I. Anlam kuralı olarak pragmatizm
|
Pragmatizmin kurucusu Charles Sanders Peirce temel olarak pragmatizmi bir anlam kuramı olarak görmüştür. Peirce’e göre, herhangi bir şey üzerindeki görüşümüz, o şeyin hissedilebilir etkilerinden oluşur (Peirce, 1958a:124). Örneğin, popüler bir makalede, “sert bir madde” Peirce tarafından “çok sayıda başka madde tarafından çizilemeyen madde” olarak tanımlanmıştır (Peirce, 1958a:124). Aynı makalede Peirce, o dönemde çok tutulan Kirchhoff’un Analitik Mekanik adlı eserini de eleştirmiştir. Kirchhoff’a göre, gücün etkilerini anlayabiliriz fakat gücün kendisinin ne olduğunu ise anlayamayız. Peirce’e göre ise böyle bir düşünce “bir çelişkidir.”
Çünkü, “güç kelimesinin zihinlerimizde çağrıştırdığı düşüncenin, hareketlerimizi etkilemekten başka bir işlevi yoktur, ve bu işlevler etkilerinden başka bir yolla güç ile ilişkilendirilemez. Sonuçta, gücün etkilerini biliyorsak, bir güç vardır denildiğinde ima edilen her olay hakkında bilgi sahibiyizdir, ve bundan öte bilinmesi gereken bir şey yoktur” (Peirce 1958a:129).
Bu nedenle pragmatistlere göre bir kavramın anlamı, bir olayda, bir harekette, veya bir denemede ortaya çıkar. Bir kavram hakkında ne düşündüğümüzün, ne tasarladığımızın önemi pek yoktur; o kavramın anlamı gerçek yaşamda, yani bireyin çevresi ile olan ilişkilerinde belirecektir. Deneyimlerimiz ve hareketlerimizin sonuçları bize bir kavramın gerçek anlamını öğretecektir. Örneğin, elimizi ateşin altına koyduğumuzda elimiz yanacaktır. Bu “ateş”in nitelilerinden yalnızca biridir ve ateş hakkında bildiğimiz bütün nitelikleri bir araya getirdiğimizde ateşin tanımını elde etmiş olacağız. Peirce’e göre bu deneysel yöntem, düşünce ve kavramları “semerelerinden tanımak” olarak bilinen eski bir kuralın özel bir uygulamasından başka bir şey değildir (Peirce, 1978:271).
Peirce pragmatizmin kurucusu olmasına rağmen, aslında bu felsefenin tüm dünyada tanınmasını sağlayan düşünür William James’tir. James’in pragmatizminin Peirce’in pragmatizminden farklı üç önemli yanı vardır. Öncelikle, Peirce için pragmatizm tamamıyla olmasa da esas olarak bir anlam kuramıdır. Peirce bir makalesinde şöyle yazmaktadır: “Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, pragmatizm aslında ne bir metafizik kuramı ne de gerçekleri belirleme girişimidir. O sadece anlaşılması zor kelimelerin ve soyut kavramların anlamlarını bulma yöntemidir” (Peirce, 1978: 271). Ancak, pragmatizmi metafiziksel konulara uygulayan James için durum hiç de böyle değildir. İkinci olarak, Peirce’den farklı bir şekilde James, pragmatizmin bilim adamının dünyasındaki rolünden daha çok, sıradan kişilerin günlük yaşamındaki rolünü vurgulamıştır. Üçüncü olarak, James kelimelerin anlamlarını belirlemeden bir adım öteye giderek, bilimsel dikkatini “anlamlardan” “tepkilere” kaydırmıştır. Diğer bir deyişle, konu şimdi sadece ateşin altına konul duğunda elimin yanması değil ve fakat durum böyle ise “ne yapmalıyım, bir ateş gördüğümde nasıl tepki göstermeliyim” sorusudur.
Pragmatizmdeki bu gelişimin James’in Peirce’i yanlış anladığından dolayı kaynakladığı genel olarak öne sürülse de, aslında bu görüş doğruyu yansıtmamaktadır. Bu gelişim, temelde James’in pragmatizmi yayma girişiminden kaynaklanmıştır.
James’e göre, kavramlara veya nesnelere göstereceğimiz tepkilerin yalnızca günlük yaşamımızda değil, dünyanın doğası, niteliği üzerinde de önemli etkileri olacaktır. Pragmatizmi tanımlamaya çalıştığı bir yerde James şöyle demektedir:
“Bir nesne konusundaki düşüncelerimizde kusursuz açıklığı elde etmek için, o nesnenin ne gibi tasavvur edilebilir pratik etkilerinin olabileceğini, ondan ne gibi duyumlar beklememiz gerektiğini, ve ne tür tepkiler göstermeye hazırlanmamız gerektiğini göz önünde bulundurmalıyız” (James, 1975a:29). Diğer bir deyişle, James’e göre, “kavrama ve düşünme sadece eylem için vardır” (James, 1979:92).
İşte, belirli bir şekilde davrandığımızda ne gibi deneyimler elde edeceğimiz ve daha da önemlisi, davranışlarımızla çevremiz arasındaki etkiletişimin doğası felsefe biliminin ana konularındandır. James şöyle yazar: “felsefenin tek işlevi, bu veya şu dünya görüşünün gerçek olması durumunda, bunun insanlar için ne gibi kesin bir fark yaratacağını bulmak olmalıdır” (James, 1975a: 30).
Çünkü, “güç kelimesinin zihinlerimizde çağrıştırdığı düşüncenin, hareketlerimizi etkilemekten başka bir işlevi yoktur, ve bu işlevler etkilerinden başka bir yolla güç ile ilişkilendirilemez. Sonuçta, gücün etkilerini biliyorsak, bir güç vardır denildiğinde ima edilen her olay hakkında bilgi sahibiyizdir, ve bundan öte bilinmesi gereken bir şey yoktur” (Peirce 1958a:129).
Bu nedenle pragmatistlere göre bir kavramın anlamı, bir olayda, bir harekette, veya bir denemede ortaya çıkar. Bir kavram hakkında ne düşündüğümüzün, ne tasarladığımızın önemi pek yoktur; o kavramın anlamı gerçek yaşamda, yani bireyin çevresi ile olan ilişkilerinde belirecektir. Deneyimlerimiz ve hareketlerimizin sonuçları bize bir kavramın gerçek anlamını öğretecektir. Örneğin, elimizi ateşin altına koyduğumuzda elimiz yanacaktır. Bu “ateş”in nitelilerinden yalnızca biridir ve ateş hakkında bildiğimiz bütün nitelikleri bir araya getirdiğimizde ateşin tanımını elde etmiş olacağız. Peirce’e göre bu deneysel yöntem, düşünce ve kavramları “semerelerinden tanımak” olarak bilinen eski bir kuralın özel bir uygulamasından başka bir şey değildir (Peirce, 1978:271).
Peirce pragmatizmin kurucusu olmasına rağmen, aslında bu felsefenin tüm dünyada tanınmasını sağlayan düşünür William James’tir. James’in pragmatizminin Peirce’in pragmatizminden farklı üç önemli yanı vardır. Öncelikle, Peirce için pragmatizm tamamıyla olmasa da esas olarak bir anlam kuramıdır. Peirce bir makalesinde şöyle yazmaktadır: “Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki, pragmatizm aslında ne bir metafizik kuramı ne de gerçekleri belirleme girişimidir. O sadece anlaşılması zor kelimelerin ve soyut kavramların anlamlarını bulma yöntemidir” (Peirce, 1978: 271). Ancak, pragmatizmi metafiziksel konulara uygulayan James için durum hiç de böyle değildir. İkinci olarak, Peirce’den farklı bir şekilde James, pragmatizmin bilim adamının dünyasındaki rolünden daha çok, sıradan kişilerin günlük yaşamındaki rolünü vurgulamıştır. Üçüncü olarak, James kelimelerin anlamlarını belirlemeden bir adım öteye giderek, bilimsel dikkatini “anlamlardan” “tepkilere” kaydırmıştır. Diğer bir deyişle, konu şimdi sadece ateşin altına konul duğunda elimin yanması değil ve fakat durum böyle ise “ne yapmalıyım, bir ateş gördüğümde nasıl tepki göstermeliyim” sorusudur.
Pragmatizmdeki bu gelişimin James’in Peirce’i yanlış anladığından dolayı kaynakladığı genel olarak öne sürülse de, aslında bu görüş doğruyu yansıtmamaktadır. Bu gelişim, temelde James’in pragmatizmi yayma girişiminden kaynaklanmıştır.
James’e göre, kavramlara veya nesnelere göstereceğimiz tepkilerin yalnızca günlük yaşamımızda değil, dünyanın doğası, niteliği üzerinde de önemli etkileri olacaktır. Pragmatizmi tanımlamaya çalıştığı bir yerde James şöyle demektedir:
“Bir nesne konusundaki düşüncelerimizde kusursuz açıklığı elde etmek için, o nesnenin ne gibi tasavvur edilebilir pratik etkilerinin olabileceğini, ondan ne gibi duyumlar beklememiz gerektiğini, ve ne tür tepkiler göstermeye hazırlanmamız gerektiğini göz önünde bulundurmalıyız” (James, 1975a:29). Diğer bir deyişle, James’e göre, “kavrama ve düşünme sadece eylem için vardır” (James, 1979:92).
İşte, belirli bir şekilde davrandığımızda ne gibi deneyimler elde edeceğimiz ve daha da önemlisi, davranışlarımızla çevremiz arasındaki etkiletişimin doğası felsefe biliminin ana konularındandır. James şöyle yazar: “felsefenin tek işlevi, bu veya şu dünya görüşünün gerçek olması durumunda, bunun insanlar için ne gibi kesin bir fark yaratacağını bulmak olmalıdır” (James, 1975a: 30).