Aristoteles ve Özgürlük
|
Alkım Saygın
Aristoteles’e göre, insan eylemlerinin en yüksek amacı mutluluktur; mutluluğa ise ruhun erdeme tam uyumuyla; kendi etkinliğiyle iyi olanı gerçekleştirmesiyle ulaşılır. Yâni mutluluk, insan için kendi özüne göre eylemde bulunmaktır. Bu öz ise insanın akıl sâhibi bir varlık olmasıdır ve akıl aracılığıyla belirlenen eylem, kişiye mutluluk getirecektir. Bunun içindir ki erdem, akla uygun bir eylemin mutluluk içinde belirişi, bunun alışkanlık hâline getirilmesidir. Kaynağını akıldan aldığı için erdem, insana büyük bir doyum sağlar ve bu doyum, başka bir şeyle karşılaştırılamaz.
Aristoteles’e göre erdem ve mutluluk, ancak kent-devleti içinde ve kânunlara zarar vermeyen istemelerle sağlanır ve kişiler, akıl aracılığıyla kendileri için neyin iyi ve doğru olduğuna kendileri karar verirken, bu kânunlara aykırı olacak bir eylem içinde olmazlar. Devletin görevi, erdem ve mutluluğun tüm yurttaşlar tarafından paylaşılmasını sağlayacak gerekli düzenlemeleri yapmaktır ve tüm yurttaşlarda eşit bir biçimde dağıtılmış olan akıl, onları bu ortak noktada buluşturur.
Bu bakımdan, kişinin kânunlara uyması ile özgürlüğü çelişmez; çünkü, hem kendi tekil eylemlerinin, hem de kânunların temelinde akıl vardır ve kânunlara uyduğu sürece kişi, kendi istemesini gerçekleştirmek bakımından özgürlüğünü de gerçekleştirmiş olur. İnsan, “politik bir hayvan”dır ve devlet düzenini bozan bir istemeyle özgür olabileceği sanısı, aslında bir yanılsamadır. Bu yanılsama içinde kişi, sonlu heves ve tatminlerinin kölesi hâline gelir.
Aristoteles’e göre iyi, her şeyin arzuladığı şeydir; arzular ise amaçlardır. Amaçlar da iki türlüdür; etkinliklerin kendileri ve ürünleri. Kendisi için istediğimiz ve başka şeyleri de onun için istediğimiz şey iyidir, mutluluk ise en iyi olandır. Mutluluğa, yaşam biçimleriyle ulaşılır. Yaşam biçimleri ise üç türlüdür; haz yaşamı, siyâset yaşamı ve theoria yaşamı. Dolayısıyla mutluluk, bu yaşam biçimleri içinde eylemle bulunabilecek bir şeydir ve herkes için olanaklıdır.
Aristoteles’e göre mutluluk, soyut ve genel bir idea, hazır bir kalıp ya da kesin bir bilgi değildir ve bu tür bilgilerle mutluluğa ulaşılamaz. Erdem de aynı şekilde, soyut ve genel bir idea değildir ve erdeme uygun eylemler, ancak her tek durum karşısında akıl aracılığıyla yeniden belirlendiğinde mutluluğa götürür. Tüm insanlar, çaba gösterdiklerinde erdeme sâhip olabilirler; erdeme ulaşmak için doğuştan filozof olmak gerekli değildir ve bir filozofun gözetiminde olmaya da gerek yoktur.
Erdemler söz konusu olduğunda, her bir erdemi erdem yapan şey de birbirinden farklıdır ve bunlardan biri diğerine geri götürülemez. Erdemler her defâsında, belirli bir ilişki içinde açığa çıkar ve yalnızca kendileri için tercih edilirler. Erdemler ilişkiler içinde belirleneceği için bunlara ilişkin belirli birtakım idealardan bahsetmek, kişiyi, bu ilişkilerin özgün koşullarından uzaklaştırır ve bu da mutluluğu engeller.
Aristoteles’e göre erdem, “ortayı hedef edinme”dir; “orta olma” ise kişiden kişiye ve her tek durumda değişir. Fakat bunun anlamı, “ahlâkî görelilik” değildir, erdemler ile “kalıplaşmış davranış biçimleri”nin bütünüyle farklı olduğudur. Erdemler ikiye ayrılır; “düşünce erdemleri” (“teorik erdemler” veya “dianoetik erdemler”) ve “karakter erdemleri” (“ahlâkî erdemler” veya “eudamonik erdemler”). Bunlardan düşünce erdemlerine bilgelik, doğru yargılama ve aklıbaşındalık örnek verilebilir; cömertlik ve ölçülülük ise karakter erdemlerine örnektir.
Bu ayrımlar ise ruhun doğasından gelir. Ruh, iki kısımdan oluşur; “akıldan yoksun yan” ve “akıl sâhibi yan”. Akıldan yoksun yan da iki kısımdan oluşur; “bitkilerle ortak olan yan” ve “istekler ile hazlarla ilgili olan yan”. Bunlardan istekler ile hazlarla ilgili olan yan da kendi içinde ikiye ayrılır; “kendine egemen olan yan” ve “kendine egemen olamayan yan”. Ruhun kendine egemen olan yanı, iknâ edilebilir ve aklın denetimine girebilir ki, karakter erdemleri de burayla ilgilidir.
Düşünce erdemleri ise ruhun akıl sâhibi yanıyla ilgilidir ve bu erdemler, her tek durumda orta olmayı gösterir; bunlar olmaksızın karakter erdemleri de olmayacaktır. Dolayısıyla düşünce erdemleri, aklın etkinliğini belirler; karakter erdemleri ise ruhun akıl dışı yönler üzerindeki etkinliğini anlatır. Düşünce erdemleri, kendisini bilgide açığa çıkartır; karakter erdemleri ise irâdenin etkinliğinde açığa çıkar ve tekrâra dayalı davranışlarla gelişerek güçlenir.
Aristoteles, Sokrates-Platon çizgisindeki “bilerek kötülük yapılmaz” anlayışına, bu ayrımlarıyla karşı çıkar; bu görüş, (doğru) bilgi olmaksızın yapmış olsa da insanın irâdeye dayalı eylemlerinden sorumlu tutulamayacağı şeklinde bir sonuç ortaya çıkartır. Ayrıca, erdemin bilgiyle bir ve aynı tutulması da yanlıştır. Çünkü, neyin iyi olduğunu bilmek, bunu gerçekleştirmek anlamına gelmez ve kötünün ne olduğunu bilmek de bunu irâdenin etkinliğiyle önlemeyi sağlamayabilir.
Aristoteles’e göre her eylem, irâde özgürlüğüne dayanır ve yapılması elimizde olan şeyleri yapmak kadar, onları yapmamak da yine bizim elimizdedir. İrâde özgür olduğu için, ahlâkî eyleme de yer açılır. Kötülük de aslında, irâdenin belirleyiciliği altındadır ve bu da isteyerek yapılır. İstenenler ise amaçlardır ve amaçlar, enine boyuna düşünülmüş ve tercih edilmişlerdir. Kötülük de düşünülmüş ve tercih edilmiş bir yapmadır. İnsan eylemleri, aslında iki türlüdür; ya isteyerek yapılır, ya da istemeyerek.
İstemeyerek yapılan eylemler, ya zorla yapılır ki bunların başlangıcı, eylemi yapan kişinin dışındadır, ya da bilgisizlikten dolayı yapılır. Bilgisizlikten dolayı yapılan eylemlerin bir kısmından pişmanlık duyulur, bir kısmından duyulmaz. İstemeyerek yapılan eylemlerde, bağışlanma talebinde bulunulur; isteyerek yapılan eylemlerde ise bu talebe yer yoktur. Aynı şekilde, karakter erdemleri de bu tür eylemlerle ilgilidir. Bunları belirleyen temel unsur ise tercihlerdir. Tercih, bir şeyi öne almaktır. Nasıl kişiler olduğumuzu, tercihlerimiz ele verir.
İmdi, Aristoteles’e göre ahlâkî eylem, irâdenin akla tam uygun hareketidir ve duyusal belirlenimlerin dışındadır. İrâdenin duyusal belirlenimlerin dışına çıkma olanağı ise onun özgürlüğünden gelir. Yâni, ahlâkî eylemin doğası, irâde hakkında bir seçim sorunudur. Bu seçim sorunu nedeniyle isteme, sürekli bir gerilim yaşar; çünkü isteme, bir yönüyle akla bağlı ve onun denetimi altına girerken, bir diğer yönüyle de ona karşıdır ve duyusal belirlenimlere göre hareket etmeye yönelir.
İsteme bu gerilimden, akla tam uygun ve ahlâkî eylemle kurtulur; çünkü, bu eylemin sağlayacağı mutluluk, duyusal belirlenimlerden gelen hazlarla karşılaştırılamaz. Özgür isteme, hem ahlâkî eylemin temelinde yer alır ve onu içeriklendirir, hem de erdeme götürerek kişiyi ahlâkî eylem konusunda bir alışkanlığa sürükler ve istemenin bu çatışmasına son verir. Özgürlük, isteme özgürlüğüdür ve ahlâkî eylemin temeli, özü ve güvencesidir.
Özgürlük, duyusal belirlenimler altında bir kimsenin belirli birtakım hazlar peşinde koşması ve onlara bağlanması değil, insan olmak bakımından sâhip olduğu özü yakalayarak Kendi’nde bu olanağı gerçekleştirmesi ve mutluluğu yaşama geçirmesidir. Yâni özgürlük, belirli bir çabadır; insan özgürlüğü için sergilenen irâdedir. Bu irâde, aynı zamanda da “politik bir hayvan” olan insanın ancak devlet düzeni içinde yaşama geçirilebileceği bir irâdedir.
Notlar:
Nikomakhos’a Etik; Aristoteles, Ayraç Yayınevi, Ankara 1998, syf: 210-2
Politika; Aristoteles, Remzi Kitapevi, İstanbul 1993, syf: 7-10
Nikomakhos’a Etik; Aristoteles, Ayraç Yayınevi, Ankara 1998, syf: 1-4
A.g.e. syf: 22-26
A.g.e. syf: 23
A.g.e. syf: 21-3
A.g.e. syf: 10-12, 34
A.g.e. syf: 60
Mutluluk Ahlâkı; Bediâ Akarsu, İnkılâp Kitapevi, Ankara 1998, syf: 130-2
Nikomakhos’a Etik; Aristoteles, Ayraç Yayınevi, Ankara 1998, syf: 32-49
A.g.e. syf: 106
Ruh Üzerine; Aristoteles, Alfa Yayınları, İstanbul 2000, syf: 15-8
Politika; Aristoteles, Remzi Kitapevi, İstanbul 1993, syf: 10
Kaynak: kahvemolasi.com
Aristoteles’e göre, insan eylemlerinin en yüksek amacı mutluluktur; mutluluğa ise ruhun erdeme tam uyumuyla; kendi etkinliğiyle iyi olanı gerçekleştirmesiyle ulaşılır. Yâni mutluluk, insan için kendi özüne göre eylemde bulunmaktır. Bu öz ise insanın akıl sâhibi bir varlık olmasıdır ve akıl aracılığıyla belirlenen eylem, kişiye mutluluk getirecektir. Bunun içindir ki erdem, akla uygun bir eylemin mutluluk içinde belirişi, bunun alışkanlık hâline getirilmesidir. Kaynağını akıldan aldığı için erdem, insana büyük bir doyum sağlar ve bu doyum, başka bir şeyle karşılaştırılamaz.
Aristoteles’e göre erdem ve mutluluk, ancak kent-devleti içinde ve kânunlara zarar vermeyen istemelerle sağlanır ve kişiler, akıl aracılığıyla kendileri için neyin iyi ve doğru olduğuna kendileri karar verirken, bu kânunlara aykırı olacak bir eylem içinde olmazlar. Devletin görevi, erdem ve mutluluğun tüm yurttaşlar tarafından paylaşılmasını sağlayacak gerekli düzenlemeleri yapmaktır ve tüm yurttaşlarda eşit bir biçimde dağıtılmış olan akıl, onları bu ortak noktada buluşturur.
Bu bakımdan, kişinin kânunlara uyması ile özgürlüğü çelişmez; çünkü, hem kendi tekil eylemlerinin, hem de kânunların temelinde akıl vardır ve kânunlara uyduğu sürece kişi, kendi istemesini gerçekleştirmek bakımından özgürlüğünü de gerçekleştirmiş olur. İnsan, “politik bir hayvan”dır ve devlet düzenini bozan bir istemeyle özgür olabileceği sanısı, aslında bir yanılsamadır. Bu yanılsama içinde kişi, sonlu heves ve tatminlerinin kölesi hâline gelir.
Aristoteles’e göre iyi, her şeyin arzuladığı şeydir; arzular ise amaçlardır. Amaçlar da iki türlüdür; etkinliklerin kendileri ve ürünleri. Kendisi için istediğimiz ve başka şeyleri de onun için istediğimiz şey iyidir, mutluluk ise en iyi olandır. Mutluluğa, yaşam biçimleriyle ulaşılır. Yaşam biçimleri ise üç türlüdür; haz yaşamı, siyâset yaşamı ve theoria yaşamı. Dolayısıyla mutluluk, bu yaşam biçimleri içinde eylemle bulunabilecek bir şeydir ve herkes için olanaklıdır.
Aristoteles’e göre mutluluk, soyut ve genel bir idea, hazır bir kalıp ya da kesin bir bilgi değildir ve bu tür bilgilerle mutluluğa ulaşılamaz. Erdem de aynı şekilde, soyut ve genel bir idea değildir ve erdeme uygun eylemler, ancak her tek durum karşısında akıl aracılığıyla yeniden belirlendiğinde mutluluğa götürür. Tüm insanlar, çaba gösterdiklerinde erdeme sâhip olabilirler; erdeme ulaşmak için doğuştan filozof olmak gerekli değildir ve bir filozofun gözetiminde olmaya da gerek yoktur.
Erdemler söz konusu olduğunda, her bir erdemi erdem yapan şey de birbirinden farklıdır ve bunlardan biri diğerine geri götürülemez. Erdemler her defâsında, belirli bir ilişki içinde açığa çıkar ve yalnızca kendileri için tercih edilirler. Erdemler ilişkiler içinde belirleneceği için bunlara ilişkin belirli birtakım idealardan bahsetmek, kişiyi, bu ilişkilerin özgün koşullarından uzaklaştırır ve bu da mutluluğu engeller.
Aristoteles’e göre erdem, “ortayı hedef edinme”dir; “orta olma” ise kişiden kişiye ve her tek durumda değişir. Fakat bunun anlamı, “ahlâkî görelilik” değildir, erdemler ile “kalıplaşmış davranış biçimleri”nin bütünüyle farklı olduğudur. Erdemler ikiye ayrılır; “düşünce erdemleri” (“teorik erdemler” veya “dianoetik erdemler”) ve “karakter erdemleri” (“ahlâkî erdemler” veya “eudamonik erdemler”). Bunlardan düşünce erdemlerine bilgelik, doğru yargılama ve aklıbaşındalık örnek verilebilir; cömertlik ve ölçülülük ise karakter erdemlerine örnektir.
Bu ayrımlar ise ruhun doğasından gelir. Ruh, iki kısımdan oluşur; “akıldan yoksun yan” ve “akıl sâhibi yan”. Akıldan yoksun yan da iki kısımdan oluşur; “bitkilerle ortak olan yan” ve “istekler ile hazlarla ilgili olan yan”. Bunlardan istekler ile hazlarla ilgili olan yan da kendi içinde ikiye ayrılır; “kendine egemen olan yan” ve “kendine egemen olamayan yan”. Ruhun kendine egemen olan yanı, iknâ edilebilir ve aklın denetimine girebilir ki, karakter erdemleri de burayla ilgilidir.
Düşünce erdemleri ise ruhun akıl sâhibi yanıyla ilgilidir ve bu erdemler, her tek durumda orta olmayı gösterir; bunlar olmaksızın karakter erdemleri de olmayacaktır. Dolayısıyla düşünce erdemleri, aklın etkinliğini belirler; karakter erdemleri ise ruhun akıl dışı yönler üzerindeki etkinliğini anlatır. Düşünce erdemleri, kendisini bilgide açığa çıkartır; karakter erdemleri ise irâdenin etkinliğinde açığa çıkar ve tekrâra dayalı davranışlarla gelişerek güçlenir.
Aristoteles, Sokrates-Platon çizgisindeki “bilerek kötülük yapılmaz” anlayışına, bu ayrımlarıyla karşı çıkar; bu görüş, (doğru) bilgi olmaksızın yapmış olsa da insanın irâdeye dayalı eylemlerinden sorumlu tutulamayacağı şeklinde bir sonuç ortaya çıkartır. Ayrıca, erdemin bilgiyle bir ve aynı tutulması da yanlıştır. Çünkü, neyin iyi olduğunu bilmek, bunu gerçekleştirmek anlamına gelmez ve kötünün ne olduğunu bilmek de bunu irâdenin etkinliğiyle önlemeyi sağlamayabilir.
Aristoteles’e göre her eylem, irâde özgürlüğüne dayanır ve yapılması elimizde olan şeyleri yapmak kadar, onları yapmamak da yine bizim elimizdedir. İrâde özgür olduğu için, ahlâkî eyleme de yer açılır. Kötülük de aslında, irâdenin belirleyiciliği altındadır ve bu da isteyerek yapılır. İstenenler ise amaçlardır ve amaçlar, enine boyuna düşünülmüş ve tercih edilmişlerdir. Kötülük de düşünülmüş ve tercih edilmiş bir yapmadır. İnsan eylemleri, aslında iki türlüdür; ya isteyerek yapılır, ya da istemeyerek.
İstemeyerek yapılan eylemler, ya zorla yapılır ki bunların başlangıcı, eylemi yapan kişinin dışındadır, ya da bilgisizlikten dolayı yapılır. Bilgisizlikten dolayı yapılan eylemlerin bir kısmından pişmanlık duyulur, bir kısmından duyulmaz. İstemeyerek yapılan eylemlerde, bağışlanma talebinde bulunulur; isteyerek yapılan eylemlerde ise bu talebe yer yoktur. Aynı şekilde, karakter erdemleri de bu tür eylemlerle ilgilidir. Bunları belirleyen temel unsur ise tercihlerdir. Tercih, bir şeyi öne almaktır. Nasıl kişiler olduğumuzu, tercihlerimiz ele verir.
İmdi, Aristoteles’e göre ahlâkî eylem, irâdenin akla tam uygun hareketidir ve duyusal belirlenimlerin dışındadır. İrâdenin duyusal belirlenimlerin dışına çıkma olanağı ise onun özgürlüğünden gelir. Yâni, ahlâkî eylemin doğası, irâde hakkında bir seçim sorunudur. Bu seçim sorunu nedeniyle isteme, sürekli bir gerilim yaşar; çünkü isteme, bir yönüyle akla bağlı ve onun denetimi altına girerken, bir diğer yönüyle de ona karşıdır ve duyusal belirlenimlere göre hareket etmeye yönelir.
İsteme bu gerilimden, akla tam uygun ve ahlâkî eylemle kurtulur; çünkü, bu eylemin sağlayacağı mutluluk, duyusal belirlenimlerden gelen hazlarla karşılaştırılamaz. Özgür isteme, hem ahlâkî eylemin temelinde yer alır ve onu içeriklendirir, hem de erdeme götürerek kişiyi ahlâkî eylem konusunda bir alışkanlığa sürükler ve istemenin bu çatışmasına son verir. Özgürlük, isteme özgürlüğüdür ve ahlâkî eylemin temeli, özü ve güvencesidir.
Özgürlük, duyusal belirlenimler altında bir kimsenin belirli birtakım hazlar peşinde koşması ve onlara bağlanması değil, insan olmak bakımından sâhip olduğu özü yakalayarak Kendi’nde bu olanağı gerçekleştirmesi ve mutluluğu yaşama geçirmesidir. Yâni özgürlük, belirli bir çabadır; insan özgürlüğü için sergilenen irâdedir. Bu irâde, aynı zamanda da “politik bir hayvan” olan insanın ancak devlet düzeni içinde yaşama geçirilebileceği bir irâdedir.
Notlar:
Nikomakhos’a Etik; Aristoteles, Ayraç Yayınevi, Ankara 1998, syf: 210-2
Politika; Aristoteles, Remzi Kitapevi, İstanbul 1993, syf: 7-10
Nikomakhos’a Etik; Aristoteles, Ayraç Yayınevi, Ankara 1998, syf: 1-4
A.g.e. syf: 22-26
A.g.e. syf: 23
A.g.e. syf: 21-3
A.g.e. syf: 10-12, 34
A.g.e. syf: 60
Mutluluk Ahlâkı; Bediâ Akarsu, İnkılâp Kitapevi, Ankara 1998, syf: 130-2
Nikomakhos’a Etik; Aristoteles, Ayraç Yayınevi, Ankara 1998, syf: 32-49
A.g.e. syf: 106
Ruh Üzerine; Aristoteles, Alfa Yayınları, İstanbul 2000, syf: 15-8
Politika; Aristoteles, Remzi Kitapevi, İstanbul 1993, syf: 10
Kaynak: kahvemolasi.com