Büklümlü düşünce
|
Düşünme genellikle dışa dönüktür: düşüncede çoğun düşünce-olmayan bir şey dile gelir. Değişmez kural değildir ama bu. Kendini de konu yapabilir, yapmalıdır düşünce. Düşünce, yalnızca nesnelere atılan bir ok değil, kendi üzerine bükülen bir yaydır. Düşüncenin düşünce olarak kendine özgü anlamı, kapsamı, sınırı,başarıyı araştırması büyük yararlar sağlar. Uygarlığın en seçkin birkaç doğrultusundan biridir bu araştırma.
Düşünceler
Kimi: durup dururken çakıverir, yakar, aydınlatır.
Kimi: parlarken söner, iz bile bırakmaz.
Kimi: çalışıp çabalarsın, bağırıp çağırırsın bir türlü gelmek bilmez.
Kimi: kovarsın gitmez.
Kimi: sımsıkı kapatırsın kendini, gene de içe sızar.
Kimi: gelir gider, gider gelir, gelir gider...
Kimi: bakar büyütür, okula gönderir, sokakta gezdirir, alanlarda dolaştırırsın, gene de adam olmaz. Günün birinde bir bombaya dönüşüp öz-bilinci yakıp yokeder.
Kimi: umutsuz, bir yana atarsın, bir de bakarsın, günün birinde, kıvrılıp kaldığı bilinçaltında en güzel çiçeklerle bezenmiş.
Pek azı, pek azı düşüncelerin: doğar, büyür, gelişir, serpilir, olgunlaşır, meyve verir.
Öyle bir çiçek ki düşünce, — su, hava, toprak, yel, ısı, nem, güneş... herşey upuygun, tam kıvamında olacak herşey.
Yetmiyor gene de. Sonra gereken ne peki? Beklemek, özellikle beklemek, hiçbirşey yapmadan beklemek.
Şaşılacak şey şu ki, her yüzyılda insanı gerçekten hayran bırakacak nitelikte beş-on özgün çiçek boyatıp gelişiyor.
Düşünce, başıbozukluk anlamında özgürlük değildir. Her şeyden önce düzgün düşünmek gerek; buysa çekidüzen ister.
Boyutlarını genişletmek için zaman zaman deliliğe özense bile, düşünce olmaktan çıkmak istemeyen düşünce, kendi de koymuş olsa, birtakım kurallara uymak zorundadır.
Doğuştan bazı yatkınlıklar olmadan gerçekleşemese de öğrenmeye dayanan bir insan başarısıdır düşünme. Evde, sokakta, okulda, işyerinde, olaylardan, başkalarından, özbenden, yanıla düzelte öğrenilir düşünme.
Düşünmenin öğrenmekle alıp vereceği olmadığını söylemek için insanın (düşünme diye bir şeyden azçok haberi varsa) düşünmeyi öğrenmiş olması gerekir. Oysa düşünme hiçbirzaman tam bir yetkinlikle öğrenilemez.
Büyük düşünürler bile bir bakıma düşünme-öğrencileridir.
İşler yolunda gitmeyince kafa pek işlemiyor. İşler yolunda gitti mi de, hayalgücünü yardıma çağırıp işlerin sarpa sardığını tasarlamayınca kafa işlemek istemiyor.
Bizim gibi düşünenleri, en güzel nitelemelerle bezeriz: akıllı, anlayışlı, iyi, soylu, yüce...
Bizim gibi düşünmeyenleri en aşağı erdemsizliklerle batırırız: akılsız, kör, kötü, erdemsiz, zavallı.
Benim gibi düşünmeyenlere çok şey borçluyum: Bana taban tabana karşıt olsalar da, benim düşündüklerimi çürütmekten başka bir amaç da gütmeseler, hınca kapılmaz aklımı kullanırsam, düzgün düşünmenin büyük ölçüde koşulu, vazgeçilmez yardımcısı onlar. — İçtenlikle böyle düşünmüyorsak, düşündüklerimize belbağlanmasını istemeye pek hakkımız yok.
Önemli olan düşüncelerimizle karşımızdakini tutsak almamız değil, onunla birlikte düşünmemizdir.
Bir düşüncenin benim olması, gerçekten olgun olmasını gerektirmez. Ne var ki olgun bir düşüncenin benim düşüncem olmasına çalışmalıyım. Buysa düşünürken çok kez başkalarına başvurmamı kaçınılmaz kılar. Ne var ki bunu hiçbir yan-duyguya kapılmadan, seve seve yapmak gerekir.
Düşünmek herşeyi ille de sorunlaştırmak diye anlaşılacaksa, eksik olsun öyle düşünme! Neye yönelirse yönelsin, yöneldiği şeyi eninde sonunda çarpıtıp yoksullaştırır, tadından eder böyle bir düşünme; ille de yanıta, giderek kesin yanıta varmak ister de ondan. Soru-yanıt bağını kaçınılmaz bir yargı diye benimseyen düşünmelerse, ergeç birkaç kavrama, çok kez önyargıya tutsak edip güdükleştirir insanı. Oysa düşünme, genellikle düşünme diye bilinen alışkanlıklarla işlemleri aşmaktır.
Yanlış Bir Düşünme Politikası
Nesneleri, olayları, durumları, ilişkileri, süreçleri tek bir açıklama kalıbına sığdırmaya yeltenmek, hem dünyayı darlaştırmak hem insanı küçültmektir. Açıklama güzel şey, - çeşitli açıklama yollan olduğunu bilen için ama. Örneğin, ağaçların yeşilini "ışın bileşimi" başlığı altında topladığımız belirli bir düşünme işlemiyle kendimize aydınlık kıldığımızı
söyleyebiliriz. Bu, yararlandığı yöntem, kotardığı deneylerle fizik bir aydınlatma olarak saygıdeğer bir başarıdır, kuşkusuz. Ne var ki bu açıklayışın biricik geçerli yol olduğunu savunmak, pekçok kimse bu yolun yolcusu olmaya özense de, insanı çileden çıkaran bir tutumdur aslında. Hele ağaçların yeşilini: güneşle dalların evlenmesi diye tasarlayan ozanları; yeryüzünün güzellik bezeği diye anlayan ressamları evrende yeri olmayan kişiler diye görmek, son derece üzücü bir açıklama tutumu. Ne yazık ki çoğun yanlış eğitim bu tutumu doğal bir yazgıymış gibi benimsetmeye çalışmakta.
"Bu soruyu ilk ben düşünmek isterdim" demedikçe bir soruya eğilmenin ne önemi var! Çözümü olmasa da, evreni o sorusuz tasarlayamıyorsak, o soru olmadan evren cansıkıcı
bir anlamsızlıksa, evren o sorudan ötürü yaşanmaya değer bir evrense — işte o zaman o soruya kendimizi vermeliyiz.
Böyle sorular var mı, peki? İşte eğitimin önemli görevlerinden biri, insanı bu yolda bilinçlendirmek.
Düşünmeye başlamadan önce benimsediğin sonucu, düşünmenin bitiminde ne yapıp edip elden bırakmayacaksan hiç düşünme daha iyi.
Yıkım
Bütün yıkım şurdan geliyor: önce herşeyi doğal birliğinden çekip tek tek elealıyor, sonra da birbiriyle olan ilişkilerini ortaya koymak için akla karayı seçiyoruz. Sözgelimi: düzgün düşündüğümüzü sanıp insan'ı toplumdan ayırıyor, sonra da toplumla bağlarını bulmaya çalışıyoruz; öğrenciyi öğretmenden ayrı tasarlıyor, sonra da birbirlerine yaklaştırmaya savaşıyoruz. Yeşil yaprağı güneşten ayrı elealıyor, sonra aralarındaki bağı kurmaya kalkışıyoruz. Oysa herşey birbiriyle kaynaşmış, herşey birlikte, herşey, varlık gereği bu böyle, canlıyla cansız, insanla toprak, havayla ateş, ölümle yaşam.
Düşünmek, bir çeşit borçlanmaktır. Bu tür borcu yanlış'la öderiz; karşılığında doğrular sağlarız ama.
Düşünme-Ekonomisi
Her çağın, her dönemin kafaya çivi gibi saplanan sözcükleri var. "Tanrı", "akıl", "uzay", "devrim", "çevre sağlığı", "barış" gibi kavramlar bunlar. Konuşmadan eylemeye tüm yaşama, ayrıntılara dek bunların dolayında dönüp biçimlenir. İşte "ekonomi" de bunlardan biri, birkaç yüzyıldan beri yoğunluğu hızla artan bir mıknatıs gibi etki alanına çekmedik birşey bırakmıyor. Seks'ten din'e, dostluk'tan eğlence'ye, eğitim'den yönetim'e her kesime çekidüzen veren o. Ernst March'tan beri "düşünmeye" de elattı, yakında yüz yaşında "düşünme-ekonomisi".
Az çabayla çok bilmek — dönüp dolaşıp böyle tanımlanıyor düşünme ekonomisi. Açıklamalarını yalın tutacaksın, her yönüyle evrenin yapısı yalındır da ondan; bunu yaptın mı düşünce-ekonomisine uyuyorsun demektir; herçeşit bilmede, herçeşit kültür dalında geçerli bir ilkedir bu.
Aslında sorarsanız, alabildiğine abartılıyor düşünmede ekonomi. Ekonominin başka işlerdeki yeri, önemi yadsınamaz ama bu böyle diye düşünmeyi de ekonomiye zorlamak, düşünmeyi bir bakıma ekonomiye tutsak etmek ne ekonomiye ne düşünmeye yaraşır. Gerçi boş lâf, gereksiz ayrıntı düşünmeye de ekonomiye de zararlıdır. Gene de, düşünme-ekonomisini taşıyan anavarsayımın sanıldığı gibi şaşmaz bir dayanıklılığı yok: Kesin bir veri değil evrenin yalın olduğu; tam tersine, sonu gelmez tartışmalar boşandıran bir sanı bu. Ayrıca: göreli bir kavram "yalınlık"; "neye göre yalın?" — diye sorar sormaz bulanıveriyor işler: bakış-açısına göre değişip çelişmeden çelişmeye sürüklüyor insanı yalınlık. Düğmeyi çevirince odamın elektrikle aydınlanması ile televizyon camında sesli-sözlü birtakım görüntüler görmem arasında, yalınlık yönünden, genellikle, bir ayırım gözetiriz. Bu bağlamda aydınlanma olayının görüntü olayından daha yalın olduğunu söyleriz çekinmeden. Oysa tavandan sarkan lambanın ışık saçması, bir bakıma, son derece karmaşık bazı matematik, teknik, fizik kuramlarıyla dizi dizi deney ve işlemlerin sonucu.
Matematik, bilim, teknik biryana, din, toplum, insan gibi kesimleri de, ne denli deşersek deşelim o denli yalınlığa meydan okuyan varlık alanları. Bir bakıma insan yalın bir varlık. Oysa beyin zarının küçücük bir gözeneği bile inanılmaz oranda karmaşık bir gerçeklik. Hele sanat, — ya şiir? Gel de Genç Abdal'ın:
Sakla kulum beni, saklayım seni
dizesinin anlamını, gülünç olmadan yalın bir biçimde açıkla.
"Düşünme-ekonomisi" kendi kendini çürüten bir deyim. Daha kavramın öziçeriği ekonomik bir tutumla yalınlaştırılamayacak kadar karmaşık.
Düşünme-ekonomisine gücü herşeye yeten kuşatıcı bir ilke diye bakmaktansa, araştırmaları başlatıp ileri götüren, zaman zaman başarıyla kullanılabilen yararlı bir gereç gözüyle bakmamız yerinde olur. Nitekim bir düşünceyi hem doğru hem ekonomik olmaya zorlamak yanıltıya düşmektir. İki düşünceden biri ekonomik ama yanlış, öbürü karmaşık yapılı ama doğru ise, düzgün düşünmeden uzaklaşmak istemiyorsak, ekonomik düşünmeyi bırakıp doğru olana belbağlamamız gerekir. Sağlam düşünmek, çok kez yalınlıktan kaçınıp karmaşık düşünmeye dalmaktan çekinmemektir.
Düşünmede ekonominin gücünü abartmamalıyız. Aşırı ekonomi nasıl nekeslik türünden bir eylem ve ahlâk erdemsizliğiyse, sınırları çarpıtılan bir düşünce de "ekonomi" sözcüğünün başka yörelerdeki yetkesine ne denli yaslanırsa yaslansın gene de bir bilgi ve kuram düşüklüğüdür.
İyi düşünmek, böylesi düşünme-ekonomisinden sakınmayı buyurur.
("Düşünme-ekonomisi" İçin Ek: — "Düşünme-ekonomisi" kavramı yalın içerikli bir kavram olsaydı bu konuda söylenenler çok daha kısa tutulabilirdi. Oysa yukarda değinilen birkaç noktadan da açığa çıktığı üzere çokanlamlı, kaypak bir deyimin dağınıklığı var düşünme-ekonomisinde. İşte bundan, "düşünme ekonomisi"ne geniş ve gevşek bir tutumla yaklaştığımı söyleyenler çıkarsa, tutarlı ve gerekçeli bir şey yapmak istediklerinde, bunu ancak "düşünme ekonomisi" üzerinde koca koca ciltler yazarak yapabileceklerini, kuşkusuz, gözden yitirmemek zorundadırlar.)
Düşünmek: herkesin yürüdüğü yollardan başka yollarda yürüme yürekliliği göstermek gerektirir. O yollar dönüp dolaşıp herkesin gittiği yola götürse bile, hazır yolların sürüyle yolcusu ile kendi yolunu kendi açan tek yolcu arasında büyük ayrılıklar vardır.
Başkası Düşünsün
"Benim yerime başkası düşünsün" diyen, bu olumsuz davranışın tüm sonuçlarına katlanmak zorundadır.
Kendine ve başkalarına soyut-somut yollarda yardıma çalışan herkes, özünü yeniliklere bırakmak, ürküsüz soruşturmayı göze almak zorundadır.
Kaynak: Nermi UYGUR - YAŞAMA FELSEFESİ -DENEMELER-
Düşünceler
Kimi: durup dururken çakıverir, yakar, aydınlatır.
Kimi: parlarken söner, iz bile bırakmaz.
Kimi: çalışıp çabalarsın, bağırıp çağırırsın bir türlü gelmek bilmez.
Kimi: kovarsın gitmez.
Kimi: sımsıkı kapatırsın kendini, gene de içe sızar.
Kimi: gelir gider, gider gelir, gelir gider...
Kimi: bakar büyütür, okula gönderir, sokakta gezdirir, alanlarda dolaştırırsın, gene de adam olmaz. Günün birinde bir bombaya dönüşüp öz-bilinci yakıp yokeder.
Kimi: umutsuz, bir yana atarsın, bir de bakarsın, günün birinde, kıvrılıp kaldığı bilinçaltında en güzel çiçeklerle bezenmiş.
Pek azı, pek azı düşüncelerin: doğar, büyür, gelişir, serpilir, olgunlaşır, meyve verir.
Öyle bir çiçek ki düşünce, — su, hava, toprak, yel, ısı, nem, güneş... herşey upuygun, tam kıvamında olacak herşey.
Yetmiyor gene de. Sonra gereken ne peki? Beklemek, özellikle beklemek, hiçbirşey yapmadan beklemek.
Şaşılacak şey şu ki, her yüzyılda insanı gerçekten hayran bırakacak nitelikte beş-on özgün çiçek boyatıp gelişiyor.
Düşünce, başıbozukluk anlamında özgürlük değildir. Her şeyden önce düzgün düşünmek gerek; buysa çekidüzen ister.
Boyutlarını genişletmek için zaman zaman deliliğe özense bile, düşünce olmaktan çıkmak istemeyen düşünce, kendi de koymuş olsa, birtakım kurallara uymak zorundadır.
Doğuştan bazı yatkınlıklar olmadan gerçekleşemese de öğrenmeye dayanan bir insan başarısıdır düşünme. Evde, sokakta, okulda, işyerinde, olaylardan, başkalarından, özbenden, yanıla düzelte öğrenilir düşünme.
Düşünmenin öğrenmekle alıp vereceği olmadığını söylemek için insanın (düşünme diye bir şeyden azçok haberi varsa) düşünmeyi öğrenmiş olması gerekir. Oysa düşünme hiçbirzaman tam bir yetkinlikle öğrenilemez.
Büyük düşünürler bile bir bakıma düşünme-öğrencileridir.
İşler yolunda gitmeyince kafa pek işlemiyor. İşler yolunda gitti mi de, hayalgücünü yardıma çağırıp işlerin sarpa sardığını tasarlamayınca kafa işlemek istemiyor.
Bizim gibi düşünenleri, en güzel nitelemelerle bezeriz: akıllı, anlayışlı, iyi, soylu, yüce...
Bizim gibi düşünmeyenleri en aşağı erdemsizliklerle batırırız: akılsız, kör, kötü, erdemsiz, zavallı.
Benim gibi düşünmeyenlere çok şey borçluyum: Bana taban tabana karşıt olsalar da, benim düşündüklerimi çürütmekten başka bir amaç da gütmeseler, hınca kapılmaz aklımı kullanırsam, düzgün düşünmenin büyük ölçüde koşulu, vazgeçilmez yardımcısı onlar. — İçtenlikle böyle düşünmüyorsak, düşündüklerimize belbağlanmasını istemeye pek hakkımız yok.
Önemli olan düşüncelerimizle karşımızdakini tutsak almamız değil, onunla birlikte düşünmemizdir.
Bir düşüncenin benim olması, gerçekten olgun olmasını gerektirmez. Ne var ki olgun bir düşüncenin benim düşüncem olmasına çalışmalıyım. Buysa düşünürken çok kez başkalarına başvurmamı kaçınılmaz kılar. Ne var ki bunu hiçbir yan-duyguya kapılmadan, seve seve yapmak gerekir.
Düşünmek herşeyi ille de sorunlaştırmak diye anlaşılacaksa, eksik olsun öyle düşünme! Neye yönelirse yönelsin, yöneldiği şeyi eninde sonunda çarpıtıp yoksullaştırır, tadından eder böyle bir düşünme; ille de yanıta, giderek kesin yanıta varmak ister de ondan. Soru-yanıt bağını kaçınılmaz bir yargı diye benimseyen düşünmelerse, ergeç birkaç kavrama, çok kez önyargıya tutsak edip güdükleştirir insanı. Oysa düşünme, genellikle düşünme diye bilinen alışkanlıklarla işlemleri aşmaktır.
Yanlış Bir Düşünme Politikası
Nesneleri, olayları, durumları, ilişkileri, süreçleri tek bir açıklama kalıbına sığdırmaya yeltenmek, hem dünyayı darlaştırmak hem insanı küçültmektir. Açıklama güzel şey, - çeşitli açıklama yollan olduğunu bilen için ama. Örneğin, ağaçların yeşilini "ışın bileşimi" başlığı altında topladığımız belirli bir düşünme işlemiyle kendimize aydınlık kıldığımızı
söyleyebiliriz. Bu, yararlandığı yöntem, kotardığı deneylerle fizik bir aydınlatma olarak saygıdeğer bir başarıdır, kuşkusuz. Ne var ki bu açıklayışın biricik geçerli yol olduğunu savunmak, pekçok kimse bu yolun yolcusu olmaya özense de, insanı çileden çıkaran bir tutumdur aslında. Hele ağaçların yeşilini: güneşle dalların evlenmesi diye tasarlayan ozanları; yeryüzünün güzellik bezeği diye anlayan ressamları evrende yeri olmayan kişiler diye görmek, son derece üzücü bir açıklama tutumu. Ne yazık ki çoğun yanlış eğitim bu tutumu doğal bir yazgıymış gibi benimsetmeye çalışmakta.
"Bu soruyu ilk ben düşünmek isterdim" demedikçe bir soruya eğilmenin ne önemi var! Çözümü olmasa da, evreni o sorusuz tasarlayamıyorsak, o soru olmadan evren cansıkıcı
bir anlamsızlıksa, evren o sorudan ötürü yaşanmaya değer bir evrense — işte o zaman o soruya kendimizi vermeliyiz.
Böyle sorular var mı, peki? İşte eğitimin önemli görevlerinden biri, insanı bu yolda bilinçlendirmek.
Düşünmeye başlamadan önce benimsediğin sonucu, düşünmenin bitiminde ne yapıp edip elden bırakmayacaksan hiç düşünme daha iyi.
Yıkım
Bütün yıkım şurdan geliyor: önce herşeyi doğal birliğinden çekip tek tek elealıyor, sonra da birbiriyle olan ilişkilerini ortaya koymak için akla karayı seçiyoruz. Sözgelimi: düzgün düşündüğümüzü sanıp insan'ı toplumdan ayırıyor, sonra da toplumla bağlarını bulmaya çalışıyoruz; öğrenciyi öğretmenden ayrı tasarlıyor, sonra da birbirlerine yaklaştırmaya savaşıyoruz. Yeşil yaprağı güneşten ayrı elealıyor, sonra aralarındaki bağı kurmaya kalkışıyoruz. Oysa herşey birbiriyle kaynaşmış, herşey birlikte, herşey, varlık gereği bu böyle, canlıyla cansız, insanla toprak, havayla ateş, ölümle yaşam.
Düşünmek, bir çeşit borçlanmaktır. Bu tür borcu yanlış'la öderiz; karşılığında doğrular sağlarız ama.
Düşünme-Ekonomisi
Her çağın, her dönemin kafaya çivi gibi saplanan sözcükleri var. "Tanrı", "akıl", "uzay", "devrim", "çevre sağlığı", "barış" gibi kavramlar bunlar. Konuşmadan eylemeye tüm yaşama, ayrıntılara dek bunların dolayında dönüp biçimlenir. İşte "ekonomi" de bunlardan biri, birkaç yüzyıldan beri yoğunluğu hızla artan bir mıknatıs gibi etki alanına çekmedik birşey bırakmıyor. Seks'ten din'e, dostluk'tan eğlence'ye, eğitim'den yönetim'e her kesime çekidüzen veren o. Ernst March'tan beri "düşünmeye" de elattı, yakında yüz yaşında "düşünme-ekonomisi".
Az çabayla çok bilmek — dönüp dolaşıp böyle tanımlanıyor düşünme ekonomisi. Açıklamalarını yalın tutacaksın, her yönüyle evrenin yapısı yalındır da ondan; bunu yaptın mı düşünce-ekonomisine uyuyorsun demektir; herçeşit bilmede, herçeşit kültür dalında geçerli bir ilkedir bu.
Aslında sorarsanız, alabildiğine abartılıyor düşünmede ekonomi. Ekonominin başka işlerdeki yeri, önemi yadsınamaz ama bu böyle diye düşünmeyi de ekonomiye zorlamak, düşünmeyi bir bakıma ekonomiye tutsak etmek ne ekonomiye ne düşünmeye yaraşır. Gerçi boş lâf, gereksiz ayrıntı düşünmeye de ekonomiye de zararlıdır. Gene de, düşünme-ekonomisini taşıyan anavarsayımın sanıldığı gibi şaşmaz bir dayanıklılığı yok: Kesin bir veri değil evrenin yalın olduğu; tam tersine, sonu gelmez tartışmalar boşandıran bir sanı bu. Ayrıca: göreli bir kavram "yalınlık"; "neye göre yalın?" — diye sorar sormaz bulanıveriyor işler: bakış-açısına göre değişip çelişmeden çelişmeye sürüklüyor insanı yalınlık. Düğmeyi çevirince odamın elektrikle aydınlanması ile televizyon camında sesli-sözlü birtakım görüntüler görmem arasında, yalınlık yönünden, genellikle, bir ayırım gözetiriz. Bu bağlamda aydınlanma olayının görüntü olayından daha yalın olduğunu söyleriz çekinmeden. Oysa tavandan sarkan lambanın ışık saçması, bir bakıma, son derece karmaşık bazı matematik, teknik, fizik kuramlarıyla dizi dizi deney ve işlemlerin sonucu.
Matematik, bilim, teknik biryana, din, toplum, insan gibi kesimleri de, ne denli deşersek deşelim o denli yalınlığa meydan okuyan varlık alanları. Bir bakıma insan yalın bir varlık. Oysa beyin zarının küçücük bir gözeneği bile inanılmaz oranda karmaşık bir gerçeklik. Hele sanat, — ya şiir? Gel de Genç Abdal'ın:
Sakla kulum beni, saklayım seni
dizesinin anlamını, gülünç olmadan yalın bir biçimde açıkla.
"Düşünme-ekonomisi" kendi kendini çürüten bir deyim. Daha kavramın öziçeriği ekonomik bir tutumla yalınlaştırılamayacak kadar karmaşık.
Düşünme-ekonomisine gücü herşeye yeten kuşatıcı bir ilke diye bakmaktansa, araştırmaları başlatıp ileri götüren, zaman zaman başarıyla kullanılabilen yararlı bir gereç gözüyle bakmamız yerinde olur. Nitekim bir düşünceyi hem doğru hem ekonomik olmaya zorlamak yanıltıya düşmektir. İki düşünceden biri ekonomik ama yanlış, öbürü karmaşık yapılı ama doğru ise, düzgün düşünmeden uzaklaşmak istemiyorsak, ekonomik düşünmeyi bırakıp doğru olana belbağlamamız gerekir. Sağlam düşünmek, çok kez yalınlıktan kaçınıp karmaşık düşünmeye dalmaktan çekinmemektir.
Düşünmede ekonominin gücünü abartmamalıyız. Aşırı ekonomi nasıl nekeslik türünden bir eylem ve ahlâk erdemsizliğiyse, sınırları çarpıtılan bir düşünce de "ekonomi" sözcüğünün başka yörelerdeki yetkesine ne denli yaslanırsa yaslansın gene de bir bilgi ve kuram düşüklüğüdür.
İyi düşünmek, böylesi düşünme-ekonomisinden sakınmayı buyurur.
("Düşünme-ekonomisi" İçin Ek: — "Düşünme-ekonomisi" kavramı yalın içerikli bir kavram olsaydı bu konuda söylenenler çok daha kısa tutulabilirdi. Oysa yukarda değinilen birkaç noktadan da açığa çıktığı üzere çokanlamlı, kaypak bir deyimin dağınıklığı var düşünme-ekonomisinde. İşte bundan, "düşünme ekonomisi"ne geniş ve gevşek bir tutumla yaklaştığımı söyleyenler çıkarsa, tutarlı ve gerekçeli bir şey yapmak istediklerinde, bunu ancak "düşünme ekonomisi" üzerinde koca koca ciltler yazarak yapabileceklerini, kuşkusuz, gözden yitirmemek zorundadırlar.)
Düşünmek: herkesin yürüdüğü yollardan başka yollarda yürüme yürekliliği göstermek gerektirir. O yollar dönüp dolaşıp herkesin gittiği yola götürse bile, hazır yolların sürüyle yolcusu ile kendi yolunu kendi açan tek yolcu arasında büyük ayrılıklar vardır.
Başkası Düşünsün
"Benim yerime başkası düşünsün" diyen, bu olumsuz davranışın tüm sonuçlarına katlanmak zorundadır.
Kendine ve başkalarına soyut-somut yollarda yardıma çalışan herkes, özünü yeniliklere bırakmak, ürküsüz soruşturmayı göze almak zorundadır.
Kaynak: Nermi UYGUR - YAŞAMA FELSEFESİ -DENEMELER-