Ziya Gökalp'in Eğitim Felsefesi ve Yüksek Eğitim Hakkındaki Görüşleri - 3

Eğitim Bakanlığında iki çeşit kurula (idari ve bilimsel) ihtiyaç olduğunu söyleyen Gökalp, idari müdürlerden oluşan idari kurula yönetimle ilgili işleri, üniversite hocalarından oluşacak yüksek eğitim kuruluna (medis-i kebir-i mearif) ise sadece eğitim öğretim işlerini bırakır. Universitede profesörler oluşturulacak kurullarda hem yönetimi hem de eğitimi üstlenecektir. Bilimsel meseleleri idari işlerden ayırmada Gökalp'in iki temel hedefi vardır: (1) üniversite profesörlerini genel eğitimle ilgili konularda sorumlu tutarak üniversiteyi genel eğitim sisteminin en üstüne yerleştirmek; (2) üniversite hocalarını hem idari hem de eğitimle ilgili meselelerden sorumlu tutarak, üniversite öğretimini siyasetten ayırmak. Gökalp üniversite hocalarının siyasete karışmamaları gerektiği yönündeki inancını geçmişte yaşanan tecrübelerle desteklemektedir. Geçmişte medrese hocalarının siyasete müdahale etmesi devlete karşı isyanlara sebep olmuştur. Üniversitedeki hocalığı esnasında, Gökalp siyasetten uzak kalma ilkesine sıkıca bağlı kaldı. Üniversiteye atanmasından sonra, İttihat ve Terakki Cemiyetindeki görevini bıraktı ve siyasete karışmadı; hatta üniversite yönetiminde herhangi bir idari görev dahi almadı. Gökalp devletin üniversiteler karşısında iki sorumluluğu olduğunu düşünür: mali destek vermek ve yeni bölümler açmak. Devletin mali desteği olmaksızın, üniversitesinin varlığını sürdürebilmesi imkansızdır. Peki yeni bölümlerin açılması neden profesörlerin değil de devletin sorumluğu dahilindedir? Bu Gökalp'in ilgilendiği bir soru değildir. Gökalp devletin müdahalesinin bu iki alana hasredilmesi gerektiği hususunda ısrarlıdır ve üniversitenin özerkliğini hususunda kaleme aldığı "Darülfünun" adlı şiirinde siyasi otoriteye hitaben söyle seslenmektedir:

Bırakınız bunlar kendi kendine,
Seçilsinler,siz seyirci kalınız;
ilmi verin alimlere, siz yine,
Ele mülkün dizginin alınız.
Darülfünun emirlerle düzelmez,
Onu yapar ancak serbest bir ilim;
Bir meleğe haricinden fer gelmez,
Bırakınız ilmi yapsın muallim!

Gökalp'e göre yaratıcılığı besleyen en önemli unsur özgür bir üniversite sistemidir. Üniversite öğretimi tamamen hür bir sistem üzerine dayalı olmalıdır. Hocalar istedikleri konuları öğretmekte serbest olmalı, öğrenciler de tercih ettikleri hocaların derslerini takip edebilmelidir. Özgürlük üniversiteye gerçek bir bilimsel atmosfer kazandıracak ve hocalara kendilerini akademik açıdan geliştirmeleri için motivasyon sağlayacaktır ve bu sayede hocalar arasında rekabet ortamı doğacaktır. Gökalp eğitimdeki rekabetin ticaretteki kadar faydalı olduğuna inanmaktadır. Gökalp başarısız hocaların görevlerinden istifa etmeleri gerektiğini düşünür. Böylece bu görevlere gerçek alimler getirilecek ve devletin parası uygun bir şekilde harcanacaktır. Gökalp gerçek alimlerin cahillerden ayrıştırılmadığı ortamlarda bilimin gelişemeyeceğini düşünmektedir. Bu oldukça liberal sayılabilecek düşünceleri Gökalp'in yazıları arasında bulmak şaşırtıcı gelebilir, çünkü o sürekli olarak toplumu bireye tercih etmiştir. Gökalp'in eğitim felsefesinin temelinde bir çelişki mi vardır? Gökalp'in temel amacı üniversiteyi gerçek alimlere sahip çıkan ve onları diğerlerinden ayıran, liyakatin hakkının verildiği bir yer haline getirmekti. Medrese eğitim sisteminin yanlışlıklarının ve siyasi müdahalenin olumsuz etkilerinin farkına varan Gökalp, üniversitenin özerkliğini bilimin gelişmesi için bir ön şart olarak gördü. Üniversitenin özerkliği niteliksiz kimselerin üniversite hocaları arasına girmesine engel olsa da, hocaların atandıktan sonra akademik konumlarını geliştirmeleri için gerekli motivasyonu sağlayamayabilirdi. Gökalp önerdiği, rekabete dayalı eleyici sistemle, bu problemin çözülebileceğini düşünmüş olmalıdır. Bireysel başarı bu sistemin odak noktasını oluşturuyor gözükse de, Gökalp'i ilgilendiren asıl mesele milletin bilimsel hayatıydı. Başarılı bireyleri ödüllendirmekten ve başarısızları elemekten en büyük faydayı yine toplum görecektir; bu açıdan onun eğitim sisteminde bir çelişki olduğu söylenemez.

Ayrıca rekabete dayalı eleyici sistem Gökalp'in eğitim felsefesindeki ödüllendirme ve cezalandırmanın işlevleriyle uyumlu bir şekilde yorumlanabilir. Ödüllendirme ve cezalandırma aynı zamanda yaptırım (müeyyide) olarak da isimlendirilir. Yaptırımların biri resmi diğer gayrı resmi iki yönü vardır. Resmi yaptımlar gerçek niteliklere karşılık geldiklerinde değer kazanırlar. Gökalp'a göre, daha önceki dönemlerde resmi ve gayrı resmi yapı arasındaki fark oldukça büyüktü ve bu eğitimin gerilemesine sebep oldu.

Resmi ve gayrı resmi ödüllendirme aradaki farkı daha iyi gösterebilmek için Gökalp aşağıdaki örneği vermektedir:

Vaktiyle İstanbul'da soylular sınıfı adıyla ilmi rütbesi olan ilimsiz alimler vardı. Halbuki, taşradan gelmiş birtakım hakiki allame resmi rütbelerden mahrumdu. Nadir Şah, dini bir anlaşma yapmak için İstanbul'a bir ilmi heyet göndermişti. Onlar, burada hakiki alimler varken, karşılarına sudur rütbesi verilmiş bir takım ulema-yı rüsumun çıktığını görünce ne yapacaklarını şaşırdılar. Buna göre, nezaketi elden bırakmayarak, "biz, memleketimizin usulü gereğince, ilmi rütbelerden mahrum bir heyetiz; buna göre, bizi rütbesi olmayan alimlerden meydana gelen bir heyetle görüştürürseniz, daha iyi olur" demeye mecbur olmuşlardı.

Gökalp resmi ve gayrı resmi ödüller ve cezalar arasındaki farkın tamamen ortadan kaldırılabilmesinin imkansız olduğunu düşünmektedir. Buna rağmen ceza ve ödüller adil bir şekilde uygulanmalıdır. Gerçek alimlere sahip çıkmak ve diğerlerine yol vermek bu yaptırımların uygun neticelerinden biri olacaktır. Gökalp'in öngördüğü özgür üniversite, aynı zamanda öğrenciler açısından bazı pedagojik faydalar sağlayacaktır. Doğal olarak her bir öğrenci değişik konulara ilgi duyar. Seçme özgürlüğü sayesinde, öğrenciler psikolojik açıdan ilgi duymadıkları derslere devam etmeye zorlanmayacaklardır. Eğitimde motivasyonun önemi inkar edilemez. Motivasyonun kaynağını teşkil eden irade, ya coşkuya (vecde) ya da gayrete (cehde) dayanır. Öğrencilerin doğal eğilimlerini keşfetmek ve bu eğilimlerin gelişimini teşvik etmek, öğrenciyi motive etmenin en kolay yoludur. Öğrenciliğinde Gökalp, arzu ettiği kitapları okumaktan doğal bir zevk almış, zorlamayı gerektiren derslerden hiç hoşlanmamıştır. O kişiliğinin bu yönünün hayatı boyunca devam ettiğini itiraf etmektedir. Bununla birlikte Gökalp eğitimde gayretin önemini de inkar etmez. Gökalp'in bazı yönleriyle liberal sayılabilecek yüksek eğitim sistemi, tüm öğrenciler için ortak bir müfredat takip etmeyen Amerikan üniversitelerini çağrıştırsa da arada temel bazı farklar vardır. İlk olarak, Gökalp üniversite eğitiminde uzmanlaşmaya özgürlük kadar önem vermektedir ve üniversite uzmanlık eğitiminin alındığı yerdir. Bu süreci kolaylaştırmak için, Gökalp liselerin fen bölümlerinden mezun olan öğrencilere ilgili alanlarda üniversite eğitimi almalarını (tıp, mühendislik vs) salık vermekteydi. Edebiyat bölümünden mezun olan öğrencilere ise hukuk ve beşeri bilimleri okumasını tavsiye ediyordu. İkinci olarak, Gökalp doğal bilimleri okuyacak Öğrencilere felsefe dersini, beşeri bilimleri okuyacak öğrencilere de hem felsefe hem sosyoloji derslerini zorunlu görüyordu. Gökalp'in belli bir dalda özgürlüğü vurgulayan dengeli bir sistemi öngördüğünü söylemek daha doğru olur.

5. Sonuç

Amerikalı felsefeci John Dewey'e göre eğitim hayata bir hazırlık olmayıp, hayatla iç içe bir süreçtir. Dewey gibi Gökalp de tüm hayatın bir eğitim süreci olduğuna inanır. Yine Dewey gibi Gökalp, eğitimin kozmik ve kültürel çevreye uyum sağlamanın bir aracı olduğunu düşünür. Gökalp hiçbir zaman eğitimle ilgisini kesmedi; sınıfta verdiği derslerini ders dışında etrafında oluşan gruplara yaptığı konuşmalar takip etti. Malta'da sürgünde iken bile arkadaşlarına ders vermeye devam etti ve gönderdiği mektuplarla kızlarının eğitimine katkıda bulunmaya çalıştı. Gökalp'in tüm gayretleri bilgi ile hayat arasında bir köprü kurmaya yönelikti. Bu açıdan onun eğitim felsefesinin pragmatik bir yönünün olduğu söylenebilir. Diğer yandan yüksek öğretimde özgürlüğe verdiği önem ve öngördüğü rekabete dayalı sistem onun eğitim felsefesindeki liberal yönü temsil eder. Diğer konulardaki görüşlerinde olduğu gibi Gökalp eğitimde, olguyla değer, teoriyle pratik ve sorumlulukla özgürlük arasında bir denge aramaya çalışmıştır. Bu sebeple onun eğitim felsefesi sentetik bir yapı arz eder. Gökalp Türk eğitim sisteminin problemlerini teşhiste oldukça başanlıydı. Bu problemlerin çoğu ve özelliklede yüksek öğretimle ilgili olanları günümüzde hala varlıklarını devam ettirmektedirler.

Üniversitelerimizin özerk olduğunu ve eğitimin hür bir atmosferde gerçekleştiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Her ne kadar rektör, dekan ve bölüm başkanları seçimle belirleniyor gözükse de, merkezi ve siyasi otoritenin tercihi ve onayı gerekmektedir. Üniversite eğitim sistemimizin genel felsefesi Gökalp'in önemle üzerinde durduğu dini, milli ve kültürel değerlerimizle ne derece uyum içinde olduğu tartışılabilir. Eğitim dilinden başörtüsü yasağına kadar pek çok konuda kendi değerlerimizle çatışan uygulamalar, uyulması zorunlu "medeni ve çağdaş" değerler olarak görülmektedir. Üniversitelerimizde eğitim "yaratıcı" ve eleştirel olmaktan çok ezbere dayalıdır. Maalesef mevcut sınav sistemi bu ezberciliği pekiştirmektedir. Özellikle teknik alanlarda eğitim gören öğrencilerin, sosyal ve beşeri bilimlerden nasibi Türkçe ve inkılap tarihi dersleriyle sınırlıdır. Aradan yaklaşık yüz yıl geçmesine rağmen Gökalp'in görüşleri bu sorunları aşmamızda bizlere hala ışık tutabilir.
1 | 2 | 3

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP