Üçüncü Esas - İdarecinin Adaleti
|
Ey sultan! Sen, sadece kendi elini zulümden çekmekle yetinme! Kendini zulümden uzak tuttuğun gibi; hizmetçilerini, yakınlarını, görevlilerini ve kapınızı bekleyenleri de terbiye edip güzelleştirmen gerekir. Onların zulmüne razı olma, çünkü sen, kendi zulmünden sorgulanacağın gibi; onların işlediği zulümlerden de hesaba çekileceksin.
Nükte:
Hz. Ömer, valisi olan Ebu Mûsâ el-Eşari'ye şöyle bir mektup göndermiştir:
"En mutlu liderlik, halkına iyilikle; en kötü liderlik ise halkına zulüm ile davrandığında olur. Gevşek ve laubali davranışlardan sakın; çünkü görevli memurların sana uyarlar. Senin durumun, yeşil bir otlak görüp ondan çokça yiyen, hatta onunla iyice beslenen, fakat bunun, kendisinin helakine sebep olacağını bilmeyen bir hayvanın durumuna benzer. Zira hayvan iyi beslendiğinde kesilir ve eti yenilir."
Tevrat'ta şöyle yazılıdır: "Sultan, memurlarının yapmış olduğu zulmü bildiği halde susarsa, bu zulüm sonuçta ondan bilinir; kendisinden hesap sorulur ve cezalandırılır."
Bir idareci şunu bilmeli: Başkasının dünyası için, dinini ve ahiretini satan kimseden daha fazla aldanan yoktur. İnsanların çoğu, şehvetlerine hizmet ederler. Gerçekten insanlar, şehvetlerine ve nefislerinin kötü arzularına ulaşmak için gizli yoldan bir çok hilelere başvururlar. Devlet işlerinde görevli memurlar da böyledir. Onlar bir takım dünyevî nazlarına ulaşmak için, vali ve idareciyi aldatırlar, zulüm ve haksızlık olan işleri ona güzel gösterirler, böylece hedeflerine ulaşmak için onları ateşe atarlar. Elde edeceği birkaç kuruş için seni ve kendisini ateşe atan kimseden daha kötü hangi düşman olabilir?
Özetle, halkına karşı adaleti korumak isteyen bir idarecinin, hizmetçilerini ve görev yapan memurlarını adalet üzere tutması, amirlerinin hallerini gözetmesi, ailesinin, çocuklarının ve evinin durumunu görüp gözettiği gibi; onların da geçimlerini görüp gözetmesi gerekir.
Bunu tam olarak sağlamak için idarecinin önce kendi içinde adaleti koruması gerekir. Bu da, şehvetini ve kızgınlığını aklına ve dinine hâkim etmemesi, aklını ve dinini şehvet ve gazabın esiri yapmaması, hatta bunları aklın ve dinin emrine bağlamasıyla mümkün olur.
Şunu bilmek gerekir ki akıl, meleklerin cevherinden yani nurdan yaratılmış olup Yüce Allah'ın (c.c) (hükümlerini yerine getirmekle görevli) bir askeridir. Şehvet ve gazap ise şeytanın (dediklerini yapmaya hazır bir) askeridir. Allah'ın (c.c) ve meleklerin askerini şeytana yenik düşüren kimse, nasıl başkaları hakkında adil olabilir?
Adalet güneşinin, ortaya çıkacağı ilk yer idarecinin kalbidir. Daha sonra bu güneşin ışığı onun ailesi ve özel çevresi içinde yayılır, sonra bu güneşin ışıkları bütün halka ulaşır. Bu ışığı güneşten başka bir yerde arayan kimse, imkansız bir şeyin peşine düşmüş ve ulaşılmayacak bir şeye heves etmiş olur.
Ey sultan! Şunu bil ki, adil olman aklının kemalini gösterir. Aklın kemali; her şeyi asıl haliyle olduğu gibi görmen, işin içindeki gizli hakikati bilmen ve onun dış görüntüsü ile aldanmamandır.
Sen dünya hırsı ile insanlara zulmediyorsan, önce durup, dünyadaki maksadının ne olduğuna bir bakman gerekir.
Eğer dünyadaki gayen güzel yemekler yemekse, bil ki bu, insan suretinde ortaya çıkan hayvanî bir arzudur. Çünkü yemeye aşırı düşkünlük hayvanların tabiatıdır.
Eğer idaredeki amacın başına süslü taçlar takmak ise, bu durumda sen, kadın tabiatlı birisin demektir. Çünkü süslenmek ve güzel elbiseler içinde zevk almak kadınların işidir.
Eğer amacın, düşmanlarına olan öfkeni tatmin etmek ise, bu durumda sen, insan şekline bürünmüş bir aslan veya yırtıcı bir hayvan olursun. Çünkü kalpte öfke ve kızgınlık bulundurmak, yırtıcı hayvanların tabiatıdır.
Eğer amacın, insanların sana hizmet etmesini istemekse, bu durumda sen, akıllı görüntüsünde bir cahil sayılırsın. Çünkü akıllı olsaydın, sana hizmet edenlerin bunu ancak karınlarını doyurmak, keyiflerini yerine getirmek ve arzularına ulaşmak için yaptıklarını anlardın. Onların hizmet ve hürmetleri sana değil, aslında kendilerinedir.
Bunun ispatı şudur: Eğer onlar, idarenin senden alınıp başkasına verildiği işitseler, hepsi senden yüz çevirip ona giderler; para nerede ve kimdeyse ona hizmet eder, hürmet gösterirler. Gerçekte bu, bir hizmet değildir, ancak gülünç bir olaydır.
Akıllı kişi, her şeyin içine ve hakikatine bakar, dışı ile aldanmaz. Bu işlerin hakikati, söylediğimiz ve açıkladığımız gibidir.
Bunlara yakinen inanmayan kimse, akıllı değildir. Akıllı olmayan kimse, adaletli olamaz.
Adaletli olmayan kimsenin varacağı yer cehennemdir.
Bu sebepten, saadetin ve huzurun kaynağı akıllı olmaktır.
Nükte:
Hz. Ömer, valisi olan Ebu Mûsâ el-Eşari'ye şöyle bir mektup göndermiştir:
"En mutlu liderlik, halkına iyilikle; en kötü liderlik ise halkına zulüm ile davrandığında olur. Gevşek ve laubali davranışlardan sakın; çünkü görevli memurların sana uyarlar. Senin durumun, yeşil bir otlak görüp ondan çokça yiyen, hatta onunla iyice beslenen, fakat bunun, kendisinin helakine sebep olacağını bilmeyen bir hayvanın durumuna benzer. Zira hayvan iyi beslendiğinde kesilir ve eti yenilir."
Tevrat'ta şöyle yazılıdır: "Sultan, memurlarının yapmış olduğu zulmü bildiği halde susarsa, bu zulüm sonuçta ondan bilinir; kendisinden hesap sorulur ve cezalandırılır."
Bir idareci şunu bilmeli: Başkasının dünyası için, dinini ve ahiretini satan kimseden daha fazla aldanan yoktur. İnsanların çoğu, şehvetlerine hizmet ederler. Gerçekten insanlar, şehvetlerine ve nefislerinin kötü arzularına ulaşmak için gizli yoldan bir çok hilelere başvururlar. Devlet işlerinde görevli memurlar da böyledir. Onlar bir takım dünyevî nazlarına ulaşmak için, vali ve idareciyi aldatırlar, zulüm ve haksızlık olan işleri ona güzel gösterirler, böylece hedeflerine ulaşmak için onları ateşe atarlar. Elde edeceği birkaç kuruş için seni ve kendisini ateşe atan kimseden daha kötü hangi düşman olabilir?
Özetle, halkına karşı adaleti korumak isteyen bir idarecinin, hizmetçilerini ve görev yapan memurlarını adalet üzere tutması, amirlerinin hallerini gözetmesi, ailesinin, çocuklarının ve evinin durumunu görüp gözettiği gibi; onların da geçimlerini görüp gözetmesi gerekir.
Bunu tam olarak sağlamak için idarecinin önce kendi içinde adaleti koruması gerekir. Bu da, şehvetini ve kızgınlığını aklına ve dinine hâkim etmemesi, aklını ve dinini şehvet ve gazabın esiri yapmaması, hatta bunları aklın ve dinin emrine bağlamasıyla mümkün olur.
Şunu bilmek gerekir ki akıl, meleklerin cevherinden yani nurdan yaratılmış olup Yüce Allah'ın (c.c) (hükümlerini yerine getirmekle görevli) bir askeridir. Şehvet ve gazap ise şeytanın (dediklerini yapmaya hazır bir) askeridir. Allah'ın (c.c) ve meleklerin askerini şeytana yenik düşüren kimse, nasıl başkaları hakkında adil olabilir?
Adalet güneşinin, ortaya çıkacağı ilk yer idarecinin kalbidir. Daha sonra bu güneşin ışığı onun ailesi ve özel çevresi içinde yayılır, sonra bu güneşin ışıkları bütün halka ulaşır. Bu ışığı güneşten başka bir yerde arayan kimse, imkansız bir şeyin peşine düşmüş ve ulaşılmayacak bir şeye heves etmiş olur.
Ey sultan! Şunu bil ki, adil olman aklının kemalini gösterir. Aklın kemali; her şeyi asıl haliyle olduğu gibi görmen, işin içindeki gizli hakikati bilmen ve onun dış görüntüsü ile aldanmamandır.
Sen dünya hırsı ile insanlara zulmediyorsan, önce durup, dünyadaki maksadının ne olduğuna bir bakman gerekir.
Eğer dünyadaki gayen güzel yemekler yemekse, bil ki bu, insan suretinde ortaya çıkan hayvanî bir arzudur. Çünkü yemeye aşırı düşkünlük hayvanların tabiatıdır.
Eğer idaredeki amacın başına süslü taçlar takmak ise, bu durumda sen, kadın tabiatlı birisin demektir. Çünkü süslenmek ve güzel elbiseler içinde zevk almak kadınların işidir.
Eğer amacın, düşmanlarına olan öfkeni tatmin etmek ise, bu durumda sen, insan şekline bürünmüş bir aslan veya yırtıcı bir hayvan olursun. Çünkü kalpte öfke ve kızgınlık bulundurmak, yırtıcı hayvanların tabiatıdır.
Eğer amacın, insanların sana hizmet etmesini istemekse, bu durumda sen, akıllı görüntüsünde bir cahil sayılırsın. Çünkü akıllı olsaydın, sana hizmet edenlerin bunu ancak karınlarını doyurmak, keyiflerini yerine getirmek ve arzularına ulaşmak için yaptıklarını anlardın. Onların hizmet ve hürmetleri sana değil, aslında kendilerinedir.
Bunun ispatı şudur: Eğer onlar, idarenin senden alınıp başkasına verildiği işitseler, hepsi senden yüz çevirip ona giderler; para nerede ve kimdeyse ona hizmet eder, hürmet gösterirler. Gerçekte bu, bir hizmet değildir, ancak gülünç bir olaydır.
Akıllı kişi, her şeyin içine ve hakikatine bakar, dışı ile aldanmaz. Bu işlerin hakikati, söylediğimiz ve açıkladığımız gibidir.
Bunlara yakinen inanmayan kimse, akıllı değildir. Akıllı olmayan kimse, adaletli olamaz.
Adaletli olmayan kimsenin varacağı yer cehennemdir.
Bu sebepten, saadetin ve huzurun kaynağı akıllı olmaktır.