PROTAGORAS (M.Ö. 480-410)
|
Sofistlerin en büyüğü kabul edilen Protagoras, aynı zamanda sofistike düşüncenin de kurucusudur. O, varlık ve arkhe üzerine yapılan tartışmaları boş bir uğraş olarak nitelelemiş, insanı merkeze alan bir felsefe kurmayı hedeflemiştir. Herakleitos’un her şeyin değişimini öne sürdüğü “akış” fikriyle Demokritos’un duyumların dışındaki gerçekliğin görülemeyeceği düşüncesinden yola çıkarak bir şüphecilik ortaya atmıştır. Protagoras, insanı ölçüt olarak almış, hakikatin öznel yapısına işaret ederek onun göreceli bir şey olduğunu öne sürmüştür. Bu konuda filozof şunları söylemiştir: “Bütün şeylerin ölçüsü insandır, var olanların var olduğu, var olmayanların var olmadıkları için. Her bir şey bana nasıl görünürse benim için böyledir, sana nasıl görünürse yine senin için de öyle.”
İnsanın her şeyin ölçüsü olduğu düşüncesini dile getirmek, her bir insana görünen şeyin gerçeğin kendisi olduğunu söylemek demektir. Böyle olunca da, sonuçta bir şeyin hem var olduğu hem de var olmadığı aynı ölçüde doğru olacaktır. Burada göz önünde bulundurulan tek insan olduğuna göre, genel-geçer bilgi de olmayacaktır. Bu durum eşyanın bize göründüğü şekliyle bir şey ifade ettiği bir tür görecelilik düşüncesine zorunlu olarak insanı götürmektedir. Aristoteles, Protagoras’ın bu sözünün, bilen veya duyan insanı dile getirdiğini, çünkü bu insanın nesnelerin ölçüsü olan duyum ve bilime sahip olduğunu söylemekte ve bu sözün olağanüstü hiçbir şey söylemediğini belirtmektedir.
Protagoras, insanı her şeyin ölçüsü yapmakla öznel bir gerçeklik düşüncesi ortaya koymuş olmaktadır. Hakikatin göreceli olması, onun birden çok olduğu anlamına gelir ki, bu da doğası gereği hakikat yok demektir. Zira hakikatin tanımı, onun saltık bir niteliğe sahip olduğunu zorunlu kılar. Nesnel dünyanın hakikati içermeyip yalnızca öznelliği bize gösterdiğini savunan Protagoras, doğal olarak hakikat hakkında şüpheye düşmüştür.
İnsanın her şeyin ölçüsü olduğu düşüncesini dile getirmek, her bir insana görünen şeyin gerçeğin kendisi olduğunu söylemek demektir. Böyle olunca da, sonuçta bir şeyin hem var olduğu hem de var olmadığı aynı ölçüde doğru olacaktır. Burada göz önünde bulundurulan tek insan olduğuna göre, genel-geçer bilgi de olmayacaktır. Bu durum eşyanın bize göründüğü şekliyle bir şey ifade ettiği bir tür görecelilik düşüncesine zorunlu olarak insanı götürmektedir. Aristoteles, Protagoras’ın bu sözünün, bilen veya duyan insanı dile getirdiğini, çünkü bu insanın nesnelerin ölçüsü olan duyum ve bilime sahip olduğunu söylemekte ve bu sözün olağanüstü hiçbir şey söylemediğini belirtmektedir.
Protagoras, insanı her şeyin ölçüsü yapmakla öznel bir gerçeklik düşüncesi ortaya koymuş olmaktadır. Hakikatin göreceli olması, onun birden çok olduğu anlamına gelir ki, bu da doğası gereği hakikat yok demektir. Zira hakikatin tanımı, onun saltık bir niteliğe sahip olduğunu zorunlu kılar. Nesnel dünyanın hakikati içermeyip yalnızca öznelliği bize gösterdiğini savunan Protagoras, doğal olarak hakikat hakkında şüpheye düşmüştür.