BİLİMİ ELEŞTİRMEK

AHMET İNAM

Bilimin insan yaşayaşında önemli bir yeri var. Yaşadığımız dünyanın, içinde bulunduğumuz kültürün, dışımızdaki kültürlerin anlaşılması, yorumlanması, eleştirilmesi, bilimin bu etkisinin kavranılmasını gerektiriyor. Bugün bilim değişik açılardan inceleniyor. İnsanın kendini tanıması, kendi üzerinde düşünmesi, kendini eleştirmesi bilimle hesaplaşmaya girmeksizin başarılamaz. İnsanın tarih içindeki oluşumu açısından, bilim, üç-dört yüzyıllık geçmişiyle daha yeni bir olgu. Yeterince anlaşılabilmiş değil. Çağımızda bilim aşağıda sıralayacağım noktalarda yanlış anlaşılıyor. Bu yazının sınırları içinde amacım, olabildiğince, bu yanlış anlaşılmaları belirleyerek, bilimin kültür içindeki yeri konusunda bir yorum getirmek. Bu yorumun özgün olduğunu savunmuyorum.

Bu konularda düşünenlerin kolayca görebileceği gibi, görüşlerim bilimi incelemeye çalışan bilim psikolojisi, sosyolojisi, tarihi, felsefesi, ekonomisi, politikası araştırmalarına dayanıyor. Amaçlarım açısından, bu konulardaki "literatür"le doğrudan hesaplaşmaya girmeyeceğim. Türk Kültüründe, bilim anlayışının çağımızdaki bilimin işleyişini kavrayacak düzeyde olmadığını görüyor ve üzülüyorum. Bu eksikliğin, özürün giderilmesi tek bir yazıyla gerçekleştirilemez. Yine de, bu yazıyla, Türkçede bilimin anlaşılıp tartışılması konusuna katkıda bulunmak istiyorum. Türk eğitim sisteminin eleştirilerle geliştirilerek, Türk Kültürünün dünya kültürleri arasındaki yerinin ortaya konması açısından, bilim üstüne, bu konudaki çağdaş tartışmaların ışığında düşünmemiz gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Burada ayrıntısına girmeyeceğim tarihsel, felsefî, toplumsal, siyasal, kültürel nedenlerle, bilime bâzı yanlış anlaşılmalarla bakılıyor. Bu bakışlara niçin yanlış diyorum? Bilim, çağımızın son derece karmaşık, bir çok boyutu olan bir insan çabası. Genellikle bu çok yönlülüğün kavranılamamasından kaynaklanıyor yanlışlık? Eksiklik. "Yanlışlık" sözünü, "doğruluğun" karşıtı anlamında, bir önermenin doğru ya da yanlış olabilmesi özelliğini belirleyen mantıksal bir kavram olarak kullanmıyorm. Bu yazının bütünü okunduğunda anlaşılacağını umduğum,görüşlerimle uyuşmayan anlayışlara verdiğim bir sıfattır, "yanlış". Beş noktada topluyorum bu yanlışları.

1. Bilimin aşırı abartılması, dinsel bir kılığa sokulması çabalarına tanık oluyoruz. Bilim, toplum üstü, kültürler üstü, insan üstü bir kavram olarak ele alınıyor. Bilim, bu anlayışta, doğayı, insanı, birey ve toplum olarak inceleyip,şaşmaz, kesin, yasalar ortaya koyan bir çabadır. Bilim adamları, insan üstü varlıklardır; ileri sürdükleri hep doğrudur. Arada yanlış yapsalar da, kendileri ya da meslektaşları tarafından bu yanlışları bir süre sonra düzeltilir. Olayların açıklanmasında, gelecekte ne zaman olacaklarının kestirilmesinde, kavranmasında,son sözü söylerler. Günlük yaşayışımızda sık karşılaştığımız, "Bilim bunu böyle emreder", "Bilim bunu gerektirir" sözleri, bu anlayışın dile getirildiği bir kaç örnektir. Bilimi bir "mit", bir "din" olarak anlar bu görüş.

2. Yaygınlığını yitirmeye başlasa da, yukarıda andığım bu görüşü, kendi dünya görüşlerini, inançlarını haklı kılmak için kullananlar olmuştur, oluyor. Dünyaya bakışlarına, "bilimsel dünya görüşü", "bilimsel felsefe" diyorlar. "Bilimsel felsefe" sözü üzerinde biraz duralım. Bilimin verilerine sıkı sıkıya bağlı felsefe çabalan değil, karşı çıktığım. Sözüm, felsefe görüşlerini geçerli kılmak için bilime sığınanlara, üstelik güdük ve eskimiş bilim anlayışıyla bunu ileri sürenlere.

3. Bilimi yalnızca uygulamaları ile tanıyan "naiv" anlayış. Bilimi, tıptaki tedavi yöntemleriyle, mühendislikteki gelişmelerle bir tutanlar. Bilim denince uzay çalışmalarını, elektronik aygıtları, kanser tedavilerini, organ nakillerini anlayanlar. İlk iki anlayışta, zaman zaman neredeyse tapınmaya varan aşın hayranlık, sayacağım son iki noktada bir "olumsuz" tepki olarak karşımıza çıkıyor.

4. Bilimin özellikle, insanı anlamada, soyutlama, parçalama yöntemi kullandığı için yetersiz kaldığını ileri süren görüş. Bu anlayışa göre, doğa bilimlerinin yöntemiyle insan anlaşılamayacağı için, ayn yöntemlerin geliştirilmesi gerekiyor.

Bilim insanı "madde" düzeyine indirmiştir. Onun ayrıcalıklı yapısını anlayamamıştır. Serhoş araması içindedir. Serhoş araması sözünü şöyle açıklayabiliriz. İki serhoş gece evlerine dönerlerken içlerinden birisi evinin anahtarını düşürüyor, sonra anahtarını evinin yakınlarındaki elektrik lambasının altında aramaya başlıyor.

Arkadaşı: "Niçin anahtarı ışığın altında arıyorsun, orada düşülmedin ki" diyor. Diğerinin yanıtı hazırdır: "Burada arıyorum, çünkü ışık var burada." Bilim bu anlayışa göre,çözebileceği sorunlara, elindeki hazır yöntemlerle yanıtlar arar. Oysa, özellikle insanı anlamak, bilimin şimdiki yöntemleriyle sağlanamaz. Bilim kazandığı önemli başarılara karşın yetersizdir.

5. Nükleer savaş, çevre kirlenmesi, insanın bunalımı, kendi kendine yabancılaşması sorunlarını doğurduğu için olumsuzluğunu ileri sürenlere göre bilim, üstelik, siyasal baskı ve egemenlik kurmaya çalışan güçlerin elinde bir silah olarak kullanılmaktadır.

İnsanlığı bir "kriz"in eşiğine getirmiştir. Yalnızca bir saptama olarak kısaca dile getirip, ayrıntısına, tartışmasına girmediğim bilimin bu biçimlerde kavranması karşısında, bu yazımda, bu anlayışları ortadan kaldırma, ya da düzeltmeye çabalarken, ister istemez bunlara yenisini ekleme kaygısını doğrudan taşımıyorum. Çağımızı büyük ölçüde etkilemiş, çoğunlukla yanlış anlaşıldığını söylediğim, bilim üstüne, mantıkçıların, felsefecilerin, sosyologların, psikologların, siyasal bilimcilerin, ekonomistlerin, kendi yapıp ettikleri üstüne düşünen bilim adamlarının, kültür sorunlarıyla ilgili diğer düşünürlerin çalışmalarını da göz önüne alan, bilimin ya da bilim hakkındaki görüşlerin eleştirilmeleriyle bilimi anlayıp değerlendirme çabalan konusunda, sınırlarımı bilmeye çalışarak bir iki öneride bulunmayı deneyeceğim.

Eleştiri Çabası sözünden ne anlıyorum? Biraz açayım. Eleştiri, çoğu kez birbiriyle iç içe geçmiş, yine de kimi zaman sağlayabileceği düşünme kolaylığı dolayısıyla ikiye ayırabileceğim düzeylerde yürütülebilir.

1. Bilim doğrudan eleştirilebilir.
2. Bilim anlayışları eleştirilebilir.

Bu çabalarda iki ayrı evre görüyorum. Hazırlık evresi, değerlendirme evresi. Bütün eleştiri çabalarında, eleştirenin, eleştirdiği şey konusunda bir ön-anlayışı, ön- görüşü vardır. Bu ön anlayışla, bu ön-anlayışı aşmaya çalışarak, eleştirdiğimiz konuyu anlamayı, öğrenmeyi, kısacası, konuya yaklaşmayı amaçlarız. Anlamaya uğraştığımız konunun ilgili olduğu konular içindeki bütünlüğünü yakalamaya çalışırken, ön-anlayışımızla, bir özümseme içinde, konular arasındaki ilişkiyi bir ufuk genişliğinde görmeyi elden bırakmayız.

İşte, anlamaya yönelik, anladıkça rahatsız olabileceğimiz noktaları, ikinci evrede gündeme getirmek üzere geçici olarak askıya alma çabaları, eleştiri sürecinin ilk evresini, hazırlık evresini, özümseme evresini oluşturuyor. Kısır, tek yanlı, duygu yüklü, tepkisel eleştirilerde bu evrenin eksik olduğunu görüyoruz.

İkinci evre, birbiriyle ilişkili çeşitli eleştiri çabalan taşır. Yalnız, unutmayalım, bu iki evrenin zaman zaman birbirlerinden ayrılamadığı durumlar olabilir. Değerlendirirken anlayabilir, anlamaya çalışırken değerlendirme içinde olabiliriz. Eleştireceğimiz konunun tutarlılık denetimi, eleştiri çabasının önemli bir yanıdır. Konunun iç tutarlılığının, içerdiği savların, kullanılan kavramlar arasındaki bağın, mantıksal çabayla, çözümlemelerinin gerçekleştirildiği bir süreçtir. Eleştirilen konu bu yönden açık veriyorsa, yeniden ilk evreye, anlama evresine dönülebilir. Bunun, konunun bir yanlışı mı, yoksa bizim anlayış kıtlığımızdan doğan bir sonuç mu olduğu araştırılır. Diğer konularla oluşturduğu ufuk içinde değerlendirmesi yapılır. (Tutarsızlık ya da çelişki bulduğumuzu sanar sanmaz hemen bir köşeye "değersiz" diye atılmaz.) Konunun dış tutarlılığı, diğer konularda ileri sürülen ilgili savlarla anlamca, mantıkça ilişkisi, iç tutarlılıktan sonra denetlenecektir. Konuda ileri sürülenlerin, temel dayanakları, gerektikçe mantıksal anlam çözümlemeleri, sezgilerimiz yardımıyla, görüşlerin dayandığı ana kaygılar, bulunabilirse, bunların metafizik, pragmatik, yaşama biçiminden kaynaklanan özellikleri gözden geçirilip değerlendirilir.

Konu, dile getirilmiş savlar taşıyorsa, bu dile getirilişin estetik açıdan basitlik yönünden sunuluşu eleştirilebilir. Yalnızca dış tutarlılığına bakılmaksızın, konunun tarihi içinde, daha kapsamlı olarak kültür tarihi içinde, ilgili olduğu çağdaşı konular arasında kültürü etkilemesi, çeşitlendirip, o zamana dek farkına varılmamış noktaları göz önüne sermesi, çözümlenmemiş sorunları çözebilmesi, yeni sorunlar gösterebilmesi açısından da değerlendirilmesi yapılır.

Bir hatırlatma: Ben bu yazımda bilimi ya da bilim anlayışlarına böyle bir eleştiriyi yöneltmeye kalkmayacağım. Bu, beni şu anda aşıyor. Benim yapmaya çalıştığım, bu eleştirinin olanağı ve yolu yordamı üstüne düşündüklerinden bir iki ipucu vermektir.

Soralım şimdi: Bilim zaten eleştirilerle yürütülen bir uğraş. Bilim anlayışları da, çoğu kez bilimin kendi üstüne çalışmaları da (Bilimin bilimi, bilim sosyolojisi.... gibi) felsefî kökenli inançlardan kaynaklanıyor. Bu uğraşlarda eleştiri sürekli yapılıp duruyor. Bizim eleştiri çabalarımızın bunların yanında yeri ne? Üstelik biz kimiz ki eleştirmeye kalkıyoruz bilimi? Ne adına, neye dayanarak kalkıyoruz bu işe? Bilim üstü bir dayanağımız mı var yoksa? Yazımın bundan sonrası, büyük ölçüde bu sorulara yanıt arayacak.

Önce, çok sık sözünü ettiğim "bilim"den ne anladığımı söyleyivereyim. Bilim, mantıksal, felsefî, tarihsel, psikolojik, sosyolojik boyutları olan bir araştırma çabasıdır. Araştırma kavramı, araştırıcının da içinde bulunduğu, doğayı, doğadaki insanın, davranış, duygusal yaşam ve düşüncelerini belli ilkeler aracılığıyla, anlama, yorumlama, açıklama, düzenliliklerini bulup geleceği kestirme uğraşlarını içeriyor.

Bu araştırma sonucu elde edilen bilgileri doğadan yararlanma, hastalıklar ve toplumsal yaşamadaki sorunlann çözümü için kullanma çalışmalarını da araştırma çabasına katıyorum. Bu anlamda bilimi, mantık ve matematikten, tıp, mühendislik ziraata kadar çok geniş bir yelpazede düşünüyorum.

Araştırma, araştırıcı ve araştırıcının yöneldiği araştırma konularından oluşur. Bu konular ve konuların sorunlarına yönelik yöntemler, araştırma alanı içindedirler ve birbirlerini etkilerler. Araştırma alanları bilim dallarını bir ölçüde belirler. Bir bilim dalı, birden fazla araştırma alanıyla ilgilenebileceği gibi, bir araştırma alanı da birden fazla bilim dalının konusu olabilir.

Araştırma çabası sonucunda ürünler elde edilir. Ürün, bilimin araştırma alanına göre, bir sorunun çözümü olabileceği gibi, bir bilim yasası, bir teknik araç. bir inceleme yöntemi.... olabilir. Ürünlerin oluşması açısından bu çabada 1) Araştırıcının eylemleri, 2) Araştırıcının eylemleri sonucunda ortaya konan ürün olmak üzere iki temel noktayı, ne denli birbirlerini etkiliyor olsalar da, birbirinden ayırarak belirleyebiliriz.

Araştırma eylemleri arasında, araştırıcının psikolojik etkilenmelerini, tartışmalarını, haberleşmelerini, kararlarını sayabiliriz. Bu eylemler, yazıya dökülse de henüz ürün özelliği taşıma durumunda değildir. Ürünün ortaya çıkması amacını taşırlar.

Ürün, dil aracılığıyla belirlenebilir, bir açıdan. Araştırma raporları, hesaplamalar, araştırma sonucu ortaya çıkan bulguları içeren yazılı metinler, buna örnek olarak verilebilir. Ayrıca, araştırma sonucu araç, makina, yapılar... da ürün olarak görülebilir.

1 ve 2'de sözünü ettiğimiz öğelerin oluşması için bu çaba:

a) Bilim adamını,
b) Bilim adamları topluluğunu,
c) Bu topluluğun geçmişten devir alınan gelenek, görenek, davranış ve uzlaşım biçimlerini, değerlerini,
d) Bilim kurumlarını (Araştırma kurumlan, üniversiteler....) gerektirir.

"a" öğesi bilimin psikolojik, "b", sosyolojik, "c" tarihsel, antropolojik, sosyolojik, ahlaksal, "d", yöntemsel, giderek siyasal yanını gösterir.

Görülüyor ki, bilim çok boyutlu bir insan etkinliğidir. Oysa, bu yazıda, bir bölük bilim üstüne düşünen araştıncılarla birlikte, benim karşı çıktığım nokta, bilimi bu öğelerin bir ya da birkaçıyla ele almaktır. Kimi zaman bilim yalnızca ürünleri açısından ele alınmakta, mantıksal, matematiksel çatısıyla özdeş olarak düşünülmektedir; kimi zaman yalnızca eylemler olarak incelenip, sosyolojik, tarihsel.... yanı vurgulanmaktadır. En kötüsü, bilim deyince bilimin hangi yanının kast edildiği belirsiz bırakılmaktadır.

Bilim denince bilim dallanndan birini ya da birkaçını anlayanlar da vardır. Burada belirlediğimiz noktalarla hesaplaşmak koşuluyla, isteyen istediği bilim görüşü, bilim anlayışı ile ortaya çıkabilir.

"Hangi bilim?" diye soranlar da oluyor. Bu soruyu soranlann değişik kaygıları var. Bilimi eleştirerek, bir tür bilim anlayışını ve araştırma çabasını eleştirerek, yeni öneriler getirmeyi düşünüyorlar. Beni burada daha çok ilgilendiren "tek bir bilimden mi yoksa birçok bilimlerden mi söz etmeliyiz?" sorusu. Bilim, deyim yerindeyse, bir şemsiye kavram. İçinde birçok belirsizlikler taşıyor. Birçok öğesi olduğu, bunlarınsa yeterince irdelenmemişliği yüzünden üstelik bu öğeler, birçok belirlenmemiş etkilerin altında, zaman içinde sürekli değiştikleri için, incelenmesi büyük zorluklar taşıyor. Bir yerden başlamak gerek. Bilimi araştıranlar, çeşitle bilim modelleri ortaya koyuyorlar. Eksiği gediği, taşıdığı kaçınılmaz belirsizlikleriyle, özgün olma savı taşımadan, ben de bu yazımda böyle bir model için bir iki ipucu veriyorum. Bu yakınmalardan sonra, görüşümü söyleyeyim: Bilim dallannı kapsayan tek bir bilimden söz edebiliriz. Bilim dallan arasında aşılamaz uçurumlar olduğunu sanmıyorum. Yalnızca, bilime değişik açılardan bakılabileceğini unutmayalım. Bu değişik bakışlara, ayn ayrı bilim diyebiliyorsak, "bilimler" terimi bu anlamıyla, anlamını aydınlatmak koşuluyla, karşı çıktığım bir dile getirme biçimi değildir.

Dikkat edilsin: Bilimi eleştirmekten söz eden yazımda, bilim anlayışımı belirtmeye çalıştım. Kendi bilim anlayışım olmadan ne bilimi eleştirebilirim ne de bilim eleştirilerini. Bilim anlayışlarını eleştirmekle, bilimi eleştirmeyi birbirinden ayırabiliriz. Burada daha çok bilim eleştirisi üstünde duracağım.

Bilim kültür etkinliğidir. Bu sav önemlidir; çünkü bilim eleştirisi konusundaki temel görüşlerim bu önermeye dayanıyor büyük ölçüde. "Kültür"de en az "bilim" kadar karmaşık, bir şemsiye kavram. Burada bu kavramın taşıdığı zorlukların gözden geçirilmesine girmeyeceğim. Kültür, tarihsel işleyişi içinde, bilim, sanat (edebiyat, güzel sanatlar, müzik....), din, dünyayı kavrama biçimleriyle (Örneğin "mit'ler, folklor, eğitim....), doğaya ve topluma egemen olma etkinliklerini (tıp, mühendislik, tarım...dan, yönetim bilimleri, hukuk ve ahlaka dek) içerir. Her topluluğun, ülkenin kültüründen de, bunların tümünü içeren kültürden de söz edebiliriz.

Bilimle diğer kültür öğeleri arasında sınırın nasıl çekileceği sorusu bu konuda düşünenleri epey uğraştırmıştır. Matematik ve mantık gibi alanlarda kavramların sınırlamalarının kesinliğine karşı, zaman içinde değişen alanlardaki şemsiye kavramlarının sınırlarının çekilmesindeki zorlukları düşünürsek, örneğin, din, sanat ve felsefe ile bilim arasında benzerlikler olduğunu söyleyebiliriz. Bilimin bir araştırma çabası olduğunu hatırlarsak, dinle olan ayırımını görebiliriz. Sanat ve felsefe ile, genellikle bilim sayılmayan astroloji ya da para-psikolojinin bilimle olan ayırımını belirlemek için, yukarıda sözünü ettiğimiz araştırıcı, araştırma konusu, ürün ve bunların oluşabilmesi için gerekli öğeleri tek tek incelemek gerekir.

Şimdi, bilimin araştırma çabalarını yürütmesine bilimin işleyişi dersek, bu işleyişe iki açıdan bakılabilir, iç işleyişi içinde bilimde, araştırıcı, araştırma alanlarında karşılaştığı sorunlarla, açıklama, betimleme, hesaplama, geleceği kestirme çabalarıyla, kendi yöntemleriyle o alanda yada yakın alanlarda kalarak başa çıkmaya çalışır. Örneğin, fizikçi hangi alanlarda çalışıyorsa, o alanın sorunlarıyla ilgilidir. Gereğinde, komşu alanlarla, diyelim ki matematikle ilgilenebilirse de, hep kendi alanı içinde çalışır.

Bilimde araştırma, bilim tarihine bakıldığında zaman zaman önemini yitiriyor gibi görünse de, sürekli tartışmalarla eleştirilerle yürütülür. Bilim çoğu kez kendini eleştirecek, düzeltecek güçtedir. Daha doğrusu, bilimi bağımsız, özerk, bir etkinlik olarak, böyle görmek isteriz, nedense.

Dış işleyişi açısından bilim, bilim adamını, bilim adamları topluluğunu bilim kuramlarını, bilim ürünlerini, içinde bulundukları kültür etkiler. Kültürün izini, rengini, yükünü taşımayan hiç bir araştırma çabası yoktur diyebiliriz. (En soyut matematiksel kuramlar bile!) Bilimsel çaba çoğu kez soyutlamayı gerektirdiği için bu etki çoğu kez örtük olarak kalır.

Şimdi, kısaca, özet olarak, madde madde, daha önce yer yer belirttiğimiz görüşleri de içerecek biçimde, bilim eleştirisinin gerekçeli olarak, niçin, nasıl, neye dayanarak, kim olarak yürütülmesi gerektiğini belirteyim.

1. Bilim eleştirilmelidir.

Oysa, zaten eleştiriliyor. İç ve dış eleştiriler olarak ikiye ayırabileceğimiz bu eleştiriler yetersizdir. Aynı alanlarda ya da benzer alanlarda ortaya çıkan sorunların tartışılması anlamındaki iç eleştiriye takılıp kalmak sakıncalıdır, çünkü:

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP