Fikir tarihi nasıl tetkik edilmelidir ?
|
Felsefe tarihinin tetkikinde esas şart müverrihin hareket noktasını bilmektir. Çünkü ayni filozofu iki müverrih başka tarzlarda görebilir. Hattâ bu suretle insan bir tezada bile düşebilir: Gomperz'in ve Zeller'in felsefe tarihleri gibi. Meselâ, Gomperz, W. James'in dediği gibi tefekkür şahsiyetten ayrılamaz, fikrine taraftar olarak, Zeller ise fikir müstakildir, ve sadece fikir olmak üzere tetkik etmelidir, esasına dayanarak eserlerini yazmışlardır.
Felsefe tarihinde usul
Felsefe tarihi yazmak hususunda başlıca iki usul vardır :
1 — Determinizmi kabul eden usul.
2 — Hürriyeti kabul eden usul.
Birinciler filozofları yaşadıkları devrin mahsulü olarak görürler. Bu telâkki azçok değişebilirse de, umumî karakterleri aynıdır, İkinciler filozofları sadece ferd olarak hattâ bazan fikirleri mücerred olarak alırlar.
Bundan iki netice doğar.
Birinciden doğan netice :
Filozof ezelî hakikati getiren adam değildir. Meselâ, Eflâtun'u düşünelim. Eflâtun sırf devri tefekkürünün sembolüdür. Binaenaleyh bu güne göre onda ezelî hakikat aranamaz. Bu sadece bizim fikrî kültürümüzü tamamlar. Fakat bizi aktif bir hale koyamaz.
İkincisinden çıkan netice :
Fikir ezelî olduğu için onun hakikati daimî ve içtimaî şartlarm üstündedir. İdealist ve spiritüalist olanlar buna taraftardır. Değişen kısımların içinde değişmeyen bir özün bulunduğuna inanırlar. Meselâ, Hamelin'e ( bu hususta tipik bir müverrihtir ) göre mefhumlar ezelîdirler, onlar Kant'ın dediği gibi zaman ve mekân sırası içinde değil bunların üstündedirler.
Siyasî felsefe
Umumiyetle felsefe ilim üzerinde bir düşünüştür. Siyasî felsefe ise aksiyon felsefesi demektir. Cemiyet içinde neticelerine kadar ulaşan beşerî aksiyonun üzerinde teemmüldür. Temaşa ve bilgi ile kanaat etmez. Bu bilgiyi iman haline getirmeğe çalışır. Halbuki sanat ve ilim felsefesinin böyle bir imana ulaşmak gayesi yoktur. Onları sadece tesbit eder. Bu itibarla siyasî felsefe ahlâk felsefesi
gibidir. Fakat ahlâk felsefesi mücerred iki insan arasındaki aksiyonu ele alır. Bunun bir cemiyet içinde ne vaziyet alacağını düşünmez. O halde siyasî felsefe tam aktif, ahlâkçı felsefe yarı aktiftir. Bu itibarla her siyasî felsefe bir ahlâk felsefesini tazammun eder. Halbuki her ahlâk felsefesi siyasî felsefeyi tazammun etmez.
Felsefeyi şöyle ayırabiliriz :
I- Bilgi felsefesi, ilim felsefesi, Sanat felsefesi.
II- Aksiyon felsefesi, Ahlâk felsefesi, Siyaset felsefesi.
Bir felsefe sadece bilgi felsefesi olursa sistemin mukaddimesi vaziyetinde kalır. Bir felsefenin tam olması için bilgiden başlayıp aksiyona geçmesi icabeder: Spinoza gibi. Şu halde felsefeler içinde en tamı siyasî felsefedir.
Eski Yunandan beri filozoflar iki yol takib etmişlerdir.
1 ) Aksiyona kadar giden tam felsefe
2 ) Tabiatle iktifa edenler, yani tabiatı insanlardan müstakil düşünenler. İyonya mektebi, Thales, Anaximenes gibi.. Thales allahların müdahalesini kaldırmıştır.
Siyasî felsefe deyince : mevzuu insan olan felsefeyi anlıyoruz. İnsan için felsefenin birbirine tamamen aykırı iki görüşü vardır:
1: İnsana irca edilen görüş (egocentrisme veya anthropocentrisme) esası şu : Alemin merkezi insandır; her şey insan içindir. Sofistlerde, Vahdeti vücudda bu telâkkiyi görüyoruz.
2: İnsanı izah eden felsefe ki, gayesi insanın sosyal varlığını izah etmektir. Bunlara içtimaî felsefeler diyebiliriz.
Bu telâkkiye göre biz, siyasî — organizasyonlardan ibaret olan — cemiyette yaşıyoruz. Her şeyden önce, bu cemiyetin izah edilmesi, hareketlerimize bir nizam verilmesi matluptur. İçtimaî felsefenin başlıca nümuneleri: İbni Haldun ve Vico'dur. îbni Haldun müverrih ve filozoftur. Fakat bütün tetkiklerinde esas insan cemiyetlerinin izahı olmuştur. Vico « Yeni ilim » adlı eserinde Descartes'ın yarıda bıraktığı ilim felsefesini ileri götürmüş, devletin mahiyetini oradan çıkarmıştır. Hegel, Kant'ın yarıda bıraktığı aksiyon felsefesini ileri götürmüştür. Hobbes aynı şekilde materyalizm telâkkisini tam bir içtimaî felsefe haline koymuş, "Leviathan" ile bir siyaset felsefesi meydana getirmiştir. Aynı zamanda hem metod getiren hem de aksiyon felsefesini ( ve daha sonra içtimaî felsefeyi ) tamamlıyan dehâlar pek nadirdir: Eflâtun ve Hegel gibi. Descartes'in metodunu Vico ve Spinoza tamamladılar. Spinoza yarıda kalmış bir Descartes'ın nihayete götürülmesidir. Materyalizm muhtelif filozoflarda yalnız bir bilgi nazariyesi idi. Hobbes ile tam bir içtimaî felsefe olmuştur.
Her siyasî felsefe zımnen bir ilim ve ahlâk felsefesi olduğu için onlarla alâkadardır. Meselâ Benedetto Croce «philosophie de la pratique» adlı eserinde sistemini hulâsa ve itmam etmiştir. Burada bütün hegelianizmin ancak bir kanun tarifi ile tam şeklini aldığı görülüyor.
içtimaf felsefe ile sanat felsefesinin münasebetleri.
Her siyasî felsefe zımnen bir sanat felsefesi olmağa mecburdur. Çünkü sanat iki manada anlaşılır : Sanat eseri üzerinde düşünmek, bediî his üzerinde düşünmek,. İçtimaî felsefe birinci kısım ile meşguldür. Çünkü bu kısım politik varlığın bir cüzüdür. Eflâtun'un "Cumhuriyet'inde", Leviathan da, Simmel'in eserlerinde bunu açıkça görürsünüz.
Kaynak: Hilmi Ziya Ülken - İçtimai Doktirinler Tarihi (1935)
Felsefe tarihinde usul
Felsefe tarihi yazmak hususunda başlıca iki usul vardır :
1 — Determinizmi kabul eden usul.
2 — Hürriyeti kabul eden usul.
Birinciler filozofları yaşadıkları devrin mahsulü olarak görürler. Bu telâkki azçok değişebilirse de, umumî karakterleri aynıdır, İkinciler filozofları sadece ferd olarak hattâ bazan fikirleri mücerred olarak alırlar.
Bundan iki netice doğar.
Birinciden doğan netice :
Filozof ezelî hakikati getiren adam değildir. Meselâ, Eflâtun'u düşünelim. Eflâtun sırf devri tefekkürünün sembolüdür. Binaenaleyh bu güne göre onda ezelî hakikat aranamaz. Bu sadece bizim fikrî kültürümüzü tamamlar. Fakat bizi aktif bir hale koyamaz.
İkincisinden çıkan netice :
Fikir ezelî olduğu için onun hakikati daimî ve içtimaî şartlarm üstündedir. İdealist ve spiritüalist olanlar buna taraftardır. Değişen kısımların içinde değişmeyen bir özün bulunduğuna inanırlar. Meselâ, Hamelin'e ( bu hususta tipik bir müverrihtir ) göre mefhumlar ezelîdirler, onlar Kant'ın dediği gibi zaman ve mekân sırası içinde değil bunların üstündedirler.
Siyasî felsefe
Umumiyetle felsefe ilim üzerinde bir düşünüştür. Siyasî felsefe ise aksiyon felsefesi demektir. Cemiyet içinde neticelerine kadar ulaşan beşerî aksiyonun üzerinde teemmüldür. Temaşa ve bilgi ile kanaat etmez. Bu bilgiyi iman haline getirmeğe çalışır. Halbuki sanat ve ilim felsefesinin böyle bir imana ulaşmak gayesi yoktur. Onları sadece tesbit eder. Bu itibarla siyasî felsefe ahlâk felsefesi
gibidir. Fakat ahlâk felsefesi mücerred iki insan arasındaki aksiyonu ele alır. Bunun bir cemiyet içinde ne vaziyet alacağını düşünmez. O halde siyasî felsefe tam aktif, ahlâkçı felsefe yarı aktiftir. Bu itibarla her siyasî felsefe bir ahlâk felsefesini tazammun eder. Halbuki her ahlâk felsefesi siyasî felsefeyi tazammun etmez.
Felsefeyi şöyle ayırabiliriz :
I- Bilgi felsefesi, ilim felsefesi, Sanat felsefesi.
II- Aksiyon felsefesi, Ahlâk felsefesi, Siyaset felsefesi.
Bir felsefe sadece bilgi felsefesi olursa sistemin mukaddimesi vaziyetinde kalır. Bir felsefenin tam olması için bilgiden başlayıp aksiyona geçmesi icabeder: Spinoza gibi. Şu halde felsefeler içinde en tamı siyasî felsefedir.
Eski Yunandan beri filozoflar iki yol takib etmişlerdir.
1 ) Aksiyona kadar giden tam felsefe
2 ) Tabiatle iktifa edenler, yani tabiatı insanlardan müstakil düşünenler. İyonya mektebi, Thales, Anaximenes gibi.. Thales allahların müdahalesini kaldırmıştır.
Siyasî felsefe deyince : mevzuu insan olan felsefeyi anlıyoruz. İnsan için felsefenin birbirine tamamen aykırı iki görüşü vardır:
1: İnsana irca edilen görüş (egocentrisme veya anthropocentrisme) esası şu : Alemin merkezi insandır; her şey insan içindir. Sofistlerde, Vahdeti vücudda bu telâkkiyi görüyoruz.
2: İnsanı izah eden felsefe ki, gayesi insanın sosyal varlığını izah etmektir. Bunlara içtimaî felsefeler diyebiliriz.
Bu telâkkiye göre biz, siyasî — organizasyonlardan ibaret olan — cemiyette yaşıyoruz. Her şeyden önce, bu cemiyetin izah edilmesi, hareketlerimize bir nizam verilmesi matluptur. İçtimaî felsefenin başlıca nümuneleri: İbni Haldun ve Vico'dur. îbni Haldun müverrih ve filozoftur. Fakat bütün tetkiklerinde esas insan cemiyetlerinin izahı olmuştur. Vico « Yeni ilim » adlı eserinde Descartes'ın yarıda bıraktığı ilim felsefesini ileri götürmüş, devletin mahiyetini oradan çıkarmıştır. Hegel, Kant'ın yarıda bıraktığı aksiyon felsefesini ileri götürmüştür. Hobbes aynı şekilde materyalizm telâkkisini tam bir içtimaî felsefe haline koymuş, "Leviathan" ile bir siyaset felsefesi meydana getirmiştir. Aynı zamanda hem metod getiren hem de aksiyon felsefesini ( ve daha sonra içtimaî felsefeyi ) tamamlıyan dehâlar pek nadirdir: Eflâtun ve Hegel gibi. Descartes'in metodunu Vico ve Spinoza tamamladılar. Spinoza yarıda kalmış bir Descartes'ın nihayete götürülmesidir. Materyalizm muhtelif filozoflarda yalnız bir bilgi nazariyesi idi. Hobbes ile tam bir içtimaî felsefe olmuştur.
Her siyasî felsefe zımnen bir ilim ve ahlâk felsefesi olduğu için onlarla alâkadardır. Meselâ Benedetto Croce «philosophie de la pratique» adlı eserinde sistemini hulâsa ve itmam etmiştir. Burada bütün hegelianizmin ancak bir kanun tarifi ile tam şeklini aldığı görülüyor.
içtimaf felsefe ile sanat felsefesinin münasebetleri.
Her siyasî felsefe zımnen bir sanat felsefesi olmağa mecburdur. Çünkü sanat iki manada anlaşılır : Sanat eseri üzerinde düşünmek, bediî his üzerinde düşünmek,. İçtimaî felsefe birinci kısım ile meşguldür. Çünkü bu kısım politik varlığın bir cüzüdür. Eflâtun'un "Cumhuriyet'inde", Leviathan da, Simmel'in eserlerinde bunu açıkça görürsünüz.
Kaynak: Hilmi Ziya Ülken - İçtimai Doktirinler Tarihi (1935)