Sorumluluk nedir?

Sorumluluk insan olmak adına en genel ve en kesin yükümlen­medir. O bir amacı gerçekleştirme yükümlülüğü olduğu kadar bir olumsuzu giderme yükümlülüğüdür. Güdümlülükte sorumluluk gerçekleşmez, sorumluluk her zaman bir benimsemeyi, bir üstlen­meyi gerektirir. Yükümlenme istemi, tam tamına özgür seçmeye dayanan bir istemdir. Sorumlulukta yükümlenme tam anlamında istemli bir yükümlenmedir. Sorumlu kişi yükümlülüğünü yük olarak taşımaz, onu bir gereklilik olarak görür. Sorumluluğu yerine getirebilmenin baş koşulu özgür bir bilince ve özerk bir yaşam or­tamına sahip olmaktır, özgürlük ve özerklik bir gerçeğin iki ayrı görünümüdür, özgürlükte içselleşen bağımsız insan etkinliği özerklikte dışsal' ya da toplumsal anlatımını bulur. Sorumluluğu belirleyen ve izleyen özgür bilinçtir, ancak sorumluluk her zaman özerk bir ortamda yerine getirilebilir. Benim için özerk bir ortam olmazsa benim özgür bilincim bağımsız edimini gerçekleştiremez.

Buna göre sorumluluk her şeyden önce bir bilinç sorunu orta­ya koyar. Neyin sorumlusu olduğumu bilmiyorsam herhangi bir sorumluluk yüklenemem, kollarımdan ağaca bağlanmışsam az ötemde boğulmakta olan çocuğu kurtaramam. Buna göre, demek ki, sorumluluk kavramının temelinde özgür bilinç ve o bilincin ge­rektirdiği özerk eylem bulunacaktır. Ancak özerk olan kişi sorum­luluğunu yerine getirebilir ve ancak özgürce seçimler yapabilen ki­şi sorumlu olabilir. Sorumluluk için her şeyden önce yetkin, yetkin olmakla da kendine egemen bir bilinç gereklidir. Taş, çiçek, elma, keçi sorumlu olamazlar ve sorumlu tutulamazlar. Onlar ne kendi­lerinden ne de kendi dışlarındaki herhangi bir şeyden sorumludurlar. Onlar kendinde olmanın doğal koşullarını yerine getirirler. Bi­linçli olarak etkin varlıklar doğal olarak etkin varlıklardan da so­rumludurlar, ancak doğal olarak etkin varlıklar ne kendilerinden ne de bilinçli olarak etkin varlıklardan sorumludurlar. Doğal ola­rak etkin varlıklar tepeden tırnağa sağır varlıklardır. Ahlaki tutarlılık için bilgi mi görgü mü sorununu çoktan geride bırakmış olmamız gerekir. Ahlak sorunu sıkı sıkıya bilgi sorununa bağlıdır, her gerçek ahlaki edim bilinçle düzenlenmiştir. Görenek­ler ahlaklılığı iğreti bir güvence altında tutarlar, pamuk ipliğine bağlı denge kişisel bir kararla bir anda bozulabilir. Bilinç özümleyemediği ya da içselleştiremediği kuralı iğreti gezdirir, onu gerek­tiğinde ya da zorda kaldığında dışlar. Genel ahlak kurallarına uy­masıyla seçilen bir kişi bir gün ihanet ettiği gerekçesiyle karısını boğazlayabilir. Çok zaman genel ahlakı güvence altında tutan görenekler ya da geçerli ahlak kuralları ahlakın tehlikeye düşmesine de yol açabilirler. Genel ahlak çelişkilidir. Adam öldürmeyi yasak­layan genel ahlak, bir evli kadının bir başka erkeği sevmesini de yasaklar. Buradaki ikilem çeşitli bunalımlara yol açabilecek nitelik­tedir. Bakarsınız adam ikinci kural adına birinci kuralı gözden çı­karmış ve karısını boğazlamıştır.

Demek ki bilinçsizce benimsenmiş bir ahlak kuralı zorda kalın­dığında görmezden gelinebilecek bir yaşam formülüdür. Bu yüz­den insanlar düşünmeden benimsedikleri kuralları çok zaman gözden çıkarıverirler. Bu durum bize sorumluluğun bir bilinç işi ol­duğunu gösterir. Köle sorumlu değildir: çünkü o hem özerklikten hem de özerkliğini insanca düzenlemesini sağlayacak bilinçten yoksundur, özerk olmayan bir köle yasal açıdan köle değilse bile bilinç açısından köledir, özerk olamadığı için bilincini de geliştirememiştir, siz bir gün ona artık köle değilsin de deseniz o köledir, bilinç açısından köledir. Pekiyi, köle Epiktetos nasıl filozof oldu? İnsan köleyken de bilincini geliştirebilir ve köleliğin koşullarını bir ölçüde de olsa aşabilir. Köle sorumlu değildir, evet, çünkü hem özgür değildir hem de özerk değildir, özerk kılınsa bile kolay kolay özgür olamayacaktır.

İtkilerini denetleyemeyen, gerektiğinde onlara söz geçiremeyen bir birey de gerçek anlamda sorumlu değildir. İstemden tümüyle bağımsız eğilimlerimiz vardır, bunlar bilincin süzgecinden geçme­den birdenbire gerçekleşiverirler. Ancak yetkin bir bilinç onlarla hesaplaşma şansına ulaşmıştır. Bilinç eksikliği itkilerin çok çabuk gerçekleşmesi sonucunu getirir. Ahlaki yaşam her şeyden önce it­kileri denetim altına almakla gerçekleşir. Öte yandan dürtüler ve güdüler de bize sorumluluk açısından güçlük çıkarabilirler: Kısaca­sı, sorumluluk bilinçliliği gerektirir. Bilinçsizce benimsenmiş bir ah­lak kuralı zorda kalındığında görmezden gelinebilecek ya da iste­ğe göre yorumlanabilecek bir formüldür. Köle sorumlu olamaz. Kendi kendinin kölesi olan da başkasının kölesi olan da sorumlu­luğunu yerine getiremez. Sorumlu tutulabilir ama sorumlu ola­maz. Yasalar insanları bilinçli bilinçsiz ayrımının dışında sorumlu tutarlar.

Başkasının kölesi kendi kendisinin de kölesidir, kendi kendisi­nin kölesi başkasının da kölesidir. Buna göre, bir geri zekalıdan da, kim olduğunu bilmeyen birinden de, gözlerini kıskançlık bürü­müş birinden de sorumluluk bekleyemeyiz. Bu gibi insanlar eksik bilinçle varlıklarını sürdürmektedirler. Yetkin bilinç bireyin kendi kendisine egemen olmasını sağlar. Yetkin bilinç kendisini kendisi­nin kölesi olmaktan da başkasının kölesi olmaktan da koruyan bilinçtir. Sorumluluğun gerçekleşebilmesi için, demek ki, usla denet­lenen bir istemin varlığı gereklidir. Us da istem de bilincin yetkin­liği ölçüsünde güçlüdür. Tutarlı bir istemlilik kendini kendi özüne göre yani hiçbir dış belirleme olmadan gerçekleştirebilen bilincin işi olabilir. Ancak evrensel uzanımlı bir bilgi birikiminin belirleyici­liğinde davranabilen bir bilinç sorumlu bir bilinç olabilir. Sorum­luluğumuzu belirleyen buyurucu ne doğadan ne de başka bir aş­kın güçten gelir, hatta ne de usumuzun doğasından gelir. Usumu­zun doğası yetkin bir sorumluluğu gerçekleştirebilecek yapıda de­ğildir. En yetkin sorumluluk duygusu yetkin bir bilincin ürünüdür. Ussallık bilinçlilikle belirgindir. Bilinçliliğin dışında bizi evrensele kavuşturacak bir ussal güçten sözetmek olası değildir. Us gerçek varlığına bilinçte kavuşur.

Yetkin bilinç, tüm dış belirlemelerden bağımsız olarak kendi seçimini yapabilen bilinçtir. O kendini kendi koşulları çerçevesinde dışa bağımlarken bir dışerki yasal sayma tutumunu hiçbir zaman benimsemeyecektir. Yetkin bilinç şunun bilincindedir: dışerk so­rumluluğu kaldırır ya da en azından zedeler. Sakatlanmış bir so­rumluluk da sorumluluk değildir. Koşullu sorumluluk olmaz, daha genelde koşullu ahlaklılık olmaz. Her ahlaki edim gibi sorumluluk da tam koşulsuzlukta gerçekleşir. Bir dışerkle zedelenen sorumlu­luk sorumluluk olmaktan çıkar, güdümlülüğe dönüşür. Köle so­rumlu değildir, o yalnızca güdümlüdür. Ondan başkaları sorumlu olsa da o kendinden sorumlu değildir. Köle kendi isteğiyle davran­maya hakkı olmayan, böyle davranmayı bilmeyen ve hatta çok zaman istemeyen kimsedir. Albert Camus şöyle der: "Hiçbir şeye inanmadığımız zaman, hiçbir şeyin anlamı olmadığı zaman, hiçbir değeri varsaymadığımız zaman her şey olasıdır ve hiçbir şeyin önemi yoktur." Güdümlülükte dış etkenler, sorumlulukta özgür se­çimler yapabilen yetkin bilinç belirleyicidir.

Yetkin bilinç güdümlenmeyen, ama kendini güdümleyen bi­linçtir., Bilinç kendini bir ortak değer adına da güdümleyebilir. Her iç güdümlenme bir yükümlenmedir. Bilinç kendini koşullayarak gerçekleştirir özgürlüğünü. Bu bilincin kendisi karşısında özgür ol­masıdır. Zorla yapılan iş sorumsuzca yapılan iştir, o durumda so­rumluluk başkalarınındır. Oysa kimse kimsenin yerine sorumlu olamaz, özerklik özgür bilincin kendini koyuş biçimidir ve dış dün­ya karşısındaki konumudur. Bilinç özgür olmadan birey özerk ola­maz. Ancak özerkliğin koşulları içte olduğu kadar dıştadır, özgür olmayan bilinç iğreti bir özerk konumda bulunabilir ancak o bu konumunu uzun süre koruyamaz. O her zaman bir güdücü araya­caktır, bir dışerk arayacaktır, özgür olmayan yani kendi koşulları­na göre davranmayı bilmeyen, kendi kurallarını kendinden getire­meyen bilinç her zaman bir dışerke sığınarak kendini korumaya yönelir. Demek ki özerklik varlığını dış koşullardan olduğu kadar iç koşullardan alır.

Buna göre, bilinçli bir tutsak dağlarda bağıra bağıra şarkı söy­leyen bir başıbozuktan daha özerk duyabilir kendini. Kapatıldığı küçücük bir alanda o bir yapabilme gücüdür. Demek ki özgürlü­ğün anlamı her şeyden önce bilinçseldir. Bu durumda bilinç düze­yi çok aşağılarda bir kişiden sorumluluk beklemek yanlıştır. Hukuk toplumsal bir kargaşayı önleyebilmek adına her normal kişiyi so­rumlu sayar, bu yönelim elbette her şeyden önce cezayı olası kıl­mak adınadır. Sorumlu olmayan kişiyi cezalandırmak sorumsuz­luktur. Bu gerçekte çok kötü ancak kaçınılmaz bir kuralcılıktır. Yar­gıç karşısındaki kişinin bilinç düzeyini göre göre, onun sorumlu tutulamayacağını bile bile sorumlu tutar onu. Hukuk enaz bilinci yetkin bilinç sayma oyununu her zaman bile bile oynar. Bu bir kaçınılmazlıktır. Gerçekte hukuk sorumlu olmaması gereken kişiyi sorumlu sayarken adaleti gerçekleştirmek adına adaletsizliği ge­çerli kılar. Bu yüzden "hukuk"la "adalet'in her zaman birbirine denk düşmediği görülür.

Gerçek anlamda bilinçli kişi için sorumluluk yapabilecekken yapmamak anlamına gelir. Bu da ahlaksızlıktan başka bir şey de­ğildir. Sorumsuzluk ahlaksızlıktır. İnsan olmanın anlamı sorumlukla başlar. Saint-Exupery "insan olmak her şeyden önce sorumlu olmaktır" der. Bu bize hemen şu soruyu sorduracaktır: insan ne'den sorumludur ya da neyin sorumlusudur? Bu noktada so­rumluluğun evrenselliği çıkar karşımıza. Sorumluluk evrenseldir, parçalı değildir. Buna göre insan yalnızca şundan ya da bundan, şu kişiden ya da bu kişiden değil, bütün bir insanlıktan sorumlu­dur. Demek ki sorumluluk alanını aileyle, toplumla, ulusla sınırlayamayız. İnsana karşı olan, insan olma koşuluna ters düşen her durum her sorumlu kişiyi ilgilendirecektir. Yalnızca çocuklarının esenliğini düşünen insanlar zorda kaldıklarında çocuklarını da gözden çıkarabilecek kimselerdir. İnsanın evrensel sorumluluğu bize şu soruyu sordurabilir: herkesten ya da bütün bir insanlıktan sorumlu kişinin mutlak bir güç taşıyor olması gerekmez mi? So­rumluluk mutlak bir gücün varlığını gerektirmez. Sorumluluğumu­zu yerine getirmemiz için çok güçlü olmamız gerekmez. Sorumlu­luk için gereken etkinlik bir insan boyunda olacaktır.

Sorumluluk trajik olanın ya da yazgı fikrinin aşıldığı yerde başlar. Dünyanın akışında insanın kendisini değil de başka bir gücü, örneğin aşkın bir varlığı belirleyici sayıyorsak sorumlu olamayız, en azından tam anlamında sorumlu olamayız. Tam anlamında so­rumlu olmamak sorumsuz olmaktır. Dinsel anlamda ya da doğal anlamda her mutlak belirleyicilik ahlaki seçimi ortadan kaldırırken sorumluluk duygusunu da hiçe indirir. Yunan trajedisinde karşı­mıza çıkan insan sorumlu insan değildir. O hiç mi hiç değiştireme­diği, hiçbir koşulda egemen olamadığı bir dünyada doğal ya da tanrısal güçlerin belirleyiciliği altında yaşayan bir yazgılıdır. Başı­na gelecek olanlar önceden belirlenmiştir. Ne yapsa bunları önle­yemez. Sophokles'in Oidipus epi Kolono'sunda şu satırlarla karşılaşırız: "Eylemlerim mi? Onlara ben katlandım, onları ben yapma­dım" "İzlediğim yolu hiçbir şey bilmeden izledim." Bu durumda insan sorumlu değil, tartışmasız bir biçimde güdümlüdür, dışerk her şeyi belirlemektedir. İnsanın dünyasında bir dışerki değil de yalnızca usu belirleyici saymaya eğilimli yeniçağ düşünce dünyası trajedinin anlamını da değiştirecektir. Corneille'in Polyeucte''ünde Pauline "Duygularımın üstünde güçlü usum var" derken, Cinna'sında Auguste şöyle diyecektir: "Ben kendimin efendisiyim."

Kişinin bütün bir insanlıktan sorumlu olması her şeyden önce kendinden sorumlu olmasını gerektirir. Kendine karşı sorumluluk­larını yerine getiremeyen bir kişi başkalarına karşı sorumlu olama­yacaktır. Sorumluluk tek kişilik bir zeminde gerçekleşir, ancak bü­tün insana açılır. Her kişi önce kendi olarak sorumludur: sorumlu­luk tek kişilik bir bağlanma biçimidir, bir kendi kendini yükümleme biçimidir. Kimse kimsenin yerine sorumlu olamaz, kimse kim­senin adına sorumluluk taşıyamaz. Kimse sorumluluğunu bir baş­kasına yükleyemez. İnanç düzeyinde de sorumluluk tek kişiliktir kavrayışı öne geçer. Eski Ahid'de şunlar yazılıdır: "Her kişi kendi ölümünü ölecektir. Bir oğul babasının yanlışlarını yüklenemez, bir baba da oğlunun yanlışlarını yüklenemez. Doğru doğruluğunun, kötü kötülüğünün karşılığını görecektir." Başkası için üzülebiliriz, başkası adına sevinebiliriz, başkasına yardım edebiliriz ama başkasının yerine sorumlu olamayız. Ortak sorumluluklar elbette var­dır, ama ortak sorumluluklarda da herkes her şeyden önce ken­dinden sorumludur. Eksikli insan ya da yetkin bilince ulaşamamış insan hep sorumsuzluklarını birilerine yansıtmaya ya da başkala­rının üstüne yıkmaya eğilimlidir. Eksikli insanın bu tutumu sorum­luluğun anlamını elbette değiştirmez.

Sorumluluk bir bilinç işi olduğu kadar bir gönül işidir. Her so­rumlu, her gerçek sorumlu sorumluluğunu sevinç içinde gerçekleş­tirir. Sokrates yaratmayı sevinç içinde doğurmak diye tanımlıyor­du. Biz de sorumluluk sevinç içinde yaşamaktır diyebiliriz. Sorum­luluk usun kılı kırk yaran araştırıcı tutarlılığında gönül'ün itici ve yapıcı etkinliğini de gereksinir. Hiçbir sorumluluk kaba bir ussallık­la sonuna kadar götürülemez. Her sorumluluk, geleceğe açılan bir yönelim olmakla bir umudun ışığında heyecanlarla kendini ger­çekleştirir. Sorumlu olmak umutlu olmaktır. Hep başkalarından beklemek kolaylığı içinde değilsek, umutlu olmak da sorumlu ol­maktır. Umut özgürlüğün zorunlu varoluş koşuludur. Saint-Exu-pery, Savaş pilotunda "İnsan hem sorumlu hem umutsuz duya­maz kendini" der. Böylece tam bir kafa ve gönül birliğinde gerçek­leşen sorumluluk tam anlamında bir süreklilik gösterir. Her sorum­luluk bir sonuca yöneliktir, her sorumluluk sonuç almayı gerekti­rir. Sorumlu olmak sonuna kadar sorumlu olmaktır. Bir başka de­yişle, sorumluluk gündelik bir eğilim değildir. O insanın bir yaşam boyu süren birbiriyle örgülenmiş amaçlarında gerçekleşir. Amaç­lar değişir, sorumluluk sürer. Sorumluluğun emekliliği yoktur.

Sorumluluk insanın birey olarak etkin gücünü gerektirdiğinden gerçek bir kafa ve beden sağlığına gereksinim gösterir. İnsan şu ya da bu nedenle, özellikle bilinç yetersizliği nedeniyle özgür olma koşullarının dışına düştüğü zaman sorumluluklarının da dışına dü­şecektir. Beden ve ruh yetersizliğine uğramaktan korkan Stoa filo­zofları intiharı öngörüyorlardı. Bu filozofların çoğu, bilindiği gibi, intihar ederek ölmüştür. Stoa filozoflarından çokça etkilenmekle birlikte intihar düşüncesine uzak duran Montaigne intiharın yerine emekliliği koyar: "insan başkaları için yeterince yaşadı mı yaşamı­nın sonunu da hiç değilse kendisi için yaşamalıdır." Ne olursa ol­sun, her yetkin insan kendini son soluğuna kadar sorumlu duya­caktır. İnsan için en soylu heyecan başkalarına karşı ama her şeyden önce kendine karşı sorumluluğunu yerine getirme heyecanı­dır.


Kaynak: Afşar Timuçin - ÖZGÜR PROMETHEUS

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP