Kızılderililerin yaşam felsefelerine ait sözler - 2
|
1-Ben tabiatın geniş kucağında doğdum. Ağaçlar bebek vücudumu himayesine aldı, mavi gök üstümü örttü. Ben tabiatın çocuğuyum. Daima ona saygı duydum. Onun engebeleri, elbiseleri, alnının çevresindeki çelengi, mevsimleri, heybetli meşeleri ve daima yeşil saçları -toprağı sarıp sarmalayan lüle lüle saçları- hepsi benim bitip tükenmez sevgimi beslerler.
Ne zaman tabiata baksam, göğsüm, okyanusun kıyılannda coşan dalgalar gibi, sevinç duyguları ile kabarır. Beni onun kucağına yerleştiren Yaratıcıya dua ve şükrederim. Türlü zenginlikle kuşatılmış saraylarda doğmanın iyi bir şey olduğu sanılır, fakat tabiatın kolları arasında doğmak bence ondan daha iyidir.
Altın sütunlar dikilmiş mermer saraylar yerine, başımın üzerinde gökyüzünün geniş çatısı ve orman ağaçlarının dev kolları ile sarmalanmış olarak bu yerde doğmuş olmaktan daima gurur duydum. Tabiat dâima tabiat olarak kalacaktır. Halbuki saraylar çöker, yıkılır, harabeler haline gelir.
Evet, Niagara binlerce yıl Niagara olarak kalacak. Alnındaki gökkuşağı çelengi güneş parladığı, ırmak aktığı müddetçe var olacak. Halbuki insan elinin yaptığı eserler, çok iyi korunmuş, bakılmış bile olsalar tozların arasında silinip harabolacaktır.
2-Hayatın içine doğru yürüdüğünde büyük bir uçurumun başına geleceksin. Atla ! Sandığın kadar geniş değildir.
(Çocukluktan yetişkinliğe adım atan gence öğüt..)
3-Hikmet, ancak, onu aramaktan vazgeçip Yaratıcı'nın senin için münasip gördüğü hayatı yaşamaya başladığında gelir.
4-Zamanın başlangıcında bize nasıl yaşayacağımın öğreten kanun verildi. O kanun nesilden nesile aktarılarak bugüne geldi. İşte bu kanundan birkaç madde: Biribirimize iyi davranacağız. Birbirimize hürmet edeceğiz. Kendimizi koruyup kolladığımız gibi birbirimizi koruyup kollayacağız..
Bu basit fakat önemli kaidelere uyduğumuz müddetçe bir meselemiz olmayacaktır. Ne zaman ki komşulanmızdan nefret etmeye, komşulanmızın malına göz dikmeye, onlara yalan söylemeye başlarsak ve kendi mahsulümüzü yetiştirmez de başkalannın mahsulüne bağımlı hale gelirsek, dengemiz bozulmuş demektir. Bize anlatılan hikâyeler hep bunu söyler.
5-Kızılderilinin duygu dünyasının karakteri, kalbinde, çevresindeki varlıklara düşmanlık için pek az bir yer bıraknuştır. Bizim için dağlar, göller, ırmaklar, pınarlar, vadiler, ormanlar mükemmel güzelliklerdir. Rüzgârlar, yağmur, kar, gün ışığı, gündüz-gece ve mevsimlerin değişmesi sonsuz bir hayranlık uyandırır bizde. Kuşlar, böcekler ve hayvanlar yeryüzünü insanoğlunun anlayamayacağı bilgi ile doldurmuşlardır.
Biz natüralistiz, tabiat âşığıyız. Yeryüzünü, yeryüzüne ait her şeyi sevdik, sevgimiz yaşımızla birilikte büyüdü. Yaşlıların toprağa sevgisi kemâle ermiştir; onlar yere oturur yahut uzanırlar, böylece kendilerini, bize analık eden gücün çok yakınında hissederler. Toprağa dokunmak deri için şifadır; yaşlılar ayakkabılarını çıkarıp kutsal toprak üzerinde çıplak ayak yürürler.
Bizim tepelerimiz toprağın üzerinde kuruludur, mihraplarımız topraktan yapılmıştır. Gökyüzünde uçan kuşlar dinlenmek üzere toprağa gelirler. Yaşayan her şey için son durak topraktır. Toprak rahatlatır, kuvvetlendirir, temizler, tedavi eder.
İşte bunun için yaşlılarımız kendilerini hayat kaynağı topraktan uzaklaştıracak değnek gibi ayaklar üzerine değil de, hâlâ yere otururlar. Onlar için toprağa oturmak ya da uzanmak daha derin düşünmenin, daha kuvvetli hissetmenin yoludur, böylece hayatın sırlarını daha açık seçik görebilir ve akraba yaratıklara daha çok yakınlaşırlar.
6-Yeryüzü ve ben iki ayn şey değil, biriz. Toprak ile ben aynı hamurdanız.
7-Ben rüzgâıiann hür estiği, gün ışığının önünü kesen hiçbir engelin mevcut olmadığı bozkırda doğdum. Ben herkesin, her şeyin hür nefes alıp verdiği; duvarla, çitle, telle çevrilmemiş bozkırda doğdum. Orada ölmek istiyorum. Duvarların arasında değil!
Ne zaman tabiata baksam, göğsüm, okyanusun kıyılannda coşan dalgalar gibi, sevinç duyguları ile kabarır. Beni onun kucağına yerleştiren Yaratıcıya dua ve şükrederim. Türlü zenginlikle kuşatılmış saraylarda doğmanın iyi bir şey olduğu sanılır, fakat tabiatın kolları arasında doğmak bence ondan daha iyidir.
Altın sütunlar dikilmiş mermer saraylar yerine, başımın üzerinde gökyüzünün geniş çatısı ve orman ağaçlarının dev kolları ile sarmalanmış olarak bu yerde doğmuş olmaktan daima gurur duydum. Tabiat dâima tabiat olarak kalacaktır. Halbuki saraylar çöker, yıkılır, harabeler haline gelir.
Evet, Niagara binlerce yıl Niagara olarak kalacak. Alnındaki gökkuşağı çelengi güneş parladığı, ırmak aktığı müddetçe var olacak. Halbuki insan elinin yaptığı eserler, çok iyi korunmuş, bakılmış bile olsalar tozların arasında silinip harabolacaktır.
Kahgegagahbowh, Ojibway Kabilesi
2-Hayatın içine doğru yürüdüğünde büyük bir uçurumun başına geleceksin. Atla ! Sandığın kadar geniş değildir.
(Çocukluktan yetişkinliğe adım atan gence öğüt..)
Zunl Kabilesi
3-Hikmet, ancak, onu aramaktan vazgeçip Yaratıcı'nın senin için münasip gördüğü hayatı yaşamaya başladığında gelir.
Atasözü, Hopi Kabilesi
4-Zamanın başlangıcında bize nasıl yaşayacağımın öğreten kanun verildi. O kanun nesilden nesile aktarılarak bugüne geldi. İşte bu kanundan birkaç madde: Biribirimize iyi davranacağız. Birbirimize hürmet edeceğiz. Kendimizi koruyup kolladığımız gibi birbirimizi koruyup kollayacağız..
Bu basit fakat önemli kaidelere uyduğumuz müddetçe bir meselemiz olmayacaktır. Ne zaman ki komşulanmızdan nefret etmeye, komşulanmızın malına göz dikmeye, onlara yalan söylemeye başlarsak ve kendi mahsulümüzü yetiştirmez de başkalannın mahsulüne bağımlı hale gelirsek, dengemiz bozulmuş demektir. Bize anlatılan hikâyeler hep bunu söyler.
Vlckle Downey, Pueblo Kabilesi
5-Kızılderilinin duygu dünyasının karakteri, kalbinde, çevresindeki varlıklara düşmanlık için pek az bir yer bıraknuştır. Bizim için dağlar, göller, ırmaklar, pınarlar, vadiler, ormanlar mükemmel güzelliklerdir. Rüzgârlar, yağmur, kar, gün ışığı, gündüz-gece ve mevsimlerin değişmesi sonsuz bir hayranlık uyandırır bizde. Kuşlar, böcekler ve hayvanlar yeryüzünü insanoğlunun anlayamayacağı bilgi ile doldurmuşlardır.
Biz natüralistiz, tabiat âşığıyız. Yeryüzünü, yeryüzüne ait her şeyi sevdik, sevgimiz yaşımızla birilikte büyüdü. Yaşlıların toprağa sevgisi kemâle ermiştir; onlar yere oturur yahut uzanırlar, böylece kendilerini, bize analık eden gücün çok yakınında hissederler. Toprağa dokunmak deri için şifadır; yaşlılar ayakkabılarını çıkarıp kutsal toprak üzerinde çıplak ayak yürürler.
Bizim tepelerimiz toprağın üzerinde kuruludur, mihraplarımız topraktan yapılmıştır. Gökyüzünde uçan kuşlar dinlenmek üzere toprağa gelirler. Yaşayan her şey için son durak topraktır. Toprak rahatlatır, kuvvetlendirir, temizler, tedavi eder.
İşte bunun için yaşlılarımız kendilerini hayat kaynağı topraktan uzaklaştıracak değnek gibi ayaklar üzerine değil de, hâlâ yere otururlar. Onlar için toprağa oturmak ya da uzanmak daha derin düşünmenin, daha kuvvetli hissetmenin yoludur, böylece hayatın sırlarını daha açık seçik görebilir ve akraba yaratıklara daha çok yakınlaşırlar.
Ayakta Duran Ayı, Siyu Kabilesi
6-Yeryüzü ve ben iki ayn şey değil, biriz. Toprak ile ben aynı hamurdanız.
Hinmaton Yalatkk, Nez Perce Kabilesi
7-Ben rüzgâıiann hür estiği, gün ışığının önünü kesen hiçbir engelin mevcut olmadığı bozkırda doğdum. Ben herkesin, her şeyin hür nefes alıp verdiği; duvarla, çitle, telle çevrilmemiş bozkırda doğdum. Orada ölmek istiyorum. Duvarların arasında değil!
On Ayı, Comanche Kabilesi
1 Yorum
İbret alınacak, düşündüren, arkasında derin bir tefekkürü barındıran ifadeler.
Dikkatle okunması, anlaşılması gereken sözler.