Walter Benjamin : Bir “ecce homo”
|
Michael Löwy
Walter Benjamin’in düşünce tarzı eşsizdir ve kolay kolay bir sınıfa sokulamaz; ancak yüzyılın başındaki Mittel-Europa’nın (Orta Avrupa) kültürel atmosferiyle ve bu dönemin Almanca konuşan Yahudi entelektüelleri arasındaki bazı dinsel-siyasal dip akımlarıyla ilişkilendirilirse daha iyi anlaşılabilir ve açıklanabilir. “İlerleme” ve modern Zivilitsaition’un (uygarlık) ahlaki ve toplumsal bir eleştirisi olarak neo-romantizm on dokuzuncu yüzyılın sonundan faşizmin yükselişine kadar Alman entelijansiyasının başat eğilimi oldu. O dönemde ülkenin bütün kadim değer ve inançlarını çözerek yerlerine meta üretiminin soğuk ve akılcı hesaplamalarını geçirmekle tehdit eden; zorlayıcı vahşi ve hızlı sanayileşme sürecine yönelik bir tepkiydi bu esas olarak. Almanca konuşan çeşitli yazar ve felsefeciler bu dünya görüşünün cazibesine kapıldılar ve (bir gönül yakınlığı içinde) Yahudi mesiyanizminin ve devrimci (liberter) ütopyanın romantik bir versiyonunu geliştirdiler… Walter Benjamin… bu neo-romantik Yahudi-Alman kültürünü bölen, Yahudi teolojisi ve Marxist materyalizm, asimilasyon ve Siyonizm, komünizm ve anarşizm, tutucu romantizm ve nihilist devrim, mistik mesiyanizm ve dünyasal ütopya gibi bütün çelişkileri, gerilimleri ve karşıtlıkları kendi hayatında ve düşüncesinde yoğunlaştırdığı için bu örüntüyle ilişkilidir.
…“Şekilsiz” ilerleme fikrine karşı, Fransız devrimi ve mesiyanik krallık gibi ütopyacı imgelerin eleştirel gücünü yüceltir; toplumun gerçek sorunları teknoloji ve bilim sorunları değil; Platon, Spinoza, romantikler ve Nietzsche’nin ortaya attığı metafizik sorunlardır.
…”J. Ardor” takma adını kullandığı ilk yayınlarından birinde, “Romantik” başlıklı yazıda Benjamin, okulda öğretilen “sahte romantizm”i eleştirir ve “güzelliğe duyulan romantik istek, gerçekliğe duyulan romantik istek, eyleme duyulan romantik istek”in modern kültürün yenilmez kazanımları olduğunu vurgulayarak “yeni romantizm”in doğuşuna çağrı çıkarır. Gene 1913’te, bir diyalog biçiminde yazılan, pek dikkati çekmeyen; ama büyük önem taşıyan bir denemede (Günümüzün dinselliği üzerine diyalog), “Hepimiz romantizmin keşiflerine derin bir biçimde batmış halde yaşıyoruz” ve “’doğalın karanlık yanı’ üzerine en güçlü içgörüler için romantizme teşekkür etmeliyiz”, diye yazar. İnsanların çalışan makinelere indirgenmesini ve bütün işin tekniğe dönüştürülerek değersizleştirilmesini sert bir biçimde eleştirerek, ilerleme ve evrim yanılsamalarına karşı, yeni bir dinin (peygamberleri Tolstoy, Nietzsche ve Stirndberg –yani modern uygarlığın kültürel eleştirmenleri- olacaktı) ve bilinenden çok farklı, yeni bir “sahici” sosyalizmin gerekli olduğunu ısrarla belirtir.
…Bin dokuz yüz otuzlarda, tarihsel materyalizmi giderek daha çok kavramasıyla birlikte Benjamin’in romantizme yapığı göndermelerin seyrekleşmeye başladığı doğrudur; ancak romantik dünya görüşünün bazı temel unsurları, dinsel ve felsefi-siyasal fikirlerinde kimyasal olarak arıtılır. Yazılarında romantizmle ilgili son tartışmalarının biri, Albert Beguin’in 1939 tarihli Le romantisme et les reves’i üzerine bir incelemedir. Benjamin yazarın, romantizmi toplumsal ve endüstriyel gelişmeye bir tepki olarak anlayamadığını öne sürer ve bu aydınlatıcı içgörüyle şu sonuca varır: “Romantizmin düş yaşamına başvurması bir acil durum sinyaliydi; ruhu, kendi anayurduna götüren yoldan çok, bu yolu tıkamış olan engellere işaret ediyordu.”
…Benjamin’in toplumsal görüşleri romantik anti-kapitalizme ve bu yaklaşımın onarımcı özlemlerine en yakın kişilerden: liberter , anarşist ya da anarko-sendikalist düşünürlerden; Georges Sorel ve Gustav Landauer’den etkilenmiştir. Ancak onun düşüncesi terimin olağan anlamıyla siyasal olmaktan uzaktır. Paradoksal olarak, Benjamin’in ne Rus Ekim Devrimi’nin ne de 1918-19 Alman Devrimi’nin cazibesine kapıldığı görülür. O günlerde Scholem’le yaptığı tartışmalarda, yeni Sovyet iktidarını bir tür “yoksul diktatörlüğü” olarak gören arkadaşından daha ketumdur. Her ikisi de Rus “nihilistleri”nin –Bolşeviklerden çok anarşist fikirlere daha yakın olduklarını düşünüyorlardı- varisleri olan Sosyalist Devrimcilere (SR) daha çok sempati duyuyorlardı. Scholem 1919’da ortak anlayışlarını “teokratik anarşizm” olarak betimlerdi. Buradaki “teokratik” terimi siyasal anlamda olmaktan çok saf anlamda dinsel bir anlam taşır. O sırada kendisini çok iyi tanıyan Werner Craft’a göre Benjamin’in anarşizmi belirli bir “sembolik” nitelik taşıyordu: ne sol ne de sağdaydı, “başka bir yerde”ydi.
…Benjamin’in liberter-devrimci görüşlerini tam olarak ifade ettiği ilk örneklerden biri, Sorel’in Reflections of Violence’ından (Şiddet üzerine düşünceler) esinlenerek şiddet üzerine yazdığı denemeydi. Polis (“şiddetin olabilecek en yozlaşmış biçimi”) ya da parlamento (“sefil temsil”) gibi devlet kurumlarından küçümseyerek söz ederken, anarko-sendikalistlerle Bolşeviklerin (oldukça açıklayıcı bir bileşim) “tahrip edici” anti-parlamenter eleştirisi kadar, proleteryanın genel grevi “yegane görevi devletin şiddetini tahrip etmek”ten ibaret bir eylem olarak gören Sorelci düşünceyi över. Açıkça anarşist olarak betimlediği bu anlayış, “felaketli sonuçlar”a götürse de, Benjamin’e “derin, ahlaki ve özgün biçimde devrimci” görünür.
…1915’te yoksulluk içinde ve bilinmeyen koşullarda ölen Paul Scherbart’ın eserini Benjamin 1917’de Scholem’in dostluğu sayesinde keşfetti. Tuhaf ve fantastik bir ütopyacı, adeta Cyrano de Bergerac ile Swift’in çağdaş bir türevi olan Scherbart’ın genellikle neo-romantik bir yazar olduğu düşünülür…Doğrudan siyasal nitelikte hiçbir şey yayımlamamış olsa da, anarşist şair Erich Müsham’ın –Gustav Landauer’in üye olduğu Neue Gemeinschaft hareketiyle bağlantılıydı- arkadaşıydı ve emperyalizme, ulusalcılığa, militarizme ve devlet kurumuna duyduğu düşmanlık nedeniyle anarşizme yakındı. “Yıldızlarla ilgili ütopya”sı, Lasebondia’da (1913) “Palas” gezegenini betimler. Burada yaşayanlar hiçbir yasa, siyasal yapı, yönetim, devlet yada özel mülkiyetin olmadığı, karşılıklı yardım ve gönüllü ortak etkinlikle birbirine bağlı bir toplum yaratmışlardır. Romanın ana teması gizemli bir göksel cisme doğru uzanan dev bir kulenin inşa edilmesidir. Mimari tekniğin yazar için önemli olduğu görülür; ama son çözümlemede kule, yıldızlarla ilgili dinsel bir arzuya, bir “kozmoteizm ”e hizmet eden bir araçtır. Yüce amaç “Ulu Varlık”a ve kuleye atfedilen öncü karakterde “öteki yıldızlarda din olarak tasarlanan şey”e “itaat etmek”tir. 1918-19’da, Benjamin Lesabendio üzerine ilk kısa eleştirisini yazdı. Benjamin kitabın ana motifini “Ulu Varlık’ın manevi düzeni” ve “teknoloji karşısında manevi galibiyet” ile “ütopyanın tamamlanması” olarak sundu.
…Komünizm ile anarşizmi birleştirme ya da eklemleme girişimi Benjamin’in gerçeküstücülük üstüne ünlü denemesinin (1929) ana motifini oluşturur. Kendisinden “anarşist cephe ile devrimci disiplin arasındaki en korunmasız konumda” (“Alman gözlemci”) diye söz eden Benjamin, gerçeküstücülüğü liberter geleneğin en dikkate değer varisi olarak yüceltir: “Bakunin’den beri Avrupa’da hiçbir radikal özgürlük anlayışı olmamıştır. Gerçeküstücülerde böyle bir anlayış vardır.”…Benjamin, Breton’un “devrimci nihilizmi”ni över ve gerçeküstücü şairin Najda’da, isyanın Paris günlerini anarşist martirler Sacco ve Vanzetti’yle dayanışma içinde selamladığı bölüme dikkat çeker. Devrimin “metodolojik ve disiplinli hazırlanışı” (yani komünizm) pahasına devrimin “anarşist bileşeni” üzerinde ısrar etmenin taşıdığı tehlikenin Benjamin’in ilgisini çektiği doğrudur.
…Cennete ulaşan yeni Babil Kulesi figürü, fırtınanın ürettiği “göğe doğru yükselen enkaz yığını”dır. Bu fırtına “ilerleme dediğimiz şey”den başka bir şey değildir… “İlerleme”ye duyulan bu temel ve esas güvensizliği, diyalektik One-Way Street (Tek Yönlü Yol -1928) imgesinde buluruz. Burada, anti-burjuva devrim, “ekonomik ve teknolojik devrimin neredeyse hesaplanabilir belirli bir noktasında,” yani iki bin yıllık insan kültürüne son verecek patlamadan önce, yanan fitili dinamite ulaşmadan kesme eylemi olarak gösterilir. Aynısı Storyteller (Öykü anlatıcısı, 1936) başlıklı denemede de gösterilir. Burada Leskov, “ekonomik ilerlemin yetersizliğini gösteren” ilk insanlardan biri ve insan ile doğa arasındaki kaybedilmiş o altın uyum çağına inancını sürdüren öykü anlatıcısı protipi olarak selamlanır (Tolstoy’dan yapılan bir alıntı ile).
…Benjamin bilim ve teknolojiyi ne küçümsedi ne de “insanın yetenek ve bilgisinde ilerlemeler” olduğunu inkar etti (Tezler’de üstü kapalı biçimde belirttiği gibi) Tutku ve inatla reddettiği şey; tek başına teknolojik gelişmenin insanlığın toplumsal ve ahlaki durumunu iyileştireceği; ve sosyalistlerin özgürleşmiş bir toplum kurmak için yapacakları tek şeyin karşı konulmaz maddi ilerleme hareketini izlemekten ibaret olduğu şeklindeki ölümcül derecede tehlikeli mitti. Kapitalizmde varolan biçimiyle teknolojik ilerlemenin, devrimci bir kesinti olmadıkça insanlığın geleceğini tehdit edeceğini kesinlikle fark ediyordu. Ayrıca, giderek kapitalist endüstriyel “ilerleme”nin önemli ölçüde toplumsal “gerileme”ye yol açtığını ve insan hayatını tam da kayıp cennetin karşıtı, yani kendi cehennemi haline getirdiği kanaatine vardı. Zentralpark’da (1938) Benjamin şu görüşü öne sürdü: “İlerleme kavramı felaket fikrini temel almaktadır. İşlerin ‘bu şekilde devam etmesi’ felakettir…Strindberg’in düşüncesi: cehennem yakında gerçekleşecek bir şey değildir; o, şimdiki hayatın ta kendisidir.”
