TEKNOLOJİ VE FELSEFE - 2
|
Teknolojik gelişmenin insan üzerindeki en önemli etkisi, bireyin eskiden çok farklı bir yaşam içine girmesinde birinci dereceden bir etken olmasından dolayıdır. Nitekim günümüz insanı, arabadan internete, ulaşım araçlarından eğlence hayatına kadar teknolojinin sağladığı olanaklardan yararlanmaktadır. Bunlar ise insanın kendine bakışını, diğer insanlarla olan ilişkisini, onun toplumsal yaşantısını da kökten değiştirmektedir. Yani alışkanlıklarıyla, davranışlarıyla artık yeni bir insan tipi ortaya çıkmıştır. Değişen bu koşullar içinde insan kendini yeniden anlamlandırmak, yeniden tanımlamak ve kendini sorgulamak durumundadır. Burada konumuz açısından ilginç olan nokta, insan kendini yeniden tanımladıkça, önüne yeni hedefler koydukça aynı zamanda kendine yeni ihtiyaçlar da tanımlamasıdır.
Yeni ihtiyaçlar sonuçta teknolojik gelişimi ister istemez yönlendirmektedir. Çünkü teknoloji, insanın amaçlarını, isteklerini, hedeflerini gerçekleştirmede çok önemli bir araç durumundadır. Bu duruma tipik bir örnek, iletişim sektörüdür. Çok hızlı teknolojik gelişim, yeni taleplerle ortaya çıkan insana sürekli yeni olanaklar sunmakta ve aynı zamanda insanın önüne sürekli yeni ihtiyaçlar çıkarmaktadır. Bu ihtiyaçlar da ister istemez teknolojik gelişime yeni hedefler göstermektedir.
Teknoloji ve insan ilişkisini sağlıklı olarak kurabilmek için insanın felsefi yönden tanımının yapılması gerekir.. Gerçi her toplumun teknolojik gelişmişlik seviyesi ve dolayısıyla sosyal dokusu farklı olabilir; dolayısıyla her toplumun insanı kendine özgü bazı farklı özellikler taşıyabilir. Herhangi bir toplumdaki insanın özelliklerinin tespiti ve tasviri ise sadece felsefenin değil, edebiyatın, sanatın veya benzeri etkinliklere de gerek gösterebilir. Eğer bu tür tespitler yapılmazsa o toplumda sağlıklı bir teknolojik gelişimden de sözedilemez. Çünkü sonuçta insan kendini kültürel, edebi, felsefi yönden tanıyabildiği ölçüde doğru ve gerçekçi hedeflere yönelebilir. Eğer doğru ve gerçekçi hedefler seçilemezse, teknolojik gelişimin sağlıklı olarak yönlendirilebilmesi olanağı da ortadan kalkabilir.
Yukarıda da işaret edildiği gibi, teknoloji sadece alet yapmak veya birtakım aletler kullanılarak üretim yapmak demek değildir. Teknolojiyi tanıyabilmek, ondan yaralanabilmek ve sağlıklı olarak gelişimini sağlayabilmek için, insan dışında ayrıca bir de teknolojinin toplum ile olan ilişkisi üzerinde durmak yerinde olacaktır. Çünkü teknoloji toplum yapısını değiştirmekte, değişen toplum da teknolojik gelişime yön vermektedir.
Toplum, diğer bir ifadeyle sosyal yapı, teknoloji sayesinde günümüzde yepyeni bir form ve içerik kazanmıştır. Bu yeni özelliklerden birisi, bireylerin ortak alanlarının genişlemesi ile karakterize olmaktadır. Herhangi bir olay, mesela bir spor karşılaşması, siyasi bir hadise veya bir insanın özel hayatı çok kısa bir süre içinde farklı ekonomik veya sosyal sınıftan birçok insana ulaşmaktadır. Sonuç teknoloji ile toplum etkileşmesi kendine özgü yeni ilişkiler ağı oluşturmasıdır.
Eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri gibi çeşitli resmi, yarı resmi ve özel kurumlar veya kısaca sosyal yapı içindeki çeşitli kuruluşların temel amaçlarından birisi şüphesiz sonuçta bireylerin daha iyi hayat şartlarına kavuşmalarını sağlamaktır. Bunun bir yolu, gerek birey gerekse toplum olarak teknolojinin olanaklarına daha fazla sahip olmaktır. Fakat bütün kurumlarıyla toplumsal yapı eğer bu olanaklara ulaşmayı sağlayacak şartları tanımlayamamış ve hedeflerini belirleyen kavramların içlerini dolduramamışsa, sonuç sadece mevcut olanı talep etmek ve onu paylaşmak isteğiyle sınırlı olacaktır. Buna, içi boş ve dolayısıyla slogan halini almış kavramlarla işgörme alışkanlığı da eklenecektir. Bunun sonucunda yeniliklerin peşinde koşmak benimsenen tek yol halini alacaktır. Halbuki, yukarıda da işaret edildiği gibi, teknikten teknolojiye geçiş, teorik bilimlere önem verilmesiyle sağlanabilmektedir..
Fakat öte yandan bilimsel çalışmalar çoğunlukla kısa vadede pratik sonuçlar ortaya koymamaktadırlar. Bu durum, sadece yenilik peşinde koşan, karşılığı olmayan bedeller ödeyerek teknolojik olanakları paylaşmak isteyen, ama onu bilimsel çalışmalarla üretmeyi hedeflemeyen alışkanlıkların topluma hakim olması anlamına gelmektedir. Sonuçta bireyler bu alandaki yenilikler peşinde koşmakta, buradaki olanakları paylaşmak istemektedir.
Görüldüğü gibi, “teknoloji” denilince akla gelmesi gereken tek özellik -diğer bir ifadeyle bu kavramın işaret etmesi gereken nesne- günlük yaşantımızı kolaylaştıran, daha çok üretim yapılmasını sağlayan araçlardan ibaret değildir. “Teknoloji” kavramının anlam boyutunu, ilk bakışta aralarında hiç ilgi yokmuş gibi duran başka kavramlarla daha da zenginleştirmek gerekmektedir.
Yukarıda işaret edilen “insan” ve “toplum” gibi kavramlara başta “devlet” ve “kültür” gibi kavramları da ilave etmek gerekir. Teknoloji ürünü olan somut nesnelere sahip olabilmek, onları üretebilmek ve kullanabilmek için “teknoloji” kavramıyla birlikte yukarıda işaret edilen kavramları birlikte düşünmek gerekir.
“Teknoloji” kavramının anlam boyutunu felsefi olarak zenginleştirmek, başka bir yönden daha önemlidir. Bu yön, teknolojinin olumsuz tarafı ile ilgilidir. Eğer “teknoloji” kavramın anlamı farklı kavramlarla zenginleştirilip genişletilmezse, bu olumsuz tarafını farkına varmak ve ondan korunmak da sözkonusu olmayacaktır. Gerçekten de teknoloji mesela, güç, refah, sağlıklı bir yaşam amlamına geldiği gibi felaket, mutsuzluk, hastalık anlamına da gelebilir. Çevre kirliliğinden, toplu ölümlere kadar birçok olumsuzluğun sebebi olabilir. Çünkü bütün bu olumsuzlukların karşısında olabilmek, önlem alabilmek ve çareler araştırabilmek, öncelikle bir bilinç işidir.
Teknolojinin dikkati çeken özelliklerinden birisi olan birey ve toplum yaşantısını hızla değiştirmesi, eski bireysel ve toplumsal değerlerin yerini yenilerinin alması şeklinde kendisini göstermektedir. Bireysel ve toplumsal değerleri kabaca, davranışlarımıza yön veren, onları biçimleyen, tercihlerimizi yönlendiren etkenlerin bir adı olarak düşünebiliriz. Değerlerin değişmesi, geleneksel yaşantının yerini yeni bir anlayışın alması sonucunu doğurmaktadır. Bu geçişte, farklı sebeplere bağlı olsa da, olumlu değerler yerlerini yeni olumlu değerlere değil de bazı durumlarda olumsuz değerlere de bırakabilir.
Bunun anlamı, mesela dürüstlük, dostluk, iyilik, yardımseverlik gibi olumlu değerlerin yerini kurnazlık, bencillik, hile, hırsızlık gibi olumsuz değerlerin açık veya örtük bir şekilde kabul görmesidir. İşte bu durum bize teknolojinin “değer” kavramıyla sıkı ve çok yönlü bir ilişki içinde olduğunu, diğer bir ifadeyle “teknoloji” kavramının anlam boyutunun çok faklı katmanlara sahip olduğunu -daha doğrusu bu şekilde düşünülmesi gerektiğini- göstermektedir. Tam bu noktada yine “teknoloji” kavramının niçin teknolojinin kendisinden önce gelmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü teknoloji sadece ortaya koyduğu ürünler bakımından düşünülürse, bu olumsuz özellik de ister istemez gözardı edilecek ve herhangi bir önlemin alınması sözkonusu olamayacaktır.
“Teknoloji” kavramının içeriğini mümkün olduğu kadar geniş bir bakş açısıyla zenginleştirmede ve böylece anlamını tek boyutlu olmaktan çıkarmada ister istemez felsefe de işin içine girmektedir. Çünkü felsefe zaten geleneksel olarak, sorgulayan, eleştiren, farklı açılardan bakabilen bir etkinliktir. Sözkonusu kavramın içeriğini felsefenin olanaklarını kullanarak zenginleştirmenin, teknolojinin bizzat kendisi kadar önemli olduğu söylenebilir. Diğer bir ifadeyle teknoloji kavramı, teknolojinin kendisinden önce gelmektedir. Çünkü, birey veya toplum olarak sahip olunan teknoloji kavramından daha öteye geçip teknoloji üretmek veya mevcut teknoloji ürünlerini kullanmak, onlardan verimli bir şekilde yararlanmak da sözkonusu değildir.
Yeni ihtiyaçlar sonuçta teknolojik gelişimi ister istemez yönlendirmektedir. Çünkü teknoloji, insanın amaçlarını, isteklerini, hedeflerini gerçekleştirmede çok önemli bir araç durumundadır. Bu duruma tipik bir örnek, iletişim sektörüdür. Çok hızlı teknolojik gelişim, yeni taleplerle ortaya çıkan insana sürekli yeni olanaklar sunmakta ve aynı zamanda insanın önüne sürekli yeni ihtiyaçlar çıkarmaktadır. Bu ihtiyaçlar da ister istemez teknolojik gelişime yeni hedefler göstermektedir.
Teknoloji ve insan ilişkisini sağlıklı olarak kurabilmek için insanın felsefi yönden tanımının yapılması gerekir.. Gerçi her toplumun teknolojik gelişmişlik seviyesi ve dolayısıyla sosyal dokusu farklı olabilir; dolayısıyla her toplumun insanı kendine özgü bazı farklı özellikler taşıyabilir. Herhangi bir toplumdaki insanın özelliklerinin tespiti ve tasviri ise sadece felsefenin değil, edebiyatın, sanatın veya benzeri etkinliklere de gerek gösterebilir. Eğer bu tür tespitler yapılmazsa o toplumda sağlıklı bir teknolojik gelişimden de sözedilemez. Çünkü sonuçta insan kendini kültürel, edebi, felsefi yönden tanıyabildiği ölçüde doğru ve gerçekçi hedeflere yönelebilir. Eğer doğru ve gerçekçi hedefler seçilemezse, teknolojik gelişimin sağlıklı olarak yönlendirilebilmesi olanağı da ortadan kalkabilir.
Yukarıda da işaret edildiği gibi, teknoloji sadece alet yapmak veya birtakım aletler kullanılarak üretim yapmak demek değildir. Teknolojiyi tanıyabilmek, ondan yaralanabilmek ve sağlıklı olarak gelişimini sağlayabilmek için, insan dışında ayrıca bir de teknolojinin toplum ile olan ilişkisi üzerinde durmak yerinde olacaktır. Çünkü teknoloji toplum yapısını değiştirmekte, değişen toplum da teknolojik gelişime yön vermektedir.
Toplum, diğer bir ifadeyle sosyal yapı, teknoloji sayesinde günümüzde yepyeni bir form ve içerik kazanmıştır. Bu yeni özelliklerden birisi, bireylerin ortak alanlarının genişlemesi ile karakterize olmaktadır. Herhangi bir olay, mesela bir spor karşılaşması, siyasi bir hadise veya bir insanın özel hayatı çok kısa bir süre içinde farklı ekonomik veya sosyal sınıftan birçok insana ulaşmaktadır. Sonuç teknoloji ile toplum etkileşmesi kendine özgü yeni ilişkiler ağı oluşturmasıdır.
Eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri gibi çeşitli resmi, yarı resmi ve özel kurumlar veya kısaca sosyal yapı içindeki çeşitli kuruluşların temel amaçlarından birisi şüphesiz sonuçta bireylerin daha iyi hayat şartlarına kavuşmalarını sağlamaktır. Bunun bir yolu, gerek birey gerekse toplum olarak teknolojinin olanaklarına daha fazla sahip olmaktır. Fakat bütün kurumlarıyla toplumsal yapı eğer bu olanaklara ulaşmayı sağlayacak şartları tanımlayamamış ve hedeflerini belirleyen kavramların içlerini dolduramamışsa, sonuç sadece mevcut olanı talep etmek ve onu paylaşmak isteğiyle sınırlı olacaktır. Buna, içi boş ve dolayısıyla slogan halini almış kavramlarla işgörme alışkanlığı da eklenecektir. Bunun sonucunda yeniliklerin peşinde koşmak benimsenen tek yol halini alacaktır. Halbuki, yukarıda da işaret edildiği gibi, teknikten teknolojiye geçiş, teorik bilimlere önem verilmesiyle sağlanabilmektedir..
Fakat öte yandan bilimsel çalışmalar çoğunlukla kısa vadede pratik sonuçlar ortaya koymamaktadırlar. Bu durum, sadece yenilik peşinde koşan, karşılığı olmayan bedeller ödeyerek teknolojik olanakları paylaşmak isteyen, ama onu bilimsel çalışmalarla üretmeyi hedeflemeyen alışkanlıkların topluma hakim olması anlamına gelmektedir. Sonuçta bireyler bu alandaki yenilikler peşinde koşmakta, buradaki olanakları paylaşmak istemektedir.
Görüldüğü gibi, “teknoloji” denilince akla gelmesi gereken tek özellik -diğer bir ifadeyle bu kavramın işaret etmesi gereken nesne- günlük yaşantımızı kolaylaştıran, daha çok üretim yapılmasını sağlayan araçlardan ibaret değildir. “Teknoloji” kavramının anlam boyutunu, ilk bakışta aralarında hiç ilgi yokmuş gibi duran başka kavramlarla daha da zenginleştirmek gerekmektedir.
Yukarıda işaret edilen “insan” ve “toplum” gibi kavramlara başta “devlet” ve “kültür” gibi kavramları da ilave etmek gerekir. Teknoloji ürünü olan somut nesnelere sahip olabilmek, onları üretebilmek ve kullanabilmek için “teknoloji” kavramıyla birlikte yukarıda işaret edilen kavramları birlikte düşünmek gerekir.
“Teknoloji” kavramının anlam boyutunu felsefi olarak zenginleştirmek, başka bir yönden daha önemlidir. Bu yön, teknolojinin olumsuz tarafı ile ilgilidir. Eğer “teknoloji” kavramın anlamı farklı kavramlarla zenginleştirilip genişletilmezse, bu olumsuz tarafını farkına varmak ve ondan korunmak da sözkonusu olmayacaktır. Gerçekten de teknoloji mesela, güç, refah, sağlıklı bir yaşam amlamına geldiği gibi felaket, mutsuzluk, hastalık anlamına da gelebilir. Çevre kirliliğinden, toplu ölümlere kadar birçok olumsuzluğun sebebi olabilir. Çünkü bütün bu olumsuzlukların karşısında olabilmek, önlem alabilmek ve çareler araştırabilmek, öncelikle bir bilinç işidir.
Teknolojinin dikkati çeken özelliklerinden birisi olan birey ve toplum yaşantısını hızla değiştirmesi, eski bireysel ve toplumsal değerlerin yerini yenilerinin alması şeklinde kendisini göstermektedir. Bireysel ve toplumsal değerleri kabaca, davranışlarımıza yön veren, onları biçimleyen, tercihlerimizi yönlendiren etkenlerin bir adı olarak düşünebiliriz. Değerlerin değişmesi, geleneksel yaşantının yerini yeni bir anlayışın alması sonucunu doğurmaktadır. Bu geçişte, farklı sebeplere bağlı olsa da, olumlu değerler yerlerini yeni olumlu değerlere değil de bazı durumlarda olumsuz değerlere de bırakabilir.
Bunun anlamı, mesela dürüstlük, dostluk, iyilik, yardımseverlik gibi olumlu değerlerin yerini kurnazlık, bencillik, hile, hırsızlık gibi olumsuz değerlerin açık veya örtük bir şekilde kabul görmesidir. İşte bu durum bize teknolojinin “değer” kavramıyla sıkı ve çok yönlü bir ilişki içinde olduğunu, diğer bir ifadeyle “teknoloji” kavramının anlam boyutunun çok faklı katmanlara sahip olduğunu -daha doğrusu bu şekilde düşünülmesi gerektiğini- göstermektedir. Tam bu noktada yine “teknoloji” kavramının niçin teknolojinin kendisinden önce gelmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü teknoloji sadece ortaya koyduğu ürünler bakımından düşünülürse, bu olumsuz özellik de ister istemez gözardı edilecek ve herhangi bir önlemin alınması sözkonusu olamayacaktır.
“Teknoloji” kavramının içeriğini mümkün olduğu kadar geniş bir bakş açısıyla zenginleştirmede ve böylece anlamını tek boyutlu olmaktan çıkarmada ister istemez felsefe de işin içine girmektedir. Çünkü felsefe zaten geleneksel olarak, sorgulayan, eleştiren, farklı açılardan bakabilen bir etkinliktir. Sözkonusu kavramın içeriğini felsefenin olanaklarını kullanarak zenginleştirmenin, teknolojinin bizzat kendisi kadar önemli olduğu söylenebilir. Diğer bir ifadeyle teknoloji kavramı, teknolojinin kendisinden önce gelmektedir. Çünkü, birey veya toplum olarak sahip olunan teknoloji kavramından daha öteye geçip teknoloji üretmek veya mevcut teknoloji ürünlerini kullanmak, onlardan verimli bir şekilde yararlanmak da sözkonusu değildir.
1 Yorum
Tarihin en kanlı savaşlarının geçtiğimiz yüzyılda oluşu ve bilim ve teknolojinin de en gelişmiş yüzyılın geçtiğimiz yüzyıl olması bir tesadüf değildi. Yazarın tesbiti çok doğru. Teknoloji tek başına sadece teknoloji olarak görülürse bunlar kaçınılmaz olacaktır. Çok güzel bir yazı. Teşekkür ederim.