CİCERO - DOSTLUK ( devam )

VI

Dostluk insanların, insanlarla ve tanrılarla ilgili her şeyde, yakınlık ve
sevecenlik duygularıyla anlaşmasıdır. Bilgelik bir yana bırakılacak olursa,
ölmez tanrıların insana bundan daha iyi bir şey verdiğini sanmıyorum. Kimi
zenginliği, kimi tam sağlığı, kimi etkililiği, kimi toplumsal konumları,
birçokları da zevkleri üstün tutarlar. Bu sonuncusu hayvanlara yaraşır;
ötekileri geçici, kuşkuludur; bizim kararlarımızdan çok yazgının cilvesine
bağlıdır. Katıksız iyiliğin erdemde bulunduğuna inananların çok hakkı var.

Çünkü dostluğu hem doğuran, hem sürdüren, erdemdir; erdem olmadan dostluğun
hiçbir türü olamaz. Şimdi günlük yaşamda ve dilimizde erdem sözcüğüne verilen
anlamı açıklayalım: birçok bilginin yaptığı gibi, onu parlak sözcüklerin
ölçüsüne vurmayalım: Paulus, Cato, Galus, Scipio, Phillus (36) gibi iyi sayılan
insanlara iyi diyelim. Onların iyiliği her günlük yaşam için yeter; hiçbir yerde,
hiçbir zaman bulunmayan insanları da bir yana bırakalım. Bu gibi kimseler
arasındaki dostlukta özel yararlar vardır ki, saymakla bitiremem. Önce, Ennius'un
(37) dediği gibi, dostluğun karşılıklı yakınlığında kendisini dinlendirmeyen
insan için yaşam, yaşam mıdır? (38) Karşısında kendinle konuşuyormuş gibi her
şeyi söylemeyi göze alabileceğin birini bulmaktan daha tatlı ne var? İyi
günlerinde senin kadar sevinecek biri olmasaydı mutluluğundan ne zevk alırdın?
Öte yandan da, kara günlerinde senden çok üzülecek bir dostun olmasaydı, o
günlere katlanmak güç olurdu. Son olarak, peşinde koşulan her şey genellikle bir
tek işe yarar: servet, harcamaya yarar; sözü geçerlik, saygınlık; toplumsal
konum, övülme; zevkler, neşe getirir; sağlık, acıdan kurtarır, bedenini
istediğin gibi kullanmana yardım eder. Dostluk, birçok iyiliği bir araya toplar,
gözlerini nereye çevirirsen onu orada hazır bulursun, hiçbir yere yabancı,
hiçbir zaman yersiz ve can sıkıcı değildir; bunun için derler ki, ateş ve sudan
çok dosta gereksinmemiz vardır. Hem ben burada, halk arasındaki ya da düzeyli
insanlar arasındaki dostluktan değil -bunun bile kendilerine göre zevk ve
yararları vardır- adları sayılan birkaç kişinin dostluğu gibi gerçek ve yetkin
dostluktan söz ediyorum. Dostluk mutlu günleri daha aydınlık yapar, yıkımları
dağıtıp paylaşarak hafifletir.

VII

Dostluğun çok ve büyük yararları olmakla birlikte, biri ötekilere çok üstündür:
dostluk, gelecek için parlak bir umut ışığıdır; ruhu güçsüzlüğe düşmekten ve
kendini kapıp koyuvermekten alıkor. Çünkü gerçek dosta bakan insan, sanki onda
kendi örneğini görür. Bu yüzden, uzaktaki dostlar yanımızdadır, yoksullar zengin
olur, güçsüzler güçlü; dahası, -söylemesi güç!- ölüler yaşamayı sürdürürler:
dostlara duyulan saygı, onların anısı, özlemi o derece insanın içindedir. Onun
için onların ölümü mutlu, ötekilerin yaşamı övülmeye değer sayılır. Doğadan
sevgi ve yakınlık bağı kaldırılsa, hiçbir ev, hiçbir kent ayakta duramaz. Tarım
bile yapılamaz. Bu kadarı yetmezse, dostluğun, anlaşmanın gücü, düşünce
ayrılıklarından ve anlaşmazlıklardan kestirilebilir: hangi güçlü aile, hangi
sağlam devlet vardır ki, kin ve anlaşmazlıklarla temelinden sarsılmasın? Bundan
dostlukta ne büyük iyilikler olduğunu anlayabilirsin. Derler ki, Agrigentumlu
bir bilgin (39), tanrıların esiniyle yazdığı Yunanca şiirlerinde, bütün dünyada
ve evrende duran ya da kımıldayan her şeyin dostlukla birleştiğini,
anlaşmazlıkla ayrıldığını bildirirmiş. Bütün ölümlüler de böyle düşünür ve
davranışlarıyla bunu tanıtlarlar. Bu yüzden tehlikeye atılarak ya da tehlikeyi
paylaşarak dostuna yardım etmek gerektiği zaman yardım eden insanın bu
davranışını göklere çıkarmayacak kimse var mıdır? Daha geçenlerde konuğum ve
dostum M. Pacuvius'un (40) yeni oyunu oynanırken, bütün tiyatrodan yükselen o
övgü sesleri neydi! Kral (41) hangisinin Orestes olduğunu bilmediğinden, Pylades
onun yerine kendisini feda etmek üzere, kendisinin Orestes olduğunu söylüyor;
Orestes de gerçekte Orestes olduğu için, "Orestes benim!" diye direniyordu.
Seyirciler, ayakta, bu uydurma olayı alkışlıyorlardı. Gerçeği karşısında kim
bilir ne yapacaklardı? Doğa burada gücünü kolayca ortaya koydu: insanlar,
kendilerinin yapamadığı şeyi bir başkasının yaptığını görünce onun davranışını
doğru buldular.

Dostluk üzerine bildiklerimi söyleyebildim sanırım. Bundan başka söylenecek
şeyler varsa, -sanırım pek çok vardır- bunları, isterseniz, bu sorunları
inceleyenlerden sorun.

FANNIUS - Biz daha çok senden dinlemeyi isterdik. Gerçi bu konuyu onlardan da
sordum, sözlerini seve seve de dinledim, ama senin konuşma biçimin bambaşka.

SCAEVOLA - Geçende Scipio'nun bahçelerinde devlet konusunda düşünce yürütülürken
bulunsaydın, bu sözleri daha güçlü söylerdin. Laelius, Philus'un o kadar özenle
hazırlanmış söylevine karşı, nasıl adaletin savunmanı kesildi, görmeliydin (42)!

FANNIUS - Adaletli bir insan için adaleti savunmak çok kolay olmuştur.

SCAEVOLA - Peki? Dostluğu büyük bir bağlılık, direnç ve doğrulukla koruması
yüzünden ün almış bir insan için, dostluktan söz açmak kolay olmayacak mı?


VIII


LAELİUS - İşte buna zorbalık derler. Beni nasıl konuşmaya zorlamış olursanız
olun, yaptığınız zorbalıktır. Ama damatlarımın isteklerine karşı koymak, hem de
iyi bir işte olursa, hem güçtür, hem de haksızlık olur:

Dostluk konusunda düşündüğümde, hep şu noktayı göz önünde tutmalı diye de
düşünürüm: acaba dostluğu arattıran neden güçsüzlük ya da gereksinim midir?
Acaba karşılıklı yardımlaşmaya girişirken insanların amacı tek başlarına pek
başaramayacakları şeyi bir başkasının yardımıyla elde etmek, sırası gelince
karşılığını yapmak mıdır? Yoksa bu yardımlaşma dostluğun özelliğidir de,
dostluğun daha derin, daha soylu, salt doğanın yarattığı başka bir nedeni mi
vardır? Dostluğa adını veren sevgi (43), insanların yakınlık duygularıyla
birbirine bağlanmasında başlıca nedendir. Çünkü çıkarlar çok kez kendine dost
süsü veren ve durum gerektiği için saygı, ilgi gösteren insanlardan bile elde
edilebilir; oysa dostlukta hiçbir şey yalan ve yapmacık değildir, her şey
gerçektir ve içten gelir. Bu yüzden, sanırım, dostluğu gereksinim değil, doğa
yaratır. Dostluğun doğuşunda ondan ne çıkarlar elde edileceği düşüncesinden çok,
ruhların sevgiyle bağlanması var. Bu sevginin ne türlü olduğu hayvanlarda bile
fark edilebilir. Hayvanlar bir süre için yavrularını o kadar severler ki,
sevgileri apaçık görülebilir; bu sevgi insanlarda daha da açıktır: önce, ana
baba ve çocuklar arasında ancak kötü bir cinayetin ortadan kaldırabileceği sevgi
yüzünden, sonra da, kendisinde sanki bir adalet ve erdem ışığını gördüğümüzü
sanarak alışkanlıklarıyla, yaratılışıyla uyuştuğumuz insanı bulunca bizde bu
türlü bir sevgi uyandığı için. Çünkü erdemden daha çok sevilebilecek hiçbir şey
yoktur, hiçbir şey onun kadar kendine sevgi çekemez: bunun için erdem ve
dürüstlükleri için hiç görmediğimiz insanlara bile sevgi duyarız. Kim, hiç
görmediği halde C. Fabricius'u (44), M. Curius'u (45), sevgiyle, iyi duygularla
anımsamaz? Tersine kim, Tarquinus Superbus (46), Sp. Cassius (47), Sp. Maelius'tan
(48) nefret etmez? İki komutan, Pyrrhos (49) ve Hannibal (50) İtalya'da
egemenliği ele geçirmek için bize karşı savaştılar: ilki adaletli olduğu için
bizde büyük bir nefret uyandırmadı; ötekinden, zulüm yaptığı için bu ülke hep
nefret edecek.

IX

Dürüstlüğün gücü, bize kendini, hiç görmediğimiz insanlarda, dahası var,
düşmanda bile sevdirtecek kadar büyükse, dost olabileceğimiz kimselerde erdem ve
iyilik sezdiğimiz zaman ruhlarımızın eyleme geçmesine niçin şaşmalı? Gerçi bu
sevgi, görülen iyilikle, sezilen ilgiyle ve bunlara eklenen alışkanlıkla
güçlenir, sonunda ruhun ilk kımıldanışı ve yakınlaşması bunlarla birleşince,
insanda büyük ve hayran olunacak bir sevgi alevlenir. Dostluğun güçsüzlükten,
herkesin kendisinde olmayan şeyleri bir başkasından elde etmek isteğinden
doğduğunu söyleyenler, dostluğu gereksinim ve zorunluktan doğmuş saymakla, ona
çok aşağı ve hiç de soylu olmayan bir doğuş vermiş olurlar. Bu böyle olsaydı
kendisini en güçsüz duyan kimsenin dostluğa en uygun olması gerekirdi. Oysa ki
durum bambaşkadır. Bir insanın kendisine güveni ne denli tamsa, hiçbir şeye
gereksinmeyecek, her şeyin yalnızca kendisinde bulunduğuna inanacak denli erdem
ve bilgelikle donanmışsa, o denli dost edinmek ve dostunun yakınlığını
kazanmakta kendisini gösterir. Peki, Africanus bana gereksinmiyor muydu?
Herakles hakkı için, hiçbir zaman. Ben de ona gereksinim duymuyordum. Ama ben
onun erdemine hayran olduğum için, o da belki, ahlâkım için çok kötü bir düşünce
beslemediğinden birbirimizi sevdik. Alışkanlık yakınlığımızı güçlendirdi. Gerçi
bu dostluktan birçok yararlar elde ettik; ama dostluğumuz çıkar kaygısından
doğmuş değildir. Başkalarını minnet altına sokmak için iyiliksever ve eliaçık
değiliz (çünkü iyilik faize verilemez, bizi eliaçık olmaya yaratılışımız zorlar);
bence dostluk, bir ödül almak kaygısıyla değil, bütün kazancı yalnızca o sevgide
olduğu için aranmalıdır. Hayvanlar gibi her şeyi zevke bağlayanlar bu düşünceden
çok ayrılırlar. Buna şaşmamalı. Aklı bu derece aşağı görülen bir sorunda olan
insan, gözlerini hiçbir zaman yüksek, olağanüstü, tanrısal bir şeye çeviremez (51).
Bu yüzden bu insanları konuşmamızın dışında bırakalım; ama kendimize gelince;
biz, dürüstlük belirtisi gördüğümüz kimseye duyduğumuz sevgiyi ve yakınlıktan
ileri gelen sevecenliği doğanın yarattığını anlayalım. Dürüstlüğü arayanlar,
sevmeye başladıkları insanın yakınlığından ve yaradılışından yararlanmak için
birbirlerine bağlanırlar, yaklaşırlar; istedikleri, sevgide eş olmak ve eş hakka
erişmektir; isterler ki, yardım istemekten çok yardım etmeye hazır olsunlar,
aralarında onurlu yarışma bu olsun. Böylece hem dostluktan birçok yarar elde
edilecek, hem de, dostluğu güçsüzlüğün değil, doğanın yarattığı kabul edilince,
ona daha ciddi, daha gerçek bir temel sağlanacak. Çünkü dostluğu perçinleyen
çıkar kaygısı olsaydı, çıkar kalmayınca dostlukların da çözülmesi gerekirdi;
yaradılışımız değişmeyeceği için gerçek dostluklar ölümsüz olur. Sözlerime
katacak bir şeyiniz yoksa, dostluğun kökeni işte budur.

FANNIUS - Evet, konuşmanı sürdür Laelius, Scaevola'dan daha büyük olduğum için,
onun yerine de yanıt veriyorum.

SCAEVOLA - Haklısın, dinleyelim.


  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP