Ahmet RIZA (1859-1930)
|
1859'da İstanbul'da doğdu. Kendisi dünyaya geldiği zaman babası Ali Rıza Bey sürgünde bulunuyordu. Ali Rıza Bey, "Kırım Savaşı sırasında İstanbul'a gelen İngilizlerle dostluk kurması, iyi İngilizce bilmesi ve İngilizler gibi giyinmesi dolayısıyla İngiliz Ali Bey diye tanınmıştır. Ali Rıza Bey'in babası Ziraat ve Darphane nazırıdır. Dedesi Kemankeş Ahmed Efendi de III. Selim'in sır kâtibi olmuştur. Ali Rıza Bey yabancı dil bilgisi, geniş kültürü dolayısıyla Viyana ve Berlin'de elçiliklerde vazife görmüştür. Annesi Naile Hanım, Viyanalı Avusturya asilzadelerinden iken Müslüman olmuş" bir bayandır.[60]
Galatasaray Sultanisi’ni bitirdikten sonra bir süre Babıali Tercüme odasında çalıştı.[61]1884'de, ziraat yüksek tahsili için, babası tarafından özel öğrenci olarak Paris'e gönderilir. Yükseköğrenimini tamamlayınca yurda döner. Sahası ile ilgili bir işe giremeyince devrin Maarif Nezaretine müracaat eder.[62] Bursa Maarif müdürüyken 1887 yılında görevinden istifa etti. [63]
1889 yılında Fransız İhtilali’nin yüzüncü yılı nedeniyle düzenlenen sergiye katılmak üzere Paris’e gitti ve karşı olduğu II. Abdülhamit yönetimine muhalefet edebilmek için burada kaldı.Çeşitli gazete ve dergilerde Osmanlı yönetimini eleştiren yazılar yayımladı. İstanbul’da kurulmuş olan İttihad-ı Osmaniye Cemiyeti üyeleriyle yazıştı. 1895’te İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan örgütün Paris şubesi başkanlığını üstlendi. Cemiyetin ilk resmi yayın organı olan Meşveret gazetesini ve Fransızca ekini çıkarmaya başladı.[64]
Çeşitli eserlerinde Montesquieu, Locke, Voltaire, Helvetius, D’Holbach, Gustave Le Bone, E. Renan, H. Spencer gibi XVII. ve XVIII. yy. düşünürlerinden etkilendiğini belirtmiştir.[65] Paris’e dönüşünde bu konudaki bilgilerini artırmak üzere Fransız pozitivistlerinin başında bulunan Pierre Laffitte’in derslerine devam etmiş ve bu grubun yayınladığı La Revue Occidentale’de yazmaya başlamıştır. Dergide Türkiye temsilcisi olarak resmen ismi vurgulanmıştır.[66]
Başkanlığını yürüttüğü İttihat ve Terakki Cemiyetine isim verilirken Ahmet Rıza Comte’un vecizesi olan ‘ordre et progres’ (düzen ve terakki) isminin verilmesini isteyecek kadar Comte etkisinde idi. Ancak İstanbul’dakiler bunu olduğu gibi kabul etmedikleri için küçük bir değişiklikle ‘ordre’ yerine ‘union’ kelimesi konularak Union et Progres (İttihat ve Terakki) ifadesi derneğin ismi olarak kabul edildi. Derneğin yayın organı olan Mechveret gazetesi pozitivist düşüncenin gelişiminde önemli bir rol oynadı. [67]
Dikkat çeken görüşlerden biri devlet yönetiminde bir uzmanlar zümresi yetiştirmenin önemi ve gereği üzerinde durmasıdır. Zaman içinde halkı eğiterek müttefikleri haline getirme düşüncesine yönelik inancın giderek azalmasıyla Meşveret çevresinde elitist görüş kuvvetleniyordu. Osmanlıda yeni bir düzen için orduya büyük görev düşeceğini Meşveret dergisinde sürekli belirtir. [68]
Düşüncelerinde dikkat çeken bir diğer husus İslami dogmaya bir vahy-i ilahi olarak değer vermemekle birlikte, İslam’ın sosyal değerine dikkat çekmesi ve bu doğrultuda İslam’ı toplumsal gelişme açısından ahlaki temeli sağlayacak birleştirici bir unsur olarak ele almasıdır. [69]
II. Meşrutiyet ilan edilince İstanbul’a döndü ve hürriyetçilerin babası sıfatı ile törenle karşılandı. Meclis-i Mebusan İstanbul üyesi seçildi. Daha sonra da oybirliğiyle Meclis-i Mebusan Başkanlığına seçildiyse de İttihatçılarla arası açıldığından 1920’da merkez komitesinden çıkarıldı. 1912’de Ayan Meclisi üyesi, mütarekeden sonra Ayan Meclisi başkanı oldu; ancak Damat Ferit Paşa’yla anlaşmazlığa düştü ve yönetime sert eleştiriler yöneltti. 1919’da Mustafa Kemal’in isteğiyle yeni kurulacak devleti tanıtmak amacıyla Fransa’ya gitti. Lozan Anlaşması’ndan sonra yurda döndü, siyasal yaşamdan çekilerek anılarını yazdı.[70]
Galatasaray Sultanisi’ni bitirdikten sonra bir süre Babıali Tercüme odasında çalıştı.[61]1884'de, ziraat yüksek tahsili için, babası tarafından özel öğrenci olarak Paris'e gönderilir. Yükseköğrenimini tamamlayınca yurda döner. Sahası ile ilgili bir işe giremeyince devrin Maarif Nezaretine müracaat eder.[62] Bursa Maarif müdürüyken 1887 yılında görevinden istifa etti. [63]
1889 yılında Fransız İhtilali’nin yüzüncü yılı nedeniyle düzenlenen sergiye katılmak üzere Paris’e gitti ve karşı olduğu II. Abdülhamit yönetimine muhalefet edebilmek için burada kaldı.Çeşitli gazete ve dergilerde Osmanlı yönetimini eleştiren yazılar yayımladı. İstanbul’da kurulmuş olan İttihad-ı Osmaniye Cemiyeti üyeleriyle yazıştı. 1895’te İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan örgütün Paris şubesi başkanlığını üstlendi. Cemiyetin ilk resmi yayın organı olan Meşveret gazetesini ve Fransızca ekini çıkarmaya başladı.[64]
Çeşitli eserlerinde Montesquieu, Locke, Voltaire, Helvetius, D’Holbach, Gustave Le Bone, E. Renan, H. Spencer gibi XVII. ve XVIII. yy. düşünürlerinden etkilendiğini belirtmiştir.[65] Paris’e dönüşünde bu konudaki bilgilerini artırmak üzere Fransız pozitivistlerinin başında bulunan Pierre Laffitte’in derslerine devam etmiş ve bu grubun yayınladığı La Revue Occidentale’de yazmaya başlamıştır. Dergide Türkiye temsilcisi olarak resmen ismi vurgulanmıştır.[66]
Başkanlığını yürüttüğü İttihat ve Terakki Cemiyetine isim verilirken Ahmet Rıza Comte’un vecizesi olan ‘ordre et progres’ (düzen ve terakki) isminin verilmesini isteyecek kadar Comte etkisinde idi. Ancak İstanbul’dakiler bunu olduğu gibi kabul etmedikleri için küçük bir değişiklikle ‘ordre’ yerine ‘union’ kelimesi konularak Union et Progres (İttihat ve Terakki) ifadesi derneğin ismi olarak kabul edildi. Derneğin yayın organı olan Mechveret gazetesi pozitivist düşüncenin gelişiminde önemli bir rol oynadı. [67]
Dikkat çeken görüşlerden biri devlet yönetiminde bir uzmanlar zümresi yetiştirmenin önemi ve gereği üzerinde durmasıdır. Zaman içinde halkı eğiterek müttefikleri haline getirme düşüncesine yönelik inancın giderek azalmasıyla Meşveret çevresinde elitist görüş kuvvetleniyordu. Osmanlıda yeni bir düzen için orduya büyük görev düşeceğini Meşveret dergisinde sürekli belirtir. [68]
Düşüncelerinde dikkat çeken bir diğer husus İslami dogmaya bir vahy-i ilahi olarak değer vermemekle birlikte, İslam’ın sosyal değerine dikkat çekmesi ve bu doğrultuda İslam’ı toplumsal gelişme açısından ahlaki temeli sağlayacak birleştirici bir unsur olarak ele almasıdır. [69]
II. Meşrutiyet ilan edilince İstanbul’a döndü ve hürriyetçilerin babası sıfatı ile törenle karşılandı. Meclis-i Mebusan İstanbul üyesi seçildi. Daha sonra da oybirliğiyle Meclis-i Mebusan Başkanlığına seçildiyse de İttihatçılarla arası açıldığından 1920’da merkez komitesinden çıkarıldı. 1912’de Ayan Meclisi üyesi, mütarekeden sonra Ayan Meclisi başkanı oldu; ancak Damat Ferit Paşa’yla anlaşmazlığa düştü ve yönetime sert eleştiriler yöneltti. 1919’da Mustafa Kemal’in isteğiyle yeni kurulacak devleti tanıtmak amacıyla Fransa’ya gitti. Lozan Anlaşması’ndan sonra yurda döndü, siyasal yaşamdan çekilerek anılarını yazdı.[70]