Soru 57 : Berkeley'in «cisimler dünyasını ortadan kaldırması» ne demektir?
|
Leibniz, idealizm görüşünü aşırı bir noktaya kadar götürmüştü. Manevî gerçeğin, maddî dünya karşısında ağır bastığını; hareketin ve maddî varlıkların sadece karanlık tasavvurlar olarak mevcut bulunduğunu söylemişti. Ama cisimsel dünyanın varlığını tamamen inkâr etmemişti; monadların temelinde bulunan bir gerçeklik olarak kabul etmişti bu dünyayı. Demek ki, Leibniz, gerçekçilikten tamamen vazgeçememişti. Tam anlamıyla saf bir öznel idealizm ortaya koymak için, nesnel ve duyusal dünyanın gerçek olduğunu kökünden inkâr etmek; maddî ve cisimsel varlıkların sadece bir görünüş olduğunu, sadece öznel fikirlerden ibaret bulunduğunu, hiçbir nesnel temele sahip olmadığını ileri sürmek gerekiyordu.
Locke'un felsefesi, bir yandan tamamen ampirist ve maddeci bir felsefeye ulaştıracak şekilde yorumlanmaya elverişli olduğu gibi, tam anlamıyla spiritüalist bir felsefeye, yani insan ruhunun ve zihninin maddeden tamamen ayrı ve ondan daha temel ve üstün bir gerçek olduğunu ileri süren bir felsefeye ulaştıracak şekilde de yorumlanabilirdi. Bu yorum, İngiliz filozofu Berkeley (1684-1753) tarafından yapılmıştır.
Berkeley, duyumlarımızın tamamen özneyle ilintili olduğunu, öznel olduğunu ileri sürer. Dışımızdaki varlıkların duyumunu edindiğimizi ve onları algıladığımızı sanmamız bir aldanıştan başka şey değildir. Biz sadece kendi duyumlarımızı algılayabiliriz. Bütün fikirlerimiz ve kavramlarımız, sadece bizim duyumlarımızdır; nesnelerle ilintili değildir; nesnel bir özellik taşımazlar. Ama duyumları edinen öznenin dışında bir duyum olamayacağı gibi, bir fikre sahip olan öznenin dışında, bağımsız bir nesne de mevcut olamaz. Demek ki, bizim nesne dediğimiz şeyler sadece fikirlerimizde, kavramlarımızda mevcuttur; ve ancak algılandıkları sürece varlıklarından sözedilebilir. Maddî varlıklara ve dışdünyaya, algılayan ve kavrayan zihnin dışında bağımsız bir varlık tanımak, büyük bir hatadır, öyleyse, dışımızda bulunan bir maddî dünya mevcut değildir. Mevcut olan biricik varlık, zihindir (ruhtur); özü, düşünmek ve istemek olan düşünen varlıklardır. Yani gerçek varlığa sahip olanlar sadece ruhlar ile bu ruhların içindeki fikirlerdir.
Berkeley'in idealizmi ve spiritüalizmi bu düşüncede apaçık ve kesin bir şekilde dile gelir. Böylece, filozof, «cisimler dünyasını yani maddî ve nesnel dünyayı» ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Ama ruhumuzdaki tasavvurları, fikirleri biz yaratmış olamayız. Bunların kaynağı maddî bir neden de olamaz, öyleyse, manevî bir varlığın, bizim ruhumuzdaki tasavvurları ve fikirleri yaratmış olması gerekir. Bunları yaratan «sonsuz ruh»tur; tanrıdır. Tabiat kanunu dediğimiz şey, duyumların ve tasavvurların düzenli bir şekilde tanrı tarafından bizim ruhumuzda oluşturulmasıdır. Berkeley, nesnelerin, bizim algılarımız dışında bağımsız ve maddî bîr varlığı olduğu düşüncesini kökten reddederken ve «cisimler dünyasını ortadan kaldırırken» dinî düşünceye ve dogmalara hizmet etmeyi; dinsizlikle ve maddecilikle savaşmayı amaç olarak gözönünde tutmaktadır.
Locke'un felsefesi, bir yandan tamamen ampirist ve maddeci bir felsefeye ulaştıracak şekilde yorumlanmaya elverişli olduğu gibi, tam anlamıyla spiritüalist bir felsefeye, yani insan ruhunun ve zihninin maddeden tamamen ayrı ve ondan daha temel ve üstün bir gerçek olduğunu ileri süren bir felsefeye ulaştıracak şekilde de yorumlanabilirdi. Bu yorum, İngiliz filozofu Berkeley (1684-1753) tarafından yapılmıştır.
Berkeley, duyumlarımızın tamamen özneyle ilintili olduğunu, öznel olduğunu ileri sürer. Dışımızdaki varlıkların duyumunu edindiğimizi ve onları algıladığımızı sanmamız bir aldanıştan başka şey değildir. Biz sadece kendi duyumlarımızı algılayabiliriz. Bütün fikirlerimiz ve kavramlarımız, sadece bizim duyumlarımızdır; nesnelerle ilintili değildir; nesnel bir özellik taşımazlar. Ama duyumları edinen öznenin dışında bir duyum olamayacağı gibi, bir fikre sahip olan öznenin dışında, bağımsız bir nesne de mevcut olamaz. Demek ki, bizim nesne dediğimiz şeyler sadece fikirlerimizde, kavramlarımızda mevcuttur; ve ancak algılandıkları sürece varlıklarından sözedilebilir. Maddî varlıklara ve dışdünyaya, algılayan ve kavrayan zihnin dışında bağımsız bir varlık tanımak, büyük bir hatadır, öyleyse, dışımızda bulunan bir maddî dünya mevcut değildir. Mevcut olan biricik varlık, zihindir (ruhtur); özü, düşünmek ve istemek olan düşünen varlıklardır. Yani gerçek varlığa sahip olanlar sadece ruhlar ile bu ruhların içindeki fikirlerdir.
Berkeley'in idealizmi ve spiritüalizmi bu düşüncede apaçık ve kesin bir şekilde dile gelir. Böylece, filozof, «cisimler dünyasını yani maddî ve nesnel dünyayı» ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Ama ruhumuzdaki tasavvurları, fikirleri biz yaratmış olamayız. Bunların kaynağı maddî bir neden de olamaz, öyleyse, manevî bir varlığın, bizim ruhumuzdaki tasavvurları ve fikirleri yaratmış olması gerekir. Bunları yaratan «sonsuz ruh»tur; tanrıdır. Tabiat kanunu dediğimiz şey, duyumların ve tasavvurların düzenli bir şekilde tanrı tarafından bizim ruhumuzda oluşturulmasıdır. Berkeley, nesnelerin, bizim algılarımız dışında bağımsız ve maddî bîr varlığı olduğu düşüncesini kökten reddederken ve «cisimler dünyasını ortadan kaldırırken» dinî düşünceye ve dogmalara hizmet etmeyi; dinsizlikle ve maddecilikle savaşmayı amaç olarak gözönünde tutmaktadır.