Sanat ile Güzellik arasında nasıl bir ilişki vardır?
|
Güzelliği, sanatta yansıyış biçimi olan estetik güzellik olarak değil de bütün değişirliği ve bağıntılılığı içinde genel olarak almak ve sanat olgusu ile bir tutmak birtakım karışıklıklara yol açacaktır. Nitekim her güzelliği sanat, her sanatı ise güzellik olarak düşünmenin tehlikelerine dikkati çeken ve sanat ile güzelliği böylece bir saymanın sanatı değerlendirmede çekilen güçlüklerin asıl kaynağı olduğunu söyleyen Herbert Read, çözümü, sanat ile güzelliği birbirinden ayırmakta, sanatın güzellikle ilgisi olmadığını savunmakta bulur. Çünkü sanatı güzellikle bir tutmak, bir yandan güzel olmayanı sanat olarak kabul etmemeğe, çirkinliğin olduğu yerde sanat olmayacağını ileri sürmeğe götürmekte; öte yandan güzellik, en basit ve genel olarak «hoşa giden şey» diye tanımlanınca «insanlar yemeyi, koku almayı ve diğer fizik duyguları da sanat olarak kabul etmeğe sürüklenmiş» olmaktadırlar. Saçmalığı kolayca gösterilebilecek olan bu kuramdan kurtulmanın tek yolu güzellik ile sanatı birbirinden ayırmaktır:
Sanatın amacı, duyduğumuzu başkalarına ulaştırmaktır, güzellik ise bazı biçimlerin bize verdiği duyuştur. «Sanatın, güzellik olması şart değildir: bunu ne kadar sık ve ulu orta tekrarlasak yeridir. Bu meseleye ister tarihî (sanatın geçen yüzyıllardaki durumunu düşünerek), ister toplumsal (sanatın bütün belirtileriyle bugünkü dünyadaki durumunu düşünerek) bir açıdan bakalım, sanatın çok defa güzellikle ilgili olmadığını görürüz.» (H. Read, Sanatın Anlamı, s. 19)
Oysa güzel ve güzellik kavramını bu kadar genel, tüm bedensel duyuları da içine alacak bir biçimde tanımlamamak ve estetik güzellik kavramını bundan ayırmak, soruna daha doğru bir çözüm yolu getirecektir. Sanatın amacını çok basit olarak «duyduğumuzu başkalarına ulaştırmak» olarak da kabul etsek, estetik güzelliği, sanatçının bu duygularını başkalarına ulaştırmak için yarattığı biçimler, imgeler, yaratılar olarak düşünebiliriz. Burada sanatçının coşkusuna temel olan güzellik ile sanat yaratısının sonunda ortaya çıkan yapıtın güzelliği arasında dolaysız bir bağ kalmamıştır artık. Estetik ölçüye vurulan, yapıtın değeridir, onun aynı duyguyu başkalarına da algılatma gücüdür. Hergün aralarında yaşadığımız, konuştuğumuz insanları bize bilmediğimiz, göremediğimiz, sezemediğimiz yanlarıyla anlatan, tanıtan bir hikayeyi okuyunca "sanatçı ne güzel anlatmış!" derken dile getirmek istediğimiz şey o hikayenin estetik güzelliği değil midir?
Bir korkuyu, bir yürekliliği, örnek bir özveriyi bize en etkili, en can alıcı biçimde duyuran bir şiir karşısındaki hayranlığımız, şiirin yapısındaki estetik güzellikten, estetik değerden gelmektedir. O korkuyla, o yüreklilik ve özveriyle dolaysız bir ilişkisi kalmamıştır duygumuzun. Yoksa aynı korkuyu, aynı yürekliliği ve özveriyi bize daha az etkili, daha az canlı biçimde duyuran bir başka şiiri de aynı derecede değerlendirmemiz gerekecekti.
Estetik güzellik kavramını böyle anlamanın bir yararıda, onu, «hoşa giden şey» gibi genel güzel kavramından ayırmış olması; estetik güzellik kavramıyla, çirkinliği, korku, yalan, boyuneğme, aldatılış... vb. gibi güzel olmayan insani durumları anlatma olanağını vermiş olmasıdır.
Sanatın amacı, duyduğumuzu başkalarına ulaştırmaktır, güzellik ise bazı biçimlerin bize verdiği duyuştur. «Sanatın, güzellik olması şart değildir: bunu ne kadar sık ve ulu orta tekrarlasak yeridir. Bu meseleye ister tarihî (sanatın geçen yüzyıllardaki durumunu düşünerek), ister toplumsal (sanatın bütün belirtileriyle bugünkü dünyadaki durumunu düşünerek) bir açıdan bakalım, sanatın çok defa güzellikle ilgili olmadığını görürüz.» (H. Read, Sanatın Anlamı, s. 19)
Oysa güzel ve güzellik kavramını bu kadar genel, tüm bedensel duyuları da içine alacak bir biçimde tanımlamamak ve estetik güzellik kavramını bundan ayırmak, soruna daha doğru bir çözüm yolu getirecektir. Sanatın amacını çok basit olarak «duyduğumuzu başkalarına ulaştırmak» olarak da kabul etsek, estetik güzelliği, sanatçının bu duygularını başkalarına ulaştırmak için yarattığı biçimler, imgeler, yaratılar olarak düşünebiliriz. Burada sanatçının coşkusuna temel olan güzellik ile sanat yaratısının sonunda ortaya çıkan yapıtın güzelliği arasında dolaysız bir bağ kalmamıştır artık. Estetik ölçüye vurulan, yapıtın değeridir, onun aynı duyguyu başkalarına da algılatma gücüdür. Hergün aralarında yaşadığımız, konuştuğumuz insanları bize bilmediğimiz, göremediğimiz, sezemediğimiz yanlarıyla anlatan, tanıtan bir hikayeyi okuyunca "sanatçı ne güzel anlatmış!" derken dile getirmek istediğimiz şey o hikayenin estetik güzelliği değil midir?
Bir korkuyu, bir yürekliliği, örnek bir özveriyi bize en etkili, en can alıcı biçimde duyuran bir şiir karşısındaki hayranlığımız, şiirin yapısındaki estetik güzellikten, estetik değerden gelmektedir. O korkuyla, o yüreklilik ve özveriyle dolaysız bir ilişkisi kalmamıştır duygumuzun. Yoksa aynı korkuyu, aynı yürekliliği ve özveriyi bize daha az etkili, daha az canlı biçimde duyuran bir başka şiiri de aynı derecede değerlendirmemiz gerekecekti.
Estetik güzellik kavramını böyle anlamanın bir yararıda, onu, «hoşa giden şey» gibi genel güzel kavramından ayırmış olması; estetik güzellik kavramıyla, çirkinliği, korku, yalan, boyuneğme, aldatılış... vb. gibi güzel olmayan insani durumları anlatma olanağını vermiş olmasıdır.