İktidar Güdüsü - 2
|
iktidarın bir biçimini, diyelim serveti, ötekilerden ayrı olarak incelemeye kalkışmak ancak yarım bir başarı sağlar, tıpkı enerjinin bir biçimini, öteki biçimleri de dikkate almadan incelemeye çalışmanın belirli noktalarda yetersiz kalacağı gibi. Servet nasıl askeri iktidarın ya da düşünce üzerinde etki kurmanın sonucu olabilirse aynı biçimde askeri iktidar ve düşünce üzerinde etki kurabilme de servetin sonucu olabilir. Toplumsal dinamiğin yasaları, iktidarın şu ya da bu biçimi içinde değil, sadece iktidar içinde anlatılabilecek yasalardır. Eski zamanlarda askeri iktidar, iktidarın öteki biçimlerinden ayrı durumdaydı. bunun bir sonucu olarak da zaferler ya da yenilgiler kumandanların rastgele niteliklerine bağlı görünüyordu. Zamanımızda ise, iktisadi iktidar, bütün öteki iktidar biçimlerinin kaynağı olarak ele alınmaktadır; bu da bence, tarihi tamamıyla askeri yönden ele alan ve bundan ötürü modaları geçen tarihçilerinki kadar büyük bir yanlıştır.
Propagandaya iktidarın temel biçimi gözüyle bakanlar da vardır. Bu hiç de yeni bir görüş değildir; magna est veritas et prevalebit [ Gerçek yücedir ve sonunda egemen olacaktır.] ya da 'şehitlerin kanı Kilise'nin ektiği tohumdur' diyen eski özdeyişlerde de bunu görüyoruz. Bu görüşte de, askeri ya da iktisadi görüşteki kadar gerçek ve yanılma payı vardır. Propaganda, eğer hemen hemen tamamıyla ortak bir görüş yaratabilse, karşı konulmaz bir iktidar doğurabilir; ne var ki askeri ya da iktisadi kontrolü elinde bulunduranlar, eğer isterlerse. bunu propaganda amacıyla kullanabilirler. Konumuzla fizik arasında analoji kurmayı sürdürelim: İktidar da, enerji gibi sürekli olarak bir biçimden başka bir biçime geçmektedir ve bu biçim değiştirmelerin yasalarını aramak da sosyolojiye düşer. İktidarın herhangi bir biçimini, hele günümüzde çok yapılageldiği gibi, özellikle iktisadi biçimini ötekilerden ayırmaya çalışmak, uygulama alanında büyük önem taşıyan yanlışlar doğurmuştur, hala da doğurmaktadır.
iktidar bakımından çeşitli toplumlar birbirlerinden bir çok yollardan ayrılırlar. Önce, bireylerin ya da örgütlerin sahip oldukları iktidar derecesi bakımından ayrılırlar; örneğin, örgütlenmedeki artış dolayısıyle Devlet'in bugün eskisine oranla çok daha fazla iktidara sahip olduğu apaçıktır. Toplumlar, birbirlerinden en etkili örgütlerinin cinsine göre de ayrılırlar: Bir askeri despotizm, teokrasi, plütokrasi, benzerlikleri çok az olan tiplerdir. Toplumlar bir de, iktidarın değişik yollardan elde edilişi bakımından ayrılırlar birbirlerinden: Babadan oğula kalan krallıklar bir cins yüce kişi ortaya çıkarır; büyük bir din adamında aranılan nitelikler ikinci bir cinsi; demokrasi, üçüncü bir cinsi; savaş da dördüncü bir cinsi ortaya çıkarır.
İktidara geçme olanağına sahip kişilerin sayısını sınırlayacak aristokrasi ya da babadan oğula kalma krallıklar gibi toplumsal kurumların bulunmadığı yerlerde, genellikle, iktidara geçme şansına en çok sahip olanlar, iktidara geçmeyi en çok isteyenlerdir. Bundan da, iktidarın herkese açık olduğu sistemlerde, iktidar sağlayan makamlara, bir kural olarak, sıradan insanlardan olağanüstü iktidar aşkıyla ayrılan kimselerin oturacağı sonucu çıkar. İktidar aşkı, insanoğlunun en güçlü güdülerinden biri olmasına karşın, hiç de eşit dağıtılmamıştır ve rahatlık aşkı, zevk aşkı, hatta bazen onaylanmak aşkı ile sınırlanmıştır. İktidar aşkı, fazla çekingen yaratılışlarda öndere uyma kılığına bürünmüştür ki, bu da atılgan insanlardaki iktidar dürtüsünün yayılma alanını büyütür, iktidar aşkı güçsüz olan kişilerin, olayların akışını etkileyebilmeleri olanağı da çok azdır. Toplumsal değişmelere yol açan kişiler, bir kural olarak, toplumu değiştirmek isteğini kendilerinde güçlü bir bicimde duyanlardır. Bundan ötürü de, iktidar aşkı önemlilikleri bir rastlantıdan ibaret olan kişilerin belirgin niteliğidir. İktidar aşkını insanoğlunun biricik güdüsü diye kabul edersek, hiç kuşkusuz yanılmış oluruz, oma iktidar aşkı sosyolojinin inceleyeceği değişiklikleri meydana getiren bellibaşlı güdü olduğuna göre de bu yanlış, sosyolojideki eğreti yasaları araştırmamızda bizi sanıldığı kadar yolumuzdan saptırmaz.
Toplumsal dinamiğin yasaları - bence - çeşitli biçimleri içinde düşünülen iktidarla anlatılabilir. Bu yasaları bulabilmek için, önce iktidarın biçimlerini sınıflandırmamız, sonra da bireylerin ve örgütlerin, insanların yaşamlarına kumanda etme olanağını ellerine geçiriş yolları bakımından önem taşıyan, değişik tarihsel örnekleri gözden geçirmemiz gerekir.
Bütün kitap boyunca, iki amacı birden gözönünde tutacağım: Toplumsal değişimlerin genel analizinde, iktisatçıların öğrettiklerinden daha elverişli olduğunu sandığım analiz yolunu önermek ve içinde yaşadığımız zamanla yakın geleceği, imgelemleri on sekizinci yüzyıl ile on dokuzuncu yüzyılın egemenliği altında bulunanlar için daha anlaşılır hale getirmek. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllar, çeşitli bakımlardan öteki yüzyıllardan ayrı tutulması gereken yüzyıllardır, bizlerse şimdi, yine bir çok bakımlardan, bizden önceki o çağların yaşantı ve düşünüş biçimlerine döner gibiyiz. Kendi çağımızı, çağımızın gerektirdiklerini, eski ve orta çağları anlamamız
şarttır, zira kendini boş yere on dokuzuncu yüzyıl için geçerli olan açık gerçeklerin egemenliğine kaptırmamış bir ilerlemeye, ancak böylelikle varabiliriz.
Kaynak: Betrand Russel - İKTİDAR
Propagandaya iktidarın temel biçimi gözüyle bakanlar da vardır. Bu hiç de yeni bir görüş değildir; magna est veritas et prevalebit [ Gerçek yücedir ve sonunda egemen olacaktır.] ya da 'şehitlerin kanı Kilise'nin ektiği tohumdur' diyen eski özdeyişlerde de bunu görüyoruz. Bu görüşte de, askeri ya da iktisadi görüşteki kadar gerçek ve yanılma payı vardır. Propaganda, eğer hemen hemen tamamıyla ortak bir görüş yaratabilse, karşı konulmaz bir iktidar doğurabilir; ne var ki askeri ya da iktisadi kontrolü elinde bulunduranlar, eğer isterlerse. bunu propaganda amacıyla kullanabilirler. Konumuzla fizik arasında analoji kurmayı sürdürelim: İktidar da, enerji gibi sürekli olarak bir biçimden başka bir biçime geçmektedir ve bu biçim değiştirmelerin yasalarını aramak da sosyolojiye düşer. İktidarın herhangi bir biçimini, hele günümüzde çok yapılageldiği gibi, özellikle iktisadi biçimini ötekilerden ayırmaya çalışmak, uygulama alanında büyük önem taşıyan yanlışlar doğurmuştur, hala da doğurmaktadır.
iktidar bakımından çeşitli toplumlar birbirlerinden bir çok yollardan ayrılırlar. Önce, bireylerin ya da örgütlerin sahip oldukları iktidar derecesi bakımından ayrılırlar; örneğin, örgütlenmedeki artış dolayısıyle Devlet'in bugün eskisine oranla çok daha fazla iktidara sahip olduğu apaçıktır. Toplumlar, birbirlerinden en etkili örgütlerinin cinsine göre de ayrılırlar: Bir askeri despotizm, teokrasi, plütokrasi, benzerlikleri çok az olan tiplerdir. Toplumlar bir de, iktidarın değişik yollardan elde edilişi bakımından ayrılırlar birbirlerinden: Babadan oğula kalan krallıklar bir cins yüce kişi ortaya çıkarır; büyük bir din adamında aranılan nitelikler ikinci bir cinsi; demokrasi, üçüncü bir cinsi; savaş da dördüncü bir cinsi ortaya çıkarır.
İktidara geçme olanağına sahip kişilerin sayısını sınırlayacak aristokrasi ya da babadan oğula kalma krallıklar gibi toplumsal kurumların bulunmadığı yerlerde, genellikle, iktidara geçme şansına en çok sahip olanlar, iktidara geçmeyi en çok isteyenlerdir. Bundan da, iktidarın herkese açık olduğu sistemlerde, iktidar sağlayan makamlara, bir kural olarak, sıradan insanlardan olağanüstü iktidar aşkıyla ayrılan kimselerin oturacağı sonucu çıkar. İktidar aşkı, insanoğlunun en güçlü güdülerinden biri olmasına karşın, hiç de eşit dağıtılmamıştır ve rahatlık aşkı, zevk aşkı, hatta bazen onaylanmak aşkı ile sınırlanmıştır. İktidar aşkı, fazla çekingen yaratılışlarda öndere uyma kılığına bürünmüştür ki, bu da atılgan insanlardaki iktidar dürtüsünün yayılma alanını büyütür, iktidar aşkı güçsüz olan kişilerin, olayların akışını etkileyebilmeleri olanağı da çok azdır. Toplumsal değişmelere yol açan kişiler, bir kural olarak, toplumu değiştirmek isteğini kendilerinde güçlü bir bicimde duyanlardır. Bundan ötürü de, iktidar aşkı önemlilikleri bir rastlantıdan ibaret olan kişilerin belirgin niteliğidir. İktidar aşkını insanoğlunun biricik güdüsü diye kabul edersek, hiç kuşkusuz yanılmış oluruz, oma iktidar aşkı sosyolojinin inceleyeceği değişiklikleri meydana getiren bellibaşlı güdü olduğuna göre de bu yanlış, sosyolojideki eğreti yasaları araştırmamızda bizi sanıldığı kadar yolumuzdan saptırmaz.
Toplumsal dinamiğin yasaları - bence - çeşitli biçimleri içinde düşünülen iktidarla anlatılabilir. Bu yasaları bulabilmek için, önce iktidarın biçimlerini sınıflandırmamız, sonra da bireylerin ve örgütlerin, insanların yaşamlarına kumanda etme olanağını ellerine geçiriş yolları bakımından önem taşıyan, değişik tarihsel örnekleri gözden geçirmemiz gerekir.
Bütün kitap boyunca, iki amacı birden gözönünde tutacağım: Toplumsal değişimlerin genel analizinde, iktisatçıların öğrettiklerinden daha elverişli olduğunu sandığım analiz yolunu önermek ve içinde yaşadığımız zamanla yakın geleceği, imgelemleri on sekizinci yüzyıl ile on dokuzuncu yüzyılın egemenliği altında bulunanlar için daha anlaşılır hale getirmek. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllar, çeşitli bakımlardan öteki yüzyıllardan ayrı tutulması gereken yüzyıllardır, bizlerse şimdi, yine bir çok bakımlardan, bizden önceki o çağların yaşantı ve düşünüş biçimlerine döner gibiyiz. Kendi çağımızı, çağımızın gerektirdiklerini, eski ve orta çağları anlamamız
şarttır, zira kendini boş yere on dokuzuncu yüzyıl için geçerli olan açık gerçeklerin egemenliğine kaptırmamış bir ilerlemeye, ancak böylelikle varabiliriz.
Kaynak: Betrand Russel - İKTİDAR