İkinci Esas - Alimlerle Birlikte Hareket Etmek

Adaletli ve insaflı olmanın ikinci yolu, başkanın devamlı alimlerin görüşlerine başvurması, onların nasihatlerini dinlemeye iştiyaklı olması ve dünyaya aldanmış kötü alimlerden sakınmasıdır. Çünkü bu kötü alimler, liderlere övgü yağdırıp onları boş övgü ve vaatlerle aldatırlar. Liderlerin ellerinde bulunan dünya malına kavuşmak için, onları kendilerinden memnun etmek isterler. Bunu elde edebilmek için de hile ve aldatmalara başvururlar.

Gerçek alim o dur ki, başkanın elinde olan maddî imkanlara göz dikmez, vaaz ve uyarmalarında nasihat ve insafı elden bırakmaz.

Hikâye:

Şakîk'i-Belhî, bir gün Hârûn Reşîd'i (Harun Reşîd: Ebu Ça'fer Hârûn er-Reşîd b. Muhammed el-Mehdi Bil-lah b. Abdullah el-Mansur (ö: 193/809. Tus). Abbasî devletinin dördüncü hükümdarı olan Muhammed el-Mehdî'nin oğludur. Babasının vefatından sonra halifeliği devralmıştır. Abbasî halifelerinin içinde en çok kendisinden bahsettiren Reşîd, adaleti ve sağlam devlet politikası ile Bizans'a karşı bir çok başarılar göstermiş, ilim ve kültür onun zamanında ilerlemiştir, İlk defa Reşîd döneminde Türklerin Abbasî saraylarında muhafızlık ve devlet memurluğu gibi işlerde görev aldıkları göz önünde bulundurulursa, Türk-Abbasî ilişkilerinin onun zamanında faal hâle geldiği ortaya çıkmış olur.) ziyarete gitti. Hârûn Reşîd ona: "Sen zahid Olan Şakîk değil misin?" diye sordu. Şakîk-i Belhî: "Ben Şakîk'im ama zahid değilim" dedi. Harun Reşîd:

"Bana tavsiyelerde bulun" deyince; Şakîk-i Belhî:

"Allah seni Müslümanların başına halife yaparak Ebu Bekr-i Sıddık'ın (r.a) makamına oturtmuştur. Bunun için senden, onun doğruluğu gibi doğruluk ister. Sana Ömer Faruk'un (r.a) makamını vermiştir; senden, onun gibi hak ile bâtıl arasını ayırmanı ister. Sana Hz. Osman Zinnureyn'in (r.a) makamını vermiştir; senden, onda olduğu gibi haya ve cömertlik bekler. Sana Hz. Ali'nin (r.a) konumunu vermiştir; senden, onda olduğu gibi ilim ve adalet bekler."

Hârûn Reşîd biraz daha tavsiyede bulunmasını istedi; Şakîk şunları söyledi:

"Bil ki! Allah'ın (c.c) Cehennem diye bilinen bir yurdu vardır. Seni oraya kapıcı yapmış ve sana üç şey vermiştir.

1- Beytülmal (Devlet hazinesi),
2- Kırbaç,
3- Kılıç.


Sana bu üç şeyle insanların cehenneme girmelerine engel olman için emretmiştir. Muhtaç birisi geldiği zaman onun ihtiyacını hazineden gider. Allah'ın emrine muhalefet edeni kırbacınla edeblendir. Biri haksız yere başkasını öldürürse, velisinin izni ile sen de onu kılıçla öldür. Allah'ın (c.c) emrettiklerini yapmazsan, Cehennem'e gidenlerin öncüsü sen olursun." Harun:

"Biraz daha tavsiyede bulun" dedi; Şakîk, şöyle devam etti:

"Sizin durumunuz, kaynaktan akan pınara, alimler ise suculara benzer. Suyun kaynağı temiz olursa, sucuların pisliği ona zarar vermez. Suyun kaynağı pis olursa sucuların temizliği de ona fayda vermez."

Hikâye:

Hârûn Reşîd ile veziri, Fudayl b. İyâd'ın ziyaretine gittiler. Kapıya vardıklarında onun; "Yoksa o kötülükleri işleyip duranlar, kendilerini iman edip yararlı işler görenler gibi mi yapacağımızı, hayat ve ölümlerini bir tutacağımızı mı sandılar? Ne fena hüküm veriyorlar?" ayetini okuduğunu işittiler. Hârûn:

"Biz öğüt almaya gelmiştik, öğüt olarak bu yeter; hadi şimdi kapıyı çal" diye vezirine emretti. Abbas ( Abbas, Harun Reşîd'in vezirinin ismidir.) kapıyı çaldı ve:

"Müminlerin Emiri geldi, kapıyı aç!" dedi. Fudayl:

"Müminlerin Emîri burada ne yapacakmış?" diye seslendi; Abbas:

"Emre uy ve kapıyı aç" diye tekrar seslendi. Vakit gece idi, lamba da yanmaktaydı. Fudayl lambayı söndürdü ve kapıyı açtı. Halife Reşîd içeri girdi, Fudayl ile musafaha yapmak için elini sağa sola gezdirmeye başladı. Nihayet eli ona değince Fudayl: "Eğer azaptan kurtulmazsa yazıklar olsun nimet içindeki bu ele!" dedi. Sonra devamla:

"Ey Müminlerin Emîri! Kıyamet gününde Allah'a (c.c) vereceğin cevaplar için hazırlan! Çünkü O, sizi her müslümanla beraber aynı seviyede tutup hesap soracak ve sizden ona karşı insaflı olmanızı isteyecek."

Halife Hârûn bunları duyunca çokça ağlamaya başladı ve onu kucaklayıp bağrına bastı. Abbas: "Yeter ey Fudayl! Halifeyi ağlamaktan mahvettin! Fudayl, vezire:

"Ey Hâmân!(Hâmân adı, Kur'ân-ı Kerim'de altı ayette geçmekte ve Firavun'la beraber zikredilmektedir. Allah (c.c) Hz. Musa'yı, zamanın deccalları olan; Firavun, Karun, ve Hâmân'a göndermiştir. Hâmân'ın kimliği ve görevleri hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Kur'an-ı Kerim'in ilgili bölümlerinde Hz. Musa'nın, Firavun, Hâmân ve Kârûn üçlüsüne gönderildiğinden bahsedildiği için Hâmân'ın, Firavunun ya baş veziri, ya da devlet ricallerinden önemli birisi olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle Harun Reşîd, kendisi ile veziri arasında böyle bir benzetme yapmıştır.) Sen ve arkadaşların onu helak ettiniz, bir de bana: "Dur!" diyorsun; asıl sen onu öldürdün" dedi. Halife Reşîd, Abbas'a:

"Fudayl, seni Hâmân, beni de Firavun yaptı" dedi.

Daha sonra halife Reşîd, Fudayl'ın önüne bin dinar koydu ve:

"Bu annemin helal olan sadakası ve mirasıdır" dedi. Fudayl:

"Ben senden, içinde bulunduğun nimetlerden el çekmeni ve Allah'a (c.c) dönmeni istiyorum, sen ise onları bana veriyorsun" dedi, onu kabul etmedi ve halifenin yanından çıkıp gitti.

Nükte:

Ömer b. Abdulaziz (Ömer b. Abdülazîz (d. 60/679-Ö. 101/720): Emevî devletinin Mervân kolundan gelen beşinci halifesidir. Annesi, Ömer b. Hattâb'ın soyundandır. Halifeliğe istemeyerek de olsa geçen, Emevî halifeleri arasında zühd, takva ve dindarlığı ile bilinen Ömer b. Abdülazîz, halifeliği müddetince Hulefâ-i Râşidîn devrini tekrar canlandırmaya çalışmıştır. Adaleti ve insafı ile ikinci Ömer olarak bilinen Ömer b. Abdülazîz, hızla büyüyen topraklarıyla Anadolu'ya yayılan Türklerin, müslüman olmasında etkin rol oynamıştır. Onun Halifeliği ile bütün Berberi kabileleri islam'ı kabul etmişlerdir.), Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'ye: "Bana adaleti tarif et" deyince; o şunları söylemiştir:

"Sizden yaşça büyük olanların çocuğu, yaşça küçük olanların babası, denginiz olanların ise kardeşi olunuz. Her suçluya suçu miktarınca ceza veriniz. Sakın bir suçu yokken, şahsî kininiz ile hiçbir müslümana tek bir kamçı olsun vurmayınız; çünkü bu sizi ateşe götürür."

Nükte:

Zahidlerden birisi bir gün zamanın halifesinin huzuruna geldi. Halife, ona: "Bana öğüt ver!" dedi. O da: "Ey müminlerin emiri! Ben Çin'e gittim; Çin devlet başkanı sağır olmuş, artık duyamıyordu. Onun ağlayarak şöyle dediğini duydum: "Duyamadığım için ağlamıyorum; ancak kapımda bekleşip de yardım bekleyen mazlumları işitemediğim için ağlıyorum. Fakat şükürler olsun ki, gözlerim sağlam." Sonra birisini görevlendirip şöyle ilan ettirdi: "Kim zulme uğramış ise kırmızı elbise giysin."

Bu başkan, her gün filine biner ve kırmızı elbiseli kimi gördüyse yardımcıları vasıtasıyla onu dinler, şikayetini giderirdi.

Ey müminlerin başkanı! Kâfir olmasına rağmen Çin devlet başkanının Allah'ın (c.c) kullarına karşı gösterdiği şefkate bakınız. Siz ise Ehl-i Beyt'ten gelen bir müminsiniz. Bunun için halkınıza karşı şefkatinizin nasıl olması gerektiğini iyice düşününüz."

Hikâye:

Ebu Kilâbe, Ömer b. Abdülaziz'in meclisinde bulunmuştu. Halife Ömer, kendisinden öğüt istedi, o da şöyle dedi:

"Hazreti Adem (a.s) zamanından bu zamana kadar sizden başka hiçbir halife kalmamıştır. Siz, ölecek ilk halife de değilsiniz." Halife:

"Biraz daha öğüt ver!" dedi; o şöyle devam etti:

"Şayet Allah (c.c) sizinle beraberse, daha kimden korkuyorsunuz? Eğer O sizinle beraber değilse, kime sığınacaksınız?" Ömer b.Abdülaziz:

"Bu kadar öğüt bana yeter" dedi.

Hikmet:

Bir gün Halife Süleyman b. Abdülmelik (Süleyman b. Abdülmelik (ö. Miladi, 717, Merci Dabık): Emevî hanedanının Mervân kolundan gelen dördüncü halifesidir. Zamanında istanbul kuşatılmış ama başarılı olunamamıştır. Kuşatma dönüşünde vefat etmiştir.) tefekküre dalarak kendi kendine: "Dünyada bolca nimetlere kavuştum; ahirette hâlim nasıl olur acaba!" diye düşündü. Daha sonra zamanın alimi ve zahidi olan Ebu Hâzım'ın yanına gitti. Ona:

"Bana yemeğinden bir şey getir de iftar edeyim" dedi. O da ateşte kuruttuğu birkaç çürük hurmayı önüne koyarak:

"Bu benim iftarımdır" dedi. Halife Süleyman bunu görünce ağlamaya başladı. Bu, onda büyük bir tesir bıraktı. Üç gün hiç bozmadan oruç tuttu. Üçüncü gece çürümüş hurmalarla iftar etti. Denilir ki: "O, bu gecede ailesine yaklaştı, niyetinin samimiliği ve orucunu bu yemekle açtığından dolayı ondan Abdülaziz, ondan da Ömer bin Abdülaziz dünyaya geldi."


Yöneticiyi aldatan kimse, onun zulmüne ortaktır.

Ömer bin Abdülaziz, ihsan, zühd, insaf ve adalet bakımından zamanın en önde geleniydi; yolu, Ömer bin Hattab'ın (r.a) yoluydu.

Nükte:

Ömer bin Abdülaziz'e: Tövbe etmenizin sebebi nedir? diye sorulunca; şöyle demiştir: "Bir gün hizmetçimi dövüyordum, bana: "Sabahı kıyamet olacak geceyi unutma!" dedi. Bu söz kalbime işledi, ben de samimi olarak tövbe ettim."

Nükte: 

Büyük zatlardan birisi Halife Reşîd'i Arafat dağında, ayakları çıplak, yorgun, sıcak taşlar üzerinde dururken gördü. Halife ellerini kaldırmış şöyle diyordu:

"Ey Rabbim! Sen sensin ben ise âdeti her gün sana isyan olan Reşîd'im. Senin âdetin ise her gün bana merhametle muamele etmendir. Günahlarımı bağışla, bana acı!" Bunu duyan o büyük zat:

"Yeryüzünün sultanının, göklerin sultanı huzurundaki şu yalvarışına bakın! dedi.

Ömer bin Abdülaziz, Ebu Hâzım'dan bir öğüt isteyince; o şöyle demiştir:

"Uyuduğun zaman ölümü başının altına koy. Hangi işi yaparken ölmek hoşuna gederse onu yapmaya koyul! İçinde iken ölümün sana gelmesini istemediğin şeyleri terk et. Şunu bil ki, çok kez, ölüm sana yapmak istediklerinden daha yakındır; onlara ulaşamadan ölürsün."

Bir devlet başkanı, bu hikayeleri devamlı göz önünde tutmalı, kendisine birisi öğüt verince onun öğütlerini dinlemeli, bir alim gördüğünde ondan nasihat istemelidir. Âlimlerin de bu tür öğütlerle onlara nasihat etmesi, fakat onları boş vaad ve övgülerle aldatmaması ve hak sözü onlardan esirgememesi gerekir. Yöneticiyi aldatan kimse, onun zulmüne ortaktır. Yüce Allah en iyisini bilir.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP