Demokrasi Üzerine - 2

Liberal Demokrasi

“Liberalizm modern siyasi,iktisadi teorilerin ilki ve en eskisidir.” (Yayla 2002: 21) John Locke siyasi yazılarıyla, Adam Smith ise ekonomik yaklaşımıyla liberalizmin tanınmış isimleridirler.

John Locke doğal durumdan medeni duruma geçiş üzerinde durur. Doğal durumla medeni durum arasında ayırım yapar. Doğal durumda herkes tarafından kabul edilen doğa yasası vardır. Bu yasa çerçevesinde insanların mülkiyet hakkı vardır ve insanlar eşittirler. Doğa durumu barış, iyi niyet ve yardımlaşma durumudur (Arslan 2002: 182-183).

İnsanların doğal durumdan medeni duruma geçmesinin nedeni paranın ortaya çıkmasıdır. Çünkü insanlar kendi ihtiyaçları için değil pazar için üretmeye başlamışlar bu yüzden de ilişkileri karmaşıklaşmıştır. Ayrıca insanların zeka ve kabiliyetleri farklılaşan servetlere yol açmıştır. Bu da doğa yasasına dayanan ilişkileri bozmuştur. Haklar doğa yasaları tarafından korunamaz duruma gelmiştir. İnsanların hayatları, özgürlükleri, mülkiyetleri emniyetsiz haldedir. Bu durumdan kurtulmanın yolu diğer insanlarla sözleşme yaparak medeni duruma, devlete geçmektir (Arslan 2002: 183). Yani Locke’a göre medeni duruma geçilmesinin nedeni insanların canlarını, özgürlüklerini ve mülkiyetlerini koruma ihtiyacıdır. Devlet bu hakları korumak içindir.

Kuvvetler ayrımı, egemenliğin tek bir elde toplanmaması, yurttaşların hükümetlerin müdahalesi dışında kalan özgürlük ve haklarının olması ve devletin varlık amacının bu hak ve özgürlükleri korumak olduğu, yönetimin temelinde egemenin kararları değil yasanın bulunması gerektiği fikirleri Locke’un demokrasiye yaptığı hizmetlerdir (Arslan 2002: 184-187).

Liberalizmin en önemli amacı “sınırlı ve sorumlu bir devlet”tir. Bu, liberalizmin siyasi boyutudur. Ancak sınırlı bir devlet idealinin ekonomide de sınırlı bir devlete uzanması bize liberalizmin ekonomi boyutunu gösterir (Yayla 2002: 22).

Liberaller “kişi veya grupların bireyler üzerine tahakküm kurmasına karşıdır. O yüzden hangi özelliklere veya üstün vasıflara sahip olurlarsa olsunlar,kişilerin veya grupların değil kuralların insan toplumlarını yönetmesini isterler. Bunun siyaset felsefesi ve hukuktaki adı hukukun hakimiyeti veya hukuk devletidir.” (Yayla 2002: 30).

Demokrasi yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesidir. Liberalizm yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesini yeterli bulmaz; yönetimin sınırlı olmasını, kurallara göre hareket etmesini ve kuralların özünün insan hakları tarafından belirlenmesini ister. Liberal demokrasi ise seçimle işbaşına gelen ve insan haklarına saygılı olan sınırlı ve anayasal yönetim talep eder (Yayla 2002: 35).

Demokrasi insan haklarını korumak konusunda kısmen başarılıdır. Liberalizm insan haklarının korunmasında daha ısrarlıdır. Liberal değerlerden uzak bir demokrasi insan haklarını zedeleyebilir (Yayla 2003: 38-39). “Sokrates’in başına gelenler, yani sistemin görüş ve değerlerine ters düştüğü ve öyle olduğu iddia edildiği için ölüme mahkum edilmesi de, çıplak, liberal değerlerden uzak bir demokrasinin insan haklarını zedeleyebileceğinin bir örneği olarak gösterilmektedir.” (Yayla 2002: 38)

Liberalizme göre insan haklarını korumanın en iyi yolu hukuk devletidir. Ancak her kural değil hukuk adını almaya layık hukuk kuralları hukuk devletinin gerçekleştirilmesinde fonksiyoneldir (Yayla 2002: 39).