…Felaket tarihin sürekliliğidir…Ezilenlerin bakış açısından, geçmiş bitimsiz bir felaketli yenilgiler dizisinden başka bir şey değildir. Spartakus, Thomas Münzer, Haziran 1848, Paris Komünü, 1919 Alman Spartakist ayaklanması (bunlar Benjamin’in yazılarında sık sık görülen örneklerdir): “bu düşman galip gelmeye devam etmektedir.” (6.Tez)
…Benjamin için geleceğin sınıfsız toplumu (yani cennet) tarih öncesinin sınıfsız toplumuna saf ve basit bir dönüş değildir: Diyalektik bir sentez olarak kendi içinde insanlığın bütün geçmişini taşır. İstisnasız bütün kurbanların evrensel hatırlanışını –ölülerin dirilmesinin dünyasal karşılığı- temel alan gerçek evrensel tarih ancak geleceğin sınıfsız toplumunda mümkün olacaktır. Irving Wohlfarth’ın “Walter Benjamin’in Son Düşüncelerinde Mesiyanik Yapı” üzerine dikkate değer makalesinde yazdığı gibi, buradan söz konusu olan bir çemberden çok bir “spiral”dir; çünkü mesiyanik gelecek bütün geçmiş tarihin Aufhebung ’udur. (Hegelci anlamda)
Kaynak: Dünyayı değiştirmek üzerine-Karl Marx’tan Walter Benjamin’e siyaset felsefesi denemeleri
Walter Benjamin’in düşünce tarzı eşsizdir ve kolay kolay bir sınıfa sokulamaz; ancak yüzyılın başındaki Mittel-Europa’nın (Orta Avrupa) kültürel atmosferiyle ve bu dönemin Almanca konuşan Yahudi entelektüelleri arasındaki bazı dinsel-siyasal dip akımlarıyla ilişkilendirilirse daha iyi anlaşılabilir ve açıklanabilir. “İlerleme” ve modern Zivilitsaition’un (uygarlık) ahlaki ve toplumsal bir eleştirisi olarak neo-romantizm on dokuzuncu yüzyılın sonundan faşizmin yükselişine kadar Alman entelijansiyasının başat eğilimi oldu. O dönemde ülkenin bütün kadim değer ve inançlarını çözerek yerlerine meta üretiminin soğuk ve akılcı hesaplamalarını geçirmekle tehdit eden; zorlayıcı vahşi ve hızlı sanayileşme sürecine yönelik bir tepkiydi bu esas olarak. Almanca konuşan çeşitli yazar ve felsefeciler bu dünya görüşünün cazibesine kapıldılar ve (bir gönül yakınlığı içinde) Yahudi mesiyanizminin ve devrimci (liberter) ütopyanın romantik bir versiyonunu geliştirdiler… Walter Benjamin… bu neo-romantik Yahudi-Alman kültürünü bölen, Yahudi teolojisi ve Marxist materyalizm, asimilasyon ve Siyonizm, komünizm ve anarşizm, tutucu romantizm ve nihilist devrim, mistik mesiyanizm ve dünyasal ütopya gibi bütün çelişkileri, gerilimleri ve karşıtlıkları kendi hayatında ve düşüncesinde yoğunlaştırdığı için bu örüntüyle ilişkilidir.
…“Şekilsiz” ilerleme fikrine karşı, Fransız devrimi ve mesiyanik krallık gibi ütopyacı imgelerin eleştirel gücünü yüceltir; toplumun gerçek sorunları teknoloji ve bilim sorunları değil; Platon, Spinoza, romantikler ve Nietzsche’nin ortaya attığı metafizik sorunlardır.
…”J. Ardor” takma adını kullandığı ilk yayınlarından birinde, “Romantik” başlıklı yazıda Benjamin, okulda öğretilen “sahte romantizm”i eleştirir ve “güzelliğe duyulan romantik istek, gerçekliğe duyulan romantik istek, eyleme duyulan romantik istek”in modern kültürün yenilmez kazanımları olduğunu vurgulayarak “yeni romantizm”in doğuşuna çağrı çıkarır. Gene 1913’te, bir diyalog biçiminde yazılan, pek dikkati çekmeyen; ama büyük önem taşıyan bir denemede (Günümüzün dinselliği üzerine diyalog), “Hepimiz romantizmin keşiflerine derin bir biçimde batmış halde yaşıyoruz” ve “’doğalın karanlık yanı’ üzerine en güçlü içgörüler için romantizme teşekkür etmeliyiz”, diye yazar. İnsanların çalışan makinelere indirgenmesini ve bütün işin tekniğe dönüştürülerek değersizleştirilmesini sert bir biçimde eleştirerek, ilerleme ve evrim yanılsamalarına karşı, yeni bir dinin (peygamberleri Tolstoy, Nietzsche ve Stirndberg –yani modern uygarlığın kültürel eleştirmenleri- olacaktı) ve bilinenden çok farklı, yeni bir “sahici” sosyalizmin gerekli olduğunu ısrarla belirtir.
…Bin dokuz yüz otuzlarda, tarihsel materyalizmi giderek daha çok kavramasıyla birlikte Benjamin’in romantizme yapığı göndermelerin seyrekleşmeye başladığı doğrudur; ancak romantik dünya görüşünün bazı temel unsurları, dinsel ve felsefi-siyasal fikirlerinde kimyasal olarak arıtılır. Yazılarında romantizmle ilgili son tartışmalarının biri, Albert Beguin’in 1939 tarihli Le romantisme et les reves’i üzerine bir incelemedir. Benjamin yazarın, romantizmi toplumsal ve endüstriyel gelişmeye bir tepki olarak anlayamadığını öne sürer ve bu aydınlatıcı içgörüyle şu sonuca varır: “Romantizmin düş yaşamına başvurması bir acil durum sinyaliydi; ruhu, kendi anayurduna götüren yoldan çok, bu yolu tıkamış olan engellere işaret ediyordu.”
…Benjamin’in toplumsal görüşleri romantik anti-kapitalizme ve bu yaklaşımın onarımcı özlemlerine en yakın kişilerden: liberter , anarşist ya da anarko-sendikalist düşünürlerden; Georges Sorel ve Gustav Landauer’den etkilenmiştir. Ancak onun düşüncesi terimin olağan anlamıyla siyasal olmaktan uzaktır. Paradoksal olarak, Benjamin’in ne Rus Ekim Devrimi’nin ne de 1918-19 Alman Devrimi’nin cazibesine kapıldığı görülür. O günlerde Scholem’le yaptığı tartışmalarda, yeni Sovyet iktidarını bir tür “yoksul diktatörlüğü” olarak gören arkadaşından daha ketumdur. Her ikisi de Rus “nihilistleri”nin –Bolşeviklerden çok anarşist fikirlere daha yakın olduklarını düşünüyorlardı- varisleri olan Sosyalist Devrimcilere (SR) daha çok sempati duyuyorlardı. Scholem 1919’da ortak anlayışlarını “teokratik anarşizm” olarak betimlerdi. Buradaki “teokratik” terimi siyasal anlamda olmaktan çok saf anlamda dinsel bir anlam taşır. O sırada kendisini çok iyi tanıyan Werner Craft’a göre Benjamin’in anarşizmi belirli bir “sembolik” nitelik taşıyordu: ne sol ne de sağdaydı, “başka bir yerde”ydi.
…Benjamin’in liberter-devrimci görüşlerini tam olarak ifade ettiği ilk örneklerden biri, Sorel’in Reflections of Violence’ından (Şiddet üzerine düşünceler) esinlenerek şiddet üzerine yazdığı denemeydi. Polis (“şiddetin olabilecek en yozlaşmış biçimi”) ya da parlamento (“sefil temsil”) gibi devlet kurumlarından küçümseyerek söz ederken, anarko-sendikalistlerle Bolşeviklerin (oldukça açıklayıcı bir bileşim) “tahrip edici” anti-parlamenter eleştirisi kadar, proleteryanın genel grevi “yegane görevi devletin şiddetini tahrip etmek”ten ibaret bir eylem olarak gören Sorelci düşünceyi över. Açıkça anarşist olarak betimlediği bu anlayış, “felaketli sonuçlar”a götürse de, Benjamin’e “derin, ahlaki ve özgün biçimde devrimci” görünür.
…1915’te yoksulluk içinde ve bilinmeyen koşullarda ölen Paul Scherbart’ın eserini Benjamin 1917’de Scholem’in dostluğu sayesinde keşfetti. Tuhaf ve fantastik bir ütopyacı, adeta Cyrano de Bergerac ile Swift’in çağdaş bir türevi olan Scherbart’ın genellikle neo-romantik bir yazar olduğu düşünülür…Doğrudan siyasal nitelikte hiçbir şey yayımlamamış olsa da, anarşist şair Erich Müsham’ın –Gustav Landauer’in üye olduğu Neue Gemeinschaft hareketiyle bağlantılıydı- arkadaşıydı ve emperyalizme, ulusalcılığa, militarizme ve devlet kurumuna duyduğu düşmanlık nedeniyle anarşizme yakındı. “Yıldızlarla ilgili ütopya”sı, Lasebondia’da (1913) “Palas” gezegenini betimler. Burada yaşayanlar hiçbir yasa, siyasal yapı, yönetim, devlet yada özel mülkiyetin olmadığı, karşılıklı yardım ve gönüllü ortak etkinlikle birbirine bağlı bir toplum yaratmışlardır. Romanın ana teması gizemli bir göksel cisme doğru uzanan dev bir kulenin inşa edilmesidir. Mimari tekniğin yazar için önemli olduğu görülür; ama son çözümlemede kule, yıldızlarla ilgili dinsel bir arzuya, bir “kozmoteizm ”e hizmet eden bir araçtır. Yüce amaç “Ulu Varlık”a ve kuleye atfedilen öncü karakterde “öteki yıldızlarda din olarak tasarlanan şey”e “itaat etmek”tir. 1918-19’da, Benjamin Lesabendio üzerine ilk kısa eleştirisini yazdı. Benjamin kitabın ana motifini “Ulu Varlık’ın manevi düzeni” ve “teknoloji karşısında manevi galibiyet” ile “ütopyanın tamamlanması” olarak sundu.
…Komünizm ile anarşizmi birleştirme ya da eklemleme girişimi Benjamin’in gerçeküstücülük üstüne ünlü denemesinin (1929) ana motifini oluşturur. Kendisinden “anarşist cephe ile devrimci disiplin arasındaki en korunmasız konumda” (“Alman gözlemci”) diye söz eden Benjamin, gerçeküstücülüğü liberter geleneğin en dikkate değer varisi olarak yüceltir: “Bakunin’den beri Avrupa’da hiçbir radikal özgürlük anlayışı olmamıştır. Gerçeküstücülerde böyle bir anlayış vardır.”…Benjamin, Breton’un “devrimci nihilizmi”ni över ve gerçeküstücü şairin Najda’da, isyanın Paris günlerini anarşist martirler Sacco ve Vanzetti’yle dayanışma içinde selamladığı bölüme dikkat çeker. Devrimin “metodolojik ve disiplinli hazırlanışı” (yani komünizm) pahasına devrimin “anarşist bileşeni” üzerinde ısrar etmenin taşıdığı tehlikenin Benjamin’in ilgisini çektiği doğrudur.
…Cennete ulaşan yeni Babil Kulesi figürü, fırtınanın ürettiği “göğe doğru yükselen enkaz yığını”dır. Bu fırtına “ilerleme dediğimiz şey”den başka bir şey değildir… “İlerleme”ye duyulan bu temel ve esas güvensizliği, diyalektik One-Way Street (Tek Yönlü Yol -1928) imgesinde buluruz. Burada, anti-burjuva devrim, “ekonomik ve teknolojik devrimin neredeyse hesaplanabilir belirli bir noktasında,” yani iki bin yıllık insan kültürüne son verecek patlamadan önce, yanan fitili dinamite ulaşmadan kesme eylemi olarak gösterilir. Aynısı Storyteller (Öykü anlatıcısı, 1936) başlıklı denemede de gösterilir. Burada Leskov, “ekonomik ilerlemin yetersizliğini gösteren” ilk insanlardan biri ve insan ile doğa arasındaki kaybedilmiş o altın uyum çağına inancını sürdüren öykü anlatıcısı protipi olarak selamlanır (Tolstoy’dan yapılan bir alıntı ile).
…Benjamin bilim ve teknolojiyi ne küçümsedi ne de “insanın yetenek ve bilgisinde ilerlemeler” olduğunu inkar etti (Tezler’de üstü kapalı biçimde belirttiği gibi) Tutku ve inatla reddettiği şey; tek başına teknolojik gelişmenin insanlığın toplumsal ve ahlaki durumunu iyileştireceği; ve sosyalistlerin özgürleşmiş bir toplum kurmak için yapacakları tek şeyin karşı konulmaz maddi ilerleme hareketini izlemekten ibaret olduğu şeklindeki ölümcül derecede tehlikeli mitti. Kapitalizmde varolan biçimiyle teknolojik ilerlemenin, devrimci bir kesinti olmadıkça insanlığın geleceğini tehdit edeceğini kesinlikle fark ediyordu. Ayrıca, giderek kapitalist endüstriyel “ilerleme”nin önemli ölçüde toplumsal “gerileme”ye yol açtığını ve insan hayatını tam da kayıp cennetin karşıtı, yani kendi cehennemi haline getirdiği kanaatine vardı. Zentralpark’da (1938) Benjamin şu görüşü öne sürdü: “İlerleme kavramı felaket fikrini temel almaktadır. İşlerin ‘bu şekilde devam etmesi’ felakettir…Strindberg’in düşüncesi: cehennem yakında gerçekleşecek bir şey değildir; o, şimdiki hayatın ta kendisidir.”
…Felaket tarihin sürekliliğidir…Ezilenlerin bakış açısından, geçmiş bitimsiz bir felaketli yenilgiler dizisinden başka bir şey değildir. Spartakus, Thomas Münzer, Haziran 1848, Paris Komünü, 1919 Alman Spartakist ayaklanması (bunlar Benjamin’in yazılarında sık sık görülen örneklerdir): “bu düşman galip gelmeye devam etmektedir.” (6.Tez)
…Benjamin için geleceğin sınıfsız toplumu (yani cennet) tarih öncesinin sınıfsız toplumuna saf ve basit bir dönüş değildir: Diyalektik bir sentez olarak kendi içinde insanlığın bütün geçmişini taşır. İstisnasız bütün kurbanların evrensel hatırlanışını –ölülerin dirilmesinin dünyasal karşılığı- temel alan gerçek evrensel tarih ancak geleceğin sınıfsız toplumunda mümkün olacaktır. Irving Wohlfarth’ın “Walter Benjamin’in Son Düşüncelerinde Mesiyanik Yapı” üzerine dikkate değer makalesinde yazdığı gibi, buradan söz konusu olan bir çemberden çok bir “spiral”dir; çünkü mesiyanik gelecek bütün geçmiş tarihin Aufhebung ’udur. (Hegelci anlamda)
Kaynak: Dünyayı değiştirmek üzerine-Karl Marx’tan Walter Benjamin’e siyaset felsefesi denemeleri