Estetik, beğeni yargılarının incelenmesi midir?
|
Fransız estetikçisi Etienne Souriau, estetiği nesnesiyle belirleyen bu tanımı epistemolojik olarak diğer tanımlardan daha gelişmiş, daha işlenmiş bulur; başlangıcı bakımından Kant’a kadar uzandığı halde, epistemolojik kolaylıkları ve normatif bilimlerle koşutluk (paralellik) gibi bir yöntemsel durumu yeğ tutmasıyla uzun süre canlı kaldığını söyler.
Estetik olgunun, beğeni yargısıyla tanımlanması, mantıkın, törebilimin ve estetiğin temel sorunlarını birbirine benzer bir tarzda düzenlemekte titizlik gösteren filozoflarca uzun süre üstün tutulmuştur. örneğin, Fransız Felsefe Derneğince geliştirilmiş Eleştirel ve Teknik Felsefe Sözlüğünde estetik şöyle tanımlanmaktadır: «Güzel ile Çirkin arasında bir ayrım yapmak üzere uygulanan değerlendirme yargılarını konu alan bilim dalı.» Aynı yapıtta mantık da şöyle tanımlanmıştır: «Doğru ile Yanlış arasında bir ayrım yapmak üzere uygulanan değerlendirme yargılarını konu alan bllim dalı.»
Bu mantıksal üstünlüğüne karşın, ya da belki de bu çok fazla mantıklı hava yüzünden bu tür bir estetik kavramı pek tutulur olmayacaktı bugün. Fakat laboratuvar yöntemleriyle çalışma yönünden elverişli oluşu, bu kuramın, deneysel estetikçiler tarafından canlı tutulması sonucunu vermiştir. Sorunu daha iyi koyabilmek için deneysel estetiğin ne olduğuna kısaca bir göz atalım. Estetik olguyu, kendine özgü bir tarzda inceleyen deneysel estetik (tıpkı deneysel ruhbilim gibi) çoğu kez zımnî kurgusal(speculatif) konutlar (postulat) koyarak işe girişir. örneğin, estetiği beğeni yargısıyla tanımlama gibi. Bütün diğer tanımlar arasında bu tanıma tanınan ayrıcalık nereden geliyor?
Gerçekten etkili olmaktan çok, alışılmış birtakım deneysel yargılar vermek bakımından çok kolay yollar sağlamasından tabii. örneğin, deneye katılan kişilere «uyartılar» görevini görecek bazı sanat yapıtlarının kartpostallarını ya da ufak müzik kayıtları vermek ve onlardan bu resimleri ya da müzik parçalarını «tercih sırasına göre» sıralamalarını istemek çok rahattır. Birtakım sayısal sonuçlar elde edildikten sonra işler kolaylaşmış demektir artık; geriye, elde edilen bu sonuçları yerleşik teknik reçetelere göre matematiksel olarak kullanmak kalır. Ve böylece estetik olgunun incelendiği sanılır.
Souriau, deneysel estetiği şu yönlerden eleştirir, yetersiz bulur:
1) Deneyde kullanılan nesnenin özelliğine göre, sağlanan yargının özelliğini tanımlamak: örneğin bir resim üzerinde yapılan bir deneyin mutlaka estetik bir yargı sağlayacağını söylemek olanaksız, hatta saçmadır!
2) Bazı kimseler (örneğin, tablo kopyaları karşısında çocuklar, ustaların tabloları karşısında işçiler ya da kültürsüz burjuvalar, kendilerininkine yabancı bir kültürün verileri karşısında başka kültürden insanlar: Mozart'ın bir sonatını dinlerken Japonlar, ya da Nö'nun müziğini dinlerken Avrupalılar) estetik duyarlığın bu tür uyarımına karşı kesin olarak karşılık vermeyebilirler; oysa, başka uyartılar karşısında, örneğin çocuğun karşısına bilyeler ya da kalem kutuları koysanız; işçiyi, burjuvayı otomobillerin, uçakların önüne götürseniz; Japonlara, Avrupalılara yetiştikleri müziği dinletseniz çok canlı ve ince bir duyarlık gösterebilirlerdi.
3) Uyartı, herhangi bir estetik duyarlık uyandıramadığı durumlarda, bir tercih yapması istenen deney kişisi, bu duyarlığa yabancı nedenlerle, örneğin bir tablo karşısında, işlenen konuya, anlatılan olayın duygusallığına göre karar verecektir.
Ayrıca şunu önemle belirtelim: beğeni yargısı çok ince ve hatta deneysel olarak çok doğru, çok kalıcı olabilir. Ama sonunda küçücük bir olaydan başka bir şey değildir. Pratik laboratuvar koşulları içinde, küçücük posta kartları ile, müzik parçacıkları ile, bir konserde ya da bir tiyatroda büyük bir sanatçının bir sanat yapıtı üzerinde yaptığı yorumun uyandıracağı coşku gibi kolektif olabilecek yoğun estetik olgular meydana getirmek olanaksızdır.
Bir gün bir yerde aniden insanın karşısına çıkan çarpıcı bir doğa görünümünün bütün ömürce unutulamaması...
Kimi zaman bir şiir okurken, bir müzik dinlerken gözyaşlarını tutamaması insanın... Okuduğu bir romanın, gördüğü bir filmin, bir oyunun yeni yetişmekte olan bir delikanlının bütün yaşamını ve dünya görüşünü etkilemesi... Bütün bu olayların, laboratuvar deneylerinin perspektifi dışında olması bir yana, onları bir beğeni yargısı çalışmasına indirgemek olanaksız ve saçmadır.
Çocuğunun boğulmak ya da bir araba altında ezilmek üzere olduğunu gören bir annenin o anda attığı korkunç çığlığın temelde bir değerlendirme yargısı: çocuğunun yaşamasını ölümüne tercih ettiğinin bir bildirisi olduğunu kabul etmek için insanın soyut mantık yobazı olması gerekir.
Bu çığlıkta elbette bütün diğerleriyle birlikte böyle bir yargının da payı vardır, ama böyle bir çığlık atan insan varlığı gibi canlı bir evrenin tüm sarsılışını bu yargı eylemine bağlamak saçmadır. Başka bir söyleyişle, çoğu zaman farkında olmaksızın yalnızca göz önüne aldığı olgular arasında bir seçme yapmakla yetinen deneysel yöntem, elektriği ancak küçük gerilimler için yeterli voltmetre ya da amper metrelerle inceleyip, daha büyük elektrik olaylarıyla karşılaşacağını hesaba katmayan bir fizikçinin eylemine benzer.
Deneysel estetiği tümüyle yadsımaksızın, böyle küçük voltajlara göre ayarlanmış aletlerle yaptığı deneylerle tüm estetik olgu alanını tanımlamaktan sakınması gerektiğini de söylemek gerekir. Estetik olgunun doğru İnsanî boyutlarını bize ancak büyük estetik' olayların verebileceğini göz"Or'tünden uzak tutmamalıdır. _ özellikle, sanatçının yaratıcı emeğinde, çalışmasında yalnızca onun değerlendirme yargılarını incelemek, bu çalışmadaki gerçekten dinamik şeyleri: ortaya çıkardığı tinsel gücü, yaratmak istediği şeye doğru atılımını, yapıtın ilerleyişini ve oluşumunu gözden kaçırmak olurdu.
Bütün bu nedenlerle, estetiği beğeni yargılarının bilimi diye tanımlamanın, çağdaş düşünceyi doyurmadığını görürüz - estetiği güzel'in bilimi diye tanımlayan düşünce sistemine yapılan itirazlar burada da geçerlidir. Aslında «beğeni yargılarının bilimi» kuramı, «güzel'in bilimi» kuramının itirazlara karşı bilgiççe gizlenmiş, elden geçirilmiş, düzeltilmiş şeklinden başka bir şey değildir.
Estetik olgunun, beğeni yargısıyla tanımlanması, mantıkın, törebilimin ve estetiğin temel sorunlarını birbirine benzer bir tarzda düzenlemekte titizlik gösteren filozoflarca uzun süre üstün tutulmuştur. örneğin, Fransız Felsefe Derneğince geliştirilmiş Eleştirel ve Teknik Felsefe Sözlüğünde estetik şöyle tanımlanmaktadır: «Güzel ile Çirkin arasında bir ayrım yapmak üzere uygulanan değerlendirme yargılarını konu alan bilim dalı.» Aynı yapıtta mantık da şöyle tanımlanmıştır: «Doğru ile Yanlış arasında bir ayrım yapmak üzere uygulanan değerlendirme yargılarını konu alan bllim dalı.»
Bu mantıksal üstünlüğüne karşın, ya da belki de bu çok fazla mantıklı hava yüzünden bu tür bir estetik kavramı pek tutulur olmayacaktı bugün. Fakat laboratuvar yöntemleriyle çalışma yönünden elverişli oluşu, bu kuramın, deneysel estetikçiler tarafından canlı tutulması sonucunu vermiştir. Sorunu daha iyi koyabilmek için deneysel estetiğin ne olduğuna kısaca bir göz atalım. Estetik olguyu, kendine özgü bir tarzda inceleyen deneysel estetik (tıpkı deneysel ruhbilim gibi) çoğu kez zımnî kurgusal(speculatif) konutlar (postulat) koyarak işe girişir. örneğin, estetiği beğeni yargısıyla tanımlama gibi. Bütün diğer tanımlar arasında bu tanıma tanınan ayrıcalık nereden geliyor?
Gerçekten etkili olmaktan çok, alışılmış birtakım deneysel yargılar vermek bakımından çok kolay yollar sağlamasından tabii. örneğin, deneye katılan kişilere «uyartılar» görevini görecek bazı sanat yapıtlarının kartpostallarını ya da ufak müzik kayıtları vermek ve onlardan bu resimleri ya da müzik parçalarını «tercih sırasına göre» sıralamalarını istemek çok rahattır. Birtakım sayısal sonuçlar elde edildikten sonra işler kolaylaşmış demektir artık; geriye, elde edilen bu sonuçları yerleşik teknik reçetelere göre matematiksel olarak kullanmak kalır. Ve böylece estetik olgunun incelendiği sanılır.
Souriau, deneysel estetiği şu yönlerden eleştirir, yetersiz bulur:
1) Deneyde kullanılan nesnenin özelliğine göre, sağlanan yargının özelliğini tanımlamak: örneğin bir resim üzerinde yapılan bir deneyin mutlaka estetik bir yargı sağlayacağını söylemek olanaksız, hatta saçmadır!
2) Bazı kimseler (örneğin, tablo kopyaları karşısında çocuklar, ustaların tabloları karşısında işçiler ya da kültürsüz burjuvalar, kendilerininkine yabancı bir kültürün verileri karşısında başka kültürden insanlar: Mozart'ın bir sonatını dinlerken Japonlar, ya da Nö'nun müziğini dinlerken Avrupalılar) estetik duyarlığın bu tür uyarımına karşı kesin olarak karşılık vermeyebilirler; oysa, başka uyartılar karşısında, örneğin çocuğun karşısına bilyeler ya da kalem kutuları koysanız; işçiyi, burjuvayı otomobillerin, uçakların önüne götürseniz; Japonlara, Avrupalılara yetiştikleri müziği dinletseniz çok canlı ve ince bir duyarlık gösterebilirlerdi.
3) Uyartı, herhangi bir estetik duyarlık uyandıramadığı durumlarda, bir tercih yapması istenen deney kişisi, bu duyarlığa yabancı nedenlerle, örneğin bir tablo karşısında, işlenen konuya, anlatılan olayın duygusallığına göre karar verecektir.
Ayrıca şunu önemle belirtelim: beğeni yargısı çok ince ve hatta deneysel olarak çok doğru, çok kalıcı olabilir. Ama sonunda küçücük bir olaydan başka bir şey değildir. Pratik laboratuvar koşulları içinde, küçücük posta kartları ile, müzik parçacıkları ile, bir konserde ya da bir tiyatroda büyük bir sanatçının bir sanat yapıtı üzerinde yaptığı yorumun uyandıracağı coşku gibi kolektif olabilecek yoğun estetik olgular meydana getirmek olanaksızdır.
Bir gün bir yerde aniden insanın karşısına çıkan çarpıcı bir doğa görünümünün bütün ömürce unutulamaması...
Kimi zaman bir şiir okurken, bir müzik dinlerken gözyaşlarını tutamaması insanın... Okuduğu bir romanın, gördüğü bir filmin, bir oyunun yeni yetişmekte olan bir delikanlının bütün yaşamını ve dünya görüşünü etkilemesi... Bütün bu olayların, laboratuvar deneylerinin perspektifi dışında olması bir yana, onları bir beğeni yargısı çalışmasına indirgemek olanaksız ve saçmadır.
Çocuğunun boğulmak ya da bir araba altında ezilmek üzere olduğunu gören bir annenin o anda attığı korkunç çığlığın temelde bir değerlendirme yargısı: çocuğunun yaşamasını ölümüne tercih ettiğinin bir bildirisi olduğunu kabul etmek için insanın soyut mantık yobazı olması gerekir.
Bu çığlıkta elbette bütün diğerleriyle birlikte böyle bir yargının da payı vardır, ama böyle bir çığlık atan insan varlığı gibi canlı bir evrenin tüm sarsılışını bu yargı eylemine bağlamak saçmadır. Başka bir söyleyişle, çoğu zaman farkında olmaksızın yalnızca göz önüne aldığı olgular arasında bir seçme yapmakla yetinen deneysel yöntem, elektriği ancak küçük gerilimler için yeterli voltmetre ya da amper metrelerle inceleyip, daha büyük elektrik olaylarıyla karşılaşacağını hesaba katmayan bir fizikçinin eylemine benzer.
Deneysel estetiği tümüyle yadsımaksızın, böyle küçük voltajlara göre ayarlanmış aletlerle yaptığı deneylerle tüm estetik olgu alanını tanımlamaktan sakınması gerektiğini de söylemek gerekir. Estetik olgunun doğru İnsanî boyutlarını bize ancak büyük estetik' olayların verebileceğini göz"Or'tünden uzak tutmamalıdır. _ özellikle, sanatçının yaratıcı emeğinde, çalışmasında yalnızca onun değerlendirme yargılarını incelemek, bu çalışmadaki gerçekten dinamik şeyleri: ortaya çıkardığı tinsel gücü, yaratmak istediği şeye doğru atılımını, yapıtın ilerleyişini ve oluşumunu gözden kaçırmak olurdu.
Bütün bu nedenlerle, estetiği beğeni yargılarının bilimi diye tanımlamanın, çağdaş düşünceyi doyurmadığını görürüz - estetiği güzel'in bilimi diye tanımlayan düşünce sistemine yapılan itirazlar burada da geçerlidir. Aslında «beğeni yargılarının bilimi» kuramı, «güzel'in bilimi» kuramının itirazlara karşı bilgiççe gizlenmiş, elden geçirilmiş, düzeltilmiş şeklinden başka bir şey değildir.