Liberalizm insan haklarını koruma görevinde piyasa ekonomisinin de etkili olduğunu düşünür. Çünkü “piyasa ekonomisi insanların siyasi yöneticilere bağlı olmadan hayatlarını sürdürebilecekleri başlıca ortamdır.” (Yayla 2002: 39).

Demokrasiye Yöneltilen Eleştiriler

Demokrasiye yöneltilen eleştirilerden biri Platon’un seçkinciliğini sürdürenlerden gelmiştir. Platon yönetim ile bilgi arasında bağ kurmak ister. Yönetimi devlet işlerinden anlamayan topluma teslim etmek yerine yönetim konusunda uzman, neyin en iyi olduğunu bilen koruyucuların, filozofların yönetmesi gerektiğini düşünür. Nasıl ki sağlığımızla ilgili çok önemli kararları vermesi için uzmanlara, doktorlara güveniyorsak yönetimi de uzmanlara bırakmalıyız. Ancak kararları uzmanlara bırakmak son kararları da onların kontrolüne vermek demek değildir. Doktorunuzun tavsiyelerine uymayı tercih edebilirsiniz ama önerdiği tedaviyi kabul edip etmeme kararı size bağlıdır (Dahl 2001: 75).

Kişisel kararlarla devlet yönetiminin verdiği kararlar arasında fark vardır. Kişisel kararları uzman olan kişilere bırakabilirsiniz ancak bu hükümetin kararlarını gerekirse zor kullanacak olan seçkinlere bırakmanız gerektiği anlamına gelmez (Dahl 2001: 75). Devleti yönetmek için yönetim bilimi yeterli değildir. Ayrıca uzmanın yönetmesi gerektiğini düşünmekle bunu gerçeğe dönüştürmek farklı şeylerdir (Dahl 2001: 76-77).

Aristoteles de Platon gibi demokrasiye olumlu bir gözle bakmamaktadır. Aristoteles’e göre Politeia, toplumun iyiliği için yurttaşların hepsinin uyguladığı yönetimdir. Demokrasi ise Politeia’nın bozulmuş halidir.Ayrıca demokrasi sıradan insanların çıkarları için güç sahibi olmalarına da neden olabilir (Erdem 2004: 87-88).

Demokrasiye yöneltilen diğer bir eleştiri faşizmden gelmektedir. Çünkü faşizm devleti, bireylerin iradelerini aşan kendi başına bir değer olarak kabul eder. Temelini devleti Tanrılaştıran Hegel’de bulur. Hegel’e göre devlet, bireysel iradelerin toplamı değil bireyden üstün bir gerçekliktir. Tanrı’nın yeryüzündeki görüntüsüdür (Arslan 2002: 191). Bu düşüncede birey önemsizleşmektedir. Ancak bireyin değeri merkeze alınmalı, vurgulanmalı, topluluklarla birey arasında dengeli, uyumlu ilişkiler kurmaya çalışılmalıdır.

Demokrasiye yöneltilen son eleştiri teokrasi taraftarlarından gelmektedir. Bu görüşe göre insanın çıkarlarını en iyi onu yaratan Tanrı bilir; o yüzden Tanrı’nın koyduğu kurallar en doğru kurallardır. Bu kurallara göre Tanrı’nın temsilcisi bir egemen devleti yönetmelidir. Ayrıca insanın tercihleri zaman içinde değişir, birbirine zıt kararlar ortaya çıkar. Bunun sonucunda siyasi alanda değişmez değerler ortaya çıkmaz. Bu durum demokrasiye eleştiri yöneltilme gerekçesi olur (Arslan 2002: 188-189).

İslam ve Demokrasi

Demokrasinin temel prensiplerinin İslamiyet tarafından kabul edildiğini öne sürenler olduğu gibi İslam öğretisinin genelde insanların yönetimine karşı olduğunu öne sürenler de vardır.

Birinci görüşe göre; İslamiyet feodal bir düzende değil ticaret ilişkilerinin yaygın olduğu bir düzende doğdu; ve Arap toplumunda geleneksel ilişkilerin yanı sıra gelişmiş bir dil ve edebiyat yaşamaktaydı (Ateş 1995: 109).

İslamiyet doğduğunda mücadele etmesi gereken büyük bir imparatorluk olmadığı için ana görüşlerinden ödün vermek zorunda kalmadı. Dil, ırk, cins, renk farkı tanıma, geniş bir hoşgörü, vicdan özgürlüğü, servet farklarının azaltılması gibi erdemleriyle İslamiyet imparatorlukların kurulmasına neden oldu (Ateş 1995: 109).

Demokrasi feodaliteyi yıkıp toprak bağımlılığını ortadan kaldırıyordu. İslamiyet de bunu yapıyordu. Demokrasinin yeniliği olan hoşgörü, vicdan özgürlüğü İslam’ın temeliydi. Ayrıca demokraside seçme ve seçilme özgürlüğünü İslamiyet’te halifelerin seçimle işbaşına gelmesi şeklinde görüyoruz (Ateş 1995: 110). Kısacası, demokrasinin temel prensipleri İslamiyet tarafından kabul edilmekteydi.

Diğer bir görüşe göre ise, İslam öğretisi sadece demokrasiye değil bireylerin başka bireyleri yönetmesine yani siyasete karşıdır. “Özünde insanın kural koyması demek olan dünyasal yönetimin İslam’a uygun düşmediği Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde belirtilmiştir. Örneğin Maide suresinin 50’inci ayetinde Allah’tan daha güzel hüküm koyacak kimse olmadığı belirtilir. Şura suresinin 21’inci ayeti, yönetme anlayışının gündelik yaşamdaki gereği olan yasa koymayı Allah’a ortak koşmak olarak görür.Bu ayet Allah’ın izin vermediği her türlü yasayı insanların yapmasını yasaklar. “ (Fincancıoğlu ve diğerleri 2002: 45)

Demokrasilerdeki halk iradesi, çoğunluğun kararı En’am suresine göre puttan başka bir şey değildir (Fincancıoğlu ve diğerleri 2002: 46). Ve İslam öğretisi, İslam’da birliğin bozulmasına sebep olduğu düşüncesiyle siyasi partilere de karşıdır. Kısacası bu görüşe göre İslam öğretisi insanın insanı yönetmesi şeklindeki siyasete karşıdır.

Sonuç olarak; her ne kadar demokrasilerin “çoğunluğun diktatörlüğü”ne dönüşmesi tehlikesi olsa da, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin sağlanması ve korunması açısından en güvenceli yönetim şeklidir. Çünkü gücünü halktan alır. Demokrasi zorba otokratların yönetime gelmesini engeller. Kulluk anlayışı yerine yurttaş bilinci oluşturur.”Birey” olmak bakımından insana yaklaşır. Bu yüzden problemleri de olsa, demokrasi hızla yayılmaya devam edecek ve ideal bir sistem olarak düşünülecektir.

Kaynakça

Arslan , Ahmet. 2002. Felsefeye Giriş, 7. Baskı, Vadi Yayınları, Ankara.
Ablaster, Anthony. 1999. Demokrasi, Doruk Yayınları, Ankara.
Ateş, Toktamış. 1994. Demokrasi, 6. Baskı, Ümit Yayınları, Ankara.
Dahl, Robert A. 2001. Demokrasi Üstüne, Phoenix Yayınevi, Ankara.
Erdem, Hasan Haluk. 2004. Problemler ve Düşünceler, Odak Yayınevi, Ankara.
Fincancıoğlu, Yurdakul, diğerleri. 2002. İslam ve Demokrasi, 2. Baskı, Tüses Yayınları, Ankara.
Tocqueville, Alexis De. 1994. Amerika’da Demokrasi, Yetkin Yayınları, Ankara.
Yayla, Atilla. 2002. Siyaset Teorisine Giriş, 2. Baskı, Liberte Yayınları, Ankara.
1 | 2

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP