BİLİM ve GELECEĞİMİZ

Necmettin TOZLU

Hayatı değiştirip şekillendirmede bilim her çağda etkili olmuştur. Günümüzde bu etki daha kapsamlı ve süratlidir. Arabadan cep telefonuna, bilgisiyardan savaş teknolojisine kadar tüm yenilikler, icatlar bir zaruret gibi addedilir ve hayata geçirilir. Bunlar önemli değişikliklere sebep olur, giderek hayat tabiliğini yitirir. Kalıcı hiçbir değer,prensip böyle bir yapıda yer almaz. Bilim bir güç odağı oluşturur. Ve insanı, hayatı şekillendiriverir. Bu konuda ölçü olur. Artık zihin yapımız, gönlümüz dışlanır. Eşya; üretim, bilimin gücü yönlendiricidir. Cazibe merkezidir.

Bilim şüphesiz insanlığa önemli avantajlar sunarak, ıstıraplarına çareler üretmiştir. Hava ve su gibi bitmez-tükenmez kaynaklan bile insanlığın hizmetin sunabilmiş (havadaki nitrojenden suni güvre nitratlarının yapımı gibi), artan nüfusa gıda üretimiyle imkanlar bahsetmiştir. Bu gün ırkların ıslahı bile bilimsel bir çalışma alanı olarak ele alınmakta (ya kobay olarak Afrikalı, Bosnalı kullanılırsa) yoğun bir şekilde üzerinde durulmaktadır.

Russell bilim hayat ilişkisinde ilginç görüşler ileri sürer: Tüm hayat, hükümet, devlet bilimsel teşkilatlanmaya gitmeli, çocuk edinme lisansa bağlanmalı, evler ortak kullanılmalı, zayıf akıllılar kısırlaştınimalı vs. gibi. Bunlar bize bilimsellikten ziyade mevcut düzenin, batının gücünün devamı için düşünülmüş olmalıdır, intibaını vermektedir. Rüssel bir yandan da çağımızda düşünce Özgürlüklerine yönelen tehlikelerin 1660'lardan beri süregelen baskılardan katbekat üstün olduğunu vurgular. Aydınları baskıya karşı isyana çağırır.

Feyerabend bütün bu tehlikelerin önemli bir boyutunun bilimin saldırgan bir hal alışından kaynaklandığına dikkati çeker. Deviet kilise ayrılığı gibi, bilim-devlet ayrılığını da öngörür. Hayatın mekanizma indirgenmesi irfanı, kutsalı ve Tanrı'yı dışlamaya kadar gitmiştir. Batı bilmi ve kültürü ölçü olunca diğer kültürler sürekli dönüştürülmeye konu edinilmiştir.

Bilimin Niteliği

Bilimden sözedilince onun neliği zaruri olarak gündeme gelir. Bu, bilimin gelişimini ve sonuçlarını da içerir. Bilim bir insan faaliyetidir. Bilme aşkını, şevkini, gerçeğe ulaşma iştiyakını içerir.İnsanın ve insanlığın donanımını esas alır. Bu yüzden o sadece mekanistik bir açıklamaya hapsedilemez. Topyekün insan çabasının bir ürünüdür. Sadece pozitivist anlayışa, tecrübeye veya diğer herhangi bir bakışa göre sınırlandırılamaz.

Bilimin geniş bir arka planı vardır. O bundan soyutlanamaz. Bugün özellikle tüm bu belirleyiciler bir kenara itilip, bilim bir açıdan tanımlanmakta böylece ait olduğu dünyanın gücüne, sömürüsüne vasıtalık görevi yapmaktadır. Bu anlayışta bilme aşkımız; hırsımıza ve hükmetme isteğimize yenik düşmüştür.

Bilim bu anlayışla insanı sürüye katma aracıdır. Planlar, projeler, önemli bazı özelliklerin keşfi ve bu yolla insanı ve yığınian kontrole alma bilimin aldığı son şekildir. Habermas, "17. yüzyıldan beri bilim tabiatın teknolojik denetimine dönük bir çtkar anlayışıyla yönlendirilmiştir" der.

O, artık bir güçtür. Bir 'puttur. Dahası bir 'din'dir.

Hakikate ulaşma yoluyken, güce, sömürüye destekçi konumuna gelmiştir. Hür tefekkürün eseriyken köleleşmeye vasıta oluvermiştir. O bir kabul görme, şöhret duygularını besleme vasıtasıdır da. Menfaat ve kazanç da bilimle beraberdir.

Bütün bunlarla bilir bir itaat mekanizması oluşturur. İstikamet gösterir, istikamet de batıdır. Onun istek ve sömürüsünü olurlamadır. Burada bilim düşmanlığı yapılıyor sanılmasın. Aksine bilimin sorgulamasının zaruriliğine işaret edilmektedir. Bilim aslında tahlil, tenkid ve tefekkürle varedilir. Ama tehlikeleri de aynı mantıkla ortaya konulur. Tenkid, tahlil ve sorgulama bir açmadır. Arkasından aşma, yenileme gelir.

Bilime nüfuz edemedik. Problem budur. Eğer edebilseydik, kendi bilimimizi tefekkürümüzü yapardık. Bilimin nelere vasıtalık yapıldığını anlar, alternatiflerimizi belirledik. Bunu yapamadığımızdan bu güce sahip olamadık. Onu insanlığın ve insanımızın adına ve hayrına kullanamadık. Sorgulama kendimize has bir bilimsel çalışmanın yolunu da açacak, şimdiye kadarki eksikliğimizin hesabını da verecektir.

Bilimsel Yöntem

Bilim açıklamalarında nesnelliği esas alır. Eşya dünyasını, onlardan gelen verilere dayanarak açıklığa kavuşturmaya çalışır. Bilimsel açıklama ve sonuçlar duygu, önyargı ve tarafgirlikten ne ölçüde uzaksa o ölçüde inandı ncı ve gerçeğe yakındır. Bu yüzden bilimde başvurulan yönte çok önemlidir. Yöntemle bilim yapıldığı gibi, onun tutarlılığı ve güvenirliîiği de sağlanır.

Şu halde içimize ve dışımıza ait bildiğimiz gerçekler, kavramlar dünyası, bize sunulan izahlar yönteme ilişkin hususlara dayalıdır. Gözlem, hipotez, bunlardan sonuçlar çıkarma bilimsel yöntemin bir safhasıdır. Tümevarım, tümdengelim ve reprodüksiyon günümüzde bilim yapmanın Önemli ve esas yöntemleridir. Ancak bugün bunlar güçlü itirazlarla karşı karşıyadır. Öncelikle bunlar bir durağanlığı ve evrenselliği ihtiva ederler. Halbuki durağanlık ve evrensellik sarsılmıştır. Bunlara dayalı rasyonellik de her türlü büyüklüğün ölçümünde geçerli sayılmamaktadır.

Kavramsallaştırma bir soyutlamadır. Gerçek dünyanın kendisi dağiîdir. Suni bir dünya ve ona dayalı parametreleri ihtiva eder. Böyle biryoîla elde edilen bilgiler hakikati yansıtmaz. Bir inşayı, yapmayı ifade eder Hatta, Standen 'fiziki bilimlerde bile tam bir gerçeğe ulaşma imkânsızdır der. Mesela, düşme prensibi bile tam bir kabuldür. Vakum boş farzedebilir ve ağırlık lan farklı iki cismin düşüşü böyie bir ortamda gerçekleştirilir. Halbuki vakum tamamen boş olmadığı gibi, milyonlarca (her santimetrekaresi) gaz moiekülüyle doludur. Aynı durum ışığın dalga veya zerre teorilerinden de sözkonusudur. Işığın titreşimler halinde yayıldığını isbat etmek için bu titreşimlerin içerisinde seyrettiği şeye ihtiyaç duyulur, buna eter denilir. Eter nedir? Neye benzer meçhuldür? Buna rağmen onun esnekliğinin yoğunluğuna oranı bile ölçülür .

Görülüyor ki kesin ve değişmez kurallara dayalı bilimsel yöntem yetersizdir. Tarihi akışa zıt bir anlam taşımaktadır. İncelenen olaylar bütünden soyutlanmakta. kısmi bir olay veya sahada yoğunlaştırılmaktadır. Ancak bu, belli sahalarda belli ölçülerde başarılıdır. Burada önemli olan bu yöntemin tek yöntem olarak ele alınışı ve diğer tüm yöntemlerin dışlanışıdır. Bu yolla insan da parçalanmış, sadece bilimsel anlayışa dayalı olarak düşünülmektedir, İnsan özellikle sosyal bilimlerde hey eşya esas alınarak incelenmiş, eşyalaşmadıkça dışlanmıştır. Hatta kavramlaştırma bile batı zihniyetine, toplumlarına ve insanına göre yapılmış, böylece sosyal bilimler ülkemizde dertlerimize çareler üretme yerine önemli bir yabancılaşmaya yol açmıştır. Kavramlar, tahliller, örnekler hep batılı insana, onun ilişkilerine göre işleyen gruplara göredir. Bu yüzden sosyal bilimlerimiz önemli dertlerimize henüz çözümler üretmemiş, ciddi politikalar oluşturacak araştırmaları yüklenmemiştir.

Öyleyse yöntemde de çoğulculuk ve çeşitlilik benimsenmeli, yıllar yılı bilimsel yöntem adına dışlanan gelenek, bilgi ve düşünce formlarımız ikame edilmeli, değerlerimiz benimsenmelidir. Böylece Hoca Ahmet Yeseviler, Yunuslar, Mevlanalar tekrar bu topluma ışık vermeye devam etmeliler.

Bilime Bakış

Hayatımızda bize sunulan hizmetleri dikkatle inceler mukayese eder ve denetleriz. Bir ev inşa edeceğimizi düşünelim: Planlar, programlar, krokiler, alım-satım işleri dikkatle gözden geçirilir. Öze yandan bir de herhangi bir doktoru düşünelim: Bilim adamı sıfatından gelen otoriteye dayanır. Keser, biçer, yanlış teşhis koyar ve istediği gibi davranır. Bütün bunların arkasında çok etkili faktörler olabilir. Ama esas mesele bilime olan sarsılmaz bir inancın varlığıdır. Ve bu zihniyet denetimden uzaktır. Dahası bu düşünce ve zihniyet maddi-materyalist bir zihniyettir. Dolayısıyla bunda gönül dünyamız, ruhumuz ve sıcaklığımız dışlanmıştır.

Üçüncü dünya ülkelerinde bilim idealize edilmekte, böylece arkaplanı gözden uzak tutulmaktadır. Halbuki bilim adamı bir kültürün, bir düşüncenin, ekonomik, sosyo-politik ve ideolojik bir sistemin adamıdır. Bilim böylece sanıldığı gibi değerden azade değildir. Özetle, batının bilim adına ürettiği her şey onun kültürünün zihni ve sosyal damgasını taşır .

Böylece bu anlayışla temellendirilen bilim, bilime esas alınan akıl, vahiyden koparılır. metafizik prensiplerden dolayısıyla Tanrısal olandan arındırılmış olur. Teknolojiye döndüren bilimsel uygulamalar, bilimi, bilim adamını aşmakta hükümetler ve çok büyük işletmelerce istenildiği gibi kullanılmaktadır. Bu sınırsız bir hükmetme gücü yaratır. Russell bunu, bilimin vasıta olarak kullanılışını bilimsel anlayışın tam tersi bir anlayış olarak görür. Bu kapı bilimsel elitin doğuşunu da hazırlar. Bunlar bilimi bir meta gibi kullanırlar. J. Ortega, Y. Gasset, bunun bilim adamını sıradan biri, bir ilkel yaratık, modern bir barbar haline getirdiğini, bu hali bilimin hazırladığını ifade eder.

Bir diğer tehlike de tekniğin insan soyunu yokedecek bir tehdit unsuru haline gelmiş olmasıdır. Buna rağmen Hiroşima ve Hakasaki batılı demokratik sistemlerce alkışlanır hatta en büyük buluşlardan biri olark selamlanır. B.Brecth, "Galile'nin Hayatı" adlı eserinde bilimin tek amacının insanlığın çilesini hafifletmek olduğu Galile'nin ağzından dile getirir. Yeni icatların, keşiflerin, ilerlemenin bir felakete kadar varacağını vurgular. Galilie, bunları Engizisyona karşı haykırır. Bugün çok daha dramatik bir bilimsellikle karşı karşıya olan insanlık kime karşı ve neler söylemeli?

2 Yorumlar

Adsız
15 Aralık 2010 14:26  

erzurum edebiyat fakültemizin emektar abidelerinden değerli hocama saygılarımızla, teşekkür ediyoruz...

11 Ocak 2014 23:39  

Bilimin sonuçlarından yola çıkarak bilime bir değer biçilecekse , dinin sonuçlarının da bu yolla yapılmasının önünde bir engel olmaz.Elbette bilim bazen kötü sonuçlara sebep olur fakat bu bilimi değersiz kılmaz. Kaldı ki nesnel bilgi arayışındaki en kuvvetli veriler metafizikten ya da teolojiden değil bilimden gelmektedir.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP