yol terkedilir. Din Papaların, aracıların elinde kalır. Böylece insanın ıstırabı başlar.
Akıl tıkanınca düşünce susar. Artık gündemde kinlerdir, menfaatlerdir, hırslardır. Din bu yolda bir yönlendirme, susturma ve olurlama aracıdır. Bir yapmadır. Gerçek dünyayla alakası kesilmiştir. Mesela, İncil böylece insani menşee indirilmiş, ilahi olanla irtibatı kesilmiştir. Hayatı tüm buutlanyla bu yüzden kucakayamaz. Oluşumlara cevaplar veremez. Ama akıl hala faaldir. Kendine bir yol arar. Bilime vücut verir. Dünyayı, olguları izah eder. gerçek inasana yönelir. Olguları merkezileştirir.
Kilisenin insanı ile bilimin insanı artık çatışır. Kilise gücünü otoriteden alır. Otoritenin kaynağı dindir. Ama insanileşen bir din. Bilim adamı bu sahteliği farkeder. Hücumu bu yapma dine, sahte dinedir. Ne var ki insanlığa bu sahteciliğin asırlarca verdiği ıstırap ve zararı düşününce savletini tüm kutsala yöneltir, önemli dayanaklar bulur. Kilisenin akla, ölçüye, görünene yani gerçeğe zıt bir dünya sunduğunu belirler. Mesela: tabiatı, insanı izahta bir evrim teorisi geliştirir. Kilise buna karşı çıkar. İncil'in "Genesis" bölümüne dayanır. Gelişmeleri sapkınlıkla vasıflandırır. Ama jeoloji, biyoloji, astronominin açıklamaları karşısında yoruma kayar. Onurunu kurtaramayınca yasağa başvurur. Tıp sahasında ilaçlı tedaviye şiddetle karşıdır. Kutsal emanetlere dokunmakla hastalıkların iyi olacağını savunur. Aziz Rosalina'mn kemikleri bu iş için kullanılır. Palermo da yüzyıllarca muhafaza edilir. Neticede bir anotomist bunlan inceleyince keçi kemikleri olduğu anlaşılır '. Bir ara Yahudi öldürme bile felaketlerden kurtulmanın yoludur. Aynı anlayış akıl hastalıkları için de benimsenir.
Hristiyanlıkta bu kabil bağnazlıklar oldukça fazladır, Calvin bile dünyanın dönmediğine inanır. Luther de bu konuda bilim adamlarını ne idüğü belli olmayan yıldızcılar olarak görür. Galileo, yeminler eder. Dekart Hollandaya kaçar vs. Bu haliyle din bir abesler yığını haline getirilir Ama savaş dinle-bilim arasında değildir. Hakikat-sahtekarlık savaşı da değildir. Bir hakimiyet savaşıdır. Hükmedilen alanları terketmeme savaşı, menfaatlar savaşıdır.
Ne hazindir ki bunu din adına yaptıklarını, veya böyle olduğunu zannederler. Bu dinin, Tanrı'nın yere indirilişidir. Öldürülüşüdür. Ölen, putlara kalbedelin nefsin kalıplandır. Nietzsche böyle bir anlayışla oluşturulan Tanrı'ya ve ahlaka karşı çıkar. Çünkü bunlar hem tanrı fikrini, hem de ahlakı örtmüşlerdir. Gerçekte ölen geleneksel anlayışın, Hristiyani ahlakın Tanrısıdır .
Bütün bunlar bugün aşılır. Ne varki yüzyıllarca mücadele edilerek yıkılan bu abesler tekrar boy vermeye başlar. Artık bilim kilisenin tahtındadır. O da susturur. O da aforoz eder. O da sarsılmaz bir otorite kurar. Sahası dışında kalan diğer bütün alanlara hükmeder. Yetkili olmadığı sahalara da el atar. Tanrı'yı bile test etmeye kalkışır. Tüm bilimselliğine rağmen Russell bile buna isyan eder. Bilim adına ahlakın zayıflatıldığını, renkli ırkların köleleştirildiklerini ve insanların zehirli gazlarla yok edildiğini vurgular.
Dinin tahtına oturan bilim insanlığına bunları da sunar. Üstelik yeni dinlere, de yol açar: Nazi Almanyası, Stalin Rusyası, Milosevic Sirbistanı bugün Ortaçağ Hristiyanlığının vahşetini gölgede bırakmıştır. Hülasa günümüz insanı da mutlu değildir Cinayetin, terörün, soygunun, suçun, alkolizmin, eziyetin, köleleştirilmenin ve sömürünün kurbanıdır. Modern dünya bu tür karelere ayrılır hapishaneler haline gelmiştir. Nefs hapishanesi, para-pul hapishanesi,mal, sadizm hapishanesi vs. Bunları herkes artık kendi seçmede ve örmededir.
Bizim dinimiz bu sapkın oluşumların dışındadır. O birleştirir, ayırmaz. Dünyayı da ukbayı da gözler. Bilimi de kutsar. Maddeyi ve manayı da İhtiva eder. Tabiatı da bir kitap olarak alır Onu da Kitap'a göre okur. Önemli olan Tevhid'in sırrına ulaşmak, kainata ve insana bu açıdan bakabilmektir. Çağımız bu açıdan büyük geleceğe, dine dönmenin şafağına hazırlanmaktadır. Bu an, duru ve insani olan îslamdir. Aydınımız, düşünürümüz bunu idrak etmelidir, islam'a hıristiyan açıdan değil, kendi açısından bakmalıdır.
Bilim Adamının Sorumluluğu
Her devirde toplumlarda farklı grup ve meslekler fonksiyonerdir. Devrimizde bilim adamlan önemli rollere sahiptir. Rekabete dayalı günümüz toplumları, güçlerini bilimsel araştırmalardan alırlar. Dolayısıyla bilim adamı bu toplumlarda merkezi bir rol oynar. Öyleyse bilim adamları tüm gelişmeleri sorgulamak zorundadırlar. Çünkü sorumlulukları bunu gerektirir.
Hayat değişmekte, gelişmekte, teknoloji insanın tüm dünyasına girmekte, ona hükmetmektedir. Hızımız. süratimiz, iletişime dayalı ilişkilerimiz kompleks bir gelişme gösterir. Artık düğmelerle yol almakta, çeşitli dünyalara nüfuz etmekteyiz. Ama aynı zamanda insanlığın büyük bir kısmının zulme maruz kaldığını, haksızlığa ve adaletsizliğe uğradığını, ırk ayrımına tabi tutulduğunu işkence gördüğünü, ezildiğini görüyoruz, duyuyoruz ve şahit oluyoruz. Bu yeni değil. Yüzyıllardır süregelmekte. Bütün bunlar karşısında bilim adamları suskundur. Doğrunun, ezilen insanların yanında değildir. Aksine politika nemrutlarına, firavunlarına malzeme ve güç kaynağı
oluşturmaktadırlar. Finans kaynaklarının ahlakiliğine bakmadan, bilim adamları bilimin gücünü zorbalığa, yıkıma alet etmektedirler.
Niçin bunlar dünyamızın daha barışçi ve insanı olmasında kullanılmamakta? Niçin bilim adamları haksızlığa, riyakarlığa, ezilmişliğe isyan etmiyorlar? Niçin barbarlığı ve vahşeti olurluyorlar? Onlar bütün bunları sorgulamalılar. Hakikatle aralarına menfaat, hırs, şöhret vs. duvarları çekmemeliler Toplumlarıyla içten bağlar kurmalı, insanın derdiyle dertleşmeliler.
Bilimsel üretim, gücün ve sömürünün emrine verilmemeli. Bilim adamı buna, üretimin gayri insani ve ahlâki kullanımına karşı durmalıdır. Saldırganlığı ve sömürü düzenini olurlayan bilim adamları bilime ve bilim adamının saygınlığına en büyük darbeyi indirmektedirler. Bir bilim adamı beyinleri çıkarılmış ve çıkarılmamış balıklar üzerinde çalışma yapar Neticede beyinleri çıkarılan balıkların kuyruk hareketlerinin daha düzenli olduğunu saptar. Lancelet Hogben de "Science and Citizen" adlı eserinde insan beyninin nasıl düzenlenebileceğinden ya da toplumsal kurumların nasıl devam edebileceğini öngören sosyal bir program üzerinde çalışır . Bu, insanı kullanmadır, sürüleştirmedir. Bilim ve bilim adamına güveni yok etmektedir. Bilime haysiyetsizce bir bakıştır. Bilimi kullanmadır. Bilimin değer alanlarını istilası, zayfilatması da bir başka sorumsuzluktur. İnsanı geliştirme onun bağlı olduğu değerlerle mümkündür. Bunu mutlaka bilim adamı bilmelidir.
Bütün bunlar bizde, bizim dünyamızda katmerleşmiştir. Bilim adamlarımızın çoğu toplumuna ve geleneklerin, dinine yabancılaşmış, hatta onu düşman bir cephe olarak algılamaya başlamıştır. En az onbeş yıldır kızlarımızın başörtüsü bilim kurumlarında en önemli meseledir. Bilim adamlarımız bu zulme haysiyetli bir sesle karşı çıkacaklarına aksine onlar bu zulmü kangrene çevirmişlerdir.
Ülkemizde çok boyutlu bir bilim eğitimi yapılmalı, bilim adamları manevi bir iç donanımla donatılmalıdırlar. Bilimsel bir zihniyet ve öğretimi soylu bir ahlakılıkla bağdaştırmalıyız. Bilim adamı Yunus'ça bir aşkla donatılmalı. insanlık adına bu mutlaka yapılmalıdır. Ancak bu yolla ülkemizin geleceği aydınlığa açılabilir.