Özgür irade üzerine Tanrı ve Fani'nin hayali diyalogu - 2
|
FANİ: Ama özgür iradem gidince , bu hapı yutmayı nasıl seçebilirim ki?
TANRI: Sana bunu seçeceğini söylemedim; sana yalnızca o hapı yutacağını söyledim. Bu durumda gerekircilik (deterministik) kanunlarına uygun olarak hareket edecek ve hapı yutacaksın.
FANİ: Halen bunu reddediyorum.
TANRI: O halde özgür iradeni ortadan kaldırma önerimi reddediyorsun. Bu, senin şu ilk duandan oldukça farklı öyle değil mi?
FANİ: Şimdi ne anlatmaya çalıştığını anlıyorum. Öne sürdüğün şey son derece dahice, ama ben bunun doğru olduğuna emin değilim. Birkez daha konuşmamız gereken birkaç nokta var.
TANRI: Tabii.
FANİ: Söylediğin iki şey bana karşıt gibi göründü. İlk olarak bir insanın kendi özgür iradesini kullanmadıkça günaha giremeyeceğini söyledin. Ardından, beni özgür irademden yoksun bırakacak bir hap vereceğini ve o zaman istediğim kadar günaha girebileceğimi söyledin. Fakat eğer özgür bir iradem olmazsa o zaman nasıl günaha girebilirim?
TANRI: Tartışmamızın iki bağımsız parçasını birbirine karıştırıyorsun. Hapın seni özgür iradeden yoksun bırakacağını söylemedim yalnızca günaha girmekten duyduğun nefreti ortadan kaldıracağını söyledim.
FANİ: Ne yazık ki biraz aklım karıştı.
TANRI: Pekala, o zaman taze bir başlangıç yapalım. Senin özgür iradeni ortadan kaldırmayı kabul ettiğimi, ama bununla birlikte şimdi günah olarak kabul ettiğin şeyleri yapacak bir anlayış verdiğimi düşün. Teknik açıdan konuşursak, o zaman günaha girmiş olmayacaksın, çünkü bu eylemleri özgür idarenle yapmayacaksın. Ve bu eylemler hiçbir ahlaki sorumluluk, ahlaki suçluluk ya da ceza taşımayacak. Yine de bu eylemler senin şu an günahkarlık olarak nitelediğin şeyler olacak; hepsi de şu an nefret duyduğun özelliklere sahip olacak, ama bu nefretin ortadan kalkacak. Böylece artık eylemlere karşı nefret duymayacaksın.
FANİ: Hayır, ama bu eylemlere karşı şu an bir nefret duyuyorum ve şu anki nefretim senin bu önerini kabul etmemi engelleyecek kadar güçlü.
TANRI: Hmm. Peki o zaman bu durumu düzelteyim. Seni, artık benden özgür iradeni ortadan kaldırmanı istemez hale getireceğim.
FANİ (Gönülsüzce): Hayır, sanırım bunu istemiyorum. TANRI: Pekala bunu yapmayacağım. Ama halen, artık neden özgür iradenden kurtulmayı istemediğin konusunda yeterince aydınlanamadım. Lütfen bana bir kez daha anlat. FANİ: Çünkü, söylediğin gibi, özgür iradem olmadan günaha giremeyeceğimi söyledin.
FANİ: Fakat eğer şu an özgür iradeden kurtulmayı seçersem, o zaman bundan sonraki tüm kötü eylemlerim günah olacak; bu da gelecekte değil, özgür iradeden kurtulmayı seçtiğim şu anda olacak.
TANRI: Çok kötü bir şekilde tuzağa düşmüşsün gibi görünüyor öyle değil mi?
FANİ: Tabii ki tuzağa düştüm. Beni korkunç bir ikili çıkmazın içine soktun. Şimdi ne yaparsam yapayım hepsi de yanlış. Eğer özgür iradeye sahip olursam günah işlemeye devam edeceğim ve eğer özgür iradeyi bırakırsam (tabii senin yardımınla), şu an böyle birşey yaparak günaha girmiş olacağım.
TANRI: Ama aynı nedenle sen de beni ikili bir çıkmazın içine soktun. Seni özgür iradeyle bırakmaya ya da eğer istersen özgür iradeni ortadan kaldırmaya istekliyim, ama ikisi de seni memnun etmiyor. Sana yardım etmek istiyorum, ama yardım edemeyecek gibiyim.
FANİ: Doğru.
TANRI: Ama bu benim hatam olmadığına göre neden halen bana kızıyorsun?
FANİ: Beni ilk elden böyle kötü bir duruma soktuğun için.
TANRI: Fakat sana göre, seni tatmin etmek için yapabileceğim hiçbirşey yoktu.
FANİ: Şu an yapabileceğin tatminkar birşeyin olmadığını söylemek istiyorsun, ama bu, bir zamanlar beni tatmin edecek birşeyler yapamayacağın anlamına gelmiyor.
TANRI: Neden? Ne yapabilirdim?
FANİ: Bana özgür bir irade vermeyebilirdin. Oysa bana böyle birşey verdiğine göre artık çok geç. Ama bana bunu vermeyebilirdin.
TANRI: Haa, demek ki bu! Sana özgür bir irade vermemiş olsaydım neden daha iyi olurdu?
FANİ: Çünkü o zaman günaha girmem mümkün olmayacaktı.
TANRI: Eh, daima yaptığım hataları öğrenmekten memnun olurum.
FANİ: Ne?
TANRI: Biliyorum, biliyorum. Bu sana bir tür kendi kendime kafirlik yapmam olarak görünüyor, öyle değil mi? Neredeyse tam bir mantıki çıkmaz. Bir yandan, sana öğretildiğine göre herhangi bir akıllı varlığın benim hata yapabileceğimi iddia etmesi ahlaki açıdan yanlış. Diğer yandan istediğim her şeyi yapma hakkına sahibim. Ama aynı zamanda ben de akıllı bir varlığım. Bu durumda asıl soru, hata yapabileceğimi iddia etme hakkına sahip miyim değil miyim?
FANİ: Bu kötü bir şaka. Önermelerden bir tanesi tümüyle hatalı. Bana herhangi bir akıllı varlığın senin ilminden şüphelenmesinin yanlış olduğunu değil, yalnızca FANİlerin bundan şüphelenmesinin yanlış olduğu öğretildi. Ama sen FANİ olmadığına göre bu emirden açık bir şekilde özgürsün.
TANRI: Güzel, bunu mantıklı bir düzeyde farkettin. Gene de "hatalarımı öğrenmekten daima memnun olurum" dediğimde şaşırdın.
FANİ: Tabii ki şaşırdım. Senin kendine karşı (şaka olarak söylediğin gibi) kafirliğin nedeniyle ya da gerçekte böyle söyleme hakkın olmadığı gerçeği nedeniyle değil, yalnızca bunu söylediğin için şaşırdım, çünkü bana senin hata yapmadığın öğretildi. Yani, hata yapmanın mümkün olduğunu iddia ettiğin için şaşırdım.
TANRI: Ben bunun mümkün olduğunu iddia etmedim. Söylediğim tek şey, eğer hata yaparsam bunları öğrenmekten memnun olacağımdı. Ama bu, eğer'in farkedilip edilmediği ya da farkedilip edilemeyeceği konusunda hiçbirşey belirtmez.
KAYNAK: Raymond M. Smullyan'ın "Tao Sessizdir" adlı kitabından alıntı.
TANRI: Sana bunu seçeceğini söylemedim; sana yalnızca o hapı yutacağını söyledim. Bu durumda gerekircilik (deterministik) kanunlarına uygun olarak hareket edecek ve hapı yutacaksın.
FANİ: Halen bunu reddediyorum.
TANRI: O halde özgür iradeni ortadan kaldırma önerimi reddediyorsun. Bu, senin şu ilk duandan oldukça farklı öyle değil mi?
FANİ: Şimdi ne anlatmaya çalıştığını anlıyorum. Öne sürdüğün şey son derece dahice, ama ben bunun doğru olduğuna emin değilim. Birkez daha konuşmamız gereken birkaç nokta var.
TANRI: Tabii.
FANİ: Söylediğin iki şey bana karşıt gibi göründü. İlk olarak bir insanın kendi özgür iradesini kullanmadıkça günaha giremeyeceğini söyledin. Ardından, beni özgür irademden yoksun bırakacak bir hap vereceğini ve o zaman istediğim kadar günaha girebileceğimi söyledin. Fakat eğer özgür bir iradem olmazsa o zaman nasıl günaha girebilirim?
TANRI: Tartışmamızın iki bağımsız parçasını birbirine karıştırıyorsun. Hapın seni özgür iradeden yoksun bırakacağını söylemedim yalnızca günaha girmekten duyduğun nefreti ortadan kaldıracağını söyledim.
FANİ: Ne yazık ki biraz aklım karıştı.
TANRI: Pekala, o zaman taze bir başlangıç yapalım. Senin özgür iradeni ortadan kaldırmayı kabul ettiğimi, ama bununla birlikte şimdi günah olarak kabul ettiğin şeyleri yapacak bir anlayış verdiğimi düşün. Teknik açıdan konuşursak, o zaman günaha girmiş olmayacaksın, çünkü bu eylemleri özgür idarenle yapmayacaksın. Ve bu eylemler hiçbir ahlaki sorumluluk, ahlaki suçluluk ya da ceza taşımayacak. Yine de bu eylemler senin şu an günahkarlık olarak nitelediğin şeyler olacak; hepsi de şu an nefret duyduğun özelliklere sahip olacak, ama bu nefretin ortadan kalkacak. Böylece artık eylemlere karşı nefret duymayacaksın.
FANİ: Hayır, ama bu eylemlere karşı şu an bir nefret duyuyorum ve şu anki nefretim senin bu önerini kabul etmemi engelleyecek kadar güçlü.
TANRI: Hmm. Peki o zaman bu durumu düzelteyim. Seni, artık benden özgür iradeni ortadan kaldırmanı istemez hale getireceğim.
FANİ (Gönülsüzce): Hayır, sanırım bunu istemiyorum. TANRI: Pekala bunu yapmayacağım. Ama halen, artık neden özgür iradenden kurtulmayı istemediğin konusunda yeterince aydınlanamadım. Lütfen bana bir kez daha anlat. FANİ: Çünkü, söylediğin gibi, özgür iradem olmadan günaha giremeyeceğimi söyledin.
FANİ: Fakat eğer şu an özgür iradeden kurtulmayı seçersem, o zaman bundan sonraki tüm kötü eylemlerim günah olacak; bu da gelecekte değil, özgür iradeden kurtulmayı seçtiğim şu anda olacak.
TANRI: Çok kötü bir şekilde tuzağa düşmüşsün gibi görünüyor öyle değil mi?
FANİ: Tabii ki tuzağa düştüm. Beni korkunç bir ikili çıkmazın içine soktun. Şimdi ne yaparsam yapayım hepsi de yanlış. Eğer özgür iradeye sahip olursam günah işlemeye devam edeceğim ve eğer özgür iradeyi bırakırsam (tabii senin yardımınla), şu an böyle birşey yaparak günaha girmiş olacağım.
TANRI: Ama aynı nedenle sen de beni ikili bir çıkmazın içine soktun. Seni özgür iradeyle bırakmaya ya da eğer istersen özgür iradeni ortadan kaldırmaya istekliyim, ama ikisi de seni memnun etmiyor. Sana yardım etmek istiyorum, ama yardım edemeyecek gibiyim.
FANİ: Doğru.
TANRI: Ama bu benim hatam olmadığına göre neden halen bana kızıyorsun?
FANİ: Beni ilk elden böyle kötü bir duruma soktuğun için.
TANRI: Fakat sana göre, seni tatmin etmek için yapabileceğim hiçbirşey yoktu.
FANİ: Şu an yapabileceğin tatminkar birşeyin olmadığını söylemek istiyorsun, ama bu, bir zamanlar beni tatmin edecek birşeyler yapamayacağın anlamına gelmiyor.
TANRI: Neden? Ne yapabilirdim?
FANİ: Bana özgür bir irade vermeyebilirdin. Oysa bana böyle birşey verdiğine göre artık çok geç. Ama bana bunu vermeyebilirdin.
TANRI: Haa, demek ki bu! Sana özgür bir irade vermemiş olsaydım neden daha iyi olurdu?
FANİ: Çünkü o zaman günaha girmem mümkün olmayacaktı.
TANRI: Eh, daima yaptığım hataları öğrenmekten memnun olurum.
FANİ: Ne?
TANRI: Biliyorum, biliyorum. Bu sana bir tür kendi kendime kafirlik yapmam olarak görünüyor, öyle değil mi? Neredeyse tam bir mantıki çıkmaz. Bir yandan, sana öğretildiğine göre herhangi bir akıllı varlığın benim hata yapabileceğimi iddia etmesi ahlaki açıdan yanlış. Diğer yandan istediğim her şeyi yapma hakkına sahibim. Ama aynı zamanda ben de akıllı bir varlığım. Bu durumda asıl soru, hata yapabileceğimi iddia etme hakkına sahip miyim değil miyim?
FANİ: Bu kötü bir şaka. Önermelerden bir tanesi tümüyle hatalı. Bana herhangi bir akıllı varlığın senin ilminden şüphelenmesinin yanlış olduğunu değil, yalnızca FANİlerin bundan şüphelenmesinin yanlış olduğu öğretildi. Ama sen FANİ olmadığına göre bu emirden açık bir şekilde özgürsün.
TANRI: Güzel, bunu mantıklı bir düzeyde farkettin. Gene de "hatalarımı öğrenmekten daima memnun olurum" dediğimde şaşırdın.
FANİ: Tabii ki şaşırdım. Senin kendine karşı (şaka olarak söylediğin gibi) kafirliğin nedeniyle ya da gerçekte böyle söyleme hakkın olmadığı gerçeği nedeniyle değil, yalnızca bunu söylediğin için şaşırdım, çünkü bana senin hata yapmadığın öğretildi. Yani, hata yapmanın mümkün olduğunu iddia ettiğin için şaşırdım.
TANRI: Ben bunun mümkün olduğunu iddia etmedim. Söylediğim tek şey, eğer hata yaparsam bunları öğrenmekten memnun olacağımdı. Ama bu, eğer'in farkedilip edilmediği ya da farkedilip edilemeyeceği konusunda hiçbirşey belirtmez.
KAYNAK: Raymond M. Smullyan'ın "Tao Sessizdir" adlı kitabından alıntı.