İbrahim Şinasi (1824-1871)

1834 yılında Paris’e Büyükelçi olarak gönderilen Mustafa Reşit Paşa’nın himayesinde Paris’e giden (1849) İbrahim Şinâsi aydınlanma fikrinin önderi olarak söz edilen bir isimdir.[43]

5 Ağustos 1826'da İstanbul'da doğdu. Topçu yüzbaşısı olan babası, 1829'da Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ölünce, annesi onu yakınlarının desteğiyle büyüttü. Şinasi, ilköğretimini Feyziye Okulu'nda tamamladıktan sonra Tophane Kalemine kâtip adayı olarak girdi. Burada görevli memurlardan İbrahim Efendi'den Arapça ve Farsça öğrendi. Aynı kalemde görevli eski adı Chateauneuf olan Reşat Bey'den Fransızca dersi aldı.[44]

1849'da bilgisini artırması için devlet tarafından Paris'e gönderildi. Oryantalist De Sacy Ailesi ile dostluk kurdu. Ernest Renan'la tanıştı, Lamartine'in toplantılarını izledi. Oryantalist Pavet de Courteille'e çalışmalarında yardım etti. Dilbilimci Littré ile tanıştı. 1851'de Société Asiatique'e üye seçildi.[45]

1854'te Paris dönüşünde bir süre Tophane Kalemi'nde çalıştı. Daha sonra Meclis-i Maarif Üyeliği'ne atandı. Encümen-i Daniş'te (ilimler akademisi) görev yaptı. Koruyucusu Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın görevinden ayrılması üzerine üyelikten çıkarıldı. Reşit Paşa, 1857'de yeniden sadrazam olunca, Şinasi de eski görevine döndü.[46]

Onun şiirin ifade alanı içerisine sokmaya çalıştığı uygarlık (medeniyet) ve meşrutiyet düşüncesi, diğer düşünceleri gibi kaynağını döneminin Avrupa hayatında bulur. Nitekim Mustafa Reşit Paşa’yı “medeniyet resulü” ve faziletli insanların “reis-i cumhuru” şeklinde değerlendirmesi geleceğe dönük birtakım sosyal ve siyasi beklentilerin sezgisini verir. Bu toplum düzeninin örneği Batı’da meşruti sistem olarak mevcuttur. [47]

Fransız klasiklerinden ve yaşadığı dönem Fransa’sında yaygın olan pozitivist felsefeden hareketle akla ve akılcılığa önem vermiş; onu hayatı değerlendirmede birinci sıraya almış, bütün hayatı, hatta Tanrı’yı akıl yoluyla anlamak ve değerlendirmek isteyen bir anlayışa ulaşmıştır. [48]

1860'da Agah Efendi ile birlikte Tercüman-ı Ahvâl Gazetesi'ni çıkardı. Devlet işlerini eleştirmesi ve Sultan Abdülaziz'e karşı girişilen eylemin düzenleyicilerinin yanında yer alması nedeniyle 1863'teki Meclis-i Maarif'teki görevine son verildi. Gazeteyi Namık Kemal'e bırakarak, 1865'te Fransa'ya gitti. Burada kaldığı sürede, Fransa Milli Kütüphanesi’nde araştırmalar yaptı. 1869'da İstanbul'a dönünce bir matbaa açtı ve eserlerinin basımıyla uğraşmaya başladı. Kısa bir süre sonra da 13 Eylül 1871'de beyin tümöründen öldü.[49]

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP