EVRİM DÜŞÜNCESİNDE TELEOLOJİ

Hüseyin Türk

1. Evrim Kavramı


Bilimin açıklamaya çalıştığı insan-doğa ilişkileri ve insan-insan ilişkileri temelde iki bakış açısıyla açıklanmaya çalışılmıştır: Evrimci bakış açısı ve yaradılışa bakış açısı. Yaradılışcılığa göre ; bütün varlıklar ayrı ayrı ve bir anda bugünkü biçimleriyle yaratılmışlardır. Değişmemiş ve değişmeyeceklerdir.

Yaradılışcılık sabitlik, değişmezlik ve evrimsizlik gibi metafizik düşüncenin bütün özelliklerini taşımaktadır (Hançerlioğlu, 1989:453). Yaradılışcüık, son yıllarda bilimsellik görünümü altında bilime karşı açılmış bir savaş niteliğine bürünmüştür. Hedefleri evrim düşüncesini yıpratmak ya da yok etmektir.

Evrim ise, en genel anlamıyla ; Jeolojik devirler boyunca canlıların geçirdiği değişikliklerin tümüdür. Evrim, yapı ve fonksiyon karmaşıklığı ve parçaların daha fazla çeşitliliğine doğru artan bir gelişme sürecim belirtmek için de kullanılır (Ginsberg. 1961:97).Çağdaş evrim kuramının temsilcilerinden biri olan J. Huxley'e göre (1956:3); evrim, "Kendi kendini devam ettiren, kendiliğinden değişen ve kendini aşan, zaman içinde doğrusal olduğu için geriye dönemeyen, yenilik, farklılık, daha karmaşık örgütlenme ve artan bilinçli düşünsel aktivite yaratan bir süreçtir. Örs'e göre ise (1986:23); evrim, genel anlamda değişme + süreklilik olarak tanımlanabilir. Ona göre; canlılar ve cansızlar dünyasının geçirdiği ve geçirmekte olduğu evrim süreçleri gerçekte bir süreklilik içinde ve birlikte düşünülebilir. İlk canlılık örneklerinin ortaya çıkışı gibi, çok büyük nitelik sıçramalarını da içine almak üzere, belki dümdüz olmayan, ancak aralıksız, kesintisiz bir akış söz konusudur. Bu akış içerisinde süreklilik ve değişme birlikte olmakta , birbirini tamamlamaktadır. Yine, Örs'e göre (1980:531-532); evrim, kavramının büyük yararlan, üstünlükleri vardır. Bu kavram , içinde büyük bir devimsellik (dinamizm) taşır. Evrim kavramının en önemli niteliği " değişebilirliği anlatmasidır. Evrim, her şeyden önce, tarih kavramının getirdiği bir sınırlamayı ortadan kaldırır.

Serviced göre (1971:5), evrim düşüncesi , düzensiz veya katastrofık değişme türlerine temelde zıt olan , ilişkili formların ardıllığını gerektirir. Yani, evrimsel değişme düzenlidir, neden-sonuç ilişkisine dayanarak bilimsel olarak incelenebilir. Dahası, her bir bilinen olgunun karakteristikleri, soy ilişkisi veya atası hakkında bir şey bilmeksizin tam anlamıyla anlaşılamaz veya açıklanamaz.

2.Evrimin Yönü

Bununla birlikte, çoğu kez ""ilerleme" ile "evrim" kavramları birbirine karıştırılmıştır. Evrim, sürekli ve doğrusal bir ilerleme değildir/İlerleme kavramı, çoğunlukla bireylerin isteklerine, inançlarına ve eğilimlerine göre değişir. Oysa, evrim kavramı ilerlemeden farklı bir anlam taşır. Evrim, objektif kanıtlarla ölçülebilen, bu nedenle de, bireysel yargı ve eğilimlere bağlı olmayan bir değişme sürecidir. (Bkz. Tezcan, 1984:8) Yönü önceden belirlenemez. İlerleme, değişmeden farklı olarak değer yargısal bir özellik taşır. Değişmedeki gibi, ilerlemede de önceki durumdan bir farklılaşma söz konusudurrAncaîç ilerlemede bu farklılaşma olumlu bir niteliğe bürünmüştür. Evrim, yönsüz ve uzun bir süreçtir ya da süreçler zinciridir. İlerleme, gelişme yada mükemmelleşme gibi kavramların değer yargısal niteliklerinin yamsıra teleolojik bir yönelimleri de vardır. Çünkü bu kavramlar evrimin yönünün önceden belirlenmesini de beraberinde getirirler.

Bu anlamda, evrim kuramının gerekli yeterliliğe ulaşmasında karşılaşılan engellerden biri de teleolojidir. Teleoloji doğaya ve insana ilişkin tüm olayların bir ereğe yönelik olduğunu, evrendeki bütün olayları erekler güden bir gücün yönettiğini savunan bir akımdır. Kozmolojinin son gayeler üzerinde çalışmalarını yürüten dalıdır. İster bir yaratıcı, isterse metafizik bazı güçler vasıtasıyla kurulsun, doğada hakim olan yaratıcı düzeni inceler. Kısaca doğada belirli bir düzen bulunduğunu savunan öğretidir (Bkz. Hançerlioğlu, 1989: 404 - 405).

Başlangıçta ereksellik anlamında doğada süregelen her olayın bir ereğinin olduğu biçiminde ortaya çıkan teleoloji kavramının içeriği son yıllarda oldukça genişlemiş gibi görünür. Bugün bu kavram sadece Tanrısal veya doğaüstü güçlere dayanan açıklamalar için değil, aynı zamanda olay ve olguları kimi gizil güçlere dayanarak açıklayan görüşler ve ilerleme, mükemmelleşme yönünde bir değişme öngören finalistik açıklamalar için de kullanılmaktadır.

Teleoloji, son yıllarda, olayların ve ilişkilerin bir amaca yada sona yönelik olduğu veyà olguların yalnızca hareket ettirici nedenlerle değil, ereksel nedene bağlı olarak açıklanması biçiminde de tanımlanmaktadır. Buna göre; nesneler ya kendileri bir amaca yöneliktir ya da doğayı aşan bir zihin tarafından yönlendirilir. İdealist bir felsefe öğretisi olan teleolojiye göre; bütün doğal olaylar bir amaca hizmet etmektedir. Teleoloji olayları nedensel yaklaşımla açıklamak yerine doğadaki hakim bir güce ve Tanrı'ya maledenlerin ya da dünya ve tarih için bir erekliliği varsayanların öğretişidir. Nedensellik bir nesnenin nasıl meydana geldiğini açıklarken, teleoloji ne amaçla meydana geldiğini açıklamaya çalışır. Bu anlamda, nedensellik geçmişe ve bu güne ilişkin açıklamalara yönelirken, teleoloji daha çok geleceğe ilişkin açıklamalara yönelir. Teleolojiye göre; tarihin yada evrimin yöneldiği bir erek. bir sonuç vardır. Erek, kendisini ortaya çıkaran şeyden ayrı bir sonuç olarak ele alınırsa, somut varlıktan yoksun bir soyutlama olur.

Evrim kuramları geçmişi açıklamaya odaklaşırlar. Bu kuramların geleceğe yönelimi ancak geçmişte yaşanan olayların nedenlerini açıklama çabalarından ibarettir. Geleceğin önceden belirlenmesi ise teleolojik bir yaklaşım gerektirir. Gelecekle ilgili, sadece, belirleyici değil, kesin olmayan bilimsel çıkarsamalar yapılabilir. Reichenbach'a göre de (1981: 131 - 133); teleoloji geniş anlamda geleceğin yada önceden belirlenmiş bir tasarının (planın) belirleyiciliğidir. Bundan dolayı, teleoloji bilimsel nedensellikle çelişir. Geçmiş geleceği belirtiyorsa, gelecek geçmişi belirlemez. Teleoloji, sağlam bir savunmadan yoksundur. Teleolojinin olduğu yerde, eylemi gelecekteki oluşum değil, organizmanın yada kültürün gelecekteki oluşuma ilişkin beklentisi belirler. Nedenselliğe ters düşen genel anlamda bir belirlemeyi, ne sağduyu ne de bilim benimser. Teleoloji, doğaüstüne dayanan sözde bir açıklamadır; Bu nedenle onun yeri bilimsel felsefede değil, spekülatif felsefededir.

Bilimsel determinizm (belirleyicilik) ilkesine göre; belli nedenler belli koşullarda belli sonuçlan doğurur ve nedenler her zaman sonuçlardan önce gelir. Canlılar dünyasında buna ters düşen bir ilkenin işliyor görünmesi ve sonucun zaman içinde nedenden önce gelerek onu belirtiyor görünmesi aldatıcıdır. Dolayısıyla, teleoloji yoluyla yapılacak açıklama, yalancı bir açıklamadır (Örs,1985:24)..

3. Teleolojinin Kökeni

Teleoloji kavramını ilk olarak gündeme getiren düşünür, evrenin bir telosa (erek) göre oluştuğunu düşünen Anaxagoras'tir (M.Ö. 500 - 428) Ona göre, nous (us) adını verdiği ilke evreni oluşturuyordu. Özü gereği kuvvet ve zekası bulunan bir eleman olan nous, tamamıyla basit ve homojendir. Nous, kendiliğinden harekete geçebilir. Hareket ve yaşamın kaynağıdır. Ancak, gördüğü iş düşünce yetisininkine benzediğinden dolayı nous adı verilen bu ilkeyi maddi olmayan bir şey olarak anlamamak gerekir. Aslında nous da bir maddedir, yalnız çok ince, pek seçkin bir maddedir. Bütün maddelerin en incesidir, en arınmışıdır. Nous, evrene hakim olan ereksel bir kuvvettir. Dünyanın güzelliği ve kaostan kozmosa yükselişinden bu ansal töz sorumludur (Bkz. Weber, 1991:32; Gökberk, 1990:37; Thomson, 1988:371; Sahakian, 1990:16).

Anaxagoras'm evrimin, oluşumuyla ilgili görüşlerinde de nous önemli bir role sahiptir. Evrendeki oluşumu meydana getiren hareketin başlangıcında nous vardır. İlk hareketi sağlayan nous'tur. Anaxagoras'a göre: evrende bir çok öge vardır ve bunlar sadece, su, hava, ateş ve toprak olmak üzere dört değil sonsuzdur. Spermata ismini verdiği cismin bu tohumlan sayılamayacak kadar çok ve sonsuz derecede küçük yaratılmışlardır. Bu nedenle de yok edilemezler. Başlangıçta spermatalar bir kaos içerisinde bulunuyordu, rastgele bir araya yığılmıştı. Daha sonra, nous kaosa yaklaşarak onu düzenledi ve ondan kozmosu oluşturdu. Nous tarafından harekete geçirilen tohumlar, birbirlerinden ayrılarak iç ilişkilerine göre yeniden birleştiler. Sonra nous bu spermata yığınının bir noktasında bir kasırga oluşturdu ve bu hareket yavaş yavaş bütün yığını sardı. Sonunda, bu hareketle, benzer olanlar bir araya toplandı; yer, gök ve yıldızlar oluştu (Bkz. Gökberk, 1990:3.7; Weber,1991:32).

Anaxagoras'm yönlendiren güç olarak gördüğü nous'u Herakleitos da (M.Ö. 576-480) Logos olarak isimlendirir. Aynı şekilde logos evrene hakimdir ye evrene oluşturan bir kuwettir (Bkz.Gökberk,199û: 26). Anaximander de (M.Ö. 610 - 545) nous ve Logos'a benzer olarak, aperion yönlendiren güç işlevi görmektedir. Aperion, toprağı ve denizi her yandan kuşatan ve her ikisini de bereketli hale getiren ince bir maddedir. Belirsiz bir cevher olan bu madde, göklerin ve içindeki cisimlerin ortak anasıdır. Bu ilk madde yalnız sonsuz değildir, sonsuz olandır da; çünkü ona daha yakın bir nitelik yüklenemez (Bkz. Thomson, 1988:192: Gökberk. 1990:22: Sahakian, 1990: 13-14).

Teleoloji kavramı daha sonra Aristotales tarafından geliştirilmiştir(M.Ö. 384-322). Aristotales, herhangi bir şeyin tam olarak açıklanabilmesi için maddi, biçimsel ve hareket ettirici neden ile birlikte ereksel nedenin de dikkate alınması gerektiğini ileri sürerek teleolojinin belki de ilk kapsamlı tanımını yapmıştır.

Aristotales doğayı "hareketlilik ve değişme" ilkesiyle tanımlamasına karşın, ona göre doğal olan ya da doğayla uygun adım giden her şeyin bir düzeni vardır. Çünkü, doğa düzenin evrensel belirleyicisidir. Dolayısıyla, düzenli değişmedir. Aynı zamanda doğal süreç bir erekle yönlendirilmektedir. Doğadaki değişme bu ereğe uygun ve düzenlidir. Doğadaki her nesne bünyesinde içerdiği özelliklerin bir sonucu olarak, durmaksızın ereksel bir biçimde değişir. Değişme nesne değişmeye başlamadan öncede varolan bir şeyin ürünü olarak ortaya çıkar. Olup biten her şey doğal biçimde, müdahalesiz olup bitmektedir (Bock, 1990:57).

Aslında, Aristo doğadaki değişmeyi iyi gözlemlemekle birlikte, onun değişme görüşü teleolojikti (erekseldi). Yani, doğadaki sürecin belirli bir nihai sona doğru yönlendirildiği biçiminde bir düşünsel tasarıma inanıyordu (Lerner. 1968:29). Aristo'ya göre erek doğayı hareket ettiren prensibin bizzat kendisidir ve prensip olarak meydana getirdiği organizmalardan önce vardır. Organik alem de yükselen bir merdivendir. Üst basamaklara çıkıldıkça, organizmalarda genel olarak bir mükemmelleşme eğilimi gözlenir (Weber. 1991:81,82). Aslında, Aristo'nun erekçiliği, yani değişmenin erek nedeninin olduğunda ısrarlı olması, ağır basan biyolojik ilgilerinin bir yansımasıdır. Platon'un biyoloji kuramlarından ve aynı zamanda adalet kuramını evrenin tümü için genişletmesinden etkilenmiştir (Popper, 1989:14,15).

4. Evrim Düşüncesinde Teleoloji

Teleolojik yaklaşım İlk Çağ'dan itibaren, özellikle Aristo'nun etkisiyle, uzunca bir süre evrimci düşüncede etkisini gösterdi. Spinoza'nın (1632-1677) Etika'smda son derece sert bir eleştiriye uğradı. Bu eleştiri, aslında, teleolojinin ne olduğunu anlamamız açısından da önemliydi. Spinoza'ya göreıteleoloji Tanrı kavramıyla bağdaşmayacağı gibi, ayrıca, nedenleri sonuç, sonuçları da neden gibi ele alarak doğayı tersyüz etmektedir. (Bkz. Spinoza, 1965:68-69). Spinozanını bu eleştirisi bir dereceye kadar etkili olmakla birlikte, teleoloji yine de bilimsel bakış açısında ve evrim düşüncesinde etkisini sürdürmeye devam etmiştir.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP