Platon'un Düşünler (İdealar) Kuramı - 3
|
Sokrates, kendi görüşüne göre, "öbür bütün şeylerin paylaştığı belirli idealar bulunduğunu, bütün şeylerin, adlarını bu belirli idealardan aldığını; sözgelimi, benzerlerin benzerlikten pay aldıkları için benzer; büyük nesnelerin büyüklükten pay aldıkları için büyük; adil ve güzel nesnelerin adalet ve güzellikten pay aldıkları için adil ve güzel olduklarını" kabul eder.
Güçlük çıkarmaya çalışır Parmenides:
a. Birey, ideanın bütününü mü yoksa bir parçasını mı paylaşır. Her iki görüşe de itiraz edilebilir. Önceki doğruysa bir nesne aynı anda değişik yerdedir. İkinci doğruysa idea bölünebilir, küçüklüğün bir parçasına sahip olan nesne mutlak küçüklükten daha da küçük olur. Bu da saçmadır.
b. Bir birey bir ideayı paylaşıyorsa birey ve idea benzerdir. Dolayısıyle, tikellerle köken ideayı içine alan bir başka idea bulmak gerekecek, iş sonsuza değin gidecektir. Sonuçta, her idea tek olacağına; sonsuz idealar dizisi bulunacaktır (Aristoteles'in, "üçüncü kişi" kanıtının aynıdır bu.)
c. "b" deki nedenle, kendilerini paylaşan tikellere benzemez idealar.
d. Sokrates, tek düşüncelerin, belki de idealar olduğunu anlatır. Parmenidcs'e gelince o, düşüncelerin herhangi bir şey konusunda olması gerektiğini ileri sürer.
e. Eğer varsa, bilgimiz mutlak olmadığından, ideaların bizce bilinmemesi gerekir.
f. Tanrı'nın bilgisi mutlaksa, bizi bilmeyecek, dolayısıyla yönetemeyecektir. (Tikel, tümeli paylaşamıyacağından)
Yine de büsbütün bırakılmış değildir idealar kuramı. " İdealar bulunmaksızın, zihnin dayanağı olamaz, böylece usavurma yıkılır" diyor Sokrates. Parmenides de güçlüğü, Sokrates'in eğitimindeki eksikliğine bağlıyor. Belirli hiçbir sonuca varılamıyor.
Platon'un, duyulur tikellerin gerçekliğine yönelttiği karşı duruşlar, sanırım, ince elemeye gelmez. Sözgelimi o, güzel olanın bir bakıma çirkin, çift olanın bir bakıma yarım olacağını söyler. Fakat örnegin, bir sanat yapıtının bir bakıma güzel, bir bakıma çirkin olduğunu söylediğimizde, çözümleme, hiç değilse, kuramsal olarak "bu yan ya da görünüş güzel; bu yan ya da görünüş çirkin" dememize daima elverecektir. "Çift" ya da "yarım" sözcükleri de göreli terimlerdir. İkinin, birin iki katı, dördün yarısı olması çelişmeli değildir. Platon, göreli terimleri anlamamış olmanın güçlüğünü çekmiştir. A, B'den büyük, C'den küçükse, onun hem büyük hem küçük olması çelişmeli geliyordu Platon'a. Böyle güçlükler, artık felsefenin çocukluk sayrılıklarıdır.
Gerçekle görünüş arasındaki ayrım, ona Parmenides, Platon ve Hegel yönünden yüklenmiş sonuçlara sahip olamaz. Eğer görünüş gerçekten görünüyorsa, o bir hiç değil, gerçeğin bir parçasıdır. Tam Parmenides biçimi bir kanıt bu. Görünüş gerçekten görünmüyorsa neden kafamızı yoralım? Biri çıkıp, gerçeğin gerçekten görünmediğini, görünür göründüğünü ileri sürebilir. İşe yaramaz bu yine de. Çünkü "o gerçekten görünür mü görünüyor, yoksa görünürden mi görünür görünüyor?" biçiminde bir soru sorabiliriz. Görünüş eğer, görünür görünüyorsa bile ergeç, gerçekten görünen bir şeye ulaşmamız gerekir. Tanrı yönünden yaradılmış tek bir gerçek yatağa karşın pek çok yatak bulunduğunun göründüğünü yadsımayı usundan bile geçirmemiştir Platon. Pek çok görünüş olduğu olgusunun içerimlerini düşünmüş görünmüyor. Sözü edilen çokluk gerçeğin bir parçasıdır. Dünyayı, biri öbüründen daha gerçek iki bölüme ayırma çabası başarısızlığa mahkumdur.
Bu noktayla bağlantılı olarak, başka bir görüşü daha var Platon'un: Bilgi ve kanının ayrı öznelere ilişkin olması görüşü: Kar yağacağını sanıyorsam bu bir kanı, kar yağdığını görüyorsam bu bir bilgidir. Bilgi kesin ve yanılmazdır. Kanıysa yanılır olmakla kalmaz, yanlıştır da zorunlukla. Çünkü, Platon, yalnız, görünüşün gerçekliğini varsayar. Bütün bunlar, Parmenides'i yinelemekten öteye geçmez.
Platon metafiziğinin Parmenides'ten ayrıldığı bir nokta sözkonusu: Parmenides için yalnız bir idea var. Platon içinse pek çok idealar. Yalnız, güzellik, doğruluk, iyilik değil, gördüğümüz gibi, "Tanrı yönünden yaradılmış, yatak, insan, kedi, köpek, Nuh'un gemisini dolduracak daha pek çok yaratık ideası yer almaktadır gökte. Bununla birlikte Devlet'te bütün bunlar henüz düşünülüp taşınılmış görünmüyor. Düşüncenin nesnesi olabilirse de biçim ya da idea bir düşünce değildir. Tanrı'nın, onu nasıl yaratabilmiş olduğunu anlamak güç. İdeanın varlığı zaman dışı. Tanrı, ancak düşüncesinde bir yatak yaratmaya karar vermiş olabilirdi. Karar verince de, o düşüncenin nesnesi olarak, bize kendisi yönünden yaratıldığı bildirilen Platon-yatağı'nı ortaya koymuş olacak. Zamansız olan, yaratılmamış olmalıdır gerçekte. Burada, pek çok filozof-tanrıbilimciyi sıkıntıya sokan bir güçlükle karşılaşıyoruz. Yaratılan dünya zorunsuz; bizimki gibi, kötü olarak kınanan sıradan bir dünyadır. Yaratıcı'nın, sadece yanılgıyı ve kötülüğü yaratmış olduğu anlaşılıyor. Kimi Gnostik'lerin tutarlı olmak için onaylıyacağı bu görüş, Platon'un başka yapıtlarında olduğunca, Devlet'te de yüzeye çıkmamış.
Koruyucu olacak filosof, Platon'a göre, mağaraya dönmeli ve doğruluk güneşini görmemiş olanlar arasında yaşamalı. Tanrı da yarattığını düzeltmek istiyorsa, aynı biçimde davranmalı. Bir Hristiyan Platon'cusu, "incarnation"u(Tanrı'nın oğlu sayılan İsa'nın, insan biçim ve yapısını alması. Başka türlü söylenirse, Tanrısal ve insansal niteliklerin bir insanda cisimlenmesi.) böyle yorumlayabilirdi. Fakat, Tanrının idealar dünyasından memnun olmayışının nedenini açıklamak tümüyle olanaksız kalıyor. Filosof mağarayı yaratılmış bulur, Tanrı kayrasiyle (lütfuyla) oraya döner. Fakat, yaratıcı eğer her şeyi kendi yaratmışsa, "mağarayı" yaratmıyabilirdi biçiminde düşünenler çıkabilir.
Güçlük belki de Hristiyanlığın Tanrı anlayışından doğduğu için, Platon'a yüklenemez. Çünkü filosofumuz, Tanrı'nın her şeyi değil, sadece iyiyi yarattığını söylemiştir. Duyulur dünyadaki çokluk, onun görüşüne göre, Tanrı'dan başka bir kavrama ilişkin olacaktır. Belki de idealar, Tanrı'nın özünü yapan öğeler ölçüsünde, Tanrı yönünden "yaratılmış" değildir. Sonuçta, ideaların çokluğu, bilimsel (nihai) durum değildir. Bilimsel durumda sadece, Tanrı yada iyi bulunur. İdealar ona sıfat olarak verilir. Her halde, Platon'un olanaklı yorumu budur.
Platon daha sonra, koruyucu olacak bir gencin eğitimi konusunda ilginç bir tasariyle çıkar karşımıza. Böyle bir gencin anlıksal (intellectual), ahlaksal (moral) nitelikleri dolayısıyla, böyle bir onur için, seçildiğini öğrenmiştik. O, doğru ve nazik olmalı, iyi bir belleğe, uyuşkun bir zihne sahip bulunmalı, öğrenmekten hoşlanmalıydı. Anılan artamlar dolayısıyle seçilen genç, 20 - 30 yaş arasını şu dört Pythagorasçı bilimi öğrenmekle geçirecektir: Aritmetik, düzlem ve katı cisimler geometrisi; gökbilim, müzik. Bu çalışmalar, çıkarcı bir tinle izlenmiyecek, gencin zihnini zamansız şeylerin görü'süne hazırlıyacaktır. Sözgelimi, gökbilimde edimsel (actual)gök cisimlerinin öğrenme sıkıntısına girilmeyecek, ideal gök cisimlerinin hareketiyle ilgili matematik ele alınacaktır Size saçma gelir bu. Fakat "yararlı olmuştur" dersem şaşmayın. Böyle bir durumun ortaya çıkması ilginçtir. Anlatalım:
Gezegenlerin görünen devinimleri, onlar, inceden inceye çözümlenene değin, Pythagoras'ın yaratıcısının istemiş olacağı gibi değil, düzensiz ve karmaşık bulunur. Her Grek'in, göklerde, matematik güzelliğin bir örneğini gördüğü açık. Böylesi ancak, gezegenlerin çemberler çizerek devinmesiyle olanaklıydı. İyi kavramı üzerinde durmasına bakılırsa, özellikle aynı kanıyı benimsemiş olacaktır Platon. Sonuçta şu sorun çıkar ortaya: Gezegen devinilerinin görünüşteki düzensizliğini, düzen, güzellik ve yalınlığa indirgeyecek herhangi bir varsayım var mıdır? Eğer varsa, iyi ideası bu varsayımı ileri sürmeyi yerinde bulduracaktır. Samoslu Aristarchos şöyle bir varsayım buldu: Yeryüzü dahil bütün gezegenler, güneşin çevresinde çember çizerek dolanırlar. Bu görüş, kısmen, "Pythagorasçılar"ı o görüşe benzer bir varsayımın sahibi sayan Aristoteles'in (De coelo,293 a) üstün etkisi dolayısıyla 2000 yıl hayırlanmış (reddedilmiş), ancak Koppernicus yönünden canlandırılmıştır. Onun başarısı, Platon'un gökbilime karşı estetik eğilimini haklı buldurabilirdi." Maalesef Kepler, gezegenlerin çember değil elips çizdiğini, güneşin merkezde değil odakta bulunduğunu kanıtladı. Sonra Newton, yörüngelerin tam elips olmadığını ortaya koydu. Böylece Platon'un aradığı ve anlaşıldığına göre Aristarchos'un bulduğu geometrik yalınlığın sanrısal (illusory) olduğu anlaşıldı.
SAÇMA DA YARARLIDIR
Böyle bir durum şu ilkeyi kanıtlar bilim tarihinde. Saçma da olsa, herhangi bir varsayım, bir bulucuya konuları yeni bir yolda düşündürüyorsa yararlı olabilir. Rastlantısal olarak, böyle bir ereğe yarıyan bir varsayımın gelişmeye engel olması da olasıdır. Dünyayı bilimsel yönden anlamanın anahtarı olarak iyiye inanç, belirli bir dönemde gökbilime yararlı, belirli bir dönemde zararlı olmuştur. Platon'un sağtöresel ve estetik eğilimi, Aristotelcs'in bu konuda- daha da ileri gitmesi, Grek bilimini öldürmüştür.
MODERN PLATONCULARIN ÖZELLİGİ
Platon'un aritmetik ve geometri üzerinde bunca önemle durmasına karşın, modern Platoncuların hemen ayrılsız (istisnasız) matematik bilgisinden yoksun olması dikkati çekiyor. hem bu kişiler, felsefeler üzerinde çok daha etki yapmışlardır. uzmanlaşmanın kötülüklerinden biridir bu: Adamlar kalkmış gençliklerinin büyük bir bölümünü Grek dili öğrenmeye harcamış, Platon konusunda yazıp
çizebilmek için, Platon'un önemli saydığı bilimleri öğrenecek vakit bulamamış.
Kaynak: Bertrand Russel - Batı Felsefesi Tarihi Cilt 1
Güçlük çıkarmaya çalışır Parmenides:
a. Birey, ideanın bütününü mü yoksa bir parçasını mı paylaşır. Her iki görüşe de itiraz edilebilir. Önceki doğruysa bir nesne aynı anda değişik yerdedir. İkinci doğruysa idea bölünebilir, küçüklüğün bir parçasına sahip olan nesne mutlak küçüklükten daha da küçük olur. Bu da saçmadır.
b. Bir birey bir ideayı paylaşıyorsa birey ve idea benzerdir. Dolayısıyle, tikellerle köken ideayı içine alan bir başka idea bulmak gerekecek, iş sonsuza değin gidecektir. Sonuçta, her idea tek olacağına; sonsuz idealar dizisi bulunacaktır (Aristoteles'in, "üçüncü kişi" kanıtının aynıdır bu.)
c. "b" deki nedenle, kendilerini paylaşan tikellere benzemez idealar.
d. Sokrates, tek düşüncelerin, belki de idealar olduğunu anlatır. Parmenidcs'e gelince o, düşüncelerin herhangi bir şey konusunda olması gerektiğini ileri sürer.
e. Eğer varsa, bilgimiz mutlak olmadığından, ideaların bizce bilinmemesi gerekir.
f. Tanrı'nın bilgisi mutlaksa, bizi bilmeyecek, dolayısıyla yönetemeyecektir. (Tikel, tümeli paylaşamıyacağından)
Yine de büsbütün bırakılmış değildir idealar kuramı. " İdealar bulunmaksızın, zihnin dayanağı olamaz, böylece usavurma yıkılır" diyor Sokrates. Parmenides de güçlüğü, Sokrates'in eğitimindeki eksikliğine bağlıyor. Belirli hiçbir sonuca varılamıyor.
Platon'un, duyulur tikellerin gerçekliğine yönelttiği karşı duruşlar, sanırım, ince elemeye gelmez. Sözgelimi o, güzel olanın bir bakıma çirkin, çift olanın bir bakıma yarım olacağını söyler. Fakat örnegin, bir sanat yapıtının bir bakıma güzel, bir bakıma çirkin olduğunu söylediğimizde, çözümleme, hiç değilse, kuramsal olarak "bu yan ya da görünüş güzel; bu yan ya da görünüş çirkin" dememize daima elverecektir. "Çift" ya da "yarım" sözcükleri de göreli terimlerdir. İkinin, birin iki katı, dördün yarısı olması çelişmeli değildir. Platon, göreli terimleri anlamamış olmanın güçlüğünü çekmiştir. A, B'den büyük, C'den küçükse, onun hem büyük hem küçük olması çelişmeli geliyordu Platon'a. Böyle güçlükler, artık felsefenin çocukluk sayrılıklarıdır.
Gerçekle görünüş arasındaki ayrım, ona Parmenides, Platon ve Hegel yönünden yüklenmiş sonuçlara sahip olamaz. Eğer görünüş gerçekten görünüyorsa, o bir hiç değil, gerçeğin bir parçasıdır. Tam Parmenides biçimi bir kanıt bu. Görünüş gerçekten görünmüyorsa neden kafamızı yoralım? Biri çıkıp, gerçeğin gerçekten görünmediğini, görünür göründüğünü ileri sürebilir. İşe yaramaz bu yine de. Çünkü "o gerçekten görünür mü görünüyor, yoksa görünürden mi görünür görünüyor?" biçiminde bir soru sorabiliriz. Görünüş eğer, görünür görünüyorsa bile ergeç, gerçekten görünen bir şeye ulaşmamız gerekir. Tanrı yönünden yaradılmış tek bir gerçek yatağa karşın pek çok yatak bulunduğunun göründüğünü yadsımayı usundan bile geçirmemiştir Platon. Pek çok görünüş olduğu olgusunun içerimlerini düşünmüş görünmüyor. Sözü edilen çokluk gerçeğin bir parçasıdır. Dünyayı, biri öbüründen daha gerçek iki bölüme ayırma çabası başarısızlığa mahkumdur.
Bu noktayla bağlantılı olarak, başka bir görüşü daha var Platon'un: Bilgi ve kanının ayrı öznelere ilişkin olması görüşü: Kar yağacağını sanıyorsam bu bir kanı, kar yağdığını görüyorsam bu bir bilgidir. Bilgi kesin ve yanılmazdır. Kanıysa yanılır olmakla kalmaz, yanlıştır da zorunlukla. Çünkü, Platon, yalnız, görünüşün gerçekliğini varsayar. Bütün bunlar, Parmenides'i yinelemekten öteye geçmez.
Platon metafiziğinin Parmenides'ten ayrıldığı bir nokta sözkonusu: Parmenides için yalnız bir idea var. Platon içinse pek çok idealar. Yalnız, güzellik, doğruluk, iyilik değil, gördüğümüz gibi, "Tanrı yönünden yaradılmış, yatak, insan, kedi, köpek, Nuh'un gemisini dolduracak daha pek çok yaratık ideası yer almaktadır gökte. Bununla birlikte Devlet'te bütün bunlar henüz düşünülüp taşınılmış görünmüyor. Düşüncenin nesnesi olabilirse de biçim ya da idea bir düşünce değildir. Tanrı'nın, onu nasıl yaratabilmiş olduğunu anlamak güç. İdeanın varlığı zaman dışı. Tanrı, ancak düşüncesinde bir yatak yaratmaya karar vermiş olabilirdi. Karar verince de, o düşüncenin nesnesi olarak, bize kendisi yönünden yaratıldığı bildirilen Platon-yatağı'nı ortaya koymuş olacak. Zamansız olan, yaratılmamış olmalıdır gerçekte. Burada, pek çok filozof-tanrıbilimciyi sıkıntıya sokan bir güçlükle karşılaşıyoruz. Yaratılan dünya zorunsuz; bizimki gibi, kötü olarak kınanan sıradan bir dünyadır. Yaratıcı'nın, sadece yanılgıyı ve kötülüğü yaratmış olduğu anlaşılıyor. Kimi Gnostik'lerin tutarlı olmak için onaylıyacağı bu görüş, Platon'un başka yapıtlarında olduğunca, Devlet'te de yüzeye çıkmamış.
Koruyucu olacak filosof, Platon'a göre, mağaraya dönmeli ve doğruluk güneşini görmemiş olanlar arasında yaşamalı. Tanrı da yarattığını düzeltmek istiyorsa, aynı biçimde davranmalı. Bir Hristiyan Platon'cusu, "incarnation"u(Tanrı'nın oğlu sayılan İsa'nın, insan biçim ve yapısını alması. Başka türlü söylenirse, Tanrısal ve insansal niteliklerin bir insanda cisimlenmesi.) böyle yorumlayabilirdi. Fakat, Tanrının idealar dünyasından memnun olmayışının nedenini açıklamak tümüyle olanaksız kalıyor. Filosof mağarayı yaratılmış bulur, Tanrı kayrasiyle (lütfuyla) oraya döner. Fakat, yaratıcı eğer her şeyi kendi yaratmışsa, "mağarayı" yaratmıyabilirdi biçiminde düşünenler çıkabilir.
Güçlük belki de Hristiyanlığın Tanrı anlayışından doğduğu için, Platon'a yüklenemez. Çünkü filosofumuz, Tanrı'nın her şeyi değil, sadece iyiyi yarattığını söylemiştir. Duyulur dünyadaki çokluk, onun görüşüne göre, Tanrı'dan başka bir kavrama ilişkin olacaktır. Belki de idealar, Tanrı'nın özünü yapan öğeler ölçüsünde, Tanrı yönünden "yaratılmış" değildir. Sonuçta, ideaların çokluğu, bilimsel (nihai) durum değildir. Bilimsel durumda sadece, Tanrı yada iyi bulunur. İdealar ona sıfat olarak verilir. Her halde, Platon'un olanaklı yorumu budur.
Platon daha sonra, koruyucu olacak bir gencin eğitimi konusunda ilginç bir tasariyle çıkar karşımıza. Böyle bir gencin anlıksal (intellectual), ahlaksal (moral) nitelikleri dolayısıyla, böyle bir onur için, seçildiğini öğrenmiştik. O, doğru ve nazik olmalı, iyi bir belleğe, uyuşkun bir zihne sahip bulunmalı, öğrenmekten hoşlanmalıydı. Anılan artamlar dolayısıyle seçilen genç, 20 - 30 yaş arasını şu dört Pythagorasçı bilimi öğrenmekle geçirecektir: Aritmetik, düzlem ve katı cisimler geometrisi; gökbilim, müzik. Bu çalışmalar, çıkarcı bir tinle izlenmiyecek, gencin zihnini zamansız şeylerin görü'süne hazırlıyacaktır. Sözgelimi, gökbilimde edimsel (actual)gök cisimlerinin öğrenme sıkıntısına girilmeyecek, ideal gök cisimlerinin hareketiyle ilgili matematik ele alınacaktır Size saçma gelir bu. Fakat "yararlı olmuştur" dersem şaşmayın. Böyle bir durumun ortaya çıkması ilginçtir. Anlatalım:
Gezegenlerin görünen devinimleri, onlar, inceden inceye çözümlenene değin, Pythagoras'ın yaratıcısının istemiş olacağı gibi değil, düzensiz ve karmaşık bulunur. Her Grek'in, göklerde, matematik güzelliğin bir örneğini gördüğü açık. Böylesi ancak, gezegenlerin çemberler çizerek devinmesiyle olanaklıydı. İyi kavramı üzerinde durmasına bakılırsa, özellikle aynı kanıyı benimsemiş olacaktır Platon. Sonuçta şu sorun çıkar ortaya: Gezegen devinilerinin görünüşteki düzensizliğini, düzen, güzellik ve yalınlığa indirgeyecek herhangi bir varsayım var mıdır? Eğer varsa, iyi ideası bu varsayımı ileri sürmeyi yerinde bulduracaktır. Samoslu Aristarchos şöyle bir varsayım buldu: Yeryüzü dahil bütün gezegenler, güneşin çevresinde çember çizerek dolanırlar. Bu görüş, kısmen, "Pythagorasçılar"ı o görüşe benzer bir varsayımın sahibi sayan Aristoteles'in (De coelo,293 a) üstün etkisi dolayısıyla 2000 yıl hayırlanmış (reddedilmiş), ancak Koppernicus yönünden canlandırılmıştır. Onun başarısı, Platon'un gökbilime karşı estetik eğilimini haklı buldurabilirdi." Maalesef Kepler, gezegenlerin çember değil elips çizdiğini, güneşin merkezde değil odakta bulunduğunu kanıtladı. Sonra Newton, yörüngelerin tam elips olmadığını ortaya koydu. Böylece Platon'un aradığı ve anlaşıldığına göre Aristarchos'un bulduğu geometrik yalınlığın sanrısal (illusory) olduğu anlaşıldı.
SAÇMA DA YARARLIDIR
Böyle bir durum şu ilkeyi kanıtlar bilim tarihinde. Saçma da olsa, herhangi bir varsayım, bir bulucuya konuları yeni bir yolda düşündürüyorsa yararlı olabilir. Rastlantısal olarak, böyle bir ereğe yarıyan bir varsayımın gelişmeye engel olması da olasıdır. Dünyayı bilimsel yönden anlamanın anahtarı olarak iyiye inanç, belirli bir dönemde gökbilime yararlı, belirli bir dönemde zararlı olmuştur. Platon'un sağtöresel ve estetik eğilimi, Aristotelcs'in bu konuda- daha da ileri gitmesi, Grek bilimini öldürmüştür.
MODERN PLATONCULARIN ÖZELLİGİ
Platon'un aritmetik ve geometri üzerinde bunca önemle durmasına karşın, modern Platoncuların hemen ayrılsız (istisnasız) matematik bilgisinden yoksun olması dikkati çekiyor. hem bu kişiler, felsefeler üzerinde çok daha etki yapmışlardır. uzmanlaşmanın kötülüklerinden biridir bu: Adamlar kalkmış gençliklerinin büyük bir bölümünü Grek dili öğrenmeye harcamış, Platon konusunda yazıp
çizebilmek için, Platon'un önemli saydığı bilimleri öğrenecek vakit bulamamış.
Kaynak: Bertrand Russel - Batı Felsefesi Tarihi Cilt 1