Hegel’e Dönüş Akademik Revizyonizmin Gizli Nedeni - 3
|
Bu yorum, “dönüş”ün anlamını daha iyi kavramayı mümkün kılıyor. Öncelikle, geride bıraktığımız yarım yüzyılda Hegel’e geri dönmekte olan burjuvaziyi bu dönüşe sevk eden nedenlerin, bir yüzyıl önce ona sırtını dönmesine neden olanları çağrıştırdığı görülecektir. Bu bir tesadüf değildir. Örneğin, Hegelci devlet felsefesi, genel politik yönelimleri bakımından emperyalist burjuvaziye, bir yüzyıl önce Prusya feodalizmine verdiğinden çok daha iyi hizmet verebilecekti. Hegelci devlet teorisi, genç ve gelişen bir sınıfı (o dönem için ‘sivil toplum’un burjuvazisini) can çekişmekte olan en gerici sınıfın (Prusya aristokrasisi) iradesine tâbi kılmıştır. Bugün roller değişmiştir: can çekişmekte olan artık yükselen emekçi sınıf tarafından aşılmış bulunan ve mahkum edilen emperyalist burjuvazidir. [Bu açıdan] Ölüm döşeğindeki burjuvazinin, yükselmekte olan sınıfa boyun eğdirmeyi ve doğmakta olan yeni dünyayı son nefesini veren bir dünyanın ayakları altına itmeyi amaçlayan bir devlet felsefesi ya da tarih felsefesinin Hegelci bir çeşitlemesini, şevkle hatırlatmaya çalışmasında şaşılacak bir şey yoktur. Emperyalizm yanlısı Alman filozof ve tarihçi Meinecke’nin, Hegel’i, II. Wilhelm’in gerici politikalarının bir esin kaynağı olarak saptaması[15], Gentile ve Costomagna gibi faşist doktrininin mimarı İtalyan filozoflarının Hegelci felsefeyi yeniden cilalamak durumunda kalması, Mussolini’nin, Hegel’e dönüşü içinde Marx’ı revize etmiş olan Sorel’in okuluna katılmış olması gerçeği, ya da bizim çağdaşlarımız olan Raymond Aron, Fessard ltd. şti’nin[16], Fransa’da gericilik projelerine dönük şükran ifadeleri için ihtiyaç duydukları kaynağı, Hegel’de bulup çıkarmış olmaları birer tesadüf değildir.
Günümüzde “mistifiye edilmiş biçimi içinde bu diyalektiğin”, Marx’ın dikkat çektiği gibi, “varolanı yüceltiyor ve onurlandırıyor gibi göründüğü için”, uşaklığa özgürlük, sömürüye ortak çıkar, polisiye tedbirlere ve savaş hazırlıklarına insan bireyin savunulması demeyi mümkün kıldığı için bir kez daha “moda haline gelmiş olduğunu” [Kapital’in İkinci Baskısına Önsöz] söylemekle yetinmeyip daha ileri gitmemiz ve bu mistifiye edilmiş diyalektiğin gerçek temelinin, şiddet ve savaşta olduğunu ortaya koymamız gerekiyor. Güncel gelişmeler, Hegel’in burjuva toplumuyla ve onun Prusyalı felsefesinin hakiki yankısıyla uyum içindedir. Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi’nde, “Bu idealitenin (Hegelci idealite) gerçek özü ancak devletin savaş ve olağanüstü hal durumunda bulunabilir, şu nedenle ki mevcut devletin özü de gerçek biçimiyle burada ortaya çıkmaktadır, ne var ki bunun “barışçı” durumu da, özel çıkar peşinde savaş ve seferberlikten başka bir şey değildir”[17] diyen Marx’ın, daha o zaman, sorunun kalbine inmiş olduğunu görmek şaşırtıcı olacaktır.
Liberalizmin altın çağı –ki bu dönemde tarihin, ekonomik etkinlikle yasayı uyumlu hale getireceği varsayılıyordu– öldü ve gömüldü! Genelleşmiş emperyalist krizle birlikte burjuvazi trajedi evrenine, ifadesi savaş olan organizmanın gerçek acısı içine girmiştir.
Somut olarak bu mistifiye edilmiş diyalektik, burjuvaziyi, kendi dünyasını içinde bulduğu krizin trajik kavramlarıyla, diktatörlüğünün en aşırı biçimlerini –şiddet ve savaşı– olumlayabileceği biricik kavramlarla donatmaktadır. Özellikle bizim çağdaş Hegelcilerimiz, düşüncelerinin temeline, efendi ve köle Hegelci ‘Robinson adını’ koyuyorsa ya da Fessard, Riguet[18] ve Kojève ltd. şti. bu mite bayılıyorlarsa boşuna değildir. Bunun içinde, bir çırpıda her türlü insani sorunun anahtarı haline gelen “insanlık durumu”nun temelinin, “acı ve şiddet”, “saygınlık için savaş”, “ölümüne savaş” ve yeni bir “güç istenci” olduğu fikrini buluyorlar. Buradan hareketle, Hegelci mite günümüz faşizminin temalarını yansıtıyorlar ve ölüm döşeğindeki kendi sınıflarının durumunu, “evrensel insanlık durumu” olarak tasarlıyorlar.
Ancak Hegel’in bu kullanım biçiminin “tanımlayıcılığı” çok sınırlıdır, kaldı ki, burjuvazinin günümüzde ihtiyaç duyduğu polis, paralı asker ve maceracıların iyi yurttaş bilincini destekleyecek kavram ve dayanakların üretilmesinin biricik gayesi de bu değildir. Tamamen farklı bir amaç söz konusudur: Marx’ın “revizyon”u.[19]
Bununla birlikte Marx o dönemde birkaç onyıldır yapıldığı haliyle, bu sağ gösterip sol vurma oyununa uygun hedef değildi. Emekçi sınıf, bilimsel sosyalizmin kurucusunun düşüncesinde, kurtuluşu için ihtiyaç duyduğu silahı bulmuştu. Marksizm, bugün dünyanın dört bir tarafında Komünist partilerde örgütlenmiş bulunan milyonlarca insanın düşünme biçimidir, sosyalist ülkelerde ve halk demokrasilerinde, muzaffer dünya görüşüdür ve hâlâ kapitalist sömürüye tâbi olan emekçi sınıfın ve sömürge haklarının günlük mücadelesi haline gelmiştir. Bu düşünce biçimi içinde, daima tarihin maddi içeriğinin özgün bilgisi ile beraber olmak kaydıyla, diyalektiğin rasyonel cephesi geliştirilmiştir; bu bilgi –bilimde ve ondan ayrı düşünülemez olan olgularda–burjuvazinin kaçınılmaz çöküşünü ve bütün insanlık soyunu kurtaracak olan emekçi sınıfın zaferini gösterir. Bu genel saldırı karşısında, bu nihai muharebede, burjuvazinin elinde çok fazla silah bulunmamaktadır. Bu nedenle, burjuvazinin patronları ve bakanları gibi şimdi de filozofları, bilimsel sosyalizmin, tercihen en eski kurucuları üzerinde, polisin işçi hareketlerine karşı etkili olacağını umduğu, eğer “provokasyonlar” değilse dikkati başka yöne çeken taktiklerin aynısını deneyen felsefi “savaşçılar” haline gelmişlerdir. Bu söylediklerimiz abartılı gelebilir. Ancak gerçekte olandan daha abartılı değil. Günümüzde burjuva filozoflarının ve yazarlarının en önde gelen uğraşları şu soruya cevap vermek haline gelmiştir: “Komünistlerin haksız olması için hakikat ne olmalıdır? Komünistlerin haksız olması için Marx ne olmalıdır?” Bu politikacılarımız ve filozoflarımız en güçlü rakiplerini mahkum edebilmek için gerekli olan hakikati ve olayları işte bu şekilde imal ediyorlar. Akla 1948’de, kuzey bölgesindeki madencilerin grevinde meydana gelen dillere pelesenk olmuş, trenin raydan çıkartılması hikayesi geliyor. Aynı mantığın bu örnekle de işlendiğini görebiliriz: “(askeri birlikleri ve mermileri hak etmiş oldukları için –bu cümle satır aralarından okunabiliyordu) demek ki bu grevciler suçlu olmalıydılar, suçlu oldukları için, örneğin trenleri raydan çıkarmalıydılar. Çıkarmıyorlar mı? Biz onlar için yaparız.” Bu adamlar bir … için Marx’ı da aynı şekilde imal ediyorlar. Burjuva filozoflarımızın Hegel’i, halihazırda bu operasyon içinde 1) komünistlerin haksız olması için, 2) emperyalist burjuvazinin onlara davranış biçiminin ve şiddet politikalarının devamının haklı olması için, gerçek Marx’ın ne olması gerektiğini göstermek gibi, çok önemli bir rol oynamaktadır.
Günümüzde “mistifiye edilmiş biçimi içinde bu diyalektiğin”, Marx’ın dikkat çektiği gibi, “varolanı yüceltiyor ve onurlandırıyor gibi göründüğü için”, uşaklığa özgürlük, sömürüye ortak çıkar, polisiye tedbirlere ve savaş hazırlıklarına insan bireyin savunulması demeyi mümkün kıldığı için bir kez daha “moda haline gelmiş olduğunu” [Kapital’in İkinci Baskısına Önsöz] söylemekle yetinmeyip daha ileri gitmemiz ve bu mistifiye edilmiş diyalektiğin gerçek temelinin, şiddet ve savaşta olduğunu ortaya koymamız gerekiyor. Güncel gelişmeler, Hegel’in burjuva toplumuyla ve onun Prusyalı felsefesinin hakiki yankısıyla uyum içindedir. Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi’nde, “Bu idealitenin (Hegelci idealite) gerçek özü ancak devletin savaş ve olağanüstü hal durumunda bulunabilir, şu nedenle ki mevcut devletin özü de gerçek biçimiyle burada ortaya çıkmaktadır, ne var ki bunun “barışçı” durumu da, özel çıkar peşinde savaş ve seferberlikten başka bir şey değildir”[17] diyen Marx’ın, daha o zaman, sorunun kalbine inmiş olduğunu görmek şaşırtıcı olacaktır.
Liberalizmin altın çağı –ki bu dönemde tarihin, ekonomik etkinlikle yasayı uyumlu hale getireceği varsayılıyordu– öldü ve gömüldü! Genelleşmiş emperyalist krizle birlikte burjuvazi trajedi evrenine, ifadesi savaş olan organizmanın gerçek acısı içine girmiştir.
Somut olarak bu mistifiye edilmiş diyalektik, burjuvaziyi, kendi dünyasını içinde bulduğu krizin trajik kavramlarıyla, diktatörlüğünün en aşırı biçimlerini –şiddet ve savaşı– olumlayabileceği biricik kavramlarla donatmaktadır. Özellikle bizim çağdaş Hegelcilerimiz, düşüncelerinin temeline, efendi ve köle Hegelci ‘Robinson adını’ koyuyorsa ya da Fessard, Riguet[18] ve Kojève ltd. şti. bu mite bayılıyorlarsa boşuna değildir. Bunun içinde, bir çırpıda her türlü insani sorunun anahtarı haline gelen “insanlık durumu”nun temelinin, “acı ve şiddet”, “saygınlık için savaş”, “ölümüne savaş” ve yeni bir “güç istenci” olduğu fikrini buluyorlar. Buradan hareketle, Hegelci mite günümüz faşizminin temalarını yansıtıyorlar ve ölüm döşeğindeki kendi sınıflarının durumunu, “evrensel insanlık durumu” olarak tasarlıyorlar.
Ancak Hegel’in bu kullanım biçiminin “tanımlayıcılığı” çok sınırlıdır, kaldı ki, burjuvazinin günümüzde ihtiyaç duyduğu polis, paralı asker ve maceracıların iyi yurttaş bilincini destekleyecek kavram ve dayanakların üretilmesinin biricik gayesi de bu değildir. Tamamen farklı bir amaç söz konusudur: Marx’ın “revizyon”u.[19]
Bununla birlikte Marx o dönemde birkaç onyıldır yapıldığı haliyle, bu sağ gösterip sol vurma oyununa uygun hedef değildi. Emekçi sınıf, bilimsel sosyalizmin kurucusunun düşüncesinde, kurtuluşu için ihtiyaç duyduğu silahı bulmuştu. Marksizm, bugün dünyanın dört bir tarafında Komünist partilerde örgütlenmiş bulunan milyonlarca insanın düşünme biçimidir, sosyalist ülkelerde ve halk demokrasilerinde, muzaffer dünya görüşüdür ve hâlâ kapitalist sömürüye tâbi olan emekçi sınıfın ve sömürge haklarının günlük mücadelesi haline gelmiştir. Bu düşünce biçimi içinde, daima tarihin maddi içeriğinin özgün bilgisi ile beraber olmak kaydıyla, diyalektiğin rasyonel cephesi geliştirilmiştir; bu bilgi –bilimde ve ondan ayrı düşünülemez olan olgularda–burjuvazinin kaçınılmaz çöküşünü ve bütün insanlık soyunu kurtaracak olan emekçi sınıfın zaferini gösterir. Bu genel saldırı karşısında, bu nihai muharebede, burjuvazinin elinde çok fazla silah bulunmamaktadır. Bu nedenle, burjuvazinin patronları ve bakanları gibi şimdi de filozofları, bilimsel sosyalizmin, tercihen en eski kurucuları üzerinde, polisin işçi hareketlerine karşı etkili olacağını umduğu, eğer “provokasyonlar” değilse dikkati başka yöne çeken taktiklerin aynısını deneyen felsefi “savaşçılar” haline gelmişlerdir. Bu söylediklerimiz abartılı gelebilir. Ancak gerçekte olandan daha abartılı değil. Günümüzde burjuva filozoflarının ve yazarlarının en önde gelen uğraşları şu soruya cevap vermek haline gelmiştir: “Komünistlerin haksız olması için hakikat ne olmalıdır? Komünistlerin haksız olması için Marx ne olmalıdır?” Bu politikacılarımız ve filozoflarımız en güçlü rakiplerini mahkum edebilmek için gerekli olan hakikati ve olayları işte bu şekilde imal ediyorlar. Akla 1948’de, kuzey bölgesindeki madencilerin grevinde meydana gelen dillere pelesenk olmuş, trenin raydan çıkartılması hikayesi geliyor. Aynı mantığın bu örnekle de işlendiğini görebiliriz: “(askeri birlikleri ve mermileri hak etmiş oldukları için –bu cümle satır aralarından okunabiliyordu) demek ki bu grevciler suçlu olmalıydılar, suçlu oldukları için, örneğin trenleri raydan çıkarmalıydılar. Çıkarmıyorlar mı? Biz onlar için yaparız.” Bu adamlar bir … için Marx’ı da aynı şekilde imal ediyorlar. Burjuva filozoflarımızın Hegel’i, halihazırda bu operasyon içinde 1) komünistlerin haksız olması için, 2) emperyalist burjuvazinin onlara davranış biçiminin ve şiddet politikalarının devamının haklı olması için, gerçek Marx’ın ne olması gerektiğini göstermek gibi, çok önemli bir rol oynamaktadır